Sevgili kardeşlerim, yeğenlerim ve
dostlarım.
Münih'te İsrael'li sporcuların öldürülmesinin üzerinden yıllar geçti. Acısı dinmedi...
Şu kadarını söylemeliyim ki, bugün yazdıklarımı
derinlemesine araştırırken okuduklarıma ve duyduklarıma kendim bile inanamadım.
Olayın tümü gerçekten ancak filmlerde rastlanabilecek türden,
ama % 100 gerçek.
Bu macerayı tam yaşandığı gibi, detayları
ile yer, zaman ve kişileri belirterek, sağlam kaynaklardan öğrendiklerimle ve
kaynaklarımı da belirterek size dosdoğru aktarmaya çalışacağım.
Kısa olmayacak, ne yazık ki olamayacak...
GİRİŞ :
İsrael, komşuları Arap ülkelerinin savaş
hazırlığında olduğunu fark edince, 1967 yılının 5 Haziran günü sürpriz bir
saldırı gerçekleştirir. 6 gün savaşı da denilen üçüncü İsrael Arap savaşı
başlamıştır. İsrael, Mısır'dan tüm Sina yarımadasını, Suriye'den Golan
tepelerini, Ürdün'den ise Batı Şeria'yı ve Doğu Kudüs'ü alır. Araplar kelimenin
tam anlamıyla tuş olmuşlardır.
Batı Şeria'da 100 binlerce Arap,
İsrael'in ele geçirdiği topraklarda kalmışlardı. 1 milyon 3 yüz bin
Arap evlerini terk etti. Mülteci durumuna düştüler. İsrael egemenliğinde yaşamak
istememişlerdi. Hiç bir Arap ülkesi
onları kabul etmiyordu. Birisi hariç.
Ürdün. Ürdün bu insanları mülteci statüsü ile kabul etti. Ancak onlar, yedikleri kaba sıçmakta
gecikmediler. Ürdün'ün iç işlerine karışmaya başladılar. Bu arada,
merkezini Ürdün'e taşıyan Yaser Arafat'ın liderliğindeki Filistin Kurtuluş
Örgütü, (FKÖ) İsrael'e karşı, terör saldırılarında bulunmaya başladı.
Tabii İsrael bu saldırılara misli ile cevap veriyor, Ürdün de bundan büyük
zarar görüyordu.
Filistinli Arap'lar, Ürdün'ün bazı
kesimlerini, kurtarılmış bölge olarak görüyorlardı. Ürdün
ordusu çok huzursuzdu. Kral Hüseyin, bir askeri kampı ziyaretinde,
tankın antenine takılı sutyen gördü. "Bu ne böyle" diye
sordu. Tankın komutanı “kadın olduğumuzu gösteriyor, savaşmamıza izin
vermiyorsunuz" dedi.
Kral Hüseyin'in sabrı artık
taşmıştı. 1971 Eylül'ünde ordusuna "atın bu herifleri
ülkemden " emrini verdi.
Filistinli teröristlerle Ürdün ordusu
savaş tutuştu. 7-8 bin kişi öldü. Sonunda Filistinli Arap'lar
Lübnan'a kaçtılar. Bu olay tarihe KARA EYLÜL olarak geçti.
Bu arada Arafat da merkezini Beyrut' a taşıdı
ve burada örgütünün içinde gizli, ayrı bir birim kurdu. Adını da
KARA EYLÜL koydu. Kara Eylül, Filistin halkının düşmanlarına
her fırsatta merhamet göstermeden saldırmak üzere
teşkilatlandırıldı. Kontrolsüz bir gruptu. Ebu Yusuf
liderliğe, Ali Hasan Salameh de operasyon şefliğine atandı.
Salameh'in lakabı kana düşkünlüğü
yüzünden adı KIZIL PRENS'e çıkmıştı. Kara Eylül Ürdün'e karşı birçok
eylem yaptı. Bu eylemler bizim konumuz değildir. Onun için söz etmeyeceğim.
Fakat esas eylemlerini İsrael'e karşı yaptılar ve uzun bir zaman İsrael'in
başına bela oldular. Bu örgütün bütün liderleri tek tek yakalanıp infaz
edilecek, İsraieloğullarına dokunmaya kalkanlar bunu canlarıyla ödeyeceklerdir.
Son olarak şer yuvasının merkezi de eşi benzeri olamayan bir
operasyonla yeryüzünden silinir. Bu yazımda, İsrael ile Kara Eylül örgütünün
yıllar süren kanlı hesaplaşmasını
anlatmaya çalışacağım... Daha evvel hiç yazmadığım Kızıl Prens Ali Hasan
Salameh’in sonunu da yazmak bu yazıma nasip oldu.
Giriş tamam, şimdi artık
başlayabiliriz...
MÜNİH :
5 Eylül 1972. Kara Eylül örgütünün 8
militanı Münih Olimpiyat köyünü basar. İsrael'li sporcuların
kaldıkları binaya girerler. Kendilerine mani olmaya kalkan 2 İsraelli
sporcuyu öldürürler. Gürültüye uyanan birkaç sporcu pencereden atlayarak
kurtulur. Teröristler, geri kalan 9 sporcuyu rehin alırlar. Alman polisi
derhal olay yerine gelir ve binayı kuşatır. İsrael başbakanı Golda Meir Almanlara
Sayeret Matkal'i (İsrail'in en elit komandoları ve anti terör
birimi) göndermeyi teklif eder.
Almanya nazikçe bu isteği geri çevirir.
Oysa Almanya'da böyle bir anti terör birimi yoktur. Dahası bu tip bir olaya
ordunun karışması da Alman yasaları gereği imkânsızdır. Poliste de bu
teröristlerle başa çıkabilecek bir ekip bulunmamaktadır.
Neticede Almanların inanılmaz
beceriksizlikleri yüzünden rehin alınan 11 İsrael'li sporcu hayatını
kaybeder. Sekiz teröristten beşi öldürülür. Bir de Alman polisi ölür. Üç
terörist sağ olarak yakalanır. Onlar da bir müddet sonra yine bir rehine operasyonunda,
rehinelere karşılık serbest bırakılırlar. .
Olay işitilir işitilmez, Golda
Meir, Ramsad (MOSSAD başkanı) General Zvi Zamir'i Almanya'ya
göndermişti. Almanlar devamlı olarak rehineleri kurtaracaklarını
söylüyorlardı. Ramsad sonunda bütün sporcu vatandaşlarının
ölümünü gözyaşları ile seyretti. Teröristler kendilerini KARA EYLÜL
olarak tanıtıyorlardı. Ramsad yeni düşmanının kim olduğunu öğrenmişti...
İSRAEL – BAŞBAKAN GOLDA MEİR’İN OFİSİ
General Aharon Yariv (eski AMAN
şefi-başbakanın terörizm danışmanlarından ) ve General Zvi Zamir
(Ramsad-MOSSAD başkanı) Golda Meir'in karşısında oturmaktaydılar.
Golda'nın Münih katliamından sorumlu olanların cezasız kurtulmalarına izin
vermeyeceği açıktı. Her iki general de tam da bunu teklif etmeye gelmişlerdi.
Yılanın başı ezilmeli bütün liderleri öldürülmeliydi. Golda'dan izin
istiyorlardı. Golda yavaş bir sesle neredeyse kendi kendine konuşur gibi önce
soykırımdan bahsetti. Çağlar boyu Yahudilerin çektiklerini anlattı.
"Bugün hala Avrupa'da elleri bağlı
Yahudiler öldürülüyor" diye söylendi. Nihayet başını kaldırdı ve yavaşça "gönderin
çocukları" dedi.
"Tanrının gazabı operasyonu" başlamıştı. Dünya daha evvel
bu çapta bir operasyonu hiç görmemişti.
TANRININ GAZABI OPERASYONU
MASSADA (Mossad içinde bir birim) bu operasyonu
uygulamak üzere görevlendirilir. Bölümün başında Mike Harari
vardır. Harari çok titiz bir yöntem belirler ve uygulamaya
koyar. Adamlarını Mosad’ın suikast timi Kidon’dan seçer. Sistemi
titizlikle belirler.
İlk önce bir ekip hedefi bulacak ve onun
kimliğini kesin olarak saptayacaktı. Peşinden başka bir ekip hedefi
takibe alacak, resimler çekilecek, hedefin alışkanlıkları, arkadaşları
tespit edilecekti. Adresi, gittiği kafeler, barlar, restoranlar öğrenilecekti.
Günlük programı saat saat bilinmeliydi. Bir başka küçük ekipse lojistikle
meşgul olacaktı. Arabaları kiralayacak, otel rezervasyonlarını yapacak,
icabında güvenli evler ayarlayacaktı. Bir de iletişimden sorumlu ekip
olacaktı. Ayrıca ekipte, gerektiğinde sahte evrak yapabilecek kabiliyetli
insanlar da bulunmaktaydı. Hedefin bulunduğu şehre en son vurucu tim gelecekti.
Şehirde, vurucu tim, silahlı başka bir ekip tarafından korunacaktı. Koruma
ekibi, olayın olacağı noktanın yakınında motoru çalışan
bir arabada bekleyecek, vurucu timi önceden belirlenen kaçış rotalarından
kaçırarak güvenli bir şekilde olay yerinden
uzaklaştıracaktı. İcabında silah kullanarak vurucu timi
koruyacaklardı. Operasyon tamamlanır tamamlanmaz vurucu tim ve koruma ekibi
ülkeyi terk edecekti. Şüpheliyi bulan ve izleyen ekip operasyondan evvel ülkeyi
terk etmiş olacaktı. Geri kalan ekipler kiralık arabaları iade edecekler,
bütün izleri temizleyecekler ve peşinden onlar da ülkeyi terk edeceklerdi.
Bütün ajanlar sahte pasaportlarla seyahat edeceklerdi. Mossad işte böyle Mossad
oldu. Bedava şöhret yok…
Ve ilk hedefi buldular. Wael
Zwaiter. (Bu isim MOSSAD kitabında Adel Zwaiter olarak geçmektedir. ) Wael
Zwaiter Libya konsolosluğunda çalışan ünlü bir edebiyatçının oğlu idi. Mütevazı,
sessiz, sakin yumuşak barışçı bir insandı. Bu görüntüsünün arkasında, esasında Kara
Eylül örgütünün Roma'daki operasyonlarını yürüten acımasız, fanatik bir İsrael
düşmanı idi.
Wael
Zwaiter, tatillerini İsrael'de geçirmek isteyen iki İngiliz kız
bulur. Kızlar El-Al Hava Yollarından İsrail'e gitmek üzere bilet almışlardır.
Fakat tatillerinin ilk birkaç gününü Roma'da geçirmektedirler. Wael
Zwaiter iki yakışıklı Filistinli genci kızları tavlamaya gönderir.
Filistinli kazanovalar kızları yatağa atmakta gecikmezler. Ayrılık saati
geldiğinde gençlerden biri kızlara Batı Şeria'da yaşayan ailesine
verilmek üzere bir teyp verir. Şapşal kız tereddütsüz kabul eder. Roma hava
alanında bavul bir engele takılmaz. Uçağa yüklenir. Kara Eylül örgütü elemanları
teybin içini boşaltarak basınca duyarlı bir bomba
yerleştirmişlerdir. Uçak belirli bir irtifaya çıkınca bomba patlayacak ve
bütün yolcular öleceklerdir.
Sayın arkadaşlar, bu bir filim değil
gerçek. Düşünebiliyor musunuz? Havada patlayan bir bomba. Kontrolsüz bir
şekilde düşmeye başlayan paramparça bir uçak ve içinde dehşetin ta kendisini
yaşayan masum yolcular, kadınlar, çocuklar...
21 Şubat 1970 de benzeri bir bomba Swissair
uçağına konulmuş 38 yolcu ve 9 mürettebat toplam 47 kişi hayatını kaybetmişti.
O tarihten sonra, bu tip bir bombaya
karşı El-Al uçaklarının kargo bölümleri, kalın çelik bir zırhla
kaplanmaya başlandı. Neyse ki, Wael Zwaiter'in bundan haberi yoktu.
İngiliz kızların bindiği El-Al uçağı belirli bir irtifaya çıkınca bomba
patladı. Fakat zırh sayesinde uçağın gövdesi bir zarar görmedi. İsrael devleti
aldığı önlemler sayesinde yolcular kurtulmuştu.
(Seni seviyorum İsrael, sana
güveniyorum.)
Kırmızı uyarı ışığını gören pilot en
yakın hava alanına mecburi iniş yaptı. Sorguya çekilen İngiliz kızlar
sevgilileri ile olan ilişkilerini anlattılar. Olay açığa çıkar. Ancak
Filistinli Kazanovalar çoktan İtalya'yı terk etmişlerdi. Fakat Wael
Zwaiter hala Roma'dadır.
Vurucu tim İtalya'ya gelince bir kaç
gün Wael Zwaiter'i takip ederler. Resimler çekilir. Şüphe yoktu. Kuzu
postuna bürünmüş kurdun foyası meydana çıkmıştır. 16 Ekim gecesi
evine dönen Filistinli, apartmanının girişinde, asansöre binmek
üzere iken David Molad ve arkadaşı ile karşılaşır. David ve
arkadaşı, Wael Zwaiter'i kurşun yağmuruna tutarlar. Filistinli Arap, vücuduna
isabet eden 0.22 kalibrelik 12 kurşunla kalbura döner. . Anında oracıkta
geberir.
Vurucu ekibin lideri David Molad henüz 22
yaşındaydı.
Şimdi ikinci hedefe odaklanmalıydılar…
1969 yılında Ben Gurion'a
Kopenhag'da bir suikast planlanır. Mossad önceden haber alır ve
Danimarka polisini uyarır. Üç kişi tutuklanır. Milliyet gazetesi bu haberi
24 Mayıs 1969 tarihli nüshasında ikinci sayfadan verir. Mossad iz
peşindedir. 21 Şubat 1970 de sabotaj sonucu düşen ve 47 kişiye
mezar olan Swissair uçağı soruşturması da aynı ize çıkar.
Dr. Hamshari Paris'te karısı ve kızı ile
yaşamakta olan saygın bir profesördür. Esasında KARA EYLÜL örgütünün
Avrupa'daki ikinci komutanıdır. Yeni hedef artık belli olmuştur.
Mossad ekipleri Paris'e doğru yola çıkarlar.
Koyu İtalyan şivesiyle Fransızca konuşan
bir gazeteci Dr.Hamshari'yi arar ve Filistin davasına sempatisi olduğunu,
kendisi ile bir röportaj yapmak istediğini söyler. Uzaklarda bir kafede randevu
verir. Profesör hiç bir şeyden şüphelenmez. Randevuya gider. O evden çıktıktan
sonra iki MOSSAD ajanı profesörün evine girer. "Oyuncakçı"
lakaplı MOSSAD ajanı yanında getirdiği bombayı telefonun bulunduğu masanın
altına yerleştirir. Ertesi gün ajanlar profesörün kızı ile karısının evden
çıkmasını beklerler. Sonra kendisini telefonla ararlar.
-Profesör Hamshari ile mi görüşüyorum
diye sorar telefondaki ses.
-Evet?
Sonra müthiş bir patlama duyulur.
Hamshari çok ağır yaralanır. Hastanede üç gün can çekiştikten sonra ölür.
Bu arada İsrael Başbakanı Golda
Meir Mossad faaliyetleri üzerinden sivil kontrolün gevşemesi halinde pek
çok yanlışın yapılabileceğini ve bunun da İsrael'e çok büyük zararlar vereceği
endişesini yaşıyordu. Yani bugünkü deyimi ile “derin devletten”
korkuyordu. Bunun için Tanrı'nın Gazabı Operasyonu'nu sıkı denetim altında
tutmaya karar verdi. Terörizm konusundaki danışmanlarından efsanevi
General Yigal Alon, savunma bakanı olan Moşe Dayan ve kendisi
X komitesini oluşturdular. Mossad her hareketinden evvel X
komitesine bilgi veriyor ve operasyon için izin alıyordu. Her şey
denetim altında idi.
Bu İsrael'in devlet olma anlayışıdır. Bu
gün de aynen bu anlayış mevcuttur. Bu devlette cumhurbaşkanları bile başlarına
buyruk hareket edemezler. Edenler hesabını verirler. Bu da benden birilerine
kapak olsun...
Kaldığımız yerden devam edelim.
Hamshari'nin ölümünden birkaç hafta
sonra Tanrı'nın Gazabı Operasyonu'nun sorumlusu Mıke Harari ile Jonathan
Ingleby adındaki arkadaşı Kıbrıs'a gelirler ve Nicosia'daki Olympia oteline
yerleşirler. Hüseyin Abd el Hir adlı bir filistinli'nin peşindedirler. Hüseyin
Kara Eylül'ün Kıbrıs'taki adamıdır. Rusya ve Doğu Bloku ülkelerinde Arap
casusların, teröristler eğitilmesi, silah, patlayıcı ve diğer
malzemelerin temini ile ilgilenmektedir.
İsrael'li ajanlar, Arap
bağlantıları ile Kıbrıs'a buluşmak için geldiklerinde, Hüseyin tarafından
ortadan kaldırılmaktaydılar. Aynı zamanda Hüseyin, Arap
teröristlerin İsrael'e sızmasından da sorumluydu. Yani kırdığı ceviz kırkı
geçmişti. Hüseyin X komite tarafından ölüme mahkûm edilmişti.
O gece Hüseyin otel odasındaki yatağına
girdi. Jonathan Ingleby adamın uyuduğundan emin olduktan sonra elindeki uzaktan
kumandanın düğmesine bastı. Otel müthiş bir patlamayla sarsıldı.
Resepsiyon görevlisi Hüseyin'in odasına koştu.
Hüseyin Abd el Hir'in kanlı kafası
tuvaletin içine sıkışmış kendisine bakıyordu, görevli bayıldı...
Kara Eylül onun yerine
yeni bir ajan gönderir. Filistin'li Nicoisa'ya gelir gelmez KGB
bağlantısı ile buluşur. Oteline döner. Işıklarını kapatır ve yatağına
uzanır. Aynı anda yatağının altındaki bomba patlar ve Filistinli selefiyle aynı kaderi paylaşır.
KARA EYLÜL İNTİKAM
PEŞİNDE
Kara Eylül örgütü liderlerini peş peşe
kaybetmeye başlamıştı. Acil önlemler almaları
gerekiyordu. Bu arada intikam planları da yapmaktaydılar. 26 Ocak 1973
de Moşe Hanan İshai isimli İsrael’li ajan Madrid'de bir
arkadaşı ile buluştu. Esasında buluştuğu arkadaşı Filistin'li idi ve onun
muhbiriydi. Ne var ki Filistinli, ikili oynuyordu. Aynı zamanda Kara
Eylül örgütünün ajanı idi. Kafenin çıkışında iki adam karşılarına dikilir. Filistinli
kaçar. Adamlar silahlarını çektikleri gibi Moshe'yi kurşun yağmuruna tutarlar.
Moshe oracıkta ölür. Bir kaç gün sonra Moshe'nin emekli bir MOSSAD ajanı olduğu
ve esas isminin Baruch Cohen olduğu meydana çıkar. Bir başka İsrael'li
ajan Zadok Ophir Brüksel'de bir kafede vurulur.
Ağır yaralanır fakat ölmez.
Kara Eylül ataklarına devam etmektedir.
İsrael'in Londra konsolosluğunda çalışan askeri ateşe Dr.Ami Shechori
bombalı bir mektupla öldürülür. Mektubu Kara Eylül göndermiştir.
Emekli bir iki ajanı öldürerek hiç bir yere
varamayacaklarını anlayan Yaser Arafat ve yardımcısı Kızıl Prens Ali
Hasan Salameh büyük bir intikam planı hazırlamaya başlarlar. Bir yolcu uçağını
kaçırmayı planlamaktadırlar. Filistinli intihar komandolar uçağı Tel-Aviv’in
merkezine düşüreceklerdir. 100lerce kişinin, ölmesi söz konusudur. Plana bak plana...
Sanki 11 Eylül saldırılarının erken provası gibi. Ama başaramazlar. Çünkü karşılarında
Mossad vardır. Ülkesini, insanlarını, liderlerini koruyan bir avuç kafası
çalışan kahraman insan...
MOSSAD muhbirleri bu hazırlıkları haber
alırlar. Sorumluların bulunup durdurulmaları gerekmektedir. Zamana karşı bir yarış
başlar. Mossad ipuçlarını biri birine ekleyerek düğümü çözmeye
çalışmaktadır. İzler onları Paris'e götürür.
Buradaki üç - beş Kara Eylül
örgütü ajanını takibe alırlar. Bir gece genç Kara Eylül ajanlarının arasına
yeni biri katılır. Bu diğerlerine göre daha yaşlıdır. Ancak kim
olduğunu çıkaramazlar. Resimlerini çekerler. Resimler Mossad'ın merkezine gönderilir.
Adamın kim olduğu anlaşılır. Bu adam azılı bir İsrael düşmanı olan Kara
Eylül'ün üst düzey yöneticisi Basil al Kubaissi'dir.
Basil al Kubaissi aslında kuzu
postuna bürünmüş bir kurttur. Tanınmış bir akademisyen, Beyrut'taki
Amerikan Üniversitesinde hukuk profesörüdür. Fakat esasında bu adam 1956
da Irak Kralı Faysal'a, ABD ve Paris'te iki kez Golda Meir'e tertip edilen
suikast girişimlerinden sorumlu idi. Bu azılı İsrael
düşmanı daha sonraları Filistin Kurtuluş Cephesine katılır ve
George Habbaş'ın yardımcısı olur. 30 Mayıs 1972 de LOD havaalanında Arap ve
Japon teröristlerin halkın üstüne rastgele ateş açmaları olayını planlar. Hadisede çoğu Porto - Rikolu 26 kişi ölür. Şimdilerde Kara Eylül
örgütünün üst seviye yöneticilerindendi. Çılgın suikast uçağı projesini
gerçekleştirmeye uğraşmaktaydı. Muhakkak durdurulmalıydı.
6 Nisan 1973. Akşam yemeğini yiyen Basil al
Kubaissi oteline dönmekteydi. MOSSAD'ın vurucu timi pusuya yatmış
beklemekteydi. Birisi sarı peruk takmış iki kişi sokakta
yerini almış, kaçış ekibi ise motoru çalışan bir arabada etrafı kollamaktaydı.
Kubaissi yaklaşırken sokaktakiler yavaşça silahlarına davranırlar ve emniyetlerini
açıp mermiye namluya sürerler. Fakat tam o sırada beklenmedik bir şey olur. Kubaissi'nin yanına havalı bir araba yanaşır ve
camdan sarışın bir kadın adama seslenir. Aralarında kısa bir konuşma olur ve Kubaissi arabaya binerek uzaklaşır. Vurucu tim
çılgına döner. Hayal kırıklığı içerisindedirler. Bu kadar planlamışken, bu
kadar yaklaşmışken hedef, bir fahişe yüzünden ellerinden kurtulmuştu. Ekip
lideri 22 yaşındaki David Molad arkadaşlarını yatıştırır.
Beklemeye devam ederler. Nitekim 20 dakika sonra araba geri gelip Kubaissi'yi
aldığı yere geri bırakır. Adam oteline doğru yürümeye başlar. David ve arkadaşı
karanlıktan bir anda çıkarlar ve şarjörlerini adamın üstüne boşaltırlar. 9
mermi yiyen Kubaissi orada ölür ve dünya bir mikroptan kurtulur.
1973 yılına gelindiğinde Kara Eylül Örgütü
militanları küçük gemiler satın alıp bunlara patlayıcılar yükleyerek İsrael limanlarına
göndermeyi planlamaktaydılar. Gemileri, limanlarda patlatarak pek çok kişiyi
öldürecekler ve o limanı da, uzun süre kullanılamayacak hale getireceklerdi.
Mossad'ın, David Molad liderliğindeki
vurucu timi, yalnız bu planları engellemekle kalmadı, bunu planlayanları
da bertaraf etti. Teker teker, hepsini indirdiler.
İsrael, Kara Eylül Örgütü'ne öldürücü
darbeyi vurma fırsatını Nisan 1973 tarihinde yakaladı. Mossad müthiş bir plan
yaptı. Bu plana göre 5 hedef aynı anda bir gecede imha edilecekti.
Birinci hedef, Beyrut'taki Rue Verdun Caddesinde
bulunan bir binaydı. Bu binada üç üst düzey örgüt üyesi yaşamaktaydı.
Ebu Yusuf: El fetih üst düzey komutanı.
Kemal Advan: El Fetih ileri seviye operasyonlar
komutanı ve İsrael topraklarındaki Kara Eylül eylemlerinin sorumlusu.
Kemal Nasser: El fetih sözcüsü.
Bu adamların üçü de, aynı zamanda,
Kara Eylül Örgütünün yöneticileriydi.
İkinci hedef, Beyrut'ta bulunan Rue Khartum'daki bir bina.
Burası George Habash'ın lideri olduğu Filistin Halk Kurtuluş Cephesi'nin genel
merkezi idi. Çok sayıda terörist binada bulunmaktaydı.
Diğer üç hedef ise FKÖ merkez garajı, el bombaları ve
patlayıcı imal eden bir atölye ve bir eğitim merkezi idi.
Bu çok çok riskli, müthiş bir koordinasyon
isteyen bir operasyondu. Neticede bütün harekât düşman topraklarda
yapılacaktı. Hem de aynı anda, hem de gece gece. Tam bir sürpriz saldırı...
Plan Golda Meir'e sunuldu. Golda kabul eder ve yeşil ışık
yakar...
Ne cesaret be... Ne kadınmış... Golda ile
ilgili bir espri vardır, Golda neden hep pantolon giyermiş diye sorarlar...Cevap
oldukça enteresan: Taşş....
Gözükmesin diye... Yani kim demişse, haklı be...
Okuyunca siz de göreceksiniz ki,
böyle bir operasyonu gerçekleştirmek için olağan üstü organizasyon, olağan üstü
cesaret, olağan üstü beceri ve olağan üstü eğitim gerekmekteydi. Ve
İsraeloğulları bunun üstesinden gelebilirlerdi...
GENÇLİK PINARI OPERASYONU:
Mossad, Yaser Arafat'ın yardımcıları olan
bu üst düzey örgüt yöneticilerinin Beyrut'ta Rue Verdun caddesinde aynı
apartmanda kaldıklarını tespit etmişti. Elit Sayeret Matkal komandoları
yapacakları eylemin provalarını Tel-Aviv dışında terkedilmiş bir binada
yapmaktaydılar. Çok sayıda komando ve paraşütçü harıl harıl eyleme
hazırlanıyorlardı. Bir gece provaları denetlemeye gelen Dado,
"El'azar – İsrael Genel Kurmay başkanı" genç teğmen
Avida Shor'un yanına yaklaşır.
-Beyrut'taki bir binayı havaya uçurmak için
120 kg. patlayıcı kullanmayı düşünüyoruz, der. Avida kısa bir süre düşünür,
sonra cebinden bir not defteri çıkartır, bir şeyler karalar ve:
-Bu miktar gereksiz ve tehlikeli. Komşu
binalar etkilenebilir ve orada sivil insanlar yaşıyor, der. Sonra not defterini
Dado'ya göstererek;
-Bazı hesaplamalar yaptım. 80 kilo yeterli
olacaktır der. Dado, hesapları kontrol
ettikten sonra "80 kilo kullanın" talimatı verir.
9 Nisan gecesi komandolar ve
paraşütçüler Hayfa'dan toplam 9 adet torpido bot ve devriye botuna
bindiler. Operasyona 73 asker katılıyordu. Filo gece
karanlığında sıfır ışıkla kuzeye, Beyrut'ta doğru yola çıktı. Sayeret
Matkal komandolarının lideri Ehud Barak, (Daha sonraları İsrael Devletinin
başbakanı olacaktır.) paraşütçülerin komutanı
ise Amnon Lipkin idi.
Bütün operasyonunun denizdeki kısmına
ise Amiral Sabtai Levi komuta etmekteydi. Hedeflerine 6 deniz mili kala
botlar motorlarını, kıyıdan ses duyulmaması için stop ettiler.
Komandolar ve paraşütçüler Zodiac lastik botlara geçtiler. Operasyonun bu
aşamasının açıklamasını amirale sordum:
- Nasıl oluyor da gece
karanlığında nereye çıkacaklarını hiç yanlışlık yapmadan bulabildiler?
Öyle ya, herhalde o devirde ceplerinde GPS
cihazları yoktu.
- Torpido botlardaki
radarlarla, diye cevap verdi.
Torpido botlardaki büyük radarlar
hedefe kitleniyor ve Zodiacları telsizle yönlendiriyorlardı. Bu bir İsrail teknolojisiydi.
(Belki de Waze'in babası idi. Her kes biliyor ya, ben övünmek
için bir daha yazayım, Waze İsrail'in ürettiği müthiş bir yön bulma ve
navigasyon teknolojisidir.)
Gruplar sahile çıkar çıkmaz, kıyıda
onları bekleyen arabalara yöneldiler. MOSSAD ajanları bir hafta evvel Beyrut’ta
turist kılığında gelmiş ve 6 adet araba kiralamışlardı. Herkes hangi arabaya
bineceğini biliyordu. Bu arada Ehud Barak'ın ekibi sivil kıyafetler giydiler.
Ehud Barak ise kadın kılığına girdi ve sarı bir peruk taktı.
Balıketli bir kadın görünümündeydi... Patlayıcı fünyeleri ise sutyenine
doldurmuştu. Bu arada terörist liderlerin apartmanını, karşıdaki bir başka
apartmandan gözetleyen Mossad'ın kadın ajanı "Erika
Chambers" operasyona, "üç lider de evde"
diye mesaj çekerek yeşil ışık yakar. Bu kadın ajan daha evvelden teröristlerin
apartmanındaki merdivenlerden, elektrik düğmelerine kadar her türlü detayı,
Mossad merkezine bildirmişti. Bu detayların hayati önemi vardı.
İkinci ekip ise, liderleri Amnon Lipkin
komutasında FKÖ binasının bulunduğu Rue Khartum'a yöneldiler. Bu ekip 14
paraşütçüden oluşuyordu. Diğer gruplarda hedeflerine doğru hareket ettiler.
İlk problem Ehud Barak'ın gurubunda
çıktı. Beyrut polisi grubu gördü. Fakat onların gördükleri sarışın
bir kadınla, sevgilisi ve arkadaşları idi. Bir anda susturucu takılı silahlar
meydana çıktı ve polisler oracıkta tesirsiz hale getirdiler. Bir dakika sonra
ekip, üç üst düzey örgüt liderinin kaldığı binaya daldılar. Ehud Barak ve
bir kaç arkadaşı dışarıda kaldılar. Her hangi bir durumda arkadaşlarını
koruyacaklardı. İkinci, üçüncü ve altıncı kattaki dairelerin kapısına patlayıcıları
yerleştirdiler ve ateşlediler. Kapılar havaya uçtu...
Aynı anda diğer grup, FKÖ binasının
nöbetçilerini hallederek binaya daldılar, fakat olağan üstü bir
direnişle karşılaştılar. Buna rağmen girişi ele geçirdiler. Müthiş bir vuruşma
başladı. Binada çok sayıda militan bulunmaktaydı. Girişi ele geçirmek için
adeta intihar saldırıları yapıyorlardı. Paraşütçüler dayanıyor girişi
vermiyorlardı, bazıları yaralandılar. Fakat her defasında girişi
almaya uğraşan teröristleri durdurup püskürtmeyi başardılar.
Bu esnada üçüncü hedef olan patlayıcı
ve el bombası imal eden atölye ile yine FKÖ'nün merkez garajı
havaya uçurulmuş geriye hiç bir şey kalmamıştı. Bir başka ekip eğitim kampını
basmıştı. Bu bir anlamda şaşırtmaca bir baskındı.
Aynı dakikalarda Ehud Barak'ın ekibi,
kapılar havaya uçunca içeri dalmışlardı. Arap liderler silahlarına
davranmaya çalıştılar. Ancak genç İsrael komandoları daha hızlıydılar.
Neredeyse, üç Kara Eylül Komutanı aynı anda vurularak öldü. Bir tanesinin
karısı, kocasına siper olmak isterken hayatını kaybetti. Gürültüye uyanıp
merakını gidermeye çalışan bir
İtalyan komşu kadın ise serseri bir kurşunla vurularak öldü.
FKÖ binasında vuruşma bütün şiddeti ile
devam etmekteydi. Üst teğmen Avida patlayıcıları sonunda yerleştirebildi.
Ne yazık ki o anda vuruldu. Komutan Amnon Lipkin geri çekilme emri verdi.
Paraşütçüler geri çekildikleri anda
fünyeler ateşlendiler. Müthiş gürültü koptu. Patlama adeta geceyi
yırttı.
Bu esnada Komandolar vurulan üç liderin
evinde aramalar yapıyorlar buldukları bütün evrakları topluyorlardı. Fakat birden
Beyrut polisi ve jandarması çıka geldi. Binanın dışında koruma konumunda bulunan
Ehud Barak ve arkadaşları çatışmaya girdiler. Polis ve jandarma bastırıyor,
arkadaşlarını koruyan komandolar yerlerinden kıpırdamıyorlardı. Bir polisi
indirdiler, derken bir polis daha vuruldu. Polisler geri çekiliyorlardı.
MOSSAD ajanlarının kullandığı arabalar süratle binaya doğru
hareketlendiler. Yukarıda işleri biten vurucu tim topladıkları evraklarla
birlikte aşağı indiler. Hep beraber arabalara atladıkları gibi sahile
yönlendiler. Kayıpları ve yaralıları yoktu.
FKÖ binasında işler o kadar yolunda değildi. Yaralıları ve iki
kayıpları vardı. Üst teğmen Avidan ölmüştü. Komutan Amnon hava desteği istedi.
Böyle bir ihtimal daha evvelce hesap edilmişti. Helikopterler havalandı. Kısa
bir uçuştan sonra daha evvel tespit edilmiş buluşma noktasına geldiler.
Paraşütçüleri, yaralıları ve iki ölen komandonun cesetlerini alarak
havalandılar. FKÖ binası ise tamamen çökmüş ve bir harabeye dönmüştü. Geriye
hiç bir şey kalmamıştı. Düzinelerce terörist imha edilmişti.
(Mossad isimli kitapta bu grubun da
arabalarla sahile geldiği yazmaktadır. Ancak Vikipedia ansiklopedisi kaçışın helikopterlerle
olduğunu yazmaktadır. ) İsraeloğulları iki kayıp vermişlerdi bir kaç da
yaralı vardı.
Ben yazarken nefes nefese kaldım. Tahmin ederim
ki, sizler de okurken... Bir de çocukları düşünün... Aman Allah'ım...
Gençlik Pınarı Operasyonu bitmişti.
Onları bekleyen komutanlar, Golda ve diğerleri... Onlar da bitmişti. Ama değdi.
Kara Eylül de bitmiş ve tarihin sayfalarına gömülmüştü... Bu operasyondan sonra
toparlanmadılar. Fakat yılanın başı, Kızıl Prens Ali Hasan Salameh
neredeydi? O hala oralarda bir yerlerde idi... İblis hala hayatta idi ve
hayatta kaldığı müddetçe şer üretmeye devam edecekti... Sonunda Mossad onu da
bulacaktı fakat bunun için tam 6 yıl beklemeleri gerekecekti.
Sonunda izini Norveç’te buldular. Mike Harari
komutasındaki vurucu tim yerinii aldı. Salameh, yanında hamile bir Norveçli
kadınla dolaşıyordu. Bir gece sinemaya gittiler. Çıkışta aniden duran bir
arabadan önlerine atlayan iki Mossad ajanı Salameh’e kurşun yağdırdılar. 14 kurşun
yiyen Salameh hemen orada öldü.
Daha doğrusu öyle sandılar. Ölen adam Salameh
değidi. Mossad çok büyük bir yanlışlık yapmıştı. Üstelik kaçış planı da
başarısız olmuş ajanlar Norveç polisine yakalanmıştı. Her türlü operasyona son
verildi. Avrupa’daki tüm güvenli evler terkedildi. Bütün ajanlar geri çağrıldı.
Mossad inanılmaz saygınlık kaybetmişti.
Aradan birkaç yıl geçti. Artık İsrael
Başbakanı Menahem Begin’di. Kızıl Prens Ali Hasan Salameh ise Arafat’ın başyardımcısı
olmuştu. Herkes ona Arafat’ın manevi oğlu diyordu. İstikbalin yeni FKÖ
başkanıydı. Arafat Birleşmiş Milletlere konuşma yapmaya gittiğinde elinde
zeytin dalı, belinde silahıyla onun yanındaydı. Keza Arafat, Rusya devlet
başkanı ile buluştuğunda yine yanında o vardı. Bu arada dünya güzeli seçilen Beyrut’lu Gergina
Rizk ile evlenmişti.
Sonunda düğümü İngiliz uyruklu Mossad Ajanı
Erica Chambers çözdü. Ali Hasan Salameh’in
evinin yakınında bir daire kiraladı. Kızıl Prens artık eskisi gibi dikkatli
değildi. Aynı saatte eve geliyor aynı saatte gidiyordu.
Mossad ajanları Beyrut’a gelerek operasyona
hazırlandılar. Kiraladıkları bir abaya çok miktarda patlayıcı yüklediler.
Arabayı Salameh’in geçtiği güzergâha park ettiler. David Molad, Erica’nın
evinde pencerede bekliyordu. Kızıl Prensi Ali Hasan Salameh’in arabası tam
bombalı arabanın yanından geçerken elindeki uzaktan kumandalı fünyenin
düğmesine bastı. Müthiş bir patlama oldu. 18 Ocak 1979 da İsraeloğulları Münih’in
hesabını kapatmıştı.
Göze göz, dişe diş.
Taaa, David Bengurion’dan beri eli İsraeloğullarının
kanına bulaşmış herkes hesabı bir gün öder…
Aaron Baruch (Ankaralı)
Kaynakça ; Israel Defance Force Blog
Vikipedia ansiklopedisi
Mıchael Bar-Zohar - Nissim
Mishal - MOSSAD
Aydınlık dergisi
BBC Türkçe
Jewish Virtual Library
Tarihi Gerçekler ve
Komplo Teorileri
Maviseyadar blog spot
Milliyet Gazetesi
Arşivleri
Saygı ve teşekkürlerimle
Amiral Shaptai Levi