25 Kasım 2017 Cumartesi

SU VE ISRAEL







Sevgili dostlarım, 

Bundan yıllar evvel bir İsrael’li bana “İsrael’in en büyük problemi ya da düşmanı Araplar değildir, sudur” demişti. Gerçekten de NASA’nın verilerine göre doğu Akdeniz, son 900 yılın en büyük kuraklığıyla karşı karşıya. İsrael devletinin, su işlerinden sorumlu bir müdürü; “ülkenin herhangi bir yerindeki musluğu açıp suyun gelmediğini görmeye çok ama çok yaklaşmıştık” diyor.

İsrael’in doğal su kaynakları kısıtlı. Kuzeyde Tiberya gölü ülkenin en büyük tatlı su kaynağı. İkinci olarak Ürdün nehri var. Ancak bu akarsuyu, İsrael komşularıyla paylaşmakta. 60lı yıllarda Suriye ve Ürdün bu nehrin yatağını değiştirip İsrael’in sudan faydalanmasını önlemek istediler. 1967 Arap İsrael savaşının en önemli nedenlerinden biri de buydu.

Bunlardan başka bir de yeraltı suları var. Ancak yer altı suları azalan yağmurlarla birlikte giderek kurumakta. Bir de son yıllarda toprağın denizden tuz emmeye başladığı ve yeraltı sularının giderek tuzlanmaya başladığı tespit edildi. Giderek bütün doğal koşullar İsrael’in aleyhinde gelişmekteydi.

2009 yılına geldiğinde artık basında  “İsrael kuruyor” konulu yazılar çıkmaya başlamıştı. Durum son derecede ciddiydi.

Hükümet ilk önce su işlerinde ciddi bir düzenlemeye gitti ve bakanlıklar arası güçlü bir kurum olan “Su İşleri Müdürlüğünü” kurdu. 2007 yılında çalışmaya başlayan  bu müdürlükten evvel  su sorunundan birden fazla  bakanlık sorumluydu. Bu bakanlıkların her birinin kendi çıkar ve lobileri vardı. Su İşleri Müdürlüğünün halkla ilişkiler temsilcisi El Feinerman bu konuyla ilgili bir yorumunda  “çok sayıda su politikası mevcuttu, ancak sağ elin yaptığını sol el bilmiyordu” demişti.

Su İşleri Müdürlüğü kurulur kurulmaz önlemler peş peşe gelmeye başladı. Halk bilinçlendirildi. Hortumla araba yıkamak yasaklandı. Evlerin bahçe çimlerinin ve bitkilerinin yalnız gece sulanmasına müsaade edildi. Pek çok bahçe sahibi çimleri söküp yerine yapay çim koydu. Halktan duş süresinin 2 dakika ile sınırlanması istendi. “Dişlerini fırçalarken suyu kapa” her kesin kesinlikle uyduğu bir kural oldu. Damlayan musluk veya benzeri bir kaçak anında tamir edildi.

Önceleri halktan su vergisi alınıyordu. Bu terkedildi. Kişi başına bir su kotası belirlendi. Kotasından daha fazla kullanana su, daha pahalıya satıldı. Bu, halkı zorunlu su tasarrufuna yöneltti.

Suyu ileten boruların yapılması ve denetimi özel şirketlere devredildi. Kaçaklar en üst seviyede önlenmiş oldu. Su İşleri Müdürlüğünün elemanları ev ev dolaşıp musluklara, duş başlıklarına ücretsiz bir cihaz takmaya başladılar. Bu cihaz suyu havayla karıştırıp tazyikli bir hale getiriyor ve üçte bir su tasarrufu sağlıyordu.

İstatistikler tutulmaya başlandı. Evlerde ve ortak alanlarda kullanılan suyun saatleri ayrıldı. Takip edilen istatistiklere göre, suda beklenilenden daha fazla bir harcama görüldüğünde, ev sahipleri depolarında çatlak vs. olabileceği hakkında uyarıldı.

Çiftçilerin kullandığı suya önemli oranda kısıtlama getirildi. Bu da çiftçileri suyu daha tasarruflu kullanmaya yöneltti. Vahşi sulama neredeyse tüm ülkede terk edildi. Damlama teknolojisi daha da gelişti ve zaten bu tekniğin mucidi olan İsrael, bu konuda dünya lideri oldu ve önemli bir ihracat başladı.  

Bütün bu önlemler sayesinde ciddi bir gelişme sağlandı ve su tüketiminde % 18lik bir tasarruf oranı yakalandı…

Ama bu sorunu çözmeye yetmiyordu.

En önemli gelişme atık sularda yaşandı. İsrael atık suları,  hatta evsel atık suları arıtarak tekrar kullanmada % 85 gibi bir oran yakaladı ve bu konuda açık ara dünya lideri oldu. Tarımda kullanılan suyun % 55i bu yoldan sağlandı.

Ama bu da sorunu çözmeye yetmedi.

Sonunda İsrael deniz suyundan tatlı su elde edecek 5 tesis kurmaya karar verdi. Büyük yatırım gerekiyordu. Üstelik suyun maliyeti de bir hayli pahalıydı. Yetmezmiş gibi bir de çok büyük enerji lazımdı ve bu bir yandan da karbon salımını arttıracağından hayli önemli bir çevre problemi oluşturuyordu. Fakat ne çare, susuz bir hayat yok ki…

·      Kollar sıvandı ve iş başı yapıldı. Dünyanın en büyük RO (reverse osmosis)  tuzdan arındırma tesisleri kuruldu. Bu güne gelindiğinde elde edilen sonuç çok muhteşem oldu.
Öncelikle yeni teknikler geliştirildi ve elde edilen suyun maliyeti düşürüldü. Gelinen noktada bir yandan artık katlanılabilir bir maliyete ulaşılırken diğer yandan bu tekniklerin ihracatı şansı doğdu. Örneğin İsrael firmaları Kaliforniya’da 1 milyar dolarlık tuzdan arındırma tesisi kurmakta…

Ve en önemlisi, artık İsrael’in su sorunu kalmadı. David Goliat’ı yere serdi. İsrael en büyük düşmanını yendi… Kol hakavod  İsrael…   (Aferin İsrael)

Bir yıldan kısa bir süre evvel yeni bir proje hayata geçirildi. Deniz seviyesinden 300 metre aşağıda bulunan Tuz gölü (ya da Ölü Deniz) susuzluktan dolayı kuruyarak ölmekte. Kızıldeniz’den, 180 km.lik altı boru hattı ile deniz suyu, ölü denize akıtılacak. Böylece ölü deniz yeniden hayata dönecek. Üstelik bu deniz suyunun akışı elektrik türbinlerini çalıştıracak ve elde edilen enerji ile tatlı su elde edilecek. İşte bu suyu İsrael Filistin ve Ürdün ile paylaşacak. Bunun elbette İsrael’in en büyük ümitlerinden biri olan barışa fayda sağlaması düşünülmekte… Bu projenin maliyeti bir milyar dolar civarında ve dünya bankası, ABD ve bazı Avrupa ülkeleri tarafından finanse edilmekte…

Bu arada İsrael’li bir start-up firmasının havadaki su buharından temiz su elde etmeyi başardığını bildireyim. Bu çoktan beri bilinen bir şeydi. Buradaki yenilik suyun çok çok temiz ve kaliteli oluşunun yanı sıra gayet az bir enerji ile çalışabilmesi.  Hatta bu enerji küçük bir güneş enerjisi panelinden sağlanabiliyor.

Eylül 2017 de İsrael Watec su fuarında 10binden fazla ziyaretçiyi ağıladı. 160 yakın firma ürünlerini sergiledi. Dünyanın en büyük RO tuzdan arındırma tesisine sahip olan İsrael  (Sorek ve Hadera)  bu konuda dünya lideridir.

Bilim adamları, dünyanın tatlı su kaynaklarının, değişen iklim koşulları ve kirlenen doğa yüzünden azaldığını bildirmekteler. İsrael teknolojileri sayesinde artık çocuklarımız için bu konuda endişe etmemize gerek kalmadı.

İsrael oğulları, bir gün insanlık sana dünyayı daha yaşanır bir hale getirdiğin için umarım teşekkür edecektir. Allah’tan ümit kesilmez ama benim bunu görmem zannederim çok zor, fakat çocuklarımın veya torunlarımın bu gururu yaşayacağından çok ümitliyim.

Bu hafta da bu kadar sevgili dostlarım. Esen kalın.

Aaron Baruch  (Ankaralı)

Kaynakça : İsrael Su Teknolojisinin Gelişimi – Krizden Liderliğe…
Denizin Yardımıyla İsrail Eski Bir Düşmanı Yendi: Kuraklık – New York Times

DERGİ - Dünyada tatlı su kaynakları tükeniyor mu?  Tim Smedley BBC Future

Su ve İsrail – Londra Gazete
Kızıldeniz’i Ölü denize bağlayacak anlaşma ihaleye çıktı – Dünya Haber Bülteni 



17 Kasım 2017 Cuma

OLUR MU, OLUR…







Değerli dostlarım,

Dünya değişiyor. Değişmeyen üç şey, ölüm, vergiler ve değişikliğin ta kendisi.

Dünya hızla küreselleşiyor. 58 ülkede 300 şehirde bulunan dünyanın en büyük taksi şirketi UBER’in bir tek arabası yok. Bu bir işletim devi. Aynı şekilde 192 ülkede 800 bin kiralık mekân sunan dünyanın en büyük konaklama şirketi AIRBNB’nin bir tek oteli yok.

Mersedes Benz’in en tepedeki yöneticilerinden birisi verdiği bir röportajda çok çarpıcı şeyler söyledi. “Artık rakiplerimiz diğer araba fabrikaları değil, Tesla, Apple, Google, Amazon gibi yazılım kuruluşlarıdır” dedi. Çünkü önümüzdeki 30 yıl içerisinde arabalar tarih olacak diyebiliriz, yerlerine tekerlekli bilgisayarlar gelecek. Elektrikli, sürücüsüz arabalar. Elektrikli araç üreticisi TESLA yeni arabalarının tümünü sürücüsüz olarak planlıyor. Google bu tip arabaların testlerine başladı bile. Sürücüsüz araba için bilgisayar yazılımları yapan İsrael MOBİLEYE şirketi, INTEL tarafından 15.3 milyar dolara satın alındı. Araba üreticilerini zor günler bekliyor.

Uzun lafın kısası sürücüsüz elektrikli arabalar yolda, geliyor… Bu dünyamızı ve günlük hayatımızı çok değiştirecek. 30 yıl sonra kimse ehliyet almakla, ya da araba sahibi olmakla uğraşmayacak. Cep telefonundan bir araba çağıracaksın, birkaç dakikada gelecek ve seni istediğin yerin kapısında bırakacak. Özel otolar olmadığı için trafik çok rahat. Park derdi, tamir, vergi, benzin, sigorta masrafı yok. Şehirler daha az gürültülü ve hava daha temiz. Yılda trafik kazalarında ölen 1.2 milyon insanın hayatı kurtulacak.

Arabada iş yapabilme olanağı da  var. Böyle olunca emlak piyasası da değişecek. İnsanlar işlerine kolay gidebilecekleri için şehir dışında rahat yerlerde yaşayacaklar. Sigorta şirketleri kazalar çok azaldığı için primlerini indirmek zorunda kalacaklar. Bilgisayar teknolojileri ile evlerde, iş yerlerinde o kadar muhteşem önlemler alınacak ki, artık hırsızlık ya da yangın neredeyse tarihe karışacak. Araba, yangın, hırsızlık poliçeleri satamayan sigorta şirketleri yönlerini çevirip, belki evlilikleri filan sigorta edecekler. Ya da batacaklar.

Temiz enerji yolda. Güneş enerjisi dünyanın ihtiyacının 15 bin katı fazlasıdır ve her yıl insanlar bu temiz enerjiyi katlayarak kullanıyorlar. Yeni buluşlarla temiz enerji 30 sene sonra fosil enerjinin pabucunu dama atacak. Araplar da petrollerini alıp bir yerlerine artık sürerler mi, başka bir şey mi yaparlar bilemiyorum.




Ucuz ve bol elektrik beraberinde temiz ve bol suyu da getirecek. İsrael’in dünya lideri olduğu deniz suyunu arıtma teknolojisi bugün artık kullanılmakta. Ton maliyeti 25 cente düştü.  İsrael ihtiyacı olan suyun yarısını bu yolla elde ediyor. Şimdilerde havadan su üreten jeneratörler de yapıldı. 30 sene sonra dünyanın her yerinde temiz su olacak. Hayal edebiliyor musunuz?

Watson’la daha evvel tanıştınız mı? Watson IBM tarafından geliştirilen ve doğal dilde sorulara cevap vermek için tasarlanan bir yapay zekâ programıdır. Eğer hukuk okumayı planlıyorsanız bir kere daha düşünün. Çünkü Watson sayesinde sadece saniyeler içerisinde yasal danışmanlık alabilirsiniz. Bütün dünya ülkelerinin kanunları ve problemlerinizin çözümü bedava. Programı sadece bilgisayarınıza indirin, o kadar. Şimdilerde avukatların başarı oranı% 70 iken Watson’un % 90. İnanılır gibi değil.

Watson doktorlardan ve hemşerilerden çok daha hızlı kanser teşhisinde bulunabiliyor. TRICODER X medikal cihazının fiyatı bu sene belli olacak. Telefonunuzla çalışacak. Bu cihaz sayesinde retina taraması yapılacak, kan ve nefes örnekleriniz sisteme yüklenebilecek. Cihaz 54 bio göstergeyi analiz ederek neredeyse tüm hastalıkları tanımlayabilecek. Ucuz olabileceğinden herkes tarafından kullanılabilecek. Hoşça kal tıbbi kurumlar…




3D yazıcılardan bahsedildiğini duymuşsunuzdur. Nedir bu derseniz basitçe şöyle anlatayım. Diyelim küçük bir biblonuz var. Yazıcıya koyuyorsunuz. Aletin deposundaki plastik türü malzemeler var. Bilgisayar çalışmaya başlıyor. Milim milim üst üste koyarak modelini verdiğiniz biblonun aynısını yapıyor. Şimdi neden bu cihaz çok önemli? Çünkü canlı hücre kullanarak kulak, parmak gibi insan uzuvları bile bu teknoloji ile yapılabilmeye başlandı. Son 10 yılda bu cihazların fiyatı 18 bin dolardan 400 dolara düştü. Tüm ayakkabı firmaları çoktan 3D yazıcıları ile imalata başladı.



Bazı uçak parçaları da yapılıyor. Bir iki yıl içerisinde telefonlarımızda bu özellik de olacak. Çinde  bir ofis binası 3D yazıcıyla yapıldı. 20 yıl içerisinde üretilen her şeyin % 10 3D ile üretilecek.



Gelecekte, tarımı 100 dolarlık robotlar yapacak. Çiftçiler bütün gün tarlada çalışacaklarına robotları programlayacaklar. Topraksız tarım çok daha az suyla yapılacak. Hayvancılık da köklü değişikliklere uğrayacak. Suni et laboratuvarlarda üretildi bile. Alternatif protein böcekler için henüz hazır değiliz.

Günümüzde her yıl ortalama insan ömrü yaklaşık 3 ay uzuyor. 4 yıl önce insan ömrü ortalama 79 yıldı. Günümüzde 80 oldu. 25-30 sene sonra 100 yıldan uzun hayatlar…

KHAN AKADEMY. Ücretsiz her dilde yayın yapabilen üniversite. Üçüncü dünya ülkesinde yaşayan bir çocuk cep telefonu ile  bu akademiden faydalanabiliyor. Endonezya’da program yayınlandı bile.

Bütün bunlar size hayal gibi gelebilir. 40 yıl evvel uzay yolu filminde Kaptan Kirk’ün elindeki cep telefonuna 1990larda sahip olduk. Bu gün artık akıllı telefonlarımız var. Gelişimi şöyle bir gözden geçirin. Bu yazdıklarımın bazıları fazlası ile olacak. Belki bazılarında tahminlerimde yanılacağım.

Geleceğin dünyası bilgisayar yazılımları üzerine kuruluyor. Yazılım, yeni fikirler, AR-GE konularında dünya lideri olan İsrael’in geleceği de güneşi de pırıl pırıl. Gün geçmiyor ki, bir yeni İsrael Start-Up firması dünyadan alıcı bulmasın. Geçen hafta 3 İsrael şirketi 181 milyon dolara el değiştirdi. Bu satışlar dolayısıyla İsrael devlet bütçesi 10 milyar dolar fazla verdi. Hükümet bu parayı nereye harcayacağını düşünüyor.

Yazımı hazırlarken büyük oranda Alman yazar Udo Gollub’un geleceğe dair öngörülerini paylaştığı yazısından faydalandım. Orada okuduğum, UBER, AIRBNB şirketlerini inceledim. IBM WATSON’u, TRİCDER X’i, araştırdım. Vikipedia’dan 3D YAZICILARI, GÜNEŞ ENERJİSİ, SU TEKNOLOJİLERİNİ hakkında bilgi edindim. KHAN AKADEMİ’yi inceledim. Sonuçta ortaya böyle bir yazı çıktı. Umarım ilginç bulursunuz.  Umarım bu gelişmeler insanlığın hayrına olur.

Bu hafta da bu kadar değerli dostlarım.

Hoşça kalın, esen kalın.


Aaron Baruch  (Ankaralı) 

11 Kasım 2017 Cumartesi

ATATÜRK VE YAHUDİLER





Bütün Türk Milleti ve Türkiyeyi seven İsrail Halkı
sana ebediyen minetar kalacaktır

27 Mayıs 1919. Yunan İzmir’e asker çıkartmıştı. Anadolu’nun içlerine doğru ilerliyorlardı. Aydın’a giriyorlar. Rum ve Ermeniler, hatta bazı Türkler evlerine Yunan bayrakları asmışlardı. Ancak hiçbir Yahudi’nin evinde bayrak filan asılı değildir.  Yunan kuvvetlerini karşılamak için bir Aydınlılar bir heyet kurarlar. Yahudileri de temsilen cemaat başkanı Behor İsak Halegua’yı davet ederler. Halegua heyete katılmayı kabul etmez.
Şehirde Kuvâ-yi  Milliye’den  (Türk milli direniş örgütü)  bazı kişiler vardır. Aydın’lı Yahudi Katan ailesi bu kişileri evinde saklar. Ancak Yunan askerleri durumu öğrenirler ve evi kuşatırlar. Direnişçileri isterler. Benyamin Katan evindeki yurtseverleri Yunanlılara vermez.  Başından beri Yahudilerden gördükleri olumsuzlukların da etkisiyle kuduran Yunan askerleri evi ateşe verirler. Benyamin Katan zor da olsa evden sağ kurtulmayı başarır. Ancak Ruben(?) ve annesi Coya yanarak ölür. Ölenlerin arasında bazı direnişçiler de vardır. Bu olaydan sonra Aydınlı Yahudilerin çoğu Nazilli, Denizli, Eğridir ve Antalya’ya göç ederler.
O yıllarda Söke mal müdürü  (vergi işleri ile uğraşan devlet memuru) bir Yahudi idi. Adı Albert Kadranel’di. Söke kaymakamının başkanlığında yapılan toplantıda Albert Kadranel İstanbul’daki padişah hükümetini eleştirerek Ankara’daki Mustafa Kemal’in desteklenmesini ister ve bundan böyle toplanacak olan vergilerin Ankara’ya gönderileceğini açıklar.
Kilis’in Kefergani köyünde Fransızlara karşı direnen yurtseverlere yardım edenler arasında Kilis Yahudi Cemiyeti başkanı Murdah Şireym (Mordehay Şirem) de vardır. Kendisine daha sonraları katkıları için İstiklal Madalyası verilir. Yaptığı bağışlar dolayısıyla da ayrıca Türk Hava Kurumu tarafından da madalyaya layık görülür.
Yaşadığım ülke benim ülkem, kanunu benim kanunum,  namusu benim namusumdur. Osmanlı’da ve Türkiye Cumhuriyeti’nde, yaşadığı vatana ihanet eden bir tek Yahudi yoktur.
10 Kasım 1938. Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk hayata gözlerini kapar. Türkiye Yahudileri çok ama çok üzgündür. Cenazesinde Yahudiler, geleneklerine uygun olarak elbiselerinin düğmelerini kopartıp cenaze geçerken fırlattıkları anlatılır.
Ailesi ve hatta kendisi hakkında Sabetayist olduğuna dair pek çok söylenti olan Atatürk acaba Yahudileri sever miydi? Yoksa antisemit miydi? Bu sorunun cevabını bulmak için onun Cumhurbaşkanı olduğu dönemde Yahudilerle ilgili neler olmuş diye araştırırsanız bakın neler bulursunuz:
Ocak 1923- Mustafa Kemal Atatürk İzmir’de yaptığı basın toplantısında şunları söylemiştir:
“Kaderlerini, onları yöneten Türklerin kaderleriyle birleştirmiş bazı sadık yurttaşlarımız vardır. Bilhassa Yahudiler bu millete ve vatana sadakatlerini ispat ettiklerinden bugüne kadar refah ve saadet içerisinde yaşamışlar bundan sonrada yaşamaya devam edeceklerdir.”
Ocak 1923 – İzmir’de yayımlanan Türk Sesi ve Yanık Yurt gazeteleri, Türk tüccarların aralarında birleşerek “ahlaksız ve çıkarcı Yahudi tehlikesine” karşı mücadele etmelerini istiyordu. Edirne’deki Paşaeli Gazetesi’nde yayımlanan bir dizi yazı sonucu galeyana gelen Edirneliler şehir meydanında toplanarak “bu ülkeden gitme sırası size de gelecek! Yahudiler defolun!"  diye bağırmaya başlarlar. Polis Yahudilere ait mağazaları yağmalanmaktan zor kurtarır. Trakya’da Babaeski ve küçük yerleşim yerlerinde yaşayan Yahudiler, İstanbul gibi büyük kentlere göç ederler. Trakya’daki Alyans okulları kapatılır.

Mart 1923 – Dr. Rıza Nur’un TBMM’deki konuşması:

“Ekalliyetler (azınlıklar) kalmayacaktır. Yalnız İstanbul müstesna olmak üzere. (Peki Ermeniler? Nidaları) Fakat arkadaşlar, kaç Ermeni vardır? (Yahudiler? Sesleri) İstanbul’da 30 bin Yahudi vardır. Şimdiye kadar mazarrat (sorun) çıkarmayan insanlardır. Museviler malum, nereye çekersen oraya giden insanlardır. Tabii, olmasalardı, daha iyi olurdu derim…”

Haziran 1923 – Yahudi Rum ve Ermeni devlet memurları işlerinden çıkartılır. Yerlerine Müslümanlar alınır. Yahudilerin ve diğer azınlıkların Anadolu’da serbestçe dolaşımları kısıtlanır. Karar öylesine ani alınmıştır ki, pek çok gayrimüslim memleketine dönemez ve gittiği yerde mahsur kalır. Bu yetmezmiş gibi Yahudiler ’in Filistin’e göç etmelerine de engeller konulur.

Aralık 1923 – Çorlu’da yaşayan birkaç yüz kişilik Yahudi Cemaatine şehri 48 saat içerisinde terk etmesi emredilir. Hahambaşılığın müracaatı üzerine karar ertelenir. Ancak benzer bir karar Çatalca için de alınır ve hemen uygulanır.

Ocak 1924 – Eczacılar hakkında çıkarılan kanuna göre eczane açma yetkisi ancak “Türk bulundurma” şartına bağlanır.

Mayıs 1924 – Mustafa Kemal, New York Herald Tribune gazetesine şu beyanatı verir:
“Hilafetle beraber Türkiye’de mevcut olan Ortodoks ve Ermeni kiliseleri Patrikhaneleri ile Musevi hahamhanelerinin ortadan kalkması lazımdır.”

Yahudiler paniğe kapılırlar. Fakat daha sonradan yapılan açıklamalarda, hahambaşılığın kaldırılmasının söz konusu olmadığı açıklanır. Yahudiler sakinleşir.

Şubat 1925 – Gazetelerde Türkiye’den 300 kadar Yahudi’nin Kristof Kolomb’un Amerika’yı keşfinin 435nci yıldönümü kutlamalarına bir telgraf gönderdiği söylentilerinin gazetelerde çıkması üzerine şiddetli bir Yahudi düşmanlığı kampanyası başlar. Gazetelerde Yahudilerden  “nankörler, ülkenin sırtına yapışmış sülükler” diye bahsedilir. Ülkeden sürülmeleri istenmektedir. Tahrike kapılan kişiler bir Yahudi gencini öldürürler. Kuzguncuk sinagoguna saldırırlar. İşin tuhaf tarafı böyle bir telgraf olup olmadığı hiçbir zaman ortaya çıkmaz.

Eylül 1925 – Yahudiler Lozan anlaşmasının kendilerine tanıdığı medeni kanunla ilgili 42. Maddeden biraz da baskılar neticesinde vaz geçerler. Bunun esasında daha sonradan çok isabetli bir karar olduğu anlaşılacaktır. Çünkü evlilik boşanma ve miras konularında Türkiye’de Yahudiler bu sayede rahat etmişlerdir.

Ağustos 1926 – Elza Niyego isimli Yahudi kızı kendisine âşık, evli ve torun sahibi Osman Ratıp Bey tarafından öldürülür. Cesedi uzun zaman yerde bırakılır hatta üstünün örtülmesine dahi izin verilmez. Osman Ratıp Bey ise mahkeme yerine akıl hastanesine gönderilir. Yahudi cemaati buna çok büyük tepki gösterir. Cenazede “adalet istiyoruz” diye bağırmaya başlarlar. Gazeteler bir kere daha Yahudi aleyhtarı kampanyaya başlarlar. Bazı Yahudiler “Türklüğe hakaret” gerekçesiyle hapse atılır.

Ocak 1928“Vatandaş, Türkçe konuş” kampanyası başlatıldı. Gençler Türkçe konuşmayan azınlıkları uyarmaya, tehdit etmeye hatta dövmeye başladılar. Kimilerini de yargıladılar. Aynı yıl ülkedeki yabancı okullarla birlikte Yahudi okullarının da büyük bir bölümü kapatıldı.
Nisan 1928 – Doktorluk  “Türk olma”  şartına bağlandı. Böylece gayrimüslimler doktorluk yapamaz oldular.

Eylül 1929 – Defterdarlık, Yahudi okullarını, Or Ahayim Hastanesini, Ortaköy Yetimhanesini ve ülkedeki tüm sinagogları, ticari müessese sayarak bunlara yapılan bağışları vergilendirmeye karar verdi. Uygulamaya geriye doğru 1925 yılından itibaren başlatıldı. Hahambaşılık bu yüksek vergileri ödeyemeyince icraya verildi. Hahambaşılık haciz edildi.  

Eylül 1930 – Adalet Vekili (bakanı) Mahmut Esat Bozkurt yaptığı bir konuşmada şunları söyledi:

“Benim fikrim ve kanaatim şudur ki; bu milletin kendisi Türk’tür. Öz Türk olmayanların Türk vatanında bir hakkı vardır, o da hizmetçi olmak, köle olmaktır.”

Eylül 1933- Almanya’da Hitler başa geçmişti. Yahudilerin devlet memuru olmaları yasaklanmıştı. Pek çok Yahudi profesör üniversitelerden atılmış işsiz kalmışlardı. Türkiye’ye gelmek ve üniversitelerde çalışmak istediler. Bu istek önce eğitim bakanı ve daha sonrada başbakan İsmet İnönü tarafından ret edilir. Profesör Albert Einstein Atatürk’e bir mektup yazar ve durumu bildirir. Olaydan haberdar olan Atatürk  müdahale eder ve Yahudi Alman Profesörler Türkiye’ye gelerek bugünkü üniversitelerin temellerini atarlar.

Haziran 1934 – Trakya pogromu,  Atatürk’ün cumhurbaşkanı olduğu dönemin en önemli olayıdır.Cevat Rıfat Atilhan ve Nihal Atsız gibi ırkçı yazarların Yahudi aleyhtarı yazılarıyla galeyana gelen halk, kitleler halinde Çanakkale, Gelibolu, Edirne, Kırklareli, Lüleburgaz, Babaeski hâsılı tüm Trakya’da Yahudilere saldırdılar. Yahudilerin evleri ve mağazaları yağmalandı. Kadınlara tecavüz edildi. Kırklareli hahamı ve cemaat başkanı çırılçıplak soyuldu, dövüldü, sakalları yolundu, ailesine tecavüz edildi. CHF (Cumhuriyet Halk Fırkası – Bugünkü CHP) Trakya teşkilatının örgütlediği anlaşılan olaylar sonucu 15 bin Yahudi mal ve mülklerini geride bırakıp can havliyle İstanbul’a ve başka şehirlere kaçtılar. Bir kısmı Yunanistan’a ve Bulgaristan’a sığındı. Ne yazık ki onlar geri dönemeyecekler ve birkaç yıl sonra Almanların ellerine düşeceklerdi.

Acaba Trakya olaylarından Atatürk’ün haberi var mıydı? Bunu kesin olarak bilmek mümkün değil. Ama haberi olduğuna dair pek çok işaretin olduğunu da söylemek gerek. Öte taraftan Yahudi cemaati yetkilileri olaylar başladıktan bir hafta sonra Aktürk’le görüşmeyi başarırlar ve olaylar durur.


Ağustos 1938 – Hükümet “tebaası oldukları devlet arazisinde yaşama ve seyahat bakımından baskılara tabi tutulan Musevilerin bugünkü dinleri ne olursa olsun Türkiye’ye girmeleri ve ikametleri yasaktır” diyen 2/9498 sayılı kararnameyi çıkarttı. Nazilerden kaçan Avrupalı Yahudilere Türk sınırları bu kararnameyle kapandı. Yahudiler Avrupa’da kapana kısılmışlardı.

Ağustos 1938 - Anadolu ajansında çalışan 26 Yahudi personelin tümünün işine son verildi. Yahudilerin aşağılandığı yazı ve karikatürlerde patlama oldu.

Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk 10 Kasım 1938 de ebediyete intikal etti. Muhakkak ki 20nci yüzyılın en büyük askeri dehası ve en büyük siyaset adamlarından biriydi. Bir dönem kapanmıştı. 

Soruyu tekrar soralım. Acaba Atatürk Yahudileri sever miydi? Ya da antisemit miydi? Yahudiler hakkında neler düşünüyordu? Atatürk dönemine ait Yahudilerle ilgili yukarıda okuduğunuz olayları bulabildim. Sizin de bildikleriniz varsa (kaynak göstererek) yazın, öğrenilsin ve herkes kendi yorumunu yapsın sorunun cevabını kendine göre versin, isterse paylaşsın.

Ancak tartışmasız bir gerçek var ki Türk Yahudileri Atatürk’ü kendilerini eşit yurttaş yaptığını zannettikleri için çok sevdiler. Ama yanıldılar. Ben Atatürk dönemine yetişemedim. Ancak Türkiye’de 60 yıldan fazla yaşadım. Özellikle Yahudiler Türk olabilmek için her çabayı göstermelerine rağmen eşit Türk vatandaşı olamadıklarını gözlemledim. Türk olabilmek için çok uğraştılar. Ama “misafir” kimliğinden kurtulamadılar.

Atatürk’ten sonraki yıllar Türk Yahudileri için çok zor oldu. Onun döneminde de, sonraki tek partili dönemde de siyasetçiler Yahudileri hiç sevmedi.

Mayıs 1941de Yahudiler diğer gayrimüslimlerle birlikte 20 sınıf birden askere alınacaklardır. Apar topar askere alınan bu zavallılar ancak Temmuz 1942de terhis edildiler.

Ama esas tokat daha gelmemişti. Terhisten bir ay sonra Ağustos 1942de Varlık Vergisi ile Türkiyeli Yahudiler yere serildi. Mahvoldular. Neleri var neleri yok hepsi ellerinden alındı. Üstüne bir de Aşkale sürgünü yaşandı. Kimileri öldü, kimileri ölmekten beter oldu. Ne acı…

Biz Yahudiler size ne yaptık ki?  Neden be, neden?

Esen kalın, her şey iyi olacak…

Aaron Baruch  (Ankaralı)

Kaynakça : Milli Mücadelede Türkiye Yahudileri- Vedat Tüfekçi
                   Ayşe Hür – Cumhuriyet dönemi azınlık raporu

                   Şalom gazetesi arşivleri