Rafael Sadi’yi 13 Temmuz 2023 günü kaybettik. Şeker ve kalp
hastasıydı. Birkaç yıl evvel ciddi rahatsızlanmış ama toparlanmıştı. Yaratanın
sevgili kuluymuş, uykusunda çekmeden, çektirmeden bu dünyaya veda etti. Ne
yazık ki çok genç sayılabilecek bir yaşta aramızdan ayrıldı ve pek çoklarımızı,
özellikle İsrail’de yaşayan Turkanosları yardımlarından, haberlerinden yoksun
bırakıp çekip gitti.
Yardım derken bakın sosyal medyadan tanıdığım sevgili
Müge Ataman ölümünün arkasından neler yazdı.
“2017 yılında Al Amiloidoz tanısı aldığımda bu
hastalığın dünyadaki en önemli merkezi olan Kudüs Hadassa Üniversitesi
merkezinde tedavi olabilmem için elinden geleni yaptı. Sonunda Ankara
Üniversitesi derdime çare oldu ve bugün hala hayattayım. Ancak Rafael Bey’e tüm
çabası için çok büyük bir saygı ve minnet duydum”
Rafael’in yazılarına İsrail’de fikir ayrılıkları
yoğunlaştığı dönemde “imlasına dikkat etmiyor” ya da “keşke Türkçeyi
daha özenli kullansa” ve benzeri eleştiriler yapılmaya başlandı.
Gazeteciliği sorgulandı, ismiyle hitap edileceği yerde “o gazeteci” diye
çağrıldı. Daha çok eleştiriler
yapıldı. O kadar ki, bir gün bir dostuna dert yanarken bu eleştiriler yüzünden
telefonda ağlamaya başladı.
Rafael’e Mossad ajanı dediler. Yalçın Soner ile
bir konuşmasında “ah bunu bir de bana sor, Oda TV’de yazdığım için bana
faşist diyorlar” diye dert yandı.
Bir yazısında eleştirilere bakın nasıl cevaplar verdi:
-İbraniceyi Tarzan’ca konuşuyor diyerek hakarete
varan bir ifadede bulunmak size yakışmıyor. Kaldı ki ben buyum ve bu şekilde
konuşuyorum. İsteyen dinler, istemeyen kenara koyar. Kimse kimseyi beni
dinlemeye zorlamıyor.
-Neyi yayınlayıp neyi yayınlamayacağıma ben karar
veririm. Kimseden icazet alacak halim yok.
-Türkçe lisanım konusunda da eleştirilerinize bir
şey diyemem, her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır. Kaldı ki benim okurlarım,
kullandığım Türkçeyi çok seviyor ve beğeniyor. Doğrudur, benim okur kitlem
sizin gibi elit tabaka değildir. Kesinlikle halk tabakasıdır ve bu lisandan
anlıyor. Hoş ben de Dostoyevski değilim. Shakespeare hiç değilim. Ben Rafael
Sadi’yim ve siz arzu ediyorsunuz diye değişmeyeceğim.
-Tarafsız olma konusunda size katılmıyorum. Ben
kendimden ve bu ülkeden yana tarafım. Sizin ve bana karşı cephe tutanların
bulunduğu taraftan değilim. Sistematik şekilde benim yayınlarımı kötüleme kampanyasının
sebebi de farklı politik taraflarda olmamızdır.
Yalçın Soner Rafael’in ölümünden sonra yazdığı
yazıda bakın bu eleştiriler konusunda neler yazdı.
“Ne kolay değil mi, entelektüel tartışma yapacak birikimleri
olmayanların sığıntısıdır kişisel karalamalar.”
Bugün o eleştirileri yapanlar ne hissediyor acaba?
Devamlı yazdığı bir forumda kendisine cephe
alanlar vardı. Bir yazısında onlara şöyle cevap verdi.
-Hep bir ağızdan bu forumu terk etmem için
ellerinden gelen yapıldı. Bu numaralarla beni bezdirebileceğini sananlara tek
cevabım vardır. Bir yere gitmiyorum. Yazmaya ve konuşmaya devam edeceğim. Beni
bu şekilde bezdiremezsiniz.
Bazen yazdığım yazıları Hastürk’te yayınlamak
için benden izin isterdi. Çok sevinirdim. Kendisini “usta” diye
çağırırdım. Nisan ayında yazdığı bir yazıyı çok beğenmiştim. Kendisine “yine
döktürmüşsün usta, helal olsun” diye bir mesaj attım. “Hehehe sağ olasın”
diye cevap verdi.
1990’ların başında İsrail’e göç etmişti. Ama ne Türklüğünü
ne de Türkiye’yi hiç unutmadı. İki vatanım var derdi. Hep Tahtakale çırağı
olarak kaldı. Anılarını Tahta Kale kitabında yayınladı.
Erdoğan’a karşı olmasına rağmen üniversitede onunla
birlikte okuduklarına hep şahitlik etti. Türkiye’deki son seçimlerden sonra külliyedeki
kutlamalara davet edildi, ancak rahatsızlığı dolayısıyla gidemedi.
Ruhun şad olsun Rafael. Unutulmayacak bir
karakterdin, çok sevilirdin ve her zaman sevileceksin. Yerin doldurulamaz…