10 Mayıs 2019 Cuma

İSRAEL NASIL NÜKLEER GÜÇ OLDU?











II.Dünya savaşında yaşanan soykırımın bir daha asla yaşanmaması için, İsrael’i kuran siyasetçiler, bir önlem olarak  nükleer silah edinme gereğine inanıyorlardı. 1952 yılında IAC (Israel Atom Enerjisi Komisyonu) kurulur. 6 yüksek lisans sahibi öğrenci bu konuda üst düzey eğitim almak için Chicago Üniversitesine gönderilir. Negev çölünde bulunan uranyumu fosfattan ayırarak ağır su elde etme teknikleri geliştirilir.

O yıllarda Fransa Kuzey Afrika’daki sömürgelerinde büyük sorunlar yaşamaktadır. Genç İsrael devleti Fransa’ya istihbarat yardımı yapmaya başlar. Bunun karşılığında Fransa da İsrael’e nükleer konularda yardım etmeyi vaat eder. Fransa’nın Marcoule’de kurduğu reaktörde İsrael’li bilim adamları çalışmaya başlarlar.

SÜVEYŞ KRİZİ

Cemal Abdül Nasır 1952'de Mısır’da iktidara gelir ve Süveyş Kanalını millîleştirir. İngiltere ve Fransa bunu kabul etmezler. Kanalın Mısır tarafından millileştirilmesi İsrael'i de zor durumda bırakır. Fransa, İsrael'e, İngiltere ile birlikte kurulacak askeri ittifaka katılmasını,  bunun karşılığında da İsrael’e küçük çaplı bir atom reaktörü satmayı önerir. Zamanın İsrael savunma bakanı müsteşarı Simon Perez teklifi kabul eder. 

İsrael Mısır’a saldırır. Sina yarım adasını ve Gazze'yi ele geçirir. İngiliz ve Fransızlar uçak gemileriyle yardım ederler. Kahire bombalanır. Gelişmeler üzerine ABD ve Ruslar olaya müdahale ederler ve savaş durur. Fransız İngiliz ve İsrael askerleri geri çekilir. 

Plan başarısız olmuştur. Mısır yenilmiş ancak ABD ve Rusya’nın müdahalesiyle topraklarını koruyabilmiş ve kanalı da millîleştirmiştir. Bu başarısızlığa rağmen Fransa İsrael ile olan antlaşmasının kendisine düşen şartları yerine getirir ve reaktörü verir. Bu dönemde Israel devleti, olağanüstü İsrael yanlısı Fransız hükümetinden, büyük ölçüde yardım görür.

REAKTÖR

Fransa taahhüt ettiği gibi nükleer tesisi Dimona’da kurar. Dünyaya bu reaktörün 24 megavat gücünde olduğu ve tamamen barışçıl maksatlarla kurulduğu açıklanır. İsrael bu tesisten elde ettiği enerjiyi Negev çölünün ıslah edilmesinde kullanacaktır.

Oysa reaktör, açıklanan gücünün neredeyse 3 hatta 4 misli kapasitededir. Ayrıca nükleer silah yapımının en önemli unsuru olan plütonyumdan yılda 22 kg. üretme kabiliyetine sahiptir. İnşaat 1957 yılında başlar.  Reaktörün yapımında binlerce Sefarad Yahudisi çok ağır şartlarda çalışırlar.

Süreç inişli çıkışlı olarak 1966 yılına kadar devam eder. Bu süre içerisinde İngiltere’nin de, Israel’e bir Norveç firmasını paravan olarak kullanarak teknik yardım yaptığı ve nükleer malzeme temin ettiği daha sonradan anlaşılacaktır.

İsrael Dimona tesislerinde yeterli teknik donanıma ve bilgiye sahip olmuştu. Ancak dünya atom enerjisi komisyonu rahat bırakmıyordu. Sık sık denetim istekleri yüzünden İsrael zor zamanlardan geçmekteydi. Sonunda denetime geldiler ve bütün tesisi gezdiler. Bu nükleer tesis tamamen barışçı amaçlarla kullanılacak bir tesisti. Sakıncalı hiçbir şey yoktu. Fakat denetçiler çok fena halde atlamışlardı. Yeraltındaki tesislere giden asansörler özel bir duvar ile saklanmış ve onlar bunu görememişlerdi. Tesisin kalbi yeraltındaydı ve kimse bunu fark etmemişti. Kimse bir şey bilmiyordu. 

Taa ki bir vatan haininin Israel’in en büyük sırrını satıncaya kadar…

SARI KEK

Esas mesele sarı kek denilen uranyum oksidin nasıl temin edileceğiydi. Dünya Atom Enerjisi Komisyonu bu maddeyi çok sıkı denetim altında tutuyordu. Mossad pek çok girişimde bulunduysa da başarılı olamamıştı. Sonunda eski bir Luftwaffe (Nazi Almanya’sının hava kuvvetleri) pilotunu buldular. Adam soykırıma dolaylı da olsa yardımcı olduğu için vicdan azabı çekmekteydi. Mossad, savaştan sonra bir kimya şirketi kuran bu adamla temasa geçti. İnceden siparişler vermeye başladılar. Eski pilot Herbert çok mutluydu. İsrael’e davet ettiler. Pek bir güzel ağırladılar. Siparişler yağmur gibi yağıyordu. Adam kıvama gelmişti. Nihayet esas hedef olan 200 ton uranyum oksit siparişi verdiler. Herbert siparişi hemen, maden üreticisi bir Belçika’lı şirkete geçti. Bu miktar tabii ki  Atom Enerjisi Komisyonunun dikkatini çekti. Yapılan incelmelerde her şey yolunda gözüküyordu. Sabun üretmek ve yeni bir petrokimya işlemi için bu miktarda sarı keke ihtiyaç vardı.  Alman şirketinin banka hesaplarında 5 milyondan fazla nakit vardı. (Elbette bu parayı Mossad yatırmıştı.) Bir şeyden şüphelenmediler. Okey verdiler.

PLUMBAT OPERASYONU

Malzeme Anvers’ten gemiye yüklendi. Gemi İsviçre’li bir nakliye şirketine aitti. Güya Cenova’ya gidecekti. Ancak gemi yola çıkar çıkmaz rotasını değiştirip Hamburg’a yöneldi. Hamburg’da bütün personele gemini satıldığı ve yeni patronun gemiye kendi personelini gönderdiği açıklandı. Eski çalışanlar süper bir primle ödüllendirildiler ve kendilerine katkıları için teşekkür edildi. Yeni personel tuhaf insanlardı. Hepsi esmerdi ve değişik bir lisan konuşuyorlardı. Birbirilerine selamlaşmak için  “şalom” diyorlardı. Ne demekti şalom? Neyse, gemi hemen hareket etti. İşte ondan sonrası çok acayipti. Gemi 200 ton uranyumla birlikte ortadan kayboldu. Yetkililer önce geminin battığını düşündüler. Sonra İsviçre’ye, geminin sahibi olan acenteye gittilerse de bomboş bürolardan başka bir şey bulamadılar. Gemi, 15 gün sonra Türkiye’nin İskenderun Limanında ortaya çıktı. Gümrükçüler gemide hiçbir yükün olmadığını gördüler.  Soruşturulacak bir durum yoktu. Gemi ikmal yaptıktan sonra Sicilya’nın Palermo limanına doğru yola çıktı. Birkaç gün sonra Palermo’ya geldi. Tüm personel karaya çıktı ve bir anda yok oldular. Dünya casusluk tarihinin en büyük operasyonlarından biri olan “plumbat” operasyonu sona ermişti. Gemi İskenderun limanına uğramadan evvel Kıbrıs açıklarında yükü olan 200 ton sarı keki başka bir gemiye aktarmıştı. Daha onlar İskenderun’a varmadan evvel SARI KEK (uranyum) Dimona’ya varmıştı…

Tesis, hammadde, teknik bilgi, artık her şey tamamdı. Çalışmaya başladılar ve İsrael’i dünyanın 6 nükleer ülkesinden biri haline getirdiler. Bunu uzun yıllar saklamaya da muvaffak oldular. Vatan haini Vanunu’ya kadar…

VANUNU

Vanunu Dimona’da çalışan bir teknik adamdı. 9 sene hiç kimse ondan şüphelenmedi. Oysa arkadaşları komünistler, anti-siyonist Rakah partisinin Arap üyeleriydi. İsarel’in iç güvenlik teşkilatı Şabak çok fena halde atlamıştı.

Vanunu bir gün yalnız 150 kişinin çok özel giriş kartlarıyla girebildiği en gizli tesislere bir fotoğraf makinesiyle geldi. Hiçbir engelle karşılaşmadan 2 bobin film çekti. Her şeyi görüntüledi.

9 senenin sonucunda Vanunu’yu işten attılar. Sebep sadece bütçede kısıtlamaydı. Hayal kırıklığı içerisinde evini ve arabasını satıp sırt çantasını aldığı gibi uzak doğuya seyahate çıktı.

Fas’ta doğan, yeşivada (Yahudi din okulu) eğitim alan Vanunu dinin değiştirip Hristiyan oldu. Bir gün kilisede basit bir gazeteci olan Guerrero ile tanıştı. Ona filmlerden bahsetti. Guerrero bu fotoğrafların önemini anlamıştı. Pek çok gazete ve derginin ajanslarına gittilerse de kimse ilgilenmedi. Çünkü gerçek olabileceğine kimse inanmıyordu.

Birlikte Londra’ya gittiler. Sonunda “London Sunday Times” inandı ve haberi yaptı. Vanunu’ya 100.000 dolar ödediler. Haber yayınlanınca dünya yerinden oynadı.

Mossad derhal harekete geçti. Londra’da hiçbir şey yapamazlardı. İngiltere başbakanı Demir Leydi lakaplı Margret Thatcher, Şimon Perez’i uyarmış İngiltere sınırları içerisinde bir operasyona kalkışmamasını istemişti. Mossad bunu göze alamazdı.  Vanunu’nun zayıf tarafı kadınlardı. Mossad ajanları Londra’da Vanunu’yu takibe aldılar. Gideceği yerleri önceden belirlediler. Bir gün Vanunu müthiş bir sarışınla karşılaştı. Kadın sanki kendisine gülümsemişti. Cesaretini toplayıp konuşmaya çalıştı. Tanıştılar. Flört etmeye başladılar. Sık sık ve uzun uzun öpüşüyorlardı ama daha ileri gidemiyorlardı. Sonunda kız Vanunu’yu Roma’ya gelmesi için ikna etti. Aşk sarhoşu Vanunu kız arkadaşı ile birlikte el ele Roma’ya uçtu. Güya kızın kız kardeşine ait bir eve gidiyorlardı. Bindikleri taksi küçük bir evin önünde durdu. Birlikte indiler. Eve ilk Vanunu girdi. Birdenbire kapı arkasından kapandı. Üzerine atlayan iki adam Vanunu’yu yere indirdiler ve hemen sıkıca bağladılar. Birisi koluna bir iğne yaptı. Vanunu çooook derin bir uykuya daldı. Kendine geldiğinde İsrael’deydi.








Mahkeme onu 19 yıl hapse mahkûm etti. Dışarı çıkınca yasak olmasına rağmen, gene Dimona konusunda bir gazeteciyle söyleşi yaptı. Tekrar tutuklandı ve 4 ay daha hapis yattı. Bugün serbest ve gazetelere evlenmek istediği hakkında ilan vererek kendisine bir eş arıyor. Tek şartı kadının İsrael’li olmaması…

Lanet olsun sana Vanunu…


Aaron Baruch  (Ankaralı)


Kaynakça : Vikipedia – İsraelin nükleer silahları:
Serenti – İsrael nasıl nükleer güç oldu?

MOSSAD – Michael Bar Zohar – Nissim Mıshal







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.