II.Dünya savaşında yaşanan soykırımın bir
daha asla yaşanmaması için, İsrael’i kuran siyasetçiler, bir önlem olarak nükleer silah edinme gereğine inanıyorlardı.
1952 yılında IAC (Israel Atom Enerjisi Komisyonu) kurulur. 6 yüksek lisans
sahibi öğrenci bu konuda üst düzey eğitim almak için Chicago Üniversitesine
gönderilir. Negev çölünde bulunan uranyumu fosfattan ayırarak ağır su elde etme
teknikleri geliştirilir.
O yıllarda Fransa Kuzey Afrika’daki
sömürgelerinde büyük sorunlar yaşamaktadır. Genç İsrael devleti Fransa’ya
istihbarat yardımı yapmaya başlar. Bunun karşılığında Fransa da İsrael’e
nükleer konularda yardım etmeyi vaat eder. Fransa’nın Marcoule’de kurduğu
reaktörde İsrael’li bilim adamları çalışmaya başlarlar.
SÜVEYŞ KRİZİ
Cemal Abdül Nasır 1952'de Mısır’da
iktidara gelir ve Süveyş Kanalını millîleştirir. İngiltere ve Fransa bunu kabul
etmezler. Kanalın Mısır tarafından millileştirilmesi İsrael'i de zor durumda bırakır. Fransa, İsrael'e, İngiltere ile birlikte kurulacak askeri ittifaka katılmasını, bunun karşılığında da İsrael’e küçük çaplı bir atom reaktörü
satmayı önerir. Zamanın İsrael savunma bakanı müsteşarı Simon Perez teklifi
kabul eder.
İsrael Mısır’a saldırır. Sina yarım
adasını ve Gazze'yi ele geçirir. İngiliz ve Fransızlar uçak gemileriyle yardım ederler.
Kahire bombalanır. Gelişmeler üzerine ABD ve Ruslar olaya müdahale ederler ve
savaş durur. Fransız İngiliz ve İsrael askerleri geri çekilir.
Plan başarısız olmuştur. Mısır yenilmiş
ancak ABD ve Rusya’nın müdahalesiyle topraklarını koruyabilmiş ve kanalı da
millîleştirmiştir. Bu başarısızlığa rağmen Fransa İsrael ile olan antlaşmasının
kendisine düşen şartları yerine getirir ve reaktörü verir. Bu dönemde Israel
devleti, olağanüstü İsrael yanlısı Fransız hükümetinden, büyük ölçüde yardım
görür.
REAKTÖR
Fransa taahhüt ettiği gibi nükleer tesisi
Dimona’da kurar. Dünyaya bu reaktörün 24 megavat gücünde olduğu ve tamamen
barışçıl maksatlarla kurulduğu açıklanır. İsrael bu tesisten elde ettiği
enerjiyi Negev çölünün ıslah edilmesinde kullanacaktır.
Oysa reaktör, açıklanan gücünün neredeyse
3 hatta 4 misli kapasitededir. Ayrıca nükleer silah yapımının en önemli unsuru
olan plütonyumdan yılda 22 kg. üretme kabiliyetine sahiptir. İnşaat 1957
yılında başlar. Reaktörün yapımında
binlerce Sefarad Yahudisi çok ağır şartlarda çalışırlar.
Süreç inişli çıkışlı olarak 1966 yılına
kadar devam eder. Bu süre içerisinde İngiltere’nin de, Israel’e bir Norveç
firmasını paravan olarak kullanarak teknik yardım yaptığı ve nükleer malzeme
temin ettiği daha sonradan anlaşılacaktır.
İsrael Dimona tesislerinde yeterli teknik
donanıma ve bilgiye sahip olmuştu. Ancak dünya atom enerjisi komisyonu rahat
bırakmıyordu. Sık sık denetim istekleri yüzünden İsrael zor zamanlardan
geçmekteydi. Sonunda denetime geldiler ve bütün tesisi gezdiler. Bu nükleer
tesis tamamen barışçı amaçlarla kullanılacak bir tesisti. Sakıncalı hiçbir şey
yoktu. Fakat denetçiler çok fena halde atlamışlardı. Yeraltındaki tesislere
giden asansörler özel bir duvar ile saklanmış ve onlar bunu görememişlerdi.
Tesisin kalbi yeraltındaydı ve kimse bunu fark etmemişti. Kimse bir şey
bilmiyordu.
Taa ki bir vatan haininin Israel’in en büyük sırrını satıncaya
kadar…
SARI KEK
Esas mesele sarı kek denilen uranyum
oksidin nasıl temin edileceğiydi. Dünya Atom Enerjisi Komisyonu bu maddeyi çok
sıkı denetim altında tutuyordu. Mossad pek çok girişimde bulunduysa da başarılı
olamamıştı. Sonunda eski bir Luftwaffe (Nazi Almanya’sının hava kuvvetleri)
pilotunu buldular. Adam soykırıma dolaylı da olsa yardımcı olduğu için vicdan
azabı çekmekteydi. Mossad, savaştan sonra bir kimya şirketi kuran bu adamla
temasa geçti. İnceden siparişler vermeye başladılar. Eski pilot Herbert çok
mutluydu. İsrael’e davet ettiler. Pek bir güzel ağırladılar. Siparişler yağmur
gibi yağıyordu. Adam kıvama gelmişti. Nihayet esas hedef olan 200 ton uranyum
oksit siparişi verdiler. Herbert siparişi hemen, maden üreticisi bir Belçika’lı
şirkete geçti. Bu miktar tabii ki Atom Enerjisi Komisyonunun dikkatini
çekti. Yapılan incelmelerde her şey yolunda gözüküyordu. Sabun üretmek ve yeni
bir petrokimya işlemi için bu miktarda sarı keke ihtiyaç vardı. Alman şirketinin banka hesaplarında 5 milyondan fazla
nakit vardı. (Elbette bu parayı Mossad yatırmıştı.) Bir şeyden şüphelenmediler.
Okey verdiler.
PLUMBAT OPERASYONU
Malzeme Anvers’ten gemiye yüklendi. Gemi
İsviçre’li bir nakliye şirketine aitti. Güya Cenova’ya gidecekti. Ancak gemi
yola çıkar çıkmaz rotasını değiştirip Hamburg’a yöneldi. Hamburg’da bütün
personele gemini satıldığı ve yeni patronun gemiye kendi personelini gönderdiği
açıklandı. Eski çalışanlar süper bir primle ödüllendirildiler ve kendilerine
katkıları için teşekkür edildi. Yeni personel tuhaf insanlardı. Hepsi esmerdi
ve değişik bir lisan konuşuyorlardı. Birbirilerine selamlaşmak için “şalom” diyorlardı. Ne demekti şalom?
Neyse, gemi hemen hareket etti. İşte ondan sonrası çok acayipti. Gemi 200 ton
uranyumla birlikte ortadan kayboldu. Yetkililer önce geminin battığını
düşündüler. Sonra İsviçre’ye, geminin sahibi olan acenteye gittilerse de bomboş
bürolardan başka bir şey bulamadılar. Gemi, 15 gün sonra Türkiye’nin İskenderun
Limanında ortaya çıktı. Gümrükçüler gemide hiçbir yükün olmadığını
gördüler. Soruşturulacak bir durum
yoktu. Gemi ikmal yaptıktan sonra Sicilya’nın Palermo limanına doğru yola
çıktı. Birkaç gün sonra Palermo’ya geldi. Tüm personel karaya çıktı ve bir anda
yok oldular. Dünya casusluk tarihinin en büyük operasyonlarından biri olan “plumbat”
operasyonu sona ermişti. Gemi İskenderun limanına uğramadan evvel Kıbrıs
açıklarında yükü olan 200 ton sarı keki başka bir gemiye aktarmıştı. Daha onlar
İskenderun’a varmadan evvel SARI KEK (uranyum) Dimona’ya varmıştı…
Tesis, hammadde, teknik bilgi, artık her
şey tamamdı. Çalışmaya başladılar ve İsrael’i dünyanın 6 nükleer ülkesinden biri
haline getirdiler. Bunu uzun yıllar saklamaya da muvaffak oldular. Vatan haini Vanunu’ya
kadar…
VANUNU
Vanunu Dimona’da çalışan bir teknik
adamdı. 9 sene hiç kimse ondan şüphelenmedi. Oysa arkadaşları komünistler,
anti-siyonist Rakah partisinin Arap üyeleriydi. İsarel’in iç güvenlik teşkilatı
Şabak çok fena halde atlamıştı.
Vanunu bir gün yalnız 150 kişinin çok
özel giriş kartlarıyla girebildiği en gizli tesislere bir fotoğraf makinesiyle
geldi. Hiçbir engelle karşılaşmadan 2 bobin film çekti. Her şeyi görüntüledi.
9 senenin sonucunda Vanunu’yu işten
attılar. Sebep sadece bütçede kısıtlamaydı. Hayal kırıklığı içerisinde evini ve
arabasını satıp sırt çantasını aldığı gibi uzak doğuya seyahate çıktı.
Fas’ta doğan, yeşivada (Yahudi din okulu)
eğitim alan Vanunu dinin değiştirip Hristiyan oldu. Bir gün kilisede basit bir
gazeteci olan Guerrero ile tanıştı. Ona filmlerden bahsetti. Guerrero bu
fotoğrafların önemini anlamıştı. Pek çok gazete ve derginin ajanslarına
gittilerse de kimse ilgilenmedi. Çünkü gerçek olabileceğine kimse inanmıyordu.
Birlikte Londra’ya gittiler. Sonunda “London
Sunday Times” inandı ve haberi yaptı. Vanunu’ya 100.000 dolar ödediler.
Haber yayınlanınca dünya yerinden oynadı.
Mossad derhal harekete geçti. Londra’da
hiçbir şey yapamazlardı. İngiltere başbakanı Demir Leydi lakaplı Margret Thatcher, Şimon Perez’i uyarmış İngiltere sınırları içerisinde bir operasyona
kalkışmamasını istemişti. Mossad bunu göze alamazdı. Vanunu’nun zayıf tarafı kadınlardı. Mossad
ajanları Londra’da Vanunu’yu takibe aldılar. Gideceği yerleri önceden
belirlediler. Bir gün Vanunu müthiş bir sarışınla karşılaştı. Kadın sanki kendisine
gülümsemişti. Cesaretini toplayıp konuşmaya çalıştı. Tanıştılar. Flört etmeye
başladılar. Sık sık ve uzun uzun öpüşüyorlardı ama daha ileri gidemiyorlardı.
Sonunda kız Vanunu’yu Roma’ya gelmesi için ikna etti. Aşk sarhoşu Vanunu kız
arkadaşı ile birlikte el ele Roma’ya uçtu. Güya kızın kız kardeşine ait bir eve
gidiyorlardı. Bindikleri taksi küçük bir evin önünde durdu. Birlikte indiler.
Eve ilk Vanunu girdi. Birdenbire kapı arkasından kapandı. Üzerine atlayan iki
adam Vanunu’yu yere indirdiler ve hemen sıkıca bağladılar. Birisi koluna bir
iğne yaptı. Vanunu çooook derin bir uykuya daldı. Kendine geldiğinde
İsrael’deydi.
Mahkeme onu 19 yıl hapse mahkûm etti.
Dışarı çıkınca yasak olmasına rağmen, gene Dimona konusunda bir gazeteciyle
söyleşi yaptı. Tekrar tutuklandı ve 4 ay daha hapis yattı. Bugün serbest ve
gazetelere evlenmek istediği hakkında ilan vererek kendisine bir eş arıyor. Tek
şartı kadının İsrael’li olmaması…
Lanet olsun sana Vanunu…
Aaron Baruch (Ankaralı)
Kaynakça : Vikipedia – İsraelin nükleer
silahları:
Serenti – İsrael nasıl nükleer güç oldu?
MOSSAD – Michael
Bar Zohar – Nissim Mıshal
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.