17 Haziran 2017 Cumartesi

TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN GURUR DOLU TARİHİ….











6 yıl sonra Türkiye Cumhuriyeti, kuruluşunun 100ncü yılını kutlayacak.

Şöyle bir dönüp bakıyorum da geçmişe, ne tarih ama… Ne yazık ki soykırımlarla, katliamlarla, yağmalarla dolu bir tarih…

Kimlerin canı yanmamış ki? Ermeniler, Yahudiler, Rumlar... Yalnız gâvurlar (!)  mı? Azeriler, Kırım Türkleri… Şimdilerde de Aleviler, Kürtler… Al sana geçmişi ile gurur duyan Türkiye Cumhuriyeti tarihinden bir kesit…

Bir halk ozanı olan Pir Sultan Abdal, Kanuni döneminde yaşamış alevi bir halk ozanı idi. İran lehine casusluk yaptığı gerekçesiyle Sivas’ta asılarak idam edildi.

Çok büyük bir ozan olan Pir Sultan Abdal’ın felsefesini ve Alevi kültürünü yaşatmak adına bir Kültür Derneği kurulur.(PSAKD) Bu dernek, 1978den beri her yıl Sivas’ta bir kültür şenliği düzenler.

1993 yılında festivali daha görkemli bir şekilde gerçekleştirmek üzere, aylar önceden faaliyete geçtiler.

Dernek, demokratik kitle örgütlerine ve Alevi derneklerine çağrılar yaptı. Sanatçılar, yazarlar, ozanlar vali tarafından şenliğe davet edildiler. Çoğu daveti kabul etti ve Anadolu’nun dört bir yanından Sivas’a doğru yola çıktılar. Ancak geldiklerinde şehirdeki gergin havayı çok geçmeden hissetmeye başladılar.


Aziz Nesin de gelenlerin arasındaydı. Olaylardan iki gün evvel dağıtılan bir bildiri, 2 Temmuzda yaşanacak olayların sanki habercisi gibiydi. Aziz Nesin, başyazarı olduğu Aydınlık gazetesinde, Selman Ruşdi’nin “şeytan ayetleri” kitabından bahsetmişti. Bildiride bu konuya değinilerek, Aziz Nesin hedef olarak gösteriliyordu. Aziz Nesim ateistti.

O gün Cuma namazının ardından etkinliklerin yapıldığı kültür merkezinin önünde halk toplanmaya başlar. Derken yürüyüşe geçerler. Kalabalık  “Sivas laiklere mezar olacak” diye sloganlar atmaktadır.  Saldırgan grup “halk ozanları” heykelini kırıp yerde sürüklemeye başlar.

Aydınların kaldığı Madımak otelinin önünde 15-16 bin kişi toplanmıştı. Kalabalık galeyana gelmiş, otelin camları kırılmış, ön taraftaki araçlar ve sürüklenen heykel ateşe verilmişti. Polis olayları seyretmekteydi. Zaten sayıları itibarı ile de müdahalede bulunacak durumda değildiler.

Aziz Nesin anlatıyor:

“Kalabalığın öfkesi dinmiyordu. Güya güruhu sakinleştirmek adına konuşan belediye başkanının “gazanız mübarek olsun” sözüyle halk hepten çıldırdı. “Cumhuriyet Sivas’ta kuruldu, Sivas’ta yıkılacak” “Laiklere ölüm” “Yaşasın Şeriat” “Sivas Aziz’e mezar olacak” sloganları ortalığı inletiyordu. .

Sevgili kardeşlerim, yeğenlerim ve dostlarım,

“Ne oldu Türkiye’nin laik kesimine, nasıl oldu da bu memleket bu kadar din eksenine girdi” filan diye düşünüyorsanız, cevabı buralarda aramak lazım. Bakın sene daha 1993. Atılan sloganlara bakın. Yani demem o ki, her zaman vardı. Sadece hortlamak için zamanı ve zemini bekliyorlardı. Türbanla başlandı, bakın nereye geldi… AKP iktidarı ve Fethullah Gülen onlara istedikleri zemini verdiler, ortamı hazırladılar. Bakmayın şimdi can düşmanı olduklarına. Herkes biliyor başlangıçta ve sonra uzuuuun bir zaman beraber olduklarını…
Aziz Nesin devam ediyor:

“Önce yağmalama, sonra ise “yakın ulan, yakın” sesleri ve tekbirlerle çevredeki araçlar ateşe verildi. Peşinden otelin perdeleri tutuştu. Ateşin kızıllığı, dumanın siyahlığıyla birleşip çevremizi sarmıştı. Bu kaçıncı öldürülüşüm bilmiyorum fakat ölüme en yakın olduğum anı artık görebiliyordum.”

“Odamda Lütfi Kaleli ile birlikte çaresiz bir bekleyiş içerisindeyken, aşağıdan korkunç çığlıklar gelmeye başladı. Bağırıyorlar, yardım istiyorlardı. Bir zaman sonra çığlıklar kesildi. Artık sıra bana gelmişti. Kesin olarak ölüme hazırdım. 

 “Dönüp Lütfi’ye “beni şu yatağa yatır, bu güruha kötü bir ceset vermek istemiyorum. Köşeye büzüşmüş bir adam gibi ölmeyeyim” dedim. Sonra Lütfi’nin önerisiyle cama koştuk. O sırada otelin önüne yanaşan bir itfaiye bizi kurtarmaya yeltendi.”

Sivas’ta yer yerinden oynuyordu. Polise az sayıda bir takviye gelmiş ama yetersiz kalmıştı. Bir müddet sonra yürüyerek az sayıda asker de geldi. Ancak gözü dönmüş bu kalabalığa müdahale edebilmekten çok uzaktılar. Devlet ortalıkta yoktu.

“İtfaiye merdiveninden inerken daha sonra Refah Partisinin meclis üyesi olduğunu öğrendiğim Cafer Özçakmak “asıl öldürülecek hayvan burada” diye bağırdı. Merdivenin tam ortasında, sırat köprüsünde gibiydim. Geri dönsem cehennem, ileri devam etsem linç”

Aziz Nesin aşağı indirildiğinde birisi arkasından iter. Büyük usta yere düşer. 78 yaşındaki, Türkiye’nin yetiştirdiği en büyük yazarlardan biri yerde tekmelenmeye ve yumruklanmaya başlanır. Başı yarılır. Kanlar içerisindedir. Bir polis yakasından yakalar ve sürükleyerek polis otosuna götürür. Aziz Nesin yaralı olarak kurtulmuştur.

Ancak bilanço çok ağırdır. 33 Alevi aydın ve iki otel görevlisi toplam 35 insan ölmüştür. Yanarak, ya da dumandan boğularak feci şekilde hayatlarını kaybetmişlerdir. Yıllar sonra bile yerleri doldurulamayacak onca değer katledilmişti. Alevi oldukları için…


Dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın yerine geçen Süleyman Demirel’di. Olaylardan sonra kendine has üslubu ile yine incilerinden birinin patlattı ve sözü Türk siyasi tarihine geçti; “Çok şükür dışarıdakilere bir şey olmadı.”


Bir hafta evvel başbakan olan Tansu Çiller ise “ağır tahrik vardı” diyerek kabahati ölenlere ve aydınlara attı.

Sivas davası yıllarca devam etti. Tam 8 sene sonra 2001 yılında sonuçlandı. “Cumhuriyete karşı örgütlü kalkışma girişiminde bulunmak” suçundan sanıklardan, 33ü idam, 4ü 20 yıl, 1isi de 15 yıl hapis cezası aldı. Sanıkların avukatları kararı temyiz ettiler. Temyizler, müdahil avukatların talepleri, hukuki yöntemler yıllarca devam etti. Sonuçta dava zaman aşımına uğradı ve…  Kapatıldı.

Sivas’ta olanlar inanışların farklılığı yüzünden olmuştur. Kim ne derse desin, bu böyledir. Alevi – Sünni çekişmesi bugün hala devam etmektedir.

Bakın, sanıkları savunan avukatlardan bazıları sonradan nerelere geldiler.

Av. Şevket Kazan – AKP hükümetinde Adalet Bakanı.
Av. Hayati Yazıcı – AKP hükümetinde Devlet Bakanı, başbakan yardımcısı.
Av. Ali Bulut – AKP Maraş Millet Vekili.
Av. İbrahim Hakkı Aşkar – AKP Isparta Millet Vekili.
Av. M. Denim Taylan – AKP Adıyaman Millet Vekili.
Av. Mevlut Uysal – AKP İstanbul Başakşehir Belediye Başkanı.
Av. Nevzat Er- AKP Eminönü Belediye Başkanı.

Bunlar katilleri savunan avukatlardan bazıları. Liste çok uzun.

13 Mart 2012de dava kapatılınca zamanın başbakanı Recep Tayyip Erdoğan olayı şu şekilde yorumlar.  “Milletimiz için, ülkemiz için hayırlı olsun.”

Ne diyelim, âmin…

Bu haftaki yazımın en son bölümünde Türkiye Cumhuriyetinin 94 yıllık tarihinde “keşke hiç yaşanmasaydı” denilecek bu türden olaylardan yazmış olduklarımın isimleri ve linkleri var. Belki okudunuz, belki okumadınız, belki okumak dahi istemezsiniz. Ben ilginize sunuyorum. Gerisi size kalmış.

Ancak bu olaylar yaşandı. Tarihi değiştirmemiz mümkün değil ve yazık ki liste bu kadar da değil. Daha başkaları da var. Ancak daha onları yazmaya henüz fırsat bulamadım. Bir gün yazabildiğimde inşallah, bu sayfalarda ilginize sunacağım… Okuyan olduğu müddetçe ben yazacağım. Yaradan izin verirse…

Sayın hocam Ayşe Hür, şöyle diyor:

“Bazılarının sandığı gibi, durmadan tarihimizin yüz kızartıcı dönemlerini anlatmaktan zevk alıyor değilim. Aksine her seferinde “keşke bunlar olmasaydı da, yazmak zorunda kalmasaydık” diyorum. Sağlıklı bir toplum olmak için geçmişle yüzleşmek gerektiği inancıyla, bazı okuyucularımı üzmek ve kızdırmak pahasına yazmaya devam ediyorum.”
AYŞE HÜR – TARİHÇİ, GAZATECİ, YAZAR

Yürekten katılıyorum.

Eveeet. Türkiye 6 sene sonra Cumhuriyetin 100ncü yılını kutlayacak. Gururla…
Ne mutlu Türküm diyene…
Hoşça kalın, esen kalın.
Sevgiyle…

Aaron Baruch  (Ankaralı)


Azeri Aydınlarının başına gelenler – BORALTAN FACİASI  - http://ankarali-513.blogspot.co.il/
Kırım Türklerinin felaketi – MAVİ ALAYhttp://ankarali-512.blogspot.co.il/
Türkiyeli Rumların yaşadığı trajedi – 20 KİLO – 20 DOLAR, HEPSİ BU, HADİ YALLAH  http://ankarali-513.blogspot.co.il/
Trakya Yahudilerinin dramı 1934 – LA FORTUNA - http://ankarali-50.blogspot.co.il/
Gayrimüslim amele taburları – LAS VENTE KLASAS - http://ankarali-51.blogspot.co.il/
Varlık Vergisi – KURUN-I VUSTAİ - http://ankaraliaaron.blogspot.co.il/

6-7 Eylül olayları – MAHŞERİN DÖRT ATLISI - http://ankarali-526.blogspot.co.il/

10 Haziran 2017 Cumartesi

TÜRKİYE’DEN TÜYEN TÜYENE...





Sevgili kardeşlerim,yeğenlerim ve dostlarım.

Türkler, Türkiye’den kaçış peşinde. müslimi, gayrimüslimi fark etmiyor. Tüyen tüyene…15 Temmuz darbe teşebbüsü sonrası   “paralı”  Türkler önce teker teker, sonra kitleler halinde doğup büyüdükleri toprakları terk etmeye başladılar. Daha doğrusu “beyaz Türkler.”  Yasallığı tartışmalı 16 Nisan Referandumu ile Türkiye’nin geleceği tek bir kişiye devredilince bu kaçış hızlandı. OHAL da tuzu biberi oldu.

New World Wealth diye bir kuruluş var. Çok gelişmiş dünya çapında pazar, gayrimenkul, finans araştırma şirketi. Türkiye raporunda diyor ki  “Türkiye son bir yılda 6 bin milyonerini kaybetti. Daha doğrusu 6 bin milyoner Türkiye’yi terk etti.”

Hoppaaa!  Okuduğumda inanamadım. Birkaç kaynaktan araştırdım. Doğruymuş… Linklerini yazımın sonunda bulabilirsiniz. Buyurun siz de okuyun.

Türkler en çok ABD’ye gidiyorlar. Varlıklı Türker’in ABD’deki konut yatırımları tavan yapmış durumda. Bir araştırma yapmışlar; 2015de bin kişi ABD’de ev almış. 2016da bu sayı tam 6 bine çıkmış. Artışa bak!  Neden en çok ABD’de alıyorlar dersen konutlar orada Avrupa’ya göre daha ucuz.

ABD’den sonra konut almak için Türklerin ilgisini en çok çeken ülke İspanya.  Bir uluslararası emlak şirketi (Lucas Fox) raporu diyor ki “2017 yılının ilk çeyreğinde Barcelona’da 8200 konut satıldı. Ev alanların % 29u İspanyol, % 26sı İngiliz. Üçüncü sırada Türkler var. % 12”   Bu verilere göre Türkler son üç ayda Barcelona’da 1000den fazla ev almış. Çarpıcı değil mi?

Bu arada basında 2400 Türk Yahudi’sinin İspanya veya Portekiz pasaportu aldığı haberleri çıkıyor. İspanya ve Portekiz eski “sefaradlara” vatandaşlık veriyormuş. Ancak bu ülkelere göç eden Türk Yahudi’si neredeyse yok. Bu pasaportlar vizesiz seyahate çıkabilmek için, ya da bulunsun diye alındı. Bence “filanca almış, bende alayım” diyenler çoğunlukta. Vize için aldıysan bu kadar uğraşmak niye, gel İsrael’e, pasaportunu al. Dünyanın her yerine vizesiz git. “Efendim İsrael’de bilmem kaç gün orada yaşamazsan pasaport vermiyorlarmış” Saçmalama Allah aşkına… Geçici pasaport diye bir şey var (Laisser passer  -  5+5  on yıl müddetle)    İyice öğrenmeden sallama arkadaş…

Dönelim konumuza. Pekiii, neden gidiyorlar?

Türkiye’de şu anda siyasi olarak da ekonomik olarak da çok büyük bir karamsarlık var. Şirketlere ve kişilerin banka hesaplarına “fetocu” diye el konuyor. Arada muhalifler de fırsattan istifade, aynı bahaneyle saf dışı ediliyor. Kimileri tutuklanıyor. Yargı yolları tıkalı. “Onlardan” olmayanlar korkuyorlar. Aileler kendilerini güvende hissetmiyor. Ayrıca ebeveyniler, Türkiye’de çocuklarına iyi eğitim bulamıyorlar. “Hadi diyelim, bin bir fedakârlıkla okuttuk. Sonra ne olacak? Nerede çalışacak? Ya onlardansın, ya da bu ülkede sana hayat yok.”

Kısaca “batılı zihniyette” olanlar ülkelerine karşı güvenlerini kaybettiler. Aileler, artık, Türkiye’de çocuklarının geleceği için endişeliler. Tüyebilen, tüyüyor…

Uluslararası bir emlak şirketi var, Projebeyaz. Bu şirketin Yönetim Kurulu Başkanı Murat Uzun diyor ki:

 “Darbe teşebbüsünden sonra yurt dışında ev alma talepleri 4-5 katına çıktı. Yurt dışında konut alımında Türkiye dünya dördüncülüğüne yükseldi. Talep, OHAL ve Referandumdan sonra daha da arttı. Arapların Türkiye’de yaşam satın alması gibi, Türkler de yurt dışında hayat satın almaya çalışıyorlar.  İnternet üzerinden bilgi almak isteyen insanların sayısı 500e, hatta 600e ulaştı. Günde en az 10 kişi başka ülkelerde nasıl vatandaş olunabilir diye sormaya geliyor.”

Avrupa’da konut alana, ya da yatırım yapana vatandaşlık veriliyor. Ancak bu durum ülkelere göre farklılık gösteriyor. ABD, Kanada ve bazı Avrupa ülkelerinde konut alarak ya da yatırım yaparak vatandaşlık hakkı kazanma şartları ile ilgilenenler aşağıda linkini verdiğim siteyi ziyaret edebilirler.

Bir de şu var. Emlakçılar diyor ki; bu ev alımlarının yatırımla ilgisi yok. Bu alımlar yerleşmeye yönelik.

Yurt dışına yönelik bu arayışların dışında başta Almanya olmak üzere pek çok Avrupa ülkelerine iltica başvurularında ciddi bir artış söz konusu. Yüzlerce diplomatik pasaportlu subay ve diplomatın Almanya’ya iltica başvuruları kabul edildi. Bu da Türkiye ile Almanya arasında yeni bir siyasi krizin başlangıcı olmaya aday…

Bu tablo gösteriyor ki müslimi,   gayrımüslimi  fark etmiyor. Türkler Türkiye’de kendilerini güvende hissetmiyorlar. Çocuklarının geleceklerini bu ülkede karanlık görüyorlar. Cesaret edebilenler, olanakları olanlar   vınnn   diye gidiyorlar…  

İsrael de göçmen kabul eden bir ülke. Hem de benzersiz bir ülke. Geldiğinde sana İsrael vatandaşlığı vermek için bir tek şart aranır. Yahudi misin? Eğer cevabın evetse ve bunu kanıtlayabiliyorsan hemen orada, havaalanında sana “teudat zeut – İsrael kimliğini”  verirler. Hemencecik. İsrael’e ayak bastıktan dakikalar sonra. Ömür boyu gururla taşıyabileceğin bir kimlik.  Artık ne olursa olsun, onu senin elinden kimse alamaz.

Ondan sonra cebine para koyarlar. Sana kalacak yer verirler. Ülkeye alışana kadar vergi indirimleri, ücretsiz lisan kursları ve daha birçok hak tanırlar. Bu ülkede bir gün bile çalışmadığın halde sağlık sigortan olur. Emekliliğin olur. Bir benzeri var diyen beri gelsin.

Sonuçta, Arapların, Türkiye’de ev alarak kendilerine yeni bir hayat satın almaya başladıkları gibi, Türkler de, özellikle “beyaz Türkler”  yurt dışında kendilerine yeni bir hayat kurma peşinde. Ne demişler “doğduğun yer mi, doyduğun yer mi?”

Ne diyeyim, başarılar inşallah. Şansınız bol olsun.

Bu haftalık da bu kadar sevgili kardeşlerim, yeğenlerim ve dostlarım…

Hoça kalın, esen kalın…
Sevgiyle…

Aaron Baruch  (Ankaralı)

Kaynakça : 

Türkler Türkiye’den kaçış peşinde – Zülfikar Doğan

Yurt Dışında Konut Alımında Dünya Dördüncülüğüne Yükseldik. Ahmet Takan

Türkler Yurt dışında ev’lenmeye hız verdi – Leyla İlhan

Türkiye’yi terk Eden Milyonerlerin Sayısı – Oda TV
Avrupa, ABD veya Kanada’da yatırım yaparak vatandaşlık hakkı kazanıllması ile ilgilenenler için link :

3 Haziran 2017 Cumartesi

GÖÇ ETMENİN İNANILMAZ MUCİZESİ...







Sevgili kardeşlerim,  yeğenlerim ve dostlarım.

Göç etmek çok zordur. Aynen duvara toslamak gibi. Tosladığında hasarın ne kadar olacağı göç edenin, önce yaşına, sonra donanımına ve parasına bağlıdır. Pek çok alışkanlığını terk edeceksin. Sabahları daha erken kalkacaksın. “Oğlum, söyle bakayım şuradan bana az şekerli bir kahve” günleri bitti.   İklim farklı, yemekler farklı, “ayıp ya da saygı” kavramı farklı, farklı oğlu farklı… Bu yaşa kadar biriktirdiğin pek çok alışkanlığını terk etmek zorundasın…

3 yaşında, 5 yaşında İsrael’e gelen bir çocuk aylarla ölçülebilecek kadar kısa bir zamanda bu ülkeye uyum sağlar. Çünkü o küçücük yavruların biriktirdiği alışkanlıkları çok daha  azdır. Üstelik o gencecik beyinler sünger gibidir. Her şeyi hemen öğreniverirler. Yaş ilerledikçe insanların bu yeni ülkelerine uyumu doğru orantılı olarak zorlaşmaya başlar. Yine de eğitim çağında İsrael'e gelenler, uyum sorununu oldukça hafif atlatırlar.

Bu ülkeye uyum göstermenin en büyük şartı lisandır. Lisanı öğrenemedin mi sorun yaşarsın. Öğrenmekten kastım gazete okumak, haberleri seyretmek, İbranice bilgisayar sürmek. Yoksa çat pat öğrenirsin bir şekilde. O da zor ama  oluyor işte.

Doğal olarak göç eden kardeşlerimizin en çok uykusunu kaçıran konu, geçim meselesidir. Ne yapacaklar da eve ekmek getirecekler?

Demin dediğim gibi önce lisanı öğrenecekler. Sonra ellerinde diplomaları olanlar mesleklerini İsrael’de icra edebilmeleri için gitmeleri gereken kurslara katılacaklar. Bu kurslarda meslekleri ile ilgili İbraniceyi öğrenmenin yanında, bu ülkede o mesleği yapabilecek yeterlilikte olduklarını kanıtlayacaklar. Sonra da iş arayacaklar. Nasıl mı,  iş ilanlarını takip edecekler veya iş bulma siteleri var, oraya öz geçmişlerini koyacaklar, sonunda bir yerle anlaşacaklar ve eve ekmek gelmeye başlayacak.

Ellerinde diplomaları olmayanlar ne yapacaklar? Yine tekrar edeceğim, önce lisanı öğrenecekler, sonra hiçbir meslekleri yoksa hızlandırılmış kurslara katılacaklar ve bir meslek sahibi olmaya çalışacaklar, mesela aşçı, mesela berber, mesela şoför… Sonra yöntem aynı, iş bulma sitelerine müracaat ve şansınız açık olsun.

Kursa da gitmeyenler ne yapacaklar, size de iş var kardeşim, yeter ki şu lisanı öğrenin, korkmayın, kimse aç kalmadı, size de iş var…

“Kendi işimi kuramaz mıyım?” Kurarsın elbette. Burası özgür bir ülke. Ama zordur. Ticarette başaranların oranı oldukça düşük. Mesleğin varsa daha kolay…

Bu ülkede iş bulma şansınız oldukça yüksektir. Neredeyse diyebilirim ki bulamamanız imkânsızdır. Bakın İsrael ekonomisine ait birkaç göstergeyi sizlerle paylaşayım:

2009 yılında 3850 şekel olan asgari ücret şimdi 5000 şekel. Ocak ayında 5300 oluyor. (Artış % 30) Buna karşılık enflasyon eksi...

2009 yılında kişi başına düşen gayrı safi milli hâsıla 27.800 dolar iken 2016da 37 bin doları geçti. (Artış % 34) 2017deki dev start up satışları ve doğal gazın ekonomiye katkıları ile 40, belki de 41 bin doların üstüne çıkacak. İngiltere’yi, İtalya’yı geçtik. Bu sene muhtemelen Almanya’yı yakalayacağız.

İşsizlik oranı 2009 yılında % 7,8 iken şimdi % 4,5 (Bunu,   ”çalışmak istemeyenler var, esasında işsizlik oranı sıfır”   diye yorumlayanlar da var.)

Bu göstergeler geldiğiniz ülkede ne halde? Bir düşünün.  Bir de buradakine bakın. Sizce nerede iş bulmanız ve eve ekmek getirmeniz daha kolay olacak?

Şimdiii, “öyle yazı yazmakla peynir gemisi yürümüyor, asgari ücret 5000 şekel, kiraya mı, elektriğe mi, mutfağa mı, hangisine yeter” diye soruyorsanız önce şunu kafanıza koyun ki bir evde bir kişi çalışıyorsa geçim değil zor, neredeyse imkânsız. İki kişi çalışacak. “Pekiii, 10 bin yeter mi?” Yetmez. Hele çocuklu ailelere hiç yetmez. “Eeee, ne olacak?” hele bir başlayın,  bir iki sene içerisinde artışlar gelir, emeklilikler gelir, çocuklar büyür,  daha iyi bir iş bulursunuz,  ne diyeyim? Şansınız açık olsun…

Bakın arkadaşlar, İsrael son 10 senede yukarıdaki göstergelerden de anlaşılacağı üzere çok hızlı, hatta müthiş bir gelişim gösterdi. Bu gelişim ilimle, bilimle oldu. İsrael AR-GE de dünya lideri. Üniversite mezunu olmak bile artık yetersiz kalıyor, master lazım, doktora lazım, belki ikinci bir üniversite lazım.  Öyle “ ne iş olsa yaparım abi” ile iyi para getirecek bir iş bulmak bu memlekette çok kolay değil. Önce kendini bir tart kardeşim, sen nesin, mesleğin ne, tahsilin ne, kaç lisan bilirsin, deneyimin ne, inan ki kıymetin ne ise burada fazlasını bulacaksın. Hiç birisi yoksa yine de iş bulacak eve ekmek getireceksin ama ona göre artık, şansın açık olsun…

Bu ülkeye son yıllarda belki bir milyon Rus geldi. Adamların büyük çoğunluğu okumuş. Üniversite mezunu. İnanılmaz çalışkanlar. Bu adamlar İsrael’in demografisini değiştirdi. Banka ATM’lerinde bile birinci lisan İbranice, ikinci Arapça, üçüncü Rusça, İngilizce dördüncülüğe düştü. Ruslar her yerde. Az paraya kanaat ediyorlar, hiç şımarık değiller ve inanılmaz çalışkanlar. Onlar varken iyi iş bulmak daha da zorlaşıyor. İsrael’de bedava para yok. Hoş, bu gün Türkiye’de de bedava para yok ya o da başka mesele… 

1980 yılının başları. Türkiye’de sağ sol çatışmaları yüzünden her gün 20 den fazla insanın öldüğü karanlık günler. Bir arkadaşım Aliya (İsrael’e göç) kararı alıyor.  “Orada ne yapabilirim” diye önce bir keşif gezisi için İsrael’e geliyor. Hiçbir şey bulamıyor ve bir karara varamadan kös kös geriye dönüyor. Eve varınca karısı ona ne karara vardığını soruyor ve cevabını beklemeden diyor ki “ben iki oğlumu burada büyütmek istemiyorum, elektrikler kesik, kaloriferler yanmıyor, su yok, asansör çalışmıyor, sabaha kadar kurşun sesleri dinmiyor, gidelim, ne olursa olsun gidelim.” Ve kısa zamanda toparlanıp İsrael’e göç ediyorlar. Daha ulpan  (lisan okulu)  bitmeden karısı arkadaşıma müjdeyi veriyor. “Hamileyim.” Arkadaşım daha şoku üstünden atamadan esas haber geliyor. “İkiz geliyor…”

Bu arkadaşım, Türkiye’de iktisat fakültesini bitirmişti. Ancak İsrael’de acele para kazanması gerektiği için mesleki kurslara devam edemedi. Dolayısıyla mesleğini yapamadı. Ne mi yaptı? Bakkallık da yaptı, kasaplık yapıp tavuk da yoldu, tekstili de denedi, hatta pazarcılık bile yaptı. Karı koca savaş da gördüler, zorluk da çektiler ama 4 tane aslanlar gibi evlat yetiştirdiler. Hepsi üniversitelerini bitirdi. Hepsi esaslı meslek sahibi oldular. Evlendiler. Bugün arkadaşımın 9 torunu var. Cuma akşamları evde bazen 20, bazen 25 kişi birlikte Shabat yapıyorlar. Zenginlik budur. Yaradan onları korusun. Allah’ım onları nazarlardan saklasın. Kol hakavod. Bu memlekette kimse aç kalmaz.

Peki, arkadaşlar bu çektiklerimize ya da çekeceklerimize değer mi? Değer. Hem de nasıl. Çocuklarımız için her şeye değer. Torunlarımız için her şeye değer. Bir nesil kendini harcayacak. Onlar için bu zorlukları biz çekeceğiz, sonra onlar rahat edecek.

Göreceksiniz ki sevgili kardeşlerim, göç ettikten birkaç sene sonra her şey yoluna girecek. O zaman içinizdeki 3 bin yıllık Yahudi genleri uyanmaya başlayacak. Bir gün bir İsrael bayrağının önünden geçerken, başka bir gün Atikva’yı (İsrael ulusal marşı – umut)  dinlerken bir hoş olacaksınız, gözleriniz nemlenecek. Kendi topraklarınızda yaşamanın, ülkenizle, milletinizle gurur duymanın inanılmaz hazzını yaşayacaksınız. Bunun bir mucize olduğunu düşüneceksiniz.

Bruhim abayim ah şeli. Hoş geldiniz kardeşim. Mazal tov. Şansın açık olsun !

Bu haftalık da bu kadar. Hoşça kalın, esen kalın.


Aaron Baruch (Ankaralı)