Aşağıdaki satırlarda size müthiş bir serüveni,
1963 ile 1968 yılları arasında MOSSAD genel müdürlüğünü ve küresel operasyonlar
başkanlığını (Ramsad) yapan Meir Amit’in, bizzat kendi ağzından anlatmaya çalışacağım.
Meir Amit anlatıyor:
“Hikâye o dönemde İsrael Hava Kuvvetleri
(IAF) komutanı olan General Ezer Weizmann’la toplantılarımızdan birinde
başladı. İki-üç haftada bir birlikte kahvaltı yapardık. Bu toplantıların
birinde, Ramsad sıfatı ile benden istediği bir şey olup olmadığını sordum ve o da hemen cevap verdi:
“Meir,
bir MIG-21 istiyorum.”
“Ne, bir MIG-21 mi istiyorsun, çıldırdın
mı?”
MIG -21 dönemin en gelişmiş Sovyet savaş
uçağıydı. ABD ve tüm batı bu savaş uçağı hakkında çok sınırlı bilgilere
sahipti ve açıkçası İsrael dahil, bu uçağın yeteneklerinden herkes çekiniyordu.
General Ezer Weizmann ciddiydi.
Gerçekten bu uçağı istiyordu. Düşmanlarımız Mısır, Suriye ve Irak Sovyetler Birliğinden
aldıkları büyük miktarlarda MIG-21 savaş uçakları ile çok büyük tehlike arz
ediyorlardı. Uzunca bir süre düşündükten sonra bu operasyonu daha evvel de aynı konu
üzerinde çalışmalar yapmış olan Rehavia Vardia’ya emanet etmeye karar verdim. Rehavia
Mısır ve Suriye hava kuvvetlerinin elindeki MIG-21 uçaklarından birisini elde
etmek için bazı Arap pilotlara bir milyon dolar civarında rüşvet teklif etmiş
ancak başarılı olamamıştı. Hatta Mısır’da iki işbirlikçi asılarak idam
edilmişti. Kendisinin konu üzerinde tecrübeleri ve bilgisi vardı.
Vardia antenlerini tüm Arap dünyasına
uzattı. Uzun haftalar sonra İran’daki İsrael askeri ataşesi ilginç bir mesaj
gönderdi. Mesaj Yossef Shemesh adında bir Iraklı Yahudi’den bahsediyordu. Yossef
Irak hava kuvvetlerinin elinde bulunan bir MIG-21 uçağını İsrael’e
getirebilecek Iraklı bir savaş pilotu tanıdığını iddia ediyordu.
MOSSAD’ın ilgili birimleri hemen habere
odaklandılar. Yossef Shemesh yakın takibe alındı. Kendisine ufak tefek görevler
verildi ve her seferinde Yossef tam başarı göstermeye muvaffak oldu.
Esasında hikâye tam bir tesadüfe
dayanıyordu. Yossef’in Bağdat’ta yaşayan Hristiyan bir metresi vardı. Kadının
kız kardeşi ise Iraklı savaş pilotu Munir Redfa ile evliydi. Münir de Hristiyan’dı
ve mesele buradan çıkıyordu. Münir fevkalade yetenekli bir MIG-21 pilotu
olmasına rağmen hak ettiği rütbeler kendisine verilmiyordu. Bunun sebebinin
kendisinin Hristiyan olduğunu açık açık yüzüne de söylemişlerdi.
Bir başka problem de Münir Redfa’ya son
zamanlarda verilen görevlerle ilgiliydi. Ona küçük tanker uçaklarını uçurması
görevi veriliyordu. Bu da yetmezmiş gibi son olarak Irak’ın kuzeyindeki Kürt
köylerini bombalamak gibi iğrenç bir görev verilmişti. Bütün erkekler savaşta
olduğu için köylerde kadın ve çocuklardan başka kimse yoktu. Bu insanların
öldürülmesi gerekli miydi? Pilot kendi kendini sorguluyor ve yaptığı işten
nefret ediyordu. Üstelik Münir Redfa’ya bu görev için bir MIG-17 verilmişti.
Münir bunun rütbe tenzili olduğunu düşünmekteydi.
Münir Redfa Irak’ta yaşamanın kendisi
için bir anlamı kalmadığına karar vermişti.
Iraklı Yahudi Yossi Shemesh metresinin kız
kardeşi ve kocası ile sık sık bir araya gelmeye, samimiyeti ilerletmeye başlar.
Uzun sohbetlere girerler. Sonunda Redfa’yı ve karısını kısa bir Atina
yolculuğuna ikna eder. Munir’in karısının bir beyin rahatsızlığı olduğu
bahanesiyle izinler alınır ve hep birlikte Atina’ya uçarlar.
Atina’da IAF istihbarat şefi Zeev Liron
ile buluşurlar. Zeev kendini kominizim karşıtı bir Polonyalı pilot olarak
tanıtır. Uzun sohbetlerde Münir yaşadığı hayal kırıklıklarını Zeev’e anlatır.
MOSSAD’ın talimatları doğrultusunda Zeev,
Münir Redfa’yı ufak bir Yunan adasına davet eder. Erkek erkeğe sohbetler
sırasında sonunda Zeev sorar:
“Munir,
Irak’ı bir MIG-21 ile terk edersen ne olur?”
“Beni
yaşatmazlar, kaldı ki beni kabul edecek bir ülke olduğunu sanmıyorum.”
“Seni memnuniyetle kabul edecek bir ülke
var aslında, bak Munir, ben esasında Polonyalı değilim, ben İsraelli bir
pilotum”
Uzun bir sessizlikten sonra Zeev Munir’e “bu
konuyu yarın konuşmaya devam edelim” der ve uyumaya giderler.
Ertesi gün Munir teklifi kabul ettiğini
söyler. Kendisine yüklüce bir miktar para da verilecektir.,Munir’in gözü toktur.
Pazarlık etmez. Tek istediği oldukça kalabalık olan ailesinin de Irak’tan çıkarılmasıdır.
Zeev ve Munir Roma’ya uçarlar. Yehuda
Porat isimli İsraelli istihbarat subayı da onlara katılır. Birlikte iletişim
yöntemlerini tespit ederler. Kol İsrael radyosu “marhabtein, marhabtein”
şarkısını çaldığı zaman Munir Redfa vaktin geldiğini anlayacaktır. Roma’da çeşitlı kafelerde buluşmalar
yapılırken bir yandan da Ramsad Meir Amit yan masalarda onları gözetlemektedir.
Munir Redfa’ya ELMAS kod adı verilir. Son
aşamaya gelinmişti. Artık Elmas’a güveniliyordu. Bu işi yapacaktı. Son bilgilendirmeler
için Zeev ve Elmas İsrael’e gitmeleri gerekiyordu. Önce Atina’ya uçarlar. Ancak müthiş bir aksilik olur. Neredeyse bütün
operasyon az kalsın fiyasko ile neticelenecekti. Atina’da Tel-Aviv uçağına
bineceklerdi. Ancak Munir yanlışlıkla Kahire uçağına bindi. Hosteslerin yolcu
sayılarını kontrol etmeleri neticesinde Kahire uçağından indirilen Munir son
anda Tel Aviv uçağına yetişti.
Munir Tel Aviv’de sadece 24 saat kaldı. İsrael
Hava Kuvvetleri komutanı ile görüştüklerinde aralarında şöyle bir konuşma
geçti:
“Bu
uçuşun ne kadar tehlikeli olduğunu biliyorsun. Tüm uçuş 900 kilometredir. Eğer fark
edilirsen seni düşürmek için her şeyi yaparlar. Sana dediğim rotayı takip et.
Sakin kalman ve sinirlerini kontrol altında tutman lazım. Sinirlerini
kaybedersen ölü bir adamsın. Bu işin geri dönüşü yok.”
“Sana uçağı getireceğim.”
Bu arada Munir çok aptalca bir şey yaptı
ve Irak’a dönünce ev eşyalarını satmaya başladı. Bunu duyunca Ramsad Meir Amir
neredeyse kalp krizi geçiriyordu. Bir savaş pilotu ev eşyalarını durup dururken
neden satar? Allahtan Irak muhaberatı uyanmadı…
14 Ağutos’ta Munir MIG-21 ile havalandı
ancak kısa bir süre sonra kokpit duman içerisinde kaldı. Sigortalardan birisi
tutuşmuştu. Munir geri döndü.
17 Ağustos’ta tekrar havalandı. Planlanan
rotaya sadık kaldı. İsrael radarlarında yabancı bir uçağın İsrael hava sahasına
girmek üzere olduğu görüldü. Bu arada IAF komutanı şu emri yayınladı:
“Bugün benden sözlü bir emir almadıkça
kesinlikle hiç bir şey yapılmayacaktır. Sesimi tanıdığınızdan eminim.”
Komutan hevesli bir pilotun İsrael hava
sahasına giren MIG-21’i indirmesini istemiyordu.
Ve nihayet Munir Redfa’nın MIG-21’i İsrael
hava sahasına girdi. İki İsrael savaş uçağı kendisine refakat ediyordu. Hatzor
askeri hava üssüne yaklaşınca Munir barışçı amaçla geldiğini anlatmak için
kanatlarına sağa sola salladı ve kısa bir zaman sonra da indi.
İnanılır gibi değildi. En müthiş Sovyet
silahı MIG-21 İsrael’in elindeydi.
Munir’i hava üssünün komutanının evine
götürdüler. Büyük bir parti verildi. Basın toplantıları yapıldı. Munir Irak’ın Hristiyanlığa
bakış açısını ve Kürt köylerinin bombalanmasının iğrençliğini anlattı.
Bütün dünyada yer yerinden oynuyordu.
İsrael en önemli Sovyet silahını canlı canlı ele geçirmişti. Sovyetler İsrael’i tehdit ediyor uçağı geri vermelerini istiyordu. Hala istemeye devam ediyorlar. O MIG-21 ise, bugün üzerine esprili bir şekilde 007 yazılmış
vaziyette İsrael’de sergileniyor…
MIG-21 İsrael’in en yetenekli test
pilotları uçurmaya başladı. Uçağın yetenekleri ve zaafları yavaş yavaş
öğrenilmeye başlamıştı. ABD şiddetle uçağı incelemek istiyordu. O zamana kadar
Sovyet SAM füzeleri hakkındaki bilgileri İsrael ile paylaşmayan ABD, dosyaları
İsrael’e vermeyi kabul edince İsrael de ABD’nin MIG 2’i incelemesine müsaade
etti.
Bu müthiş operasyonun faydalarını İsrael
kısa zamanda gördü. Altı Suriye MIG-21’i Golan tepeleri üzerinde İsrael Mirage’ları
ile kapıştı. Altısı da düşürüldü. İsrael uçakları üslerine sağ salim döndüler.
1967’de, 6 günlük savaşta, savaşın ilk
günü İsrael, Suriye, Mısır ve Ürdün hava kuvvetlerini neredeyse yok etti.
Havalanmaya muvaffak olan diğer MIG-21 lerde havada yok edildi.
Kol Hakavod İsrael. Her zaman başarıdan
başarıya inşallah…
Aaron Baruch