İsrael’de kadın olmak bir şanstır. Hele hele
İsrael’in bir Ortadoğu ülkesi olduğunu düşünürsek… Alabildiğine serbesttir,
alabildiğine özgürdür, alabildiğine eşittir. Şu sıralarda Türk TV kanallarında
dönen tanıtım gibi İsrael’de kadın, “bir çay koysana” dan fazlasıdır.
İsrael’de kadın hayatın ta kendisidir, gerçeğidir. Madam gibi yaşamaz kadın
İsrael’de, adam gibi yaşar…
17-18 yaşında liseyi bitirene kadar
çocukluğunu ve erken gençliğini imkânları içerisinde dolu dolu yaşar İsrael’in
genç kızı. Serbestçe giyinir, mahalle baskısı nedir tanımaz. Erkeklerden
korkmaz, kaçmaz. Ve lise bitince hayatın gerçekleriyle tanışma zamanı gelir.
Bir laf vardır İsrael’de çok söylenen. “Hayat piknik değildir” derler.
İsrael’li kızlar 18 yaşında askerliğe
başlar. Görevlerine göre 2 ya da 3 yıl askerlik yaparlar. Erkeklerle
eşittirler. Savaş askeri de olurlar, hatta savaş pilotu bile olurlar. Bazı
ülkelerde kadınların araba kullanma haklarına yeni kavuştuğu düşünülürse
aradaki fark daha iyi anlaşılır. Kimileri eğitimleri, yetenekleri ve
bilgilerine göre bazen bilgi toplama merkezlerinde bazen bilgisayarların yoğun
kullanıldığı üslerde görev alırlar. Fakat aylarca süren temel eğitime hepsi
katılır.
İşin ilginç tarafı askerlikleri esnasında
meslek edinenler de vardır. Bazı bölümlerde çalışanlar daha sonra bunu referans
olarak kullanırlar.
Askerlik onları pişirir. Bir tank komutanı
kızı düşünün, ya da bir hava üssünde uçaklara bomba yükleyen bir kızı… Bir füze
botun karanlık kumanda odasında üzerine gelmekte olan bir roketi durdurabilmek
için savunma ünitelerini zamanında ateşlemeye çalışan ojeli parmakları hayal edin…
Omuzlarında neredeyse kendileri boyunda silahları ile o kızlar…
Hele hele
olmadık yerlerde, olmadık mekânlarda o silahları ile ne ilginç görüntüler…
Plajda bikinileri ve omuzlarında o kocaman silahları ile yürüyen kızlar… Yemin
ederim öyle resimler çekiyorlar ki, öyle pozlar veriyorlar ki instagramı
sallıyorlar, fenomen oluyorlar…
2014 Temmuzunda İsrael Gazze’de Hamas ile
savaşa tutuşmuştu. O sıralarda savaş hikâyeleri her an, gazetelerde
televizyonlarda yayınlanıyordu: Üç IDF (Israel Defence Force-İsrael Savunma
Kuvvetleri) askeri, önlerindeki bir binada teröristlerin olduğunu
tespit eder. Hava kuvvetlerine icabının yapılması için acele haber verilir.
Cevap olumsuzdur. Hava kuvvetleri etrafta sivillerin olduğu gerekçesiyle görevi
kabul etmez. İş başa düşer. Askerler binaya dalarlar. Kurşunlar havada uçuşmaya
başlar. Birisi boğazından vurulur. Diğeri dirseğinden. Fakat teröristleri
haklarlar. Hemen peşlerinden vurulanlar olduğunu haber alan daha 18-19 yaşında sağlıkçı
kız binaya dalar. Kendisi anlatıyor:
“İçeri girdiğimde ortalık karanlıktı.
Dirseğinden vurulan askeri hemen gördüm. Fakat belki daha zor durumda olan
birisi var mı diye süratle etrafı kolaçan ettim. Onu gördüm. Boğazından vurulmuş
ve kendi kanı ile boğulmak üzere idi. Çok kan kaybediyordu. Yan çevirdim. Gerekli
müdahaleleri yaparken bir yandan da yardım çağırıyordum. Takım arkadaşlarım da
yetiştiler. Kanı durduramıyorduk. Neden sonra… “
O askerlerden ikisi de bu gün iyiler çok
şükür. Aylar sonra o boğazından vurulan asker hastaneden taburcu edilirken
kendisini kurtaran kızla fotoğraflar çektirdi.
Hadi bu kıza tacizde bulunsana, ya da “git
bana bir çay koy” desene… İsrael’de kadın hayatını adam gibi yaşar, madam
gibi değil derken bunu demek istedim. Bakın biraz daha açayım konuyu…
Askerliğini bitiren kızlar imkânları
içerisinde çoook uzun bir seyahate çıkarlar. Çok çok az bir para ile… Kimisi
trenle Avrupa’yı dolaşır, kimisi uzak doğuya gider, kimisi de güney Amerika’ya
filan. Geri geldiklerinde askerlik havasından çıkmışlar, artık hayatlarına yön
verecek üniversite hayatlarına başlamak üzeredirler.
Üniversiteler paralıdır. Durumu müsait
olmayan ailelerin kızları (ya da erkek çocukları) hem okurlar hem de
çalışırlar. Ordu geçenlerde aldığı bir kararla, savaş askerlerinin üniversite
masraflarını karşılamaya başladı. Bu uygulamanın çerçevesi ileride daha da
genişletilecekmiş. Üniversite talebeleri
için en gözde meslek, saatler de uygun olduğu için garsonluktur. İsrael’de
garsonluk meslek değildir, üniversite talebelerinin geçim kaynağıdır. Bahşişler,
bu düşünülerek bırakılır. O bahşişlerle o çocuklar okullarını bitirirler, diplomalarını
alırlar meslek sahibi olurlar.
Sonra iş hayatı başlar, arada elbette
evlilikler olur. Karı koca çalışırlar, çocuk da yaparlar, kariyer de. Sabah
saat altılarda hatta beş buçuklarda kalkılır. Çocuklar yuvaya, kreşe götürülür.
Öyle servis filan yok. Her aile, baba ya da anne çocukları okula bırakır. Okul
ya da yuva büyük oranda yaşadıkları semttedir. Hafta sonu işler karı koca arasında
paylaşılır.
Benim çok eleştirilen tabirimle adada
yazlık boğazda balık hayatı yaşayan, evde yardımcıları ile dertleri moda ya da
saçının rengi olan hanımlar yukarıda yazdıklarımı okuyunca belki, “brrrrr
bana göre değil” diyebilirler. Fakat
işin ilginç yanı, İsrael’in kadınları bu “dolçe vita” hayatını uzaktan
izlediklerinde “vay anasını” diyorlarsa da en fazla bir ya da iki hafta
dayanabiliyorlar. Akşamları sokağa tek başına çıkan ya da bara tek başına giden
kadına orospu gözüyle bakıldığı, şort giydiği için dövülen kadınların ülkesinde
rahat edemez İsrael’in kadınları. Onlar özgür ruhtur… Özgür… Anlatabiliyor muyum?
Özgür…
İsrael’in kadınları ülkelerinin
savunmasına katkıda bulunurlar, hatta bu uğurda can verirler, ülkelerinin
ekonomisine katkıda bulunurlar. OECD ülkeleri içerisinde İsrael, kadınların en
çok üretime katıldığı ülkelerin başlarında gelir. Bilim insanı olurlar, profesör
olurlar, Nobel ödülleri kazanırlar. Ve omuzlarında taşıdıkları bu ülkeyi
dünyanın en ileri ülkelerinden birisi haline getirirler. Hayata bir iz
bırakırlar.
İsrael’in kadınları, sizleri saygı ile
selamlıyorum ve ayakta alkışlıyorum. İSRAEL’İN KADINI HAYATINI ADAM GİBİ YAŞAR,
MADAM GİBİ DEĞİL…
Bu haftaki yazımı İsrael’in en önemli
kadınlarından birinin, Golda Meir’in sözleri ile bitirmek istiyorum.
Golda başbakanken, tecavüzlerin durması
için önlem olarak kadınlara sokağa çıkma uygulanması getirilmesi istenmiş.
Golda red etmiş ve demiş ki:
“Kadınlara saldıran erkekler, eğer bir
yasak getirilecekse evde oturması gereken erkeklerdir.”
Aldınız mı ağzınızın payını…
Sevgili dostlarım bu hafta Dünya Kadınlar
Günü dolayısıyla böyle bir yazı yazmak geldi içimden. Bütün kadınları
kutluyorum.
Aaron Baruch (Ankaralı)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.