AMELİYATHANEDE ZOR SAATLER…
9 Nisan Cumartesi akşamı saat 20.30 da Bat Yam’daki
Türkiyeliler Birliği’nde KALEM, FIRÇA VE NEŞTER kitabının imza günü var. Kendi
sahasında dünyaca tanınmış Üroloji Profesörü Daniel Yachia (Yahya) anlattı, ben
de yazdım. O geceye katılmanız önemli, çünkü kitabın geliri Türkiyeliler
Birliği’nin öğrencilere dağıttığı bursa bağışlanmış bulunuyor. Belki bu kitabı
edindiniz, belki okudunuz, önemli değil, o gece lütfen gelin, Daniel Hoca ile
benim sohbetimize katılın ve imzalı bir kitap alın, çorbada sizin de tuzunuz
olsun.
Hocanın bana anlattıklarından küçük bir bölümü aşağıdaki
satırlarda okuyabilirsiniz…
-Daniel, gördüğüm kadarıyla Bankalar Yokuşu’ndaki
elektrikçi çırağını artık üroloji dünyası tanıyor, senin yöntemlerini
kullanıyor ve hastalar senin keşiflerinle şifa buluyorlardı. Bağışlarsan bir
şey sormak istiyorum, ameliyat bu, hiç işlerin ters gittiği de olmadı mı?
-Olmaz olur mu? Hayatta hiçbir şey her zaman düz gitmez.
Bazen bir yerlerde pürüzler oluşur. Benim de mesleki hayatımda nadir de olsa
bazen işlerimin ters gitmişliği olmuştur.
-Bir örnek versene?
-Şu anda aklıma gelen birini anlatayım:
1990 yılında hastaneye üreter taşı olan çok genç bir hasta
geldi. Hastanın sağ üreterinde (böbrekten mesaneye giden kanalında) bir taş
vardı. O yıllarda laparoskopik yöntemle ürolojik ameliyatlar daha yeni yeni başlamıştı.
Bu yeni yöntemin özelliği de hastanın karnına birkaç ufak delik açarak kalemden
ince kalınlıktaki aletlerle ameliyatların yapılmasıydı. Bu deliklerin birinden
de ufak bir kamera sokularak yapılan ameliyat ekrandan takip edilir. Ben, o
güne kadar laparoskopik ameliyatları sadece simülatörlerde yapmıştım. Hastanın
genç, sağlıklı ve zayıf olduğunu gördüğüm için ilk laparoskopik yöntemle taşı
çıkarma ameliyatımı bu genç hastada yapmaya karar verdim.
Ameliyatın ilk safhalarında her şey son derece düzgün bir
şekilde ve planlandığım gibi gitmekteydi. Taşın olduğu yeri buldum. Taş büyük
bir atardamar ile üreterin çaprazlandığı bir yerdeydi. Kolaylıkla alınabilecek
bir taştı. Normal anatomiye göre üreter, atar damarın üzerinden geçer.
Laparoskopik bisturiyi hastanın karnına soktum. Yapacağım şey taşın üzerindeki
üreter cidarında 5-6 milimetrelik boyuna bir kesit yapıp taşı çıkarmaktı.
Kesiği yapmak için bisturinin ucunu üreterin cidarına batırır batırmaz yaptığım
kesitten şiddetle kan fışkırmaya başladı. Meğer üreter yerine atardamarı
kesmişim. Böyle bir hata olamazdı. Ancak, o anda bunu düşünecek vakit yoktu ve
düzeltilmesi gereken çok acil bir durum vardı, yoksa kanamadan hastayı
kaybedebilirdik. Sonradan ortaya çıktı ki, bu hastada normal olmayan, nadir bir
anatomik bir yapı varmış. Atar damar üreterin altından geçmesi gerekirken
üstünden geçiyordu. Ben de de taşı çıkarmak için üreterin cidarını keseceğime
atar damarın cidarını kesmişim.
Genellikle ameliyatlarda bir ana atar damardan böyle büyük
kanama olduğu zaman kanamayı durdurmak için çok az bir zaman vardır. O kısa
zamanda kanama durdurulamazsa hastayı kaybedersin. Ameliyathanedeki herkes,
ameliyatın gidişatını bütün detaylarıyla ekrandan görüyordu. Anestezi doktoru
paniğe kapıldı. Yüksek sesle derhal damar cerrahlarının gelmesini gerektiğini
haykırmaya başladı. Oysa buna vakit yoktu.
Ben ise sakindim. Derhal, hastanın karnına soktuğum
laparoskopik aletleri çıkardım ve yumruğumu kesilen damarın bulunduğu karın
bölgesine bastırarak kanamayı kontrol altına almaya çalıştım. Savaş
meydanlarında ameliyatlar yapmıştım, sayısız tecrübem vardı, o güne kadar pek
çok acil problemi çözmüştüm. Etrafın paniğe girmesine rağmen ben, sakin bir
sesle hemşireden açık ameliyat yapma aletlerini hemen getirmesini istedim. Bu
arada bastığım yumruk kanamayı tamamen kesmemekle birlikte oldukça
yavaşlatmıştı. Aletler gelir gelmez asistanımdan aynı şekilde yumruğunu basarak
kanamayı kontrol altında tutmasını istedim ve ben açık ameliyata geçtim.
Anestezi doktoru halen panikte, damar cerrahlarını beklemekteydi.
Hastanın kasık bölgesini açtım, biriken kanların arasından
sol elimi kullanarak el yordamı ile kesiğin üst kısmındaki atar damarı buldum
ve hemen oraya bir pens koyup kanamayı durdurdum. Kanamayı kontrol altına
almıştım. Karında biriken kanları temizledikten sonra da damarın kesik yerine
ulaştım. Zamanında HaSharon Hastanesi’nde Dr. Kimhi’den damar dikmeyi
öğrenmiştim. Kesiğin alt tarafına da bir pens koyduktan sonra damar
cerrahisinde kullanılan alet ve yöntemlerle kesiği dikkatli bir şekilde diktim
ve pensleri çıkardım. Diktiğim bölgede hiç kan sızıntısı yoktu. Yanlışlıkla
kestiğim atar damar hastanın sağ bacağına kan götüren damardı. Pensler
çıktıktan sonra ameliyatı seyreden başka bir asistanım da hastanın ayağında
nabzın olduğunu söyleyince problemin hallolduğundan ve tehlikeli durumun
atlatıldığından emin olduk. Demek ki, diktiğim damardan hastanın bacağına ve
ayağına kan geliyordu. Damar ile olan işim bitmişti ve yapığım hatayı
düzeltmiştim. Acil olan bu kısmı bitirdikten sonra atar damarın altındaki
üreteri buldum ve taşı da çıkardım. Ameliyatın sonunda hastanın derisini
dikerken nihayet damar cerrahları geldiler. Her şeyin düzeldiğini görünce
hiçbir şey yapmalarına lüzum kalmadığı için geldikleri gibi aynen geriye döndüler.
Bütün bunlar 10 dakika içinde olup bitmişti. İstenmeyen bir durum gelişmiş ve
anestezyologun anlamsız paniğine rağmen ekibimin benimle sakin ve senkronize
çalışması sayesinde yaptığım hatanın yarattığı karmaşayı sorunsuz atlatmıştık.
Ameliyatın sonunda hem ameliyat hemşireme hem de asistanlarıma teşekkür ettim.
Yüzü halâ bembeyaz olan anesteziste de bir bardak soğuk su getirmelerini
söyledim. Ekibim benim kadar sakin ve sistematik çalışmasalardı, böyle bir
sonuca varamayabilirdik.
Çalıştığım bütün hastanelerdeki ameliyathane personeline
ilk günden beri benimle çalışırken nasıl her şeyin düzenli olması gerektiğini,
her yaptıkları hareketin bir amacının olması gerektiğini ve böylelikle
ameliyatların daha başarılı ve hepimiz için daha az yorucu olacağını anlattım.
Onlardan, özellikle benimle çalışırken bir İsviçre saati gibi düzenli ve dakik
olmalarını istedim ve öğrettim. Bütün bunların önemi bu vakada kendini
doğruladı.
Tıpta çok kullanılan bir deyiş vardır, iyi cerrah ile kötü
cerrah arasındaki fark, iyi cerrahın yaptığı hatayı görüp düzeltmesini
bilmesidir.
-Müthiş bir anı, macera filmi gibi…
Aaron Baruch
(Ankaralı)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.