13 Ocak 2010 günü İsrael Ordusunda görevli Kıdemli Albay Ariel Bar’ın özel telefonu çaldığında etrafını çevreleyen askerlerle birlikte çeşitli elektronik aletleri takip ediyorlardı.
-Ben Albay
Ariel, buyrun…
-Doktor, Haiti’de çok şiddetli bir deprem
oldu. Bir kurtarma ekibi gönderiyoruz. Havaalanında olmak için bir buçuk
saatiniz var. Allah yardımcınız olsun.
Albay hiçbir şey söylemeden telefonu
kapattı. Etrafındaki askerleri kısaca bilgilendirdi ve hızlı adımlarla park
yerindeki arabasına doğru yürümeye başladı. Eve varınca küçük bir çanta
hazırladı. 6 yaşındaki kızını öptü, tam kapıdan çıkarken kızı arkadan seslendi:
-Aba, (baba)
nereye gidiyorsun?
-Dünyanın
öteki ucuna…
-Neden?
-Hayat kurtarmak için...
Albay Bar’ın uçağı havalandığında bütün
ekip Haiti'nin baş kenti Port-au-Prince'e gittiklerini biliyorlardı ama neyle karşılaşacaklarını
bilmiyorlardı. Acaba hava alanı hasar görmüş müydü? İnmelerine izin verecekler
miydi? Yanlarında getirdikleri tam teşekküllü 26 çadıra yayılan sahra hastanesini
kurmak için onlara acaba nasıl bir yer tahsis edeceklerdi?
Haiti’ye ilk varan ekip İsrael oldu. Yere
ayak bastıktan tam 12 saat sonra dünyanın gördüğü en mükemmel sahra hastanesini
kurmuş ve yardıma başlamışlardı.
Sonraki haftalarda İsrael’li cerrahlar
yüzlerce operasyon gerçekleştirdiler, sayısız hayati organı kurtardılar,
bebekleri doğurttular, yeni doğanların bakımları üstlendiler. O kadar
kendilerini yaptıkları işe kaptırmışlardı ki çok yoğun çalıştıkları bir anda
yeni doğan bir bebeğe kan gerekti. Aranan o kan yoktu, doktor kendi kanını alıp
bebeğe verdi ve kurtardı o bebeği.
Diğer taraftan mühendisler, mimarlar,
kurtarma ekibi en modern teknolojilerle yanlarında getirdikleri eğitilmiş köpekleriyle enkazların altına
giriyor hayat kurtarmaya çalışıyorlardı. Tam sekiz gün durmadan dinlenmeden
insanları kurtarmaya çalıştılar. Sekizinci günün sonunda bir enkazın altında
kalan hala canlı birisini tespit ettiler. Zamana karşı müthiş bir yarış başladı,
sonunda yaralıyı enkazın altından canlı çıkarmaya başardılar ve çılgınlar gibi
sevindiler.
Birkaç gün sonra zamanın ABD başkanı Bill
Clinton gazetecilere verdiği bir beyanatta aynen şunları söyleyecekti:
-Haiti’de İsrael hastanesi olmasaydı ne
yapardık bilmiyorum.
Dünya Sağlık Örgütü (WHO) felaket
bölgelerinde kurulan çadır hastaneleri takım yeterliliğine göre 1 den 3’e kadar
derecelendirmeye başlamıştı. 2013 yılında İsrael’in kuzeyinde yapılan bir sivil
savunma tatbikatı için kurulan sahra hastanesi, WHO delegasyonu tarafından
derecelendirme amacıyla ziyaret edildi.
İsrael Ordusu söz konusu sınavdan şimdiye
kadar hiçbir ülkenin alamadığı kadar yüksek bir not aldı. Delegasyon, İsrael
Ordusunun sahra hastanesini DÜNYANIN EN İYİSİ olarak onurlandırdı.
Derecelendirme sonrası basına konuşan komutan Kıdemli Albay Ofer Merin şunları
söyledi:
-Sahra hastanesi içinde doktorlar olan birkaç
çadır demek değildir. Bu tür bir hastane dünyanın her hangi bir yerine gidebilmeli,
12 saat içinde kurulabilmeli ve tam teşekküllü bir hastanenin yapabildiği her
şeyi yapabilmeli…
17 Ağustos 1999 depreminde IDF (İsrael
Savunma Kuvvetleri) Türk Halkı’nın zor gününde yardıma koşmuştu. IAF (İsrael
Hava Kuvvetleri) 250 kişilik ekibi ve tüm donanımı C-130 ve Boeing 747 Jumbo Jet tipi nakliye uçaklarıyla Türkiye’ye
taşıdı. Kurtarma timi en ileri teknoloji kurtarma araçlarının yanı sıra
kurtarma köpekleri ile geldiler. Beraberlerinde tam teşekkülü sahra hastanesi
ile yetişkin ve çocuklar için hastane yatakları, karantina odası, ameliyat
odaları, röntgen laboratuvarları, iki adet klinik ve tonlarca tıbbi malzeme
getirmişlerdi. Bunların yanı sıra 50 ton yardım malzemesi deniz yoluyla İstanbul’a
gönderildi ve ayrıca Ashdod limanından prefabrik evler ve çadırlar yola
çıkmıştı.
23 Ağustos tarihli Sabah gazetesi şunları
yazmıştı:
“İsraelli 30 doktor ve 100 hemşire canlar
kurtarıyor, yeni canlar dünyaya getiriyor. Adapazarı’nda ilk yardıma koşan
İsrael oldu. Bir yandan enkaz altındakileri kurtarmaya çalışırken bir yandan da
kurtulanlara ilk müdahaleyi yapan sahra hastanesini kurdular. Bu güne kadar 200
kişiyi tedavi ettiler. İsraelli doktorlar 2 si sezaryen 3 ü normal 5 doğum
gerçekleştirdiler.”
Çınarcık’ta yapılan aramalarda dokuz
yaşındaki İsrael vatandaşı olan Şiran Franko depremden tam 98 saat sonra İsrael
arama kurtarma ekibi tarafından sağ olarak kurtarıldı.
Ne yazık ki Türkiye’yi idare eden nankör
politikacılar bütün bunları unuttular. Belki oy kazanmak için, belki Arap
dünyasına lider olmak arzusuyla İsrael’in düşmanı olmayı seçtiler. Sonuçta it
itliğini, puşt puştluğunu yaptı ve Arap Ligi Türkiye’yi Suriye meselesinde dışladı.
O kadar destekledikleri Filistin bile Türkiye’yi arkadan vurdu.
Şahsi kanaatim odur ki, Türk politikacılarının
halka aşıladıkları düşmanlık yüzünden Türk ve İsrael halkları çooook uzun
yıllar biri birilerini sevemeyecekler, çok yazık. Oysa dost olarak ne kadar çok
şeyler kazanılabilirdi…
Aaron Baruch (Ankaralı)
Kaynakça :
ŞALOM GAZETESİ - İsrael Ordusunun sahra hastanesi dünyanın en iyisi - http://www.salom.com.tr/arsiv/haber-100808-Israil_ordusu_sahra_hastanesi_dunyanin_en_iyisi.html
KÜÇÜK ÜLKENİN BÜYÜK HAYALCİLERİ – Avi Jorisch
TÜRK ULUSU'NUN KADİRŞİNAS BİR TOPLUM OLDUĞUNU BİZLERE, DHA OKKUL SIRALARINDA OLDUĞUMUZ ÇOCUKLUK GÜNLERİNDE, ÖĞRETMİŞLERDİ.
YanıtlaSilRTE'IN İDARESİ ALTINDA BU KADİRŞİNASLIĞIN NANKÖRLÜĞE DÖNÜŞTÜRÜLDÜĞÜNÜ ÇOK BÜYÜK ESEFLE GÖRDÜK VE HÂLÂ GÖRMEKTEYİZ.