27 Şubat 2017 Pazartesi

EXODUS ...





Sevgili dostlarım…
Sturama’yı andığımız bu günlerde en büyük mülteci gemilerinden birisi olan Exodus’ün hikâyesini sizlere becerebildiğim kadar anlatmak istedim. Şu kadarını baştan söylemeliyim ki gerçek hikâyenin Exodus filmi ya da romanıyla hiçbir ilgisi yoktur.
     
Exodüs... En büyük mülteci gemisi... Tam 4554 kişiydiler. Hitler'in soy kırımından kurtulan 4554 kişi. Hüviyetleri, pasaportları, evleri, yurtları olmayan  tam 4554 kişi.


Yalnız üstlerindeki elbiseleri vardı. Bir de umutları... Onları hiç kimse istemiyordu. 11 Temmuz 1947 günü Marsilya'ya 60 km.mesafedeki kucuk bir liman olan Sete'ten  yola çıktılar. Isin ilginc tarafi geminin varis noktasi Istanbul olarak gozukuyordu. Gemiyle gideceklerdi Filistin’e... Oraya, uzaktaki umuda. Kurulmak üzere olan İsrail'e…  Ne umutlarla Allah’ım, ne umutlarla... Geminin ismini değiştirmişlerdi. Yeni bir isim koymuşlardı.  Exodus... Tora’dan alınma bir kelime idi bu. Kelime anlamı çıkış. Sanki Mısır'dan çıkış gibi... Ama kullanılış şekli ile Hicret daha doğru sanki. Bu anlamda kullanıldı.  Hicret. İsrail'e hicret...

Ike Aranne
Organizasyonu Yahudi örgütleri yapıyorlardı. Amaç, temerkuz kamplarindan kurtulmuş Yahudileri Filistin’e götürmekti. Orada, uzaklarda bir Yahudi yurdu kurmaya uğraşıyorlardı. Daha gemi Marsilya'dan hareket etmeden Araplar kıyameti koparmaya başladılar. Boykotlar, grevler, isyanlar, suikastlar... İngilizler tırstılar. Hem Araplar, hem Yahudiler, Filistin'i cadı kazanına çevirmekteydiler. 

Beyaz Kitaba göre bu göç yapılamazdı. (Filistin’e Yahudiler’in göç etmesini yasaklayan İngiliz kanunu) . Exodus yola çıkar çıkmaz İngiliz savaş gemileri gemiyi takip etmeye başladı. Seferi,  daha sonraları İsrail Ordusunun çekirdeğini oluşturacak olan Haganah organize ediyordu. Geminin kaptanı  ise İke'di.  İke Aranne... Efsanevi yılların efsanevi kaptanı... Daha sonraları  23 Aralık 2009 da öldüğünde  Simon Perez onu   "Liderdi, azimliydi, Exodus seferine çok başka bir anlam katmıştı"  diye tanımlayacaktı. Gemideki askeri komutan ise Yossi Harel idi. 27 Nisan 2008  tarihinde ölene dek hep Exodus'ün komutanı olarak tanındı... Hani derler ya, komutan gibi komutandı.
Yossi Harel
Exodüs Tel-Aviv'in 20 mil açığında İngiliz gemileri tarafından durduruldu. Yedeğe aldılar  gemiyi ve Hayfa’ ya çektiler. Mültecileri başka gemilere aktarmak istediler. Ben Gurion, gemidekilere "teslim olun"  dedi. Kaptan İke  ve Yossi  "hayır bu, Milletler Cemiyeti (Birleşmiş Milletler‘in o zamanki adı) önünde güçsüzlük ifadesi olur"  diyerek emre uymadılar ve direndiler. Silahsızdılar, yalnız elleri, tırnakları ve tekmeleri vardı, ama direndiler. Teslim olmadılar. Uzun etmeyelim, elbette gemiye cikan İngiliz askerleri kavgayı tüfekleriyle, dipçikleriyle kazandılar. Mültecileri başka gemilere aktardılar, fakat arbede sırasında iki mülteci ve mürettebattan bir Amerikalı hayatını kaybetti. Onlarca mülteci yaralandı. Gemi yeniden denize açıldı. Rota Marsilya idi. Çıkış noktaları olan  Marsilya'ya  gerisin geriye  hareket ettiler. Ancak mülteciler Marsilya' da karaya çıkmayı reddettiler. 

Tabii bu arada  Yahudiler ellerindeki her  imkânı kullanarak basın yoluyla kıyameti koparıyorlardı. Dünya kamuoyunda İngiltere karşıtlığı almış başını gidiyordu. İngilizler tekrar arbedeyi göze alamadılar.  Fransızlar'dan yardım istediler.  Fransızlar kabul etmediler. Arada gemidekiler aç, perişan, gazeteler veryansın ediyorlar. Dayanamadı  İngilizler ve gemiye yeniden hareket emri verildi.  Nereye? Hamburg’a... Hamburg  o tarihte İngilizlerin kontrolünde.  Gemiler oraya gelince mültecileri Hamburg yakınlarında Lübeck'teki  eski bir Nazi toplama kampına koydular. Yahudiler tekrar toplama  kampındaydı. Başa geri dönmüşlerdi. Tam bir yıkım.

Fakat bu son olacaktı. Artık hiç bir mülteci gemisi geri çevrilmeyecekti. Majestelerinin hükümeti  pes edecek, politikasını değiştirecek ve  o tarihten sonraki mülteci gemilerini  Kıbrıs'a yönlendirecekti. Kıbrıs'ta Larnaka yakınlarında kurulan kampta bekletilen Yahudiler İsrail'in kuruluşu ile birlikte nihayet "benim yurdum" diyebilecekleri topraklara ayak basabileceklerdi...
Exodus'tekiler ne oldu?  Önce,   Almanya'da ve  diğer Avrupa'da bulunan  ölüm kamplarındaki  Yahudileri İsrail'e getirebilmek için kurulan Brichah örgütü bunların büyük bir kısmını kaçırıp Filistin'e getirmeye muvaffak oldu. Geri kalanını da İngilizler, Kıbrıs'a naklettiler.  İsrail devleti resmen kurulduktan sonra onlar da vatanlarına kavuşabildiler... Bu gün, bizler, bu olağan üstü cennet vatanda yaşıyorsak bunu, o günlerde inanılmaz koşullarda bu topraklara gelerek, bizlere bu günleri hazırlayan insanlara borçluyuz. Ruhları şad olsun.


Sevgiyle kalın, hoşça kalın...
Aaron Baruch   (Ankaralı)

17 Şubat 2017 Cuma

ŞARABI FAZLA KAÇIRINCA...



Şhabat akşamı şarabı biraz fazla kaçırdım galiba… Koltukta televizyonun karşısında uyuya kalmışım. Ya da sızmışım. Bir sürü rüya gördüm.
Bir sürü çocuk gördüm. Devletin parasız okullarına giden çocuklar. Bu sene dünyada en iyi çocuk yetiştirilen 3ncü ülkenin çocukları.
Gazeteler gördüm. İsrael’in ekonomisini yazmışlar. Kişi başına düşen GSMH bu yıl İsrael’de 40 bin dolar civarındaymış. İngiltere, Fransa’yı ve İtalya’yı geride bırakmış. Önümüzdeki sene Almanya’yı da sollayacakmış bu 8 milyonluk  ülke. Asgari ücret 5000 şekel. Yılsonuna kadar 5300 olacakmış. Üstelikte enflasyon eksi iken. Hadi canım, olur mu öyle şey? Rüya işte…
Ole hadaşlar gördüm. Gencecik çocuklar. Doğdukları ülkelerini, ailelerini, arkadaşlarını arkalarında bırakıp gelen çocuklar. Gönüllü asker bunlar. “Yalnız askerler.” Hep bir ağızdan ATİKVA’yı söylüyorlar…
Rüyamda başka ole hadaşlar da vardı. Onlara yardım etmek isteyen gönüllü kuruluşlar, gönüllü insanlar. Sırtlarındaki kanatları gözükmeyen melekler. WhatsApp kanalı ile iş imkânları ilan ediliyor,  kullanılmış eşyalar teklif ediliyor, lisan konusunda yardımcı olabilecekler seslerini duyurmaya çalışıyorlar…
İsrael’in yeni savaş uçağı Adir girdi birden rüyama. Amerika’daki tatbikatta 14 uçağı düşürmek gibi (simülasyon elbette) müthiş bir başarı yakalamış. Sanki aşağıda denizin altındaki İsrael’in nükleer denizaltılarında silah arkadaşları onları alkışlıyorlardı. Uçak gemisinden filan da bahsediliyor. Amma sallıyorlar ha. Olacak iş mi?
Bu hafta güya İsrael iki uydu daha göndermiş uzaya. Hindistan’dan atmışlar galiba. İnsan neler görüyor rüyasında…
Apple, Google Ar-Ge merkez üssü İsrael. 5 binden fazla girişim, 300 den fazla çok uluslu şirket, 16 teknoloji transfer ofisi, 9 teknik üniversite (tümü dünyada ilk 100 de), 100 den fazla girişim sermayesi, al sana silikon merkezi, al sana Hi Tech…Ne rüya imiş be…
İnanılmaz tarım teknolojileri. Tohum üretme merkezleri. Dönüm başına ürün alma rekorları. Sulama teknolojileri. Damlama yönteminin mucidi İsrael. Üstelik bunu ihtiyacı olan devletlerle karşılıksız paylaşmak… Helal sana…
Dünyada en hızlı sahra hastanesi kuran tek ödüllü ordu, İsrael ordusu. Dünyanın her yerine afetlerden sonra koşan İsrael hastaneleri. Düşmanına bile hizmet veren, insana insan olduğu için rengine dinine, milliyetine bakmadan ellerini açan İsrael… Her yıl tıpta onlarca yeni buluşa imza atan, olağanüstü İsrael tıp insanları, insanlığa hizmet eden insanlar…
Ve bir cumartesi sabahı. Sırtında talletleriye dua etmeye giden Yahudiler…
Uyanmışım. Sabah sabah akşam gördüğüm rüyanın ruhumda bıraktığı inanılmaz haz ile uyandım. Ne rüyaydı ama be… Pencereden dışarı bakıyorum. Birden sırtlarında talletleri ile dua etmeye giden Yahudiler’i  görüyorum. Rüya ile gerçek biri birine karıştı.
Hangisi rüya idi, hangisi gerçek…
Heeyyy troller, bu öyle değil, bu şöyle değil diye girişmeyin yine hemen. Karalamayın hemen rüyamı. Rüya bu, böyle gördüm, ne yapalım?
Yukarıda yazdıklarımdan bazılarını iskonto edebilir, ya da bazı ilaveler yapabilirsiniz. Ne değişir ki? İsrael zaten bütünüyle bir rüya değil midir?
Shabat shalom kardeşlerim,
Shabat shalom yeğenlerim.
Shabat shalom dostlarım.
Hoşça kalın, sevgiyle kalın…

Aaron Baruch  (Ankaralı) 

2 Şubat 2017 Perşembe

SENİ UNUTURSAM EYY YERUŞALAYİM...






SENİ UNUTURSAM EYY YERUŞALAYİM,
DİLİM DAMAĞIMA YAPIŞSIN,
SAĞ KOLUM HÜNERİNİ KAYBETSİN.

(İlk yayınlanma tarihi 29.11.2014)






Yeruşalayim’in Yahudilerle ilgisi yok diyen eyy Birleşmiş Milletler.
Beni iyi dinleyin,

2000 sene dünyanın çeşitli yerlerinde, sürgünde, istenmeyen misafir olduğumuz bunca zaman, biz  Yahudiler,   böyle  dua ettik.
“Bu sene burada,  seneye Yeruşalayim'de...”
Pesah'da  böyle dua ettik.
Tam 2000 sene…
Günde üç defa bu topraklara dönmemize izin vermesi için Allah'a yalvardık.
Tam 2000 sene...
Şunu iyice bilin ki bu  topraklarda istilacılara karşı gelerek,  sadece kendi halinde yaşamak için, yanan  tapınağın ateşine kendisini atan biziz.
New-York yokken Yeruşalayim vardı.
Londra Paris bataklık iken Yeruşalayim ve Bet HaMigdaş vardı.
Binlerce sene bu kavim sadece bir kitabın,  TORA'nın  gölgesinde   kaldı ve yok olmadı.

Biz ne baskılar gördük, ne zulümlerden geçtik.
Zorla dinimizi mi  değiştirtmediler?
Engizisyonlara mı  tabi tutulmadık?
Ne işkenceler gördük.
Yılmadık.

İnsan yerine bile konulmadık.
Gömülme hakkımız bile yoktu zaman zaman.
Gettolarda  kapalı kaldık.
İftiralara,  pogromlara uğradık.
Yılmadık

Onlarca kere evlerimizi yurtlarımızı bırakıp sürüldük.
Tecavüzlere, yağmalara uğradık.
Sırf Yahudi olduğumuz için aşağılandık.
Felaketlerin en büyüğünü, Holokost'u biz yaşadık.
Yılmadık, yıkılmadık...

Sizin aklınıza yeni mi geldi Yahudiler...
Sizin aklınıza şimdi mi  geldi Yeruşalayim?
Kuran'da Kudüs kelimesi kaç kere geçer biliyor musunuz?
Sıfır, efes, zero...
Tora'da tam 699 kere anılır.
Ve ismi YERUŞALAYİM’dir. 

Bu şehri  1948 de Birleşmiş Milletler kararına rağmen istila eden Araplar kaç tane sinagog yıktılar ve yaktılar, biliyor musunuz?
Size sinagog yıkıntıları üzerinde ellerinde yırtık Tora'larla  poz veren Arapların resimlerini göndereyim mi?
1948 de kuşatma altında Kudüs'te biz neler yaşadık sizin haberiniz var mı?
O yıllarda ibadet için Araplar bizleri  elimizde kalan son taş parçalarına, duvarımıza yaklaştırmadılar bile.
Üstelik bu şehri bombaladılar da...
Şimdi bu kadar zamandan sonra buradayız.
MS 70 yılından beri ilk defa burada insanlar ibadetlerinde özgür.

Silahtan nefret ediyoruz.
Savaştan nefret ediyoruz.
Terörden nefret ediyoruz.

Ama kendimizi savunacağız.

Bir daha asla...
Bir daha asla...
Bir daha asla...

Biz hiç bir yere gitmiyoruz...
Bu senede gelecek senede daha sonraki senelerde de buradayız.
Atalarımızın bize emanetini koruyacağız... Çocuklarımız için...
Ve diasporadaki bütün çocuklar, merak etmeyin, biz buradayız, istediğiniz zaman gelin... Siz gelene kadar nöbet bizde…

Yurdunuz,  yurdumuz burada, Yeruşalayim'de..


Sevgili Kardeşlerim, yeğenlerim ve dostlarım...

Stanley Goldfoot sonraki adıyla  Eliezer ben Yisrael 1969 kurduğu
gazetenin ilk sayısında yukarıda alıntılar yaptığım ilk makalesini
“Yeruşalayim'den dünyaya mektup başlığıyla”  yayınladı.
Ne kadar enteresandır ki bugün sanki dün yazılmış gibi güncelliğini koruyor.


Sevgili kardeşlerim, yeğenlerim ve dostlarım...
Biz buradayız...
Bekleriz...

Hoşça kalın, sevgiyle kalın...

Aaron Baruch  (Ankaralı)