Türkiye'nin Yahudiler'e borcu var mı?
II. Dünya Savaşı sırasında
Türkiye, Avrupa ile Filistin arasında geçit olması dolayısıyla çok kritik bir
konumdaydı. Naziler 1933’de Almanya’da iktidara geldiklerinde, çoğu doğu
Avrupa’da olmak üzere, tam dokuz milyon Yahudi yaşıyordu. Her üç Yahudi’den ikisi,
Almanların uyguladığı soykırım neticesinde öldü. ÖLDÜRÜLDÜ… Acımasızca… Kadın,
erkek, çocuk, ihtiyar, fark etmiyordu.
Bu yazımda sizlere, doğu Avrupa’da kapana kısılmış
bulunan Yahudiler’in kaçmak için nasıl çabaladıklarını ve tek çıkış yolları olan
Türkiye’nin nasıl bir politika izlediğini anlatmaya çalışacağım. Hani TC. Cumhurbaşkanı
sayın Recep Tayyip Erdoğan “bizim İsrail’e borcumuz yok, biz holocaust
cenderesinden geçmedik” diyor ya… Bir okuyun bakalım. Türkiye’nin borcu var
mı yok mu? Gerçek tarih, belgelerle ispatlı…
Yahudiler, Avrupa’dan kaçmak ve gidebilecekleri tek
yer olan Filistin’e gitmek istiyorlardı. Tek umut, kurulabileceğini
düşündükleri İsrail devletiydi. Bu ümitle Türkiye üzerinden Filistin’e gitmek
istiyorlardı. Can havliyle…
Özellikle İtalya, Almanların yanında savaşa katılınca
Akdeniz Yahudilere kapandı. Esasında Doğu Avrupa’dan en mantıklı çıkış yolu
uluslararası bir suyolu olan Tuna Nehri’ydi. Bu nehir kullanılarak Karadeniz’e
ulaşmak mümkündü. Daha sonra boğazlar yolu ile Ege Denizine ve
nihayet Filistin’e ulaşmak imkân dahilindeydi. Boğazlar, Montrö anlaşması ile
uluslararası bir suyolu konumundaydı. Dolayısıyla sorun olmazdı. Vize filan
gerekmiyordu. Nitekim 25.000 Yahudi mülteci, Kasım 1938’den
itibaren 38 gemi ile bu yolu kullanıp kaçarak Almanların elinden kurtulabildi.
Fakat 1942 Şubat’ında STRUMA felaketi yaşandı. 1944 Nisanına kadar bu yol bir
daha kullanılmadı. Yani kullanılamadı. 1944 yılının ağustos ayında deniz yolu yeniden
devreye girdi. Türk bandıralı Morina, Bülbül ve Mefkûre gemileri
Bulgaristan’ın Köstence Limanından Yahudi mültecilerle dolu olarak hareket
ettiler. Ancak Mefkûre bir denizaltı tarafından batırıldı. 372 Yahudi öldü.
Deniz yolu tamamen kapandı.
Deniz yolu kullanılamadığına göre geriye tek yol
kalmıştı. Kara yolu ile Türkiye üzerinden transit olarak Filistin’e veya başka
bir ülkeye gidebilmek. Bu da mümkün gözükmüyordu. Çok zordu. Türkiye vize
vermiyordu. Avrupa’da kapan tamamen kapanmıştı. Çanlar Yahudiler için
çalıyordu.
Şimdi biraz geriye giderek Türkiye’nin, Yahudi
mültecilere bakışını gözler önüne sermeye çalışalım. Türkiye’nin bu konuda
tutumu açık ve netti. Uzun söze gerek yok. Türkiye “buradan
geçemezsiniz” diyordu. 29 Ağustos 1938 tarihli 2/9498
sayılı “mahrem” kararname Avrupa’da yaşayan Yahudilere
Türkiye’nin kapılarını sıkı sıkıya kapatıyordu. Kararnameye bak!
“…Almanya, Macaristan, Romanya … Tabiiyetindeki
Yahudilere katiyen vize verilmemesi…”
Yahudiler size ne yaptı ki… Sadece bıraksaydınız da
kaçabilselerdi… Transit olarak geçmek istiyorlardı, hepsi bu… Filistin’e gitmek
istiyorlardı… İsrail devletinin kurulabileceğine
inanıyorlardı. Neden be, neden bırakmadınız? Vize verseydiniz belki
binlerce insanın hayatı kurtulacaktı. Hepsi öldüler… Mutlu musunuz bari şimdi?
Bir de sizi Almanlardan kurtardık demezler mi?
Yalandır, hepsi yalan. Bu günkü yazımda bu yalanlara girmeyeceğim. Merak
edenler için yalanlar konusunda yazdığım linki vereceğim.
https://ankarali-2001.blogspot.com/2018/02/holocaust-ve-turkiye.html
1938 kararnamesi o kadar kesindi ki, bir tek kişiye
dahi vize verilmiyordu. Ancak çok özel kişiler için hususi olarak bakanlar
kurulundan kararname çıkıyordu. Nitekim Alman Yahudi’si profesörler üniversitelerin
reformu için Türkiye’ye gelecekleri zaman her biri için ayrı ayrı kararname
çıkarıldı.
Hamdullah Suphi Tanrıöver o yıllarda Bükreş
büyükelçisiydi. Bakın 10 Şubat 1941 tarihli telgrafında yazdıkları neler:
“Pasaportlarında sadece Türk vizesi olmadığı için
buradan hareket edemeyip boğazlanan Yahudiler 36 kişidir. Aylardan beri
sürünenlere yeni konsolosu bekleyin dedim. Acele emirlerinizi bekliyorum.”
1940 Eylül’ünde Yahudi Ajansı, Eliyahu Epstein’i Ankara’ya
gönderir. Eliyahu’nun çabaları neticesinde altı bin kadar Yahudi mültecinin
geçişine izin verilir.
Ve nihayet 30 Ocak 1941 de lanet 1938 kararnamesi
iptal edilerek yeni bir kanun yürürlüğe girdi. Bu kanuna göre, “Türkiye’de
kalamazsınız, ama eğer gideceğiniz ülkelerin vizeleri tamamsa nereye
istiyorsanız gidebilmek için Türkiye’den geçebilirsiniz” deniyordu.
Mültecilerin transit vize alabilmeleri için artık bakanlar kurulu kararı
gerekmiyordu. Yetki dış işleri bakanlığına verilmişti. Eylül 1940 ile Mayıs
1941 arasındaki dokuz ayda dört bin mülteci Türkiye’den transit geçiş
yaptı.
Ancak 1941 Mayıs’ından sonra dış işleri bakanlığının
duvarları yeniden aşılmaz oldu. Takip eden 27 ay süresince sadece 1500 mülteci
geçiş yapabildi.
Bakın, Haziran 1942’de sahte vaftiz belgeleriyle
Budapeşte’den vize alıp İstanbul’a gelebilen Francis Ofner, Yahudiler’in vize
alabilmesinin imkânsızlığını şöyle anlatıyor:
“Ben bir Yahudi’yim ve Yahudiler Türk vizesi
alamazlardı. Türk vizesini alabilmenin tek yolu başkonsolosu Yahudi
olmadığınıza ikna etmekti. Bunun için en az üç kuşak geriye giderek Yahudi kanı
taşımadığınızı kanıtlayacak belgelere sahip olmak gerekiyordu.”
Acaba Türkiye ve Dünya, Almanların Yahudilere neler
yaptıklarını bilmiyorlar mıydı? Bal gibi biliyorlardı. Berlin Büyükelçisi
Hüsrev Gerede’nin tarihi telgrafını aynen aktarıyorum. 3
Aralık 1941 tarihli bu mesaj toplu katliamları, soykırımı bütün dünyaya bildiren
ilk resmî belgedir. İbretle okuyunuz lütfen:
“Cephe gerisinde hastabakıcılık yapan yüksek tabakaya
mensup bir aile kadınından alınan malumata nazara, son zamanlarda gerek
Lamperg’de gerek Kiyev’de bir milyona yakın Yahudi erkek katledilmiştir. Bunlar
20 ila 30 bin kişi olarak muayyen bir sahada teksif edilmekte ve etrafı
çevrilerek imha edilmektedir. İmha ameliyelerini yapanların SS kıtaatı olduğu
ve bu katl ameliyesine devam edeceği ifade edilmektedir.”
Sonuçta 1938 ile 1944 yılları arasında 12 bin mülteci
Türkiye üzerinden transit geçebildi. Bunu yarısı da savaş şartlarının değiştiği
1944 baharından sonra geçiş yapabildi.
Peki, Türk Yahudileri, onlara ne oldu? Yalnız
Fransa’da 13.500 Türk Yahudi’si vardı. Bu Yahudileri “muntazam” ve “gayrı
muntazam” olarak ayırmışlardı. Bulundukları ülkede 5 sene konsolosluklara
müracaat ederek kayıt olan Yahudiler “muntazam” kabul
ediliyorlardı. Diğerleri “gayrı muntazam” sayılıyorlardı. Gayrı
muntazam Türkleri vatandaşlıktan çıkartmak tamamen konsolosların
tasarrufundaydı ve bu Yahudiler için tamamen olumsuz olarak değerlendirildi.
Muntazam kabul edilen Türk Yahudileri 3.500 kişiydi.
10.000 Türk Yahudi’si ise gayrı muntazamdı. Neredeyse tüm Türk Yahudilerini
sebepler icat edip vatandaşlıktan çıkardılar. Tümü vatansız durumuna düştü. Bu
durum Almanları bile şaşırttı. Hâlbuki isterlerse hepsini kurtarabilirlerdi.
Hiçbir mâni yoktu. Sonuçta kamplara gönderildiler ve hepsi katledildi. Sadece
650 Türk Yahudi’si ülkeye geri gelebildi.
Şimdi sizlere İstanbul, İzmir, Ankara ve daha başka
Türk şehirlerinde doğan, Türk Yahudilerinin en elit tabakasına mensup 1660
kişilik bir listenin linkini sunacağım. Açın ve okuyun…
Türk Hükümetinin vatandaşlıktan çıkarttığı için
vatansız muamelesine tabi tutulan ve kamplara gönderilip öldürülen 1660 Türk
Yahudi’sinin listesi bu… İsimleri, soy isimler, doğum yerleri, öldükleri kampın
numarası ve ölüm yılı yazılı. Neredeyse tanımadığımız hiçbir aile yok. Geri
kalanın kaydına erişilemiyor.
http://www.sephardicstudies.org/pdf/Turkey-Shoah-France.pdf
Sayın Erdoğan, Türkiye’nin Yahudilere çok borcu var. 1934
Trakya olaylarında 10 bin Yahudi mallarını mülklerini bırakıp canlarını
kurtarmak için kaçtı. Hepsinin mallarına çöküldü. Vaktiniz varsa okuyun lütfen…
https://ankarali-50.blogspot.com/
Varlık vergisi yüzünden Aşkale’de kaç Yahudi öldü,
bilmem ilgilenir misiniz sayın Cumhurbaşkanım? Yağma alışkanlığı burada da
devam etti. Bütün Yahudiler’in mallarına çöküldü. Biliyorum, vaktiniz yok ama
belki bir göz atabilirsiniz?
https://ankarali-2001.blogspot.com/2018/01/
6-7 Eylül olayları, Nafıa askerleri bunları hiç
yazmıyorum bile…
Türkiye’nin Yahudilere çok borçları var sayın Cumhurbaşkanım,
Struma gemisinde ölen 768 Yahudi’ye borcu var…
https://ankarali-501.blogspot.com/
Keşke Türkiye İsrail’i dost kabul etseydi. Ortadoğu’nun
tozunu atardık. Çok yazık, gerçekten çok yazık… Başka da diyeceğim yok.
Aaron Baruch (Ankaralı)
Kaynakça ; İzzet Bahar – İkinci Dünya Savaşında
Türkiye ve Yahudi Meselesi