TEL AVİV - 1909 |
Kiracılar çok mutluydular. Esasen varlıklı
insanlardı bu mahallede yaşayanlar. Komşuları her ne kadar başka kültürlerden olsa
da birlikte yaşamakta hiçbir problem yaşanmıyordu. Uzun uzun yıllar hayat bu
güzelliklerle akıp gitti. Taa ki bir gün mahalledeki binaların sahibi
evleninceye kadar. Yeni gelin bu kiracıları artık evinde istemiyordu. “Ya
gidin, ya da biat edin” diyordu.
Kimi yalancıktan yeni gelinin suyuna
gitti, yalancıktan biat eder gibi yaptı, kimi kaçtı, kimi inat etti, ben dönmem
dedi ve sonu kötü oldu, sizin anlayacağınız mahallede huzur kaçtı. Mekân
değiştirmek gerekiyordu. Artık burada peynir kalmamıştı.
( Sevgili okur; peynir teşbihinin tam
olarak ne anlama geldiğini öğrenmek istiyorsanız ve eğer okumadıysanız bu çok
önemli yazıyı –hatta kitabı- okumanızı öneririm. Peynirimi kim kaptı…
- http://ankarali-2001.blogspot.com/2018/01/peynirimi-kim-kapti.html
)
Çok zorlu geçen bir süreç sonunda yeni
bir ev sahibi buldular. Hatta bu yeni patron onları davet etmekle kalmadı
bizzat gelmeleri için vasıta bile gönderdi. Yavaş yavaş evsiz ve açıkta kalanlar
minnetle bu yeni patronun evlerinin bulunduğu mahalleye taşınmaya başladılar.
Yeni patron çok memnundu bu yeni kiracılarından.
Bu insanlar kiralarını zamanında ve eksiksiz ödüyorlardı. Evlere de çok çok iyi
bakıyorlardı. Koruyorlar, asla zarar vermiyorlardı. Bütün mahalle ile iyi
geçiniyorlar, kavgalara karışmıyorlar, hiç suç işlemiyorlar, hatta mal sahibi
için dualar bile ediyorlardı. Ayrıca bilgili okumuş kişilerdi ve yeni
mahallelerine yıllarca biriktirdikleri o gün için çok kıymetli olan kültürleriyle,
yeniliklerle, zenginlikleriyle gelmişlerdi. Mahalle kalkınıyor, yeni kiracıların etkisiyle yeni parklar ve binalar
inşa ediliyordu. Mahalle büyüyor güçleniyordu. Kiracılar da memnundu, peyniri yeniden bulmuşlardı.
Yeni mahallenin suyu ayrı, havası ayrı
güzeldi. Denizleri, ormanları, dağları, vadileri, bereketli toprakları ile bu
mahalle o kadar güzeldi ki insanın inanası gelmiyordu. Hele buranın yemekleri
belki de dünyanın en iyisiydi. Kiracıların çok uzaklardan getirdikleri yemek
kültürleri yeni komşularınınkilerle birleşmiş ve müthiş lezzetler ortaya
çıkmıştı.
Komşularla hiçbir tartışmaya girmeyen,
etliye sütlüye karışmayan, mal sahibinin kurallarına tam olarak uyan kiracılar yıllarca
mutlu bir şekilde yaşadılar. Taa ki bir gün mal sahibi ölünceye kadar. Mahallenin
yönetimi artık mirasçılardaydı…
Mirasçılar başlangıçta çok güzel şeyler
söylemeye başladılar. Artık mahallede eski yeni ayrılmayacak her kes eşit
olacaktı. Ne güzel… Ama öyle olmadı.
Önce mahallenin kuzey batısında, Trakya
denilen bir yerde kavga çıktı. Uzun
yıllar hiçbir münakaşaya dahi karışmayan kiracılar evlerini bırakıp kaçmak
zorunda kaldılar. Sonra birden yeni mirasçı mal sahipleri mahallenin
erkeklerini zoraki göreve aldı. Neymiş efendim, yeni yollar yapılacakmış. Bu
görevden tam dönmüşlerdi ki çok daha kötü bir şey oldu. Mahalleyi güzelleştirme
derneği kiracılardan zorla paralarını almaya başladı. Vergi gerekliymiş. Vermek istemeyenleri de uzaklarda bir yere
sürgüne gönderdiler. Kimileri geri gelemedi, orada öldü… Bir de tuhaf bir olay
oldu, birden uzak semtlerden gelen bir sürü çapulcu yağmaya ve tecavüze başladı.
Olaylar iki gün sürdü. Sonra her şey duruldu. Uzun sayılacak bir müddet
kiracıları kimse rahatsız etmedi. Ama onlara hala bu kadar yıldan sonra kiracı
ya da misafir muamelesi yapmaya devam ettiler. Kiracılarda bu mahallede “kiracı
ve misafir” olduklarını anlamışlardı ve bunu hiç akıllarından
çıkarmadılar.
Bütün bu olaylar olurken uzaklarda çok
sıcak ve tamamı çöl olan bir yerde yeni bir mahalle kurulmaya başlanmıştı.
Kimileri artık peynirin orada olduğunu düşünüp oralara göç ediyordu. Bütün
güzellikleri bırakıp bu yeni mahalleye gidenler çok mutluydular çünkü bu yeni
mahallenin yöneticileri görülmemiş bir şekilde kiracıları mal sahibi yapıyordu.
Evet, kiracılar çok zor şartlarda
yaşıyorlardı ama yüzyıllardan beri ilk defa artık ne kiracı ne de misafir
muamelesi görüyorlardı. Buranın peyniri de çok az ve kuruydu, hem de biraz
kokuyordu, ama artık mal sahibinin kahrını çekmiyorlardı, artık kendileri mal
sahibiydiler… Her şeye razıydılar ve daha çok peynir bulmak, mahalleyi
güzelleştirmek için çok çalışıyorlardı. Tabi
bu hiç de kolay olmadı, “bu evler bizim” diyen çapulcularla bir sürü
kavgalar yaşadılar.
Bu arada eski mahallelerinde uzunca bir
süre süren sessizlik ve huzur devam etmekteydi. Taa ki mirasçılar yaşlanıp
yeni genç nesil binaların yönetimini ele alıncaya kadar… Yeni kurulan
mahalle ile atışmaya giren genç nesil apartman yöneticileri hala eski evlerinde
yaşamakta olan kiracıları çok tedirgin etmeye başlamışlardı. Komşular da eskisi
gibi değildi. Düşmanlık yapıyorlar ve kiracıları rahatsız ediyorlardı. Sizin anlayacağınız
mahallede huzur kaçmıştı. Kimi kiracılar artık “burada da peynir bitti,
gidip yeni mahallede peyniri aramak lazım” diye düşünmekteydiler ve hatta
çoğu düşündüğünü gerçekleştirip gitmişti bile…
Yeni mahallede mal sahibi olan eski kiracılar
elbette ki o eski evlerini, güzellikleri zaman zaman özlüyorlardı. Unutmak ne
mümkün, ne kadar güzel yıllardı. Yaşadıkları yıllar için de minnet duyguları beslemekteydiler
ama huzur ve gelecek kiracılar için bitmişti.
Bu arada çalışkan insanlar yeni
kurdukları mahallelerini zenginleştirmişler ve çok güzel bir yer haline
getirmişlerdi. İnsanlar çok çalışıyorlar ve mahallelerindeki çöllerde tarım yapıyorlar,
denizlerden doğal gaz çıkartılıyorlardı. Üstelik
dünyadaki tüm icatların % 8’i burada keşfediliyor ve en gelişmiş mahalleler
sıralamasında 8’nci sıraya yerleşiyorlardı.
Yeni mahalledeki eski kiracılara
sorulduğunda “elbette ki eski evlerimizi çok özlüyoruz, çok ama çok güzel
bir mahalleydi, müthiş yemekler vardı, yıllarca o mahallede huzur içinde
yaşadık ama anlaşılan o ki bizim için peynir orada bitti, bunu kabul etmek
lazım.” diyorlardı.
SENE 1914 –YALNIZ İSTANBUL'DA YAŞAYAN
YAHUDİLERİN SAYISI 72.962 – TÜM ÜLKEDE
127.000 DEN FAZLA… FAZLA SÖZE GEREK YOK…
Esen kalın…
Aaron Baruch (Ankaralı)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.