25 Mart 2022 Cuma

  

 

 




AMELİYATHANEDE ZOR SAATLER…

 

9 Nisan Cumartesi akşamı saat 20.30 da Bat Yam’daki Türkiyeliler Birliği’nde KALEM, FIRÇA VE NEŞTER kitabının imza günü var. Kendi sahasında dünyaca tanınmış Üroloji Profesörü Daniel Yachia (Yahya) anlattı, ben de yazdım. O geceye katılmanız önemli, çünkü kitabın geliri Türkiyeliler Birliği’nin öğrencilere dağıttığı bursa bağışlanmış bulunuyor. Belki bu kitabı edindiniz, belki okudunuz, önemli değil, o gece lütfen gelin, Daniel Hoca ile benim sohbetimize katılın ve imzalı bir kitap alın, çorbada sizin de tuzunuz olsun.

Hocanın bana anlattıklarından küçük bir bölümü aşağıdaki satırlarda okuyabilirsiniz…

 

-Daniel, gördüğüm kadarıyla Bankalar Yokuşu’ndaki elektrikçi çırağını artık üroloji dünyası tanıyor, senin yöntemlerini kullanıyor ve hastalar senin keşiflerinle şifa buluyorlardı. Bağışlarsan bir şey sormak istiyorum, ameliyat bu, hiç işlerin ters gittiği de olmadı mı?

-Olmaz olur mu? Hayatta hiçbir şey her zaman düz gitmez. Bazen bir yerlerde pürüzler oluşur. Benim de mesleki hayatımda nadir de olsa bazen işlerimin ters gitmişliği olmuştur.

-Bir örnek versene?

-Şu anda aklıma gelen birini anlatayım:

1990 yılında hastaneye üreter taşı olan çok genç bir hasta geldi. Hastanın sağ üreterinde (böbrekten mesaneye giden kanalında) bir taş vardı. O yıllarda laparoskopik yöntemle ürolojik ameliyatlar daha yeni yeni başlamıştı. Bu yeni yöntemin özelliği de hastanın karnına birkaç ufak delik açarak kalemden ince kalınlıktaki aletlerle ameliyatların yapılmasıydı. Bu deliklerin birinden de ufak bir kamera sokularak yapılan ameliyat ekrandan takip edilir. Ben, o güne kadar laparoskopik ameliyatları sadece simülatörlerde yapmıştım. Hastanın genç, sağlıklı ve zayıf olduğunu gördüğüm için ilk laparoskopik yöntemle taşı çıkarma ameliyatımı bu genç hastada yapmaya karar verdim.

Ameliyatın ilk safhalarında her şey son derece düzgün bir şekilde ve planlandığım gibi gitmekteydi. Taşın olduğu yeri buldum. Taş büyük bir atardamar ile üreterin çaprazlandığı bir yerdeydi. Kolaylıkla alınabilecek bir taştı. Normal anatomiye göre üreter, atar damarın üzerinden geçer. Laparoskopik bisturiyi hastanın karnına soktum. Yapacağım şey taşın üzerindeki üreter cidarında 5-6 milimetrelik boyuna bir kesit yapıp taşı çıkarmaktı. Kesiği yapmak için bisturinin ucunu üreterin cidarına batırır batırmaz yaptığım kesitten şiddetle kan fışkırmaya başladı. Meğer üreter yerine atardamarı kesmişim. Böyle bir hata olamazdı. Ancak, o anda bunu düşünecek vakit yoktu ve düzeltilmesi gereken çok acil bir durum vardı, yoksa kanamadan hastayı kaybedebilirdik. Sonradan ortaya çıktı ki, bu hastada normal olmayan, nadir bir anatomik bir yapı varmış. Atar damar üreterin altından geçmesi gerekirken üstünden geçiyordu. Ben de de taşı çıkarmak için üreterin cidarını keseceğime atar damarın cidarını kesmişim.

Genellikle ameliyatlarda bir ana atar damardan böyle büyük kanama olduğu zaman kanamayı durdurmak için çok az bir zaman vardır. O kısa zamanda kanama durdurulamazsa hastayı kaybedersin. Ameliyathanedeki herkes, ameliyatın gidişatını bütün detaylarıyla ekrandan görüyordu. Anestezi doktoru paniğe kapıldı. Yüksek sesle derhal damar cerrahlarının gelmesini gerektiğini haykırmaya başladı. Oysa buna vakit yoktu.

Ben ise sakindim. Derhal, hastanın karnına soktuğum laparoskopik aletleri çıkardım ve yumruğumu kesilen damarın bulunduğu karın bölgesine bastırarak kanamayı kontrol altına almaya çalıştım. Savaş meydanlarında ameliyatlar yapmıştım, sayısız tecrübem vardı, o güne kadar pek çok acil problemi çözmüştüm. Etrafın paniğe girmesine rağmen ben, sakin bir sesle hemşireden açık ameliyat yapma aletlerini hemen getirmesini istedim. Bu arada bastığım yumruk kanamayı tamamen kesmemekle birlikte oldukça yavaşlatmıştı. Aletler gelir gelmez asistanımdan aynı şekilde yumruğunu basarak kanamayı kontrol altında tutmasını istedim ve ben açık ameliyata geçtim. Anestezi doktoru halen panikte, damar cerrahlarını beklemekteydi.

Hastanın kasık bölgesini açtım, biriken kanların arasından sol elimi kullanarak el yordamı ile kesiğin üst kısmındaki atar damarı buldum ve hemen oraya bir pens koyup kanamayı durdurdum. Kanamayı kontrol altına almıştım. Karında biriken kanları temizledikten sonra da damarın kesik yerine ulaştım. Zamanında HaSharon Hastanesi’nde Dr. Kimhi’den damar dikmeyi öğrenmiştim. Kesiğin alt tarafına da bir pens koyduktan sonra damar cerrahisinde kullanılan alet ve yöntemlerle kesiği dikkatli bir şekilde diktim ve pensleri çıkardım. Diktiğim bölgede hiç kan sızıntısı yoktu. Yanlışlıkla kestiğim atar damar hastanın sağ bacağına kan götüren damardı. Pensler çıktıktan sonra ameliyatı seyreden başka bir asistanım da hastanın ayağında nabzın olduğunu söyleyince problemin hallolduğundan ve tehlikeli durumun atlatıldığından emin olduk. Demek ki, diktiğim damardan hastanın bacağına ve ayağına kan geliyordu. Damar ile olan işim bitmişti ve yapığım hatayı düzeltmiştim. Acil olan bu kısmı bitirdikten sonra atar damarın altındaki üreteri buldum ve taşı da çıkardım. Ameliyatın sonunda hastanın derisini dikerken nihayet damar cerrahları geldiler. Her şeyin düzeldiğini görünce hiçbir şey yapmalarına lüzum kalmadığı için geldikleri gibi aynen geriye döndüler. Bütün bunlar 10 dakika içinde olup bitmişti. İstenmeyen bir durum gelişmiş ve anestezyologun anlamsız paniğine rağmen ekibimin benimle sakin ve senkronize çalışması sayesinde yaptığım hatanın yarattığı karmaşayı sorunsuz atlatmıştık. Ameliyatın sonunda hem ameliyat hemşireme hem de asistanlarıma teşekkür ettim. Yüzü halâ bembeyaz olan anesteziste de bir bardak soğuk su getirmelerini söyledim. Ekibim benim kadar sakin ve sistematik çalışmasalardı, böyle bir sonuca varamayabilirdik.

Çalıştığım bütün hastanelerdeki ameliyathane personeline ilk günden beri benimle çalışırken nasıl her şeyin düzenli olması gerektiğini, her yaptıkları hareketin bir amacının olması gerektiğini ve böylelikle ameliyatların daha başarılı ve hepimiz için daha az yorucu olacağını anlattım. Onlardan, özellikle benimle çalışırken bir İsviçre saati gibi düzenli ve dakik olmalarını istedim ve öğrettim. Bütün bunların önemi bu vakada kendini doğruladı.

Tıpta çok kullanılan bir deyiş vardır, iyi cerrah ile kötü cerrah arasındaki fark, iyi cerrahın yaptığı hatayı görüp düzeltmesini bilmesidir.

-Müthiş bir anı, macera filmi gibi…

 

Aaron Baruch  (Ankaralı)



12 Mart 2022 Cumartesi

SAVAŞ ALANINDAKİ CERRAH…

 



Üroloji profesörü, sanatçı, mucit, yazar, girişimci Profesör Daniel Yachica (Yahya) bana hayatını anlattı. KALEM, FIRÇA VE NEŞTER onun roman gibi hayatının kitabıdır.  Aşağıdaki satırlar kitaptan alınmıştır…

Ellerime ameliyat eldivenleri geçirip teker teker battaniyeleri açmaya başladım. Her bir battaniyenin içinde, ölmüş gencecik askerlerin cansız bedenleri vardı. Bazıları tanınmaz haldeydi. Battaniyelerin içinden parçalanmış cesetler, uzuvları kopmuş gencecik çocukların cansız bedenleri çıkıyordu. Korkunç bir manzaraydı. Her torbayı açtığımda anlatılmaz duygular yaşamaya başladım. Her birinin boynundaki madeni kimliği, arayıp bulduktan sonra tespitimi kaydediyordum. Harbin ne olduğunu idrak bile edemeden ölen 26 gencecik askerin hüviyet tespitini yapmıştım. Gördüklerimi hayatım boyunca unutmam mümkün değil. Bu sanki uyanık iken yaşanılan bir kâbustu… Bugün bile bazen bu cehennemi manzarayı rüyalarımda görürüm.

Üroloji profesörü Daniel Yachica (Yahya) ile 9 Nisan Cumartesi akşamı saat 20.30 da İsrail’deki Türkiyeliler Birliği’nin Bat Yam’daki lokalinde birlikte söyleşi yapıp kitapları imzalayarak dağıtacağız. Kitabın tüm geliri derneğimiz tarafından burs olarak dağıtılacaktır. Lütfen gelin, okuduysanız dahi imzalı bir kitap alın ve bursa katkıda bulunun.

Sevgi ve saygılarımla…

AARON BARUCH (ANKARALI)

NOT: Türkiye'de kitap Gözlem Kitap Evi, Remzi Kitap Evi veya D&R'dan temin edilebilir...

28 Ocak 2022 Cuma

ENTELEKTÜEL İNSANLARIN ÜLKESİ


 

 


Finlandiya veya resmî adıyla Finlandiya Cumhuriyeti, Kuzey Avrupa'daki bir İskandinav ülkesi. Doğuda Rusya, kuzeyde Norveç ve batıda İsveç'le komşudur. Batıda Botniya ve güneyde Finlandiya körfezlerine kıyısı vardır. Yüzölçümü 338.455 km² ve nüfusu 5,5 milyondur. Helsinki ülkenin başkenti ve en büyük şehridir.

Bu küçük ülkenin gayrı safi milli hasılası kişi başına yılda 48.461 dolardır. (2020) 189 ülkeyi kapsayan listede bu gelirle Finlandiya 14’ncü sırada yer almaktadır. (Türkiye 7.715 dolarla 73’ncü, İsrail 41.560 dolarla 20’nci sırada yer almakta-2020 yılı-Vikipedia)

Finlandiya’da hava çok soğuk. Kış aylarında sıcaklık genellikle sıfır derecenin altında ve ülkenin güneyinde bazı zamanlar -20 dereceye, kuzeyinde ise -30 dereceye kadar düşebiliyor. Bu yüzden genellikle kar yağıyor ve buzlanmalar kaçınılmaz oluyor. Kış aylarında hava genellikle karanlık oluyor ve güneş sabah geç doğup öğleden sonra erkenden batıyor. Hatta Finlandiya’nın en kuzey kısmında güneş birkaç hafta boyunca hiç doğmuyor. Ülkede üç camlı pencereler kullanılıyor. Bu pencereler soğuğu dışarıda tutmak için tasarlanmışlar ve böylece kapalı ortamlar her zaman sıcak kalabiliyor.

Bir de Finlandiya’da ev fiyatlarından bahsedeyim. 100 m2.lik bir evin kirası ortalama 2000 avro. Böyle bir evi satın almak isterseniz fiyatı 230.000 avrodur.

İnsanların yaşam standartları genel olarak oldukça iyidir. Alkol, uyuşturucu kumar bağımlı değilse kimse Finlandiya’da muhtaç duruma düşmez. Gerekirse devletten barınma ve geçinme desteği alır.

Gıda, giysi eşya israf edilmez. Çok gerekli olmadıkça bir şey satın alınmaz. Artık kullanılmayacaksa ya ihtiyaç duyabilecek birine verilir ya da ikinci el mağazalarında veya internetten satılır.

Örneğin çocukları olan bir aile ne kadar varlıklı da olsa ikinci elden kıyafet alır. Bir yıl sonra küçülenleri satar ve yeniden ikinci el kıyafet alır. Bazen bir şey almayacak olsa bile bit pazarında dolaşmaktan hoşlanır. Bu arada fincede kirppu bit, tori ise pazar demek. Aynı bizdeki gibi bitpazarı dedikleri kirpputori’den giyinmek hiç gocunulacak bir şey değildir. Aksine sizin sınırsızca tüketim çılgınlığından imtina edecek entelektüel seviyede olduğunuzu ve alçakgönüllülüğünüzü ortaya koyar.

Finlandiya’da gösterişli arabalar ve gösteriş düşkünlüğü yadırganır. Belki de soğuk iklim yüzünden gösterişli giyinen birine pek rastlamazsınız. İnsanlar iklime uygun ve rahat şeyler giyerler. Mesela yazın naylon terlikle gezen insanlar görürsünüz. Çünkü naylon terlikle plaja da gidersiniz, alışverişe de tiyatroya da. Kolayca yıkanır, kolayca kurur. Kimse sizi yadırgamaz, ayıplamaz. Bir öğretmen de derse terlikle gelebilir hatta terlikleri de çıkarıp hoşlanıyorsa yalınayak ders anlatabilir ve artık terliklerini kullanmak istemiyorsa çöpe atmaz. 1 avroya satabilir. O bir avroya ihtiyacı olduğundan değil, terliğin ona ihtiyacı olan birini bulması için. Eğer bu terlik kullanılamayacak kadar eskimişse de geri dönüşüme atar ki doğayı kirletmek yerine yeniden bir ihtiyacı karşılayabilecek bir şeye dönüşebilsin.

Derginin birine bir okur soru köşesine neden “matematikçiler hep eskimiş gömlekler giyerler” diye bir soru göndermiş. Dergi editörü de “henüz bitmemiş bir gömleği neden atsınlar ki” diye cevap vermiş. Kimin ne diyeceğine takılmayıp üzerinde yaşadığımız gezegene saygı duyarak yaşayalım.

Ne kadar az satın alıyorsak o kadar olgunuz. Ne kadar az çöp atıyorsak o kadar olgunuz. Emek verilerek üretilmiş her şey değerlidir. 1 lira değer biçilse bile o bir lira değerlidir.

 

Aaron Baruch (Ankaralı)

 

Kaynak : Vikipedia

             METIC – Finlandiya Göçmenlik Hizmetleri –

8 Başlıkta Finlandiya Da Yaşamak - Metic - Finlandiya Göçmenlik Hizmetleri        (finlandiyagocmenlikhizmetleri.com)

             Aydın İzbudak – Eller neden bolluk içinde –

 https://www.pressturk.com/yazarlar/aydin-izbudak/eller-neden-bolluk-icinde/2306/

22 Ocak 2022 Cumartesi

  

 



                                              1956 - METEOR MK13 AVCI SAVAŞ UÇAĞI 

 

TEK DARBEDE YOK EDİLEN MISIR GENEL KURMAYI 

Cemal Abdülnasır Hüseyin Mısır’da Ocak 1956'da tek partili siyasi sisteme dayalı yeni anayasayı yürürlüğe koymuştu.  Haziranda da tek aday olarak, oyların yüzde 99,95'ini alarak cumhurbaşkanı seçildi. Nasır milliyetçi, sosyalist, devrimci asker kökenli bir devlet adamıydı ve halkı tarafından çok seviliyordu. Arap liginin tartışılmasız lideriydi.

26 Temmuz 1956’da neredeyse bütün dünya için en önemli su yolu olan Süveyş kanalını millileştirdi. Bu karardan en çok etkilenen üç ülke vardı. Su yolunu işleten oldukça karlı bir şirketin büyük hisseleri İngiltere’ye ve Fransa’ya aitti. Bu iki ülke böyle bir oldu bitiğe razı değillerdi. Kanal şirketinin hisselerinin değerini sahip devletlere ödeyeceğini açıkladıysa da bu karar Birleşik Krallık ve Fransa'dan çok büyük tepki aldı. Çünkü bu iki devlet için Süveyş Kanalı, Basra Körfezi'ndeki devletlerden aldıkları petrolün taşınması için çok önemliydi.

Kızgın olan üçüncü ülke İsrail’di. Süveyş İsrail’e kapanmıştı. Bu pek çok açıdan kabul edilebilir değildi. Üç ülke aralarında gizli bir anlaşma yaptılar. Buna göre İsrail, Mısır'a saldıracak; Birleşik Krallık ve Fransa ise savaşanları ayırmak bahanesiyle bölgeye asker çıkartıp kanalı işgal edeceklerdi. İki ülke arasındaki çatışmalar durdurulduktan sonra ise “daha başka çatışmaları önlemek ve dünya ticaretinin bölge savaşlarından etkilenmemesini sağlamak” amacıyla bölgede kalıcı bir Britanya-Fransız birliği konuşlandırılacaktı.

Harekât tarihi 29 Ekim 1956 olarak tespit edildi. Harekât gününden kısa bir süre evvel İsrail istihbaratı Aman, Mısır’ın kudretli genel kurmay başkanı Feldmareşal Abd al-Hakim Amer ve çok sayıda üst düzey komutanın Şam’a gitmek için uçakla Mısır’dan ayrıldığını öğrenmişti. Fırsat bu fırsattı. Bütün Mısır Genel Kurmayı tek atışla yok edilebilir miydi?

İsrail kolları sıvamaya başladı. Operasyona HOROZ OPERASYONU adı verildi.

O günkü koşullarda havada bir uçağın yolunu kesmek öyle kolay bir iş değildi. Hatta neredeyse imkansızdı. Üstelik uçak teknik bir problem dolayısıyla düşmüş gibi gösterilmeliydi.

Mısırlılar Şama iki adet İlyuşin İL-14 uçağıyla gitmişlerdi. Bu uçakları belirleyip izlerini sürme görevi o zamanki ismi SIGINT olan bugün İsrail’de Ramat HaSharon’da bulunan birim 8200’e verilmişti.

SIGINT Mısır Delegasyonunun Şam’a doğru yola çıkmadan birkaç gün önce Mısırlıların Kahire’ye dönmek için yapacakları uçuş esnasında kullanmaları beklenen radyo sinyallerini ayrıştırmayı başardı. Bunu yapanların neredeyse hepsi 25 yaşının altında gencecik çocuklar, ellerinde manikürleriyle pırıl pırıl genç kızlardı.

Birim İsrail’in büyük komutanlarının müthiş bir baskısı altındaydı. Harekât 29 Ekim sabaha karşı başlayacaktı ve halen Şam’da bulunan Mısır genel kurmayından hiçbir haber alınamıyordu.  Acaba döndüler de kimsenin haberi olmamış mıydı?

Telsiz operatörleri gençler 24 saat telsiz başındaydılar ama tık yoktu. Endişeli bekleyiş, sürüyor sinirler keman teline dönüyordu. 28 Ekim güneş battıktan sonra SIGINT telsiz operatörlerinden biri heyecanla bağırmaya başladı:

-İşittim! İşittim! İlyuşin havalanmak için izin istiyor…

Operasyon için bir soru işareti vardı. Havalanmaya hazırlanan sadece bir İlyuşin vardı. İkinci uçak henüz Şam’da bekliyordu. Komutanlar bütün Mısır genel kurmayının havalanmaya hazırlanan uçakta olduğunu düşünüyordu. Yeşil ışık yakıldı. Horoz Operasyonu yapılacaktı.

Mısır genel kurmayını taşıyacak olan İlyuşin uçağının yolunu kesme dramatik görevi 119’ncu filo komutanı ve o zamanlar İsrail’in en iyi pilotu olan Matias (Chatto) Birger’e verilmişti. Chatto’nun radarcısı Elyashiv (Shivi) Brosh’tu. Karar verilir verilmez hazır olan pilotlara “derhal havalanın” emri verildi. Hazır bekleyen Chatto ve Shivi Meteor MK13 tipi savaş uçağına atladıkları gibi arkalarından ateşler çıkartarak havalandılar.

Chatto 10 bin feete çıkıp düz uçuşa başladı. Radar yaklaşmakta olan bir uçak tespit etti. Chatto Shivi’ye “bağlan, bağlan, bağlan” diye bağırmaya başladı. Shivi bağlandı ve:

-Saat iki yönünde, irtifamızda, üç mil ileride, saat üç yönüne hareket ediyor, dört yaptı, tam sağ yap, yavaş, çok hızlı yaklaşıyorsun.

Tam karanlık zifiri bir geceydi. Ufuk bile gözükmüyordu. Shivi beklenen rotada İlyuşin’i yakaladı. Chatto şimdi İlyuşin’in egzozundan çıkan turuncu kıvılcımları görüyordu. Derhal telsizden “vur emri” istedi. Karşısında İsrail hava kuvvetleri komutanı Dan Tolkowsky vardı:

-Uçağı doğru teşhis ettiğine dair kesin rapor istiyorum.

-Buldum onu. Göz teması kurdum.

-Kesin teşhis ettin m?

-Evet. Bu boy pilot pencereleri yalnız İlyuşin’de var. Üstelik içeride askeri kıyafetli insanlar da görüyorum.

-Kesin teşhisse ateş serbest. Vur onu, vur onu…

Chatto uçağın burnundaki dört 20 mm.lik topları ateşledi.

İlyuşin vuruldu ve kontrolsüz bir şekilde düşmeye başladı. Chatto bir kere daha ateş açtı. İlyuşin patladı ve alev topuna döndü. Tek bir atışla Mısır genel kurmay kademesi yok edilmişti.

Sonradan anlaşıldığına göre Mısır genel kurmay başkanı Amer ikinci uçakla dönmek için ilk uçağa binmemişti. Chatto tekrar havalanmak istediyse de buna izin verilmedi. Çünkü açığa çıkarlardı.

Ertesi sabah harekât başladı. Savaş komutansız kalan Mısırlılar için tam bir bozgun oldu ve İsrail çok kısa zamanda (İngiltere ve Fransa’nın yardımıyla) Sina Yarımadasını işgal etti. ABD ve Rusya olaya karıştı ve İsrail dahil bütün yabancı kuvvetler bir sene sonra Mısır’dan çekildiler. Mısır bedelini ödeyip Süveyş’i millileştirdi. Nasır milli kahraman oldu. İsrail savaşı kesin kazanmıştı. Fakat politik zafer Mısır’ın olmuştu.

Bu savaş bütün dünyaya bir uyarıydı. İsrail Oğulları artık çok önemli askeri bir güçtü, İsrail Oğullarıyla uğraşan belasını buluyordu…

 

Aaron Baruch (Ankaralı)

 

Kaynak : Ronen Bergman – KALK VE ÖNCE SEN ÖLDÜR  

               VİKİPEDİA           

4 Kasım 2021 Perşembe

 






LANET OLSUN MENFAATİ İÇİN VATANINI SATANLARA…

NEREDE İSTİYORSAN ORADA GEBER AMA İSRAİL’E GELME LİNET…

 

İkinci dünya savaşı sona erdiğinde Fransa’da işgal sırasında, Alman subayları ile düşüp kalkan kadınlar yakalandıkları yerde saçları kazınarak cezalandırıldılar…

Bugün yaşadıkları vatanın aleyhinde davranışlarda bulunanlara, ülkesinin sırlarını satanlara, vatanı hakkında düşmanca beyanatta bulunanlara böyle bir ceza verilmiyor. Ancak “vatan haini” deniyor.

Linet nam şarkıcı, İsrail’de Eurovision seçmelerine katıldı. Hangi kösele yüzle katıldı anlamak mümkün değil.

O Linet ki 11 yıl önce “İsrail vahşetine isyan mitinginde” Filistin bayraklı kürsüde İsrail’i protesto etti.

Şarkıcı Linet! sanatın beni hiç ilgilendirmiyor. Ama İsrail karşıtı bir mitingde Filistin bayrakları önünde “bu saldırıyı (Mavi Marmara) şiddetle kınıyorum” dersen sen bizden değilsin. Sen İsrail düşmanısın.

O Linet ki, daha taze taze verdiği bir beyanatta "İsrail'de doğdum. 5 yaşımdan beri şarkı söylüyorum. Bir Türk sanat müziği sanatçısı kızıyım. Türk bayrağını, Türk müziğini her yerde gururla taşıyorum. Ne zaman okul bitti, 'Askerlik vakti' dediler.
Ben de Türkiye'ye geldim. Asker kaçağıyım bu arada. Dedim ki ne olursam olayım Türkiye'de olayım, Türkiye'de öleyim"
diyor.

Nerede istiyorsan orada geber, ama benim ülkemi kirletme, git nerede istiyorsan orada çürü…

2016 yılında Yıldız Tilbe namlı ırkçı Yahudi düşmanı “bu Yahudilerin sonunu Müslümanlar getirecek, Allah Hitler’den razı olsun, az bile yapmış adamcaaz” diye attığı tweetler yüzünden reklam filmi yayından kaldırılmıştı. O Linet ki onu affetmiş, bir de yemeğe götürmüş. Sen kimsin ki kimi affediyorsun?..

Lanet olsun sana Linet… Menfaatin için yapacaklarının sınırı yok mu?

“Mecburen yaptı,” “biz Türkiye’de ne kadar zor şartlarda yaşıyoruz” diyen hemşerilerime de bir çift lafım var. Kendinizi aldatmayın. Kimse onun alnına silah dayayıp o miting alanına getirmedi. Bu menfaatçi kadın Türkiye’de sahneye çıkabilmek için, Türk seyirciye “ben de sizin gibi İsrail düşmanıyım” mesajı vermek için çıktı o kürsüye. Gelin İsrail’de yaşayın da zor şartlar neymiş görün. Roketlerin altında, her gün teröristlerle beraber, sabahın saat beşinde kalkıp işe giden 60-70 yaşında insanlar, gölgede 40 derecede koşuşturanlar… Ama mutluyuz. Bu sene de dünyanın en mutlu 12’nci ülkesi seçildik. Hiç şikâyetimiz yok. Dünyada en çok göç alan ülkeyiz.

Bu soysuz Linet’e arka çıkanlar, konserine gidenler, siz cahil misiniz, bu vatan hainine nasıl arka çıkarsınız, nasıl konserine gidersiniz? Sizdeki nasıl bir mide, nasıl bir vicdan, nasıl bir aidiyet duygusudur? Bu kadınla aynı havayı nasıl solursunuz?

Sınırda evlerimizi korumak için bekleyen, çarpışan askerlerimizden de mi utanmıyorsunuz? Güneyde roketler yüzünden hayatlarını sığınaklarda geçiren İsrael’li kardeşlerimin yüzüne nasıl bakacaksınız?

Bu kadına arka çıkanlar, konserine gidecek olanlar, çıkın benim sayfamdan, çıkın benim arkadaşlığımdan, benim için İsrailli değilsiniz… Beni okumayın bile, selam da vermeyin… Gidin Gazze’ye, geçin karşı tarafa, lastik yakın, taş atın, yaralanırsanız Hamas’tan para alın, size ancak bu yakışır…

Yuh be… Yazıklar olsun…

Linet; işgal altındaki Fransa’da, bir Alman subayı ile aşk yaşayan ve “kalbim Fransız, kıçım uluslararası” diyen Fransız sanatçı Arletty ile kendi küçük, sanatı ve yüreği dev “kaldırım serçesi” Edith Piaf’ın hayatlarını oku. Belki ne demek istediğimi anlarsın…

 

Aaron Baruch  (Ankaralı)

 

Kaynakça:

 

Yıldız Tilbe’nin tweetleri : http://www.turkyahudileri.com/index.php/tr/haber-ve-duyurular/basindan/160-yildiz-tilbe-yildizztilbee-adli-twitter-hesabi-ile-ilgili-basin-aciklamasi

Turkceel’in ırkçı açıklamaları nedeniyle Yıldız Tilbe’nin reklamını kaldırdığı haberi: https://www.haber3.com/medya/yildiz-tilbe039nin-reklami-yayindan-kaldirildi-haberi-3787680

Linet Yıldız Tilbe’yi affetmiş : https://www.karar.com/linet-yildiz-tilbeyi-affetti-73836

Linet’in asker kaçağıyım açıklaması : https://www.ntv.com.tr/yasam/sarkici-linet-israilde-asker-kacagiyim,b0lOdffBgUGgXlO_8_dowQ

Linet’in katıuldığı İsrail vahşeti mitingi : https://www.dailymotion.com/video/xdl191

Linet İsrail'de doğup büyüdü.  Annesi Leyla Özgecan (leya Bonana İbranicesiלילהolarak da bilinir), Bursalı Klasik Müzik şarkıcısı. [3] Babası Shmuel Menashe İstanbul'da ikamet ediyordu. İki kız kardeşi var. 3 ay boyunca İsrail Ordusu'nda görev yaptığı yönündeki haberlere rağmen, Linet 2021'de orduda görev yapmaktan kaçındığını ve daha sonra Türkiye'de ikamet ettiğini belirtti.  Vikipedia: Linet (şarkıcı) - Vikipedi (wikipedia.org)

11 Eylül 2021 Cumartesi

İSRAEL GÜN GEÇTİKÇE DAHA KIYMETLENİYOR.

 








Bunu öyle mecazi anlamda söylemedim. Gerçekten kıymetleniyor. Dünyanın pek çok ülkesinde emlak fiyatları arttı. Ama en çok İsrael’de yükseldi. İsrael bu konuda da dünyanın en iyisi oldu. “Numbeo.com” bu konuda istatistikler ve araştırmalar yapan en ciddi kuruluşlarından birisidir.   Siteden yapılan açıklamaya göre son 10 yılda İsrael’deki artış %345,7 ile dünya rekoru.

Son on yılda İsviçre’de emlak fiyatları %165,5 artmış. Bu oranla araştırmaya katılan 30 ülke içerisinde İsrael’den sonra ikinci olmuşlar. Sırada Almanya var. Almanya’da son 10 yılda emlak fiyatları %162 artmış. ABD’de %153,3, Macaristan’da %137,8 İngiltere’de %74,9 fiyatlar artmış.

Bunları okuyanların aklına hemen bazı sorular takılır ki bu çok normaldir.

1.    Acaba İsrael’de enflasyon çok mu yüksek, fiyatlar ondan mı artıyor?

2.    Çalışanların ücretleri son 10 yılda ne kadar arttı?

3.    Peki başka ülkelerde emlakların değerleri ne kadar artmış?

İsrael’de son on yılın enflasyon oranı %0,92. Bu oranla İsrael bu araştırmaya katılan 30 ülke içerisinde en iyilerden birisi. Kol hakavod İsrael. Sadece Japonya, İsviçre ve Yunanistan İsrael’den daha iyi enflasyon oranlarına sahip. Ben İsrael’e 10 sene evvel geldiğinde 1 dolar 3,75 şekeldi. Şimdi 3,25 dolaylarında dalgalanıyor.

Enflasyon bu kadar düşük olduğuna göre o zaman çalışanların ücretleri son 10 yılda hiç artmamıştır diye düşünebilirsiniz. Ama yanılırsınız. Bahis konusu İsrael ise sürprizlere hazır olun. Son 10 yılda İsrael’de çalışanların ücretleri ortalama 137.443 şekelden 161.534 (2020 yılı ortalaması) şekele yükseldi. Bu artış pek çok gelişmiş ülkeden daha iyi. Artış oranı %17,52 ve bu muhteşem bir oran. Aynı dönemde ABD’de çalışanların ücretleri ortalama %13,7, İngiltere’de sadece %0,6, Almanya’da %14,2 ve Fransa’da %2,8. Kol hakavod İsrael.

Peki, israel’de emlak fiyatları neden bu kadar uçuşa geçiyor, neden bu kadar yüksek? Ekonomistlere sorarsanız önce size İsrael’de “emlak yapım maliyetlerinin çok yüksek” olduğunu söyleyeceklerdir. Sanki on sene evvel çok ucuzdu da bugün pahalandı… “Vergiler çok yüksek” de diyebilirler. Bilakis, devlet elinden geldiği kadar emlak fiyatlarını düşürmek için vergileri dengelemeye çalışıyor. Yabancı uyruklulara satılan emlaklardan daha çok, İsrael vatandaşlarından daha az vergi almaya bakıyorlar. Ama fiyatlar bana mısın demiyor.

Esas mesele arz ve talep. Bütün Dünya’dan insanlar gelip İsrael’den mülk almak istiyorlar. Çünkü bu memleketin değeri her gün daha çok artıyor. Çünkü bu memleket kıymetleniyor. Çünkü bu memlekette hayat var. Kol hakavod İsrael. Seni seviyorum.

Söylediklerim palavra değil. Ülkenin her yanında dikine mimariler aldı başını gitti. Bu modern yapılarda en düşük fiyat iki buçuk milyon şekel. Benim yaşadığım Netanya İr Yamim’de 10 sene evvel ilk yüksek bina yeni yapılmaya başlanmıştı. Amerikalı bir yapımcı olan Willa Sky burada 7 adet 25 katlı bina dikti. Peşinden inşaatlar hızlandı. Son 10 senede İr Yamim’de 80’den fazla yüksek bina yapıldı. Bazıları 40 katlı. Arkadaşlar, bir katta dört büyük lüks daire var. Hesabını bir yapın. Kaç daire eder, bütün bunlar 10 senede yapıldı. Hele sahil tarafına Briga  iki tane 45 katlı bina dikti ki görmeyin gitsin. Havuzları mı, tenis kortları mı, hele girişi wallahi Hilton halt etmiş. O kadar güzel.

Peki kim alıyor bu konutları, İsraelliler de alıyor dünyanın her yerinden gelen Yahudi yatırımcılar da. “O topraklarda bir evim olsun” diyorlar. Hangi yatırımla bu kadar para kazanacaklar? Kıymetleniyor benim ülkem, değerleniyor…

Bu işin tek can sıkıcı tarafı gençlerin ev sahibi olması artık çok zorlaştı. Bugün iyi tahsil yapmayan bir gencin alabileceği en yüksek ücret ayda 8 bin ya da 9 bin şekel. Hadi bilemedin 10 bin. Evde karı koca çalışsalar çoluk çocuk ancak yaşarlar. Ebeveynlerinden yardım almadan ev alabilmeleri çok zor. Ancak iyi tahsil alanlarda sorun yok. Onlar 20 bin 25 bin hatta daha fazla maaş alabiliyorlar. Üç beş senede ev sahibi olabilirler.

Sonuç, önce İsrael’in kıymetlendiği, değerlendiği gün gibi aşikâr. İkinci bir sonuç da iyi tahsil artık şart. Gençlerin analarından babalarından gördüklerini taklit ederek hayatlarını sürdürmeleri çok zor. Önümüzdeki 25 senede en gözde mesleklerin bugün daha adlarını bile bilmiyoruz. Artık berberlerin doktorlardan daha çok kazandığı bir dünyada yaşıyoruz.

Aaron Baruch

Kaynak : Jerusalem Post


21 Ağustos 2021 Cumartesi

BUNU NASIL BAŞARDINIZ?

 





  Haziran ayının başında İsrail’de 12 yıllık Netanyahu dönemi sona erdi ve çok partili bir koalisyon hükümeti kuruldu. İsrail devleti kurulduğundan beri her zaman koalisyon hükümetleriyle idare edildi. Ama ilk defa bir Arap partisi koalisyona girdi. Buna sebep olanları bir İsrail vatandaşı ve Yahudi olarak asla affetmeyeceğim.  İsrail Yahudilerin ülkesidir. Ayrımcılık ise ayrımcılık, ben buyum, kırk yıllık Kani olur mu Yani….

  İsrail Parlamentosu'nda Filistinlileri temsil eden Arap Milletvekili Ahmed et-Tıybi'nin başkanlığında düzenlenen bir oturum sırasında, Bibi’ye yakınlığı ile bilinen Milletvekili Itamar Ben-Gvir arasında sözlü tartışma çıktı. Ben-Gvir, et-Tıybi'ye "Suriye Parlamentosu üyesi olması gereken bir terörist" dedi. Et-Tıybi Knesset güvenliğine Ben-Gvir'i Knesset'ten kovmaları talimatını verdi. Kim kimi nereden kovuyor, bakar mısınız? Güvenlik güçleri, çıkmayı reddeden Ben-Gvir'i Knesset'ten yaka paça dışarı çıkarttı. Bunu da gördük, bunu da yaşadık ne yazık ki. Yahudiler;  bunlar iktidarda kalırsa ve biz Yahudileri (haz ve şalom haz ve halila) ülkemizden kovmaya kalkarlarsa şaşırmayın. Perşembe’nin gelişi çarşambadan belli olur.

  Bu yamalı koalisyon iktidara gelebilmek içim 21 yıldır iktidar yüzü görmeyen aşırı solcu Meretz partisi de Arap Raam partisi ile birlikte iktidarda şimdi. “Bölelim ülkeyi diyor, yarısı Filistin olsun yarısı İsrail…”

  Ben bunun için mi aliya yaptım? Sebep olanlara yazıklar olsun. Batsın sizin solculuğunuzda, anti ayrımcı görüşlerinizde… Hatta batsın bu kadar demokrasi… Eksik olsun…

  Bu yamalı iktidar idareyi eline aldı 15 senedir sessiz olan Hizbullah İsrail’e roket atışı yapmaya başladı.

  Bu yamalı iktidar iş başına geçti Arap yerleşim yerlerine 54 milyar şekel bütçe ayrıldı. Bibi zamanında “emeklilere zam yapılmıyor, yeni hastane yapılmıyor, bütün paraları haredilere harcıyorlar” diyen solcu seçmenler buna ne diyorsunuz, memnun musunuz?

  Bu yamalı iktidar ülkede 0 noktasına gelen koronayı bakın ne hale koydu? Geçen hafta sonu 41 kişi koronadan öldü. Ondan evvelki hafta 26 kişi. Havaalanlı hala kontrol altına alınamadı. Karantinaya alınması gerekenler havaalanından kontrolsüz bir şekilde evlerine gönderiliyorlar. Onlar da trene biniyorlar. Sonuç; gündelik vakalar 8 bine dayandı. Rekor üstüne rekor. Hastaneler hasta kabul edememe noktasında. Aşı anlaşmalarını bozdular, üçüncü aşıya geç başlandı. Hepimizin hayatı tehlikede. ABD İsrail’i kırmızı ülke ilan etti. Değişiklik isteyenler, al sana değişiklik, memnun musunuz?

  Bu canım ülkeyi, herkesin imrenerek baktığı benim güzel memleketimi 2,5 ayda ne hale soktunuz? Bunu nasıl başardınız? Sizin yüzünüzden koronadan ölenlerin ve ölecek olanların eli yakanızdan düşmeyecek, bunun hesabını ne bu dünyada ne de öteki dünyada veremiyeceksiniz.

Yazıklar olsun.

Aaron Baruch  (Ankaralı)