6 yıl sonra Türkiye Cumhuriyeti, kuruluşunun
100ncü yılını kutlayacak.
Şöyle bir dönüp bakıyorum da geçmişe, ne
tarih ama… Ne yazık ki soykırımlarla, katliamlarla, yağmalarla dolu bir tarih…
Kimlerin canı yanmamış ki? Ermeniler, Yahudiler, Rumlar... Yalnız gâvurlar (!) mı? Azeriler, Kırım Türkleri… Şimdilerde de
Aleviler, Kürtler… Al sana geçmişi ile gurur duyan Türkiye
Cumhuriyeti tarihinden bir kesit…
Bir halk ozanı olan Pir Sultan Abdal, Kanuni
döneminde yaşamış alevi bir halk ozanı idi. İran lehine casusluk yaptığı
gerekçesiyle Sivas’ta asılarak idam edildi.
Çok büyük bir ozan olan Pir Sultan Abdal’ın
felsefesini ve Alevi kültürünü yaşatmak adına bir Kültür Derneği kurulur.(PSAKD)
Bu dernek, 1978den beri her yıl Sivas’ta bir kültür şenliği düzenler.
1993 yılında festivali daha görkemli bir
şekilde gerçekleştirmek üzere, aylar önceden faaliyete geçtiler.
Dernek, demokratik kitle örgütlerine ve Alevi
derneklerine çağrılar yaptı. Sanatçılar, yazarlar, ozanlar vali tarafından şenliğe
davet edildiler. Çoğu daveti kabul etti ve Anadolu’nun dört bir yanından
Sivas’a doğru yola çıktılar. Ancak geldiklerinde şehirdeki gergin havayı çok
geçmeden hissetmeye başladılar.
Aziz Nesin de gelenlerin arasındaydı.
Olaylardan iki gün evvel dağıtılan bir bildiri, 2 Temmuzda yaşanacak olayların sanki
habercisi gibiydi. Aziz Nesin, başyazarı olduğu Aydınlık gazetesinde, Selman
Ruşdi’nin “şeytan ayetleri” kitabından bahsetmişti. Bildiride bu konuya değinilerek,
Aziz Nesin hedef olarak gösteriliyordu. Aziz Nesim ateistti.
O gün Cuma namazının ardından
etkinliklerin yapıldığı kültür merkezinin önünde halk toplanmaya başlar. Derken
yürüyüşe geçerler. Kalabalık “Sivas
laiklere mezar olacak” diye sloganlar atmaktadır. Saldırgan grup “halk ozanları”
heykelini kırıp yerde sürüklemeye başlar.
Aydınların kaldığı Madımak otelinin
önünde 15-16 bin kişi toplanmıştı. Kalabalık galeyana gelmiş, otelin camları
kırılmış, ön taraftaki araçlar ve sürüklenen heykel ateşe verilmişti. Polis olayları
seyretmekteydi. Zaten sayıları itibarı ile de müdahalede bulunacak durumda
değildiler.
Aziz Nesin anlatıyor:
“Kalabalığın öfkesi dinmiyordu. Güya güruhu
sakinleştirmek adına konuşan belediye başkanının “gazanız mübarek olsun”
sözüyle halk hepten çıldırdı. “Cumhuriyet Sivas’ta kuruldu, Sivas’ta
yıkılacak” “Laiklere ölüm” “Yaşasın Şeriat” “Sivas Aziz’e mezar olacak” sloganları
ortalığı inletiyordu. .
Sevgili kardeşlerim, yeğenlerim ve
dostlarım,
“Ne oldu Türkiye’nin laik kesimine, nasıl
oldu da bu memleket bu kadar din eksenine girdi” filan diye düşünüyorsanız, cevabı
buralarda aramak lazım. Bakın sene daha 1993. Atılan sloganlara bakın. Yani demem
o ki, her zaman vardı. Sadece hortlamak için zamanı ve zemini bekliyorlardı. Türbanla
başlandı, bakın nereye geldi… AKP iktidarı ve Fethullah Gülen onlara
istedikleri zemini verdiler, ortamı hazırladılar. Bakmayın şimdi can düşmanı
olduklarına. Herkes biliyor başlangıçta ve sonra uzuuuun bir zaman beraber olduklarını…
Aziz Nesin devam ediyor:
“Önce yağmalama, sonra ise “yakın
ulan, yakın” sesleri ve tekbirlerle çevredeki araçlar ateşe verildi. Peşinden
otelin perdeleri tutuştu. Ateşin kızıllığı, dumanın siyahlığıyla birleşip
çevremizi sarmıştı. Bu kaçıncı öldürülüşüm bilmiyorum fakat ölüme en yakın
olduğum anı artık görebiliyordum.”
“Odamda Lütfi Kaleli ile birlikte çaresiz
bir bekleyiş içerisindeyken, aşağıdan korkunç çığlıklar gelmeye başladı.
Bağırıyorlar, yardım istiyorlardı. Bir zaman sonra çığlıklar kesildi. Artık
sıra bana gelmişti. Kesin olarak ölüme hazırdım.
“Dönüp
Lütfi’ye “beni şu yatağa yatır, bu güruha kötü bir ceset vermek istemiyorum.
Köşeye büzüşmüş bir adam gibi ölmeyeyim” dedim. Sonra Lütfi’nin önerisiyle cama
koştuk. O sırada otelin önüne yanaşan bir itfaiye bizi kurtarmaya yeltendi.”
Sivas’ta yer yerinden oynuyordu. Polise
az sayıda bir takviye gelmiş ama yetersiz kalmıştı. Bir müddet sonra yürüyerek
az sayıda asker de geldi. Ancak gözü dönmüş bu kalabalığa müdahale edebilmekten
çok uzaktılar. Devlet ortalıkta yoktu.
“İtfaiye merdiveninden inerken daha sonra
Refah Partisinin meclis üyesi olduğunu öğrendiğim Cafer Özçakmak “asıl
öldürülecek hayvan burada” diye bağırdı. Merdivenin tam ortasında, sırat
köprüsünde gibiydim. Geri dönsem cehennem, ileri devam etsem linç”
Aziz Nesin aşağı indirildiğinde birisi
arkasından iter. Büyük usta yere düşer. 78 yaşındaki, Türkiye’nin yetiştirdiği
en büyük yazarlardan biri yerde tekmelenmeye ve yumruklanmaya başlanır. Başı
yarılır. Kanlar içerisindedir. Bir polis yakasından yakalar ve sürükleyerek
polis otosuna götürür. Aziz Nesin yaralı olarak kurtulmuştur.
Ancak bilanço çok ağırdır. 33 Alevi aydın
ve iki otel görevlisi toplam 35 insan ölmüştür. Yanarak, ya da dumandan
boğularak feci şekilde hayatlarını kaybetmişlerdir. Yıllar sonra bile yerleri
doldurulamayacak onca değer katledilmişti. Alevi oldukları için…
Dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın
yerine geçen Süleyman Demirel’di. Olaylardan sonra kendine has üslubu ile yine
incilerinden birinin patlattı ve sözü Türk siyasi tarihine geçti; “Çok şükür
dışarıdakilere bir şey olmadı.”
Bir hafta evvel başbakan olan Tansu
Çiller ise “ağır tahrik vardı” diyerek kabahati ölenlere ve aydınlara
attı.
Sivas davası yıllarca devam etti. Tam 8
sene sonra 2001 yılında sonuçlandı. “Cumhuriyete karşı örgütlü kalkışma
girişiminde bulunmak” suçundan sanıklardan, 33ü idam, 4ü 20 yıl, 1isi de 15
yıl hapis cezası aldı. Sanıkların avukatları kararı temyiz ettiler. Temyizler,
müdahil avukatların talepleri, hukuki yöntemler yıllarca devam etti. Sonuçta dava
zaman aşımına uğradı ve… Kapatıldı.
Sivas’ta olanlar inanışların farklılığı
yüzünden olmuştur. Kim ne derse desin, bu böyledir. Alevi – Sünni çekişmesi
bugün hala devam etmektedir.
Bakın, sanıkları savunan avukatlardan
bazıları sonradan nerelere geldiler.
Av. Hayati Yazıcı – AKP hükümetinde
Devlet Bakanı, başbakan yardımcısı.
Av. Ali Bulut – AKP Maraş Millet Vekili.
Av. İbrahim Hakkı Aşkar – AKP Isparta
Millet Vekili.
Av. M. Denim Taylan – AKP Adıyaman Millet
Vekili.
Av. Mevlut Uysal – AKP İstanbul
Başakşehir Belediye Başkanı.
Av. Nevzat Er- AKP Eminönü Belediye
Başkanı.
Bunlar katilleri savunan avukatlardan
bazıları. Liste çok uzun.
13 Mart 2012de dava kapatılınca zamanın
başbakanı Recep Tayyip Erdoğan olayı şu şekilde yorumlar. “Milletimiz için, ülkemiz için hayırlı
olsun.”
Ne diyelim, âmin…
Bu haftaki yazımın en son bölümünde
Türkiye Cumhuriyetinin 94 yıllık tarihinde “keşke hiç yaşanmasaydı” denilecek
bu türden olaylardan yazmış olduklarımın isimleri ve linkleri var. Belki
okudunuz, belki okumadınız, belki okumak dahi istemezsiniz. Ben ilginize
sunuyorum. Gerisi size kalmış.
Ancak bu olaylar yaşandı. Tarihi
değiştirmemiz mümkün değil ve yazık ki liste bu kadar da değil. Daha başkaları
da var. Ancak daha onları yazmaya henüz fırsat bulamadım. Bir gün
yazabildiğimde inşallah, bu sayfalarda ilginize sunacağım… Okuyan olduğu
müddetçe ben yazacağım. Yaradan izin verirse…
Sayın hocam Ayşe Hür, şöyle diyor:
“Bazılarının sandığı gibi, durmadan
tarihimizin yüz kızartıcı dönemlerini anlatmaktan zevk alıyor değilim. Aksine
her seferinde “keşke bunlar olmasaydı da, yazmak zorunda kalmasaydık” diyorum.
Sağlıklı bir toplum olmak için geçmişle yüzleşmek gerektiği inancıyla, bazı
okuyucularımı üzmek ve kızdırmak pahasına yazmaya devam ediyorum.”
AYŞE HÜR – TARİHÇİ, GAZATECİ, YAZAR
Yürekten katılıyorum.
Eveeet. Türkiye 6 sene sonra Cumhuriyetin
100ncü yılını kutlayacak. Gururla…
Ne mutlu Türküm diyene…
Hoşça kalın, esen kalın.
Sevgiyle…
Aaron Baruch (Ankaralı)
Türkiyeli Rumların yaşadığı trajedi – 20
KİLO – 20 DOLAR, HEPSİ BU, HADİ YALLAH http://ankarali-513.blogspot.co.il/