Akdeniz’i Kızıldeniz’e bağlamak düşüncesi çok eskidir,
Firavunlar dönemine kadar gider. Firavun II. Ramses zamanında
açılan kanal sonradan kumla dolmuş ve kullanılamaz hale gelmiş.
Halife Ömer'in
emriyle Mısır valisi Amr bin Âs kanalı
tamir ettirmiş kanal 8. yüzyıla kadar kullanılmış.
Napolyon,
Mısır'ı işgal ettikten sonra kanalı yeniden açtırmayı düşünmüş, fakat kendisine
görev verilen Fransız Mühendis Le Pere, hatalı bir ölçüm yaparak Kızıldeniz'in Akdeniz’den
10 metre daha yüksek olduğunu tespit edince vaz geçilmiş.
Bugünkü Süveyş Kanalı'nın inşasına
Osmanlı Devleti'nin Mısır Hıdiv’i Said Paşa zamanında
başlandı. İngiliz ve Fransızlarla 1854 ve 1856 tarihli iki anlaşma neticesinde,
bütün milletlerin geçişine müsaade edilecek olan bir kanal yaptırılacak, ayrıca
99 seneliğine kanalı işletecek bir şirket kurulacaktı. 15 Aralık 1858'de “The
Compagnie Universelle du Canal Maritime de Suez”, yani “Süveyş
Kanal Şirketi” kuruldu.
130 milyon Fransız altını tahmin edilen harcamalar
287 milyon Fransız altınına ulaştı. 11 sene devam eden çalışmalarda 60 bin işçi
çalıştırıldı. Bütün manilere rağmen, kanal 17 Kasım 1869'da trafiğe açıldı.
İngilizler masraflara katılmıyor, politik nedenlerle
kanal projesinin başarısızlıkla sonuçlanmasını istiyorlardı. Kanal inşaatının
sonunda her biri 500 franklık dört yüz bin hisse senedi çıktığında İngilizler
masraflara karışmadığı için doğal olarak hiçbir pay alamadı. Hisselerin 207
binini Fransızlar, 170 binini Osmanlı valisi olan Mısır Hıdivi alırken geri
kalan yüz yirmi üç bin hisseyi ise Rus ve Avusturyalılar aldı. Mısır Hıdivinin
elinde bulunan hisselerden seksen beş bini de satın almak isteyen diğer
devletler için ayrılmıştı.
Hıdiv İsmail Paşa'nın (amcası Said Paşa'nın ölümü
üzerine 1863'te Mısır valisi oldu) israf dolu yaşamı neticesinde Mısır,
elindeki tüm hisseleri yüz milyon frank karşılığında İngiltere'ye sattı. Buna
rağmen İngiliz bürokratlar kanala idari ve mali anlamda bir müdahalede
bulunamıyorlardı. Bu arada alınan paranın ve mali tedbirlerin Mısır ekonomisini
düzeltmeye yetmemesi de halk arasında büyük kargaşalara neden olmuştu. Bu ortam
tam da İngilizlerin istediği bir şeydi zira onlar kanala tek başına hâkim olma
peşindeydiler.
Hıdiv İsmail Paşa Mısır halkında meydan gelen
hoşnutsuzluklar karşısında istifa etmiş yerine oğlu Tevfik Paşa geçmişti ancak
eyalette sükûnet bir türlü sağlanamıyordu. Bu arada İngiltere Süveyş'in
muhafazası için önemli bir yere sahip olan Kıbrıs'ı 1878 yılında geçici olmak
kaydıyla işgal etti. Her şey önceden planlanmıştı. Ardından Mısır'da 1882
yılında nasıl meydana geldiği tam olarak aydınlatılamayan bir vaka sonucu
elliye yakın Avrupalı öldürülünce İngiltere, Mısır'ı da işgal etti.
(İngiltere'nin 1882'de Mısır'ı işgal etmesinde, İsmail Paşa döneminde alınan
dış borçların olağanüstü bir düzeye ulaşması da önemli rol oynamıştır.) Bu
işgale karşı gelen subaylar tutuklanarak Seylan'a sürüldü. Böylece İngilizler
hem Mısır'ı hem de Süveyş'i ele geçirmiş oldu. Bununla da yetinmeyerek Somali,
Sudan ve Uganda'yı da işgal edip Süveyş Yolu'nun tam anlamıyla güvenliğini
sağladı. Osmanlı Devleti'ne bu işgalin geçici olduğu bildirildiyse de
İngilizler bölgeden bir daha çekilmedi ta ki Mısır'ın bağımsızlığı tanınana
dek.
Osmanlı Devleti, I. Dünya Savaşı sırasında Süveyş Kanalı'nı geri alabilmek
amacıyla 1. ve 2. kanal harekatlarını düzenledi fakat beceremedi, kanal
İngilizlerin elinde kaldı.
1950'lere gelindiğinde Mısır'da
egemen bir devlet kurulmuş olmasına rağmen Süveyş Kanalı'nın denetimi Kanal Şirketi'ndeydi. Süveyş kanalı
yoluyla başta Birleşik Krallık ve Fransa olmak üzere birçok Batı Avrupa
devleti, Körfez ülkelerinden petrol alıyordu.
Mısır'da 1952 yılında iktidara
gelen Cemal Abdülnasır, ülkesini askeri yönden güçlendirmeye ve
İsrail karşısında üstün duruma geçmeye çok önem verdi. Bu amaçla, Sovyetler Birliği'ne yaklaşmaya ve Çekoslovakya üstünden
silah almaya başladı. Ayrıca, Asuan Barajı'nı
bitirip, ülkenin ekonomik kalkınmasını sağlamak istiyordu. Fakat bunlar için
büyük miktarda mali yardıma ihtiyacı vardı. ABD ve İngiltere’den kredi almayı
denediyse de bu iki ülke Mısır'ın Doğu Blokundan silah alması ve İsrail karşıtı
militanları desteklemesi sebebiyle kredi vermediler.
Bunun üzerine Nasır, ihtiyacı olan mali
gücü sağlamak için Süveyş Kanalı'nı işleten Kanal Şirketi'ni millileştirdiğini
açıkladı. Kanal Şirketi'nin hisselerinin değerini sahip devletlere ödeyeceğini
açıkladıysa da bu karar İngiltere ve Fransa'dan
çok büyük tepki aldı. Çünkü, bu iki devlet için Süveyş Kanalı, Basra
Körfezi'ndeki devletlerden aldıkları petrolün taşınması için çok
önemliydi. Bu nedenle burada, Sovyetlere yanaşmaya başlayan Mısır'ın denetim
kurması tehlikeliydi. Ayrıca çok kârlı olan Kanal Şirketi hisselerini Mısır'a
devretmek istemiyorlardı.
Durumlardan rahatsız olan birisi daha vardı.
İsrail.
Nasır, Gazze üzerinden İsrail’e
saldırılar düzenleyen Filistinli Fedai birliklerini destekliyor ve finanse
ediyordu. İsrail’in hayatını çekilmez hale getiriyorlardı. Ayrıca Nasır’ın Çekoslovakya’dan modern silahlar satın almasından tedirgin olan İsrail Fransa’dan silah alarak
buna karşılık vermeye çalışıyordu.
Nasır, 1956’da İsrail gemilerinin Tiran Boğazı ve Süveyş Kanalı'ndan geçişini engelledi. İsrail’in
hayat suyu kesilmişti ve bu ne olursa olsun kabul edilemezdi.
İngiltere başbakanın Eden, Nasır’a
karşı şahsi bir kini de vardı. Ayrıca selefi Churchill’in gölgesinden de
kurtulmak istiyordu. Bütün bu olaylar neticesinde İngiltere başbakanı Anthony Eden Paris'e gitti. Paris dışındaki Sevr'de toplanan
Birleşik Krallık, Fransa ve İsrail, Mısır'a askeri müdahale kararı aldı. Buna
göre İsrail Mısır'a saldıracak, Birleşik Krallık ve Fransa ise savaşanları
ayırmak bahanesiyle bölgeye asker çıkartıp kanalı işgal edeceklerdi. İki ülke
arasındaki çatışmalar durdurulduktan sonra ise, “daha başka çatışmaları
önlemek ve dünya ticaretinin bölge savaşlarından etkilenmemesini sağlamak”
amacıyla bölgede kalıcı bir Britanya-Fransız birliği konuşlandırılacaktı.
Esasında bir başka hedefleri de Nasır’ı ortadan kaldırmaktı.
Anlaşmaya göre İsrail 29 Ekim 1956'da Sina
yarımadasını işgale başladı. Derhal harekete geçen İngiltere ve Fransa, Mısır'a
bölgeye asker yollayarak “savaşı durdurmayı” önerdi. Nasır'ın
bunu reddedince İngiltere ve Fransa birçok uçak gemisinin katıldığı askerî harekâta
başladı ve harekât hava saldırısı; sonrasında ise paraşütçü birliklerin
indirilmesi şeklinde gerçekleşti. Kahire bombalandı.
Taktik açıdan harekât çok başarılı oldu.
Britanyalı ve Fransız birlikleri, Mısır birliklerini yenip kolayca kanalı ele
geçirdi ve bölgeye hâkim oldular. Ancak ne Fransa ne İngiltere ne de İsrail
ABD, Sovyetler ve Birleşmiş Milletlerin tepkilerini hesaba katmamışlardı. ABD ile ağız birliği yapan Sovyetler, Mısır'dan
çekilmemeleri durumunda Paris ve Londra'ya nükleer saldırı yapma tehdidinde
bulundu. İngiltere ve Fransa ateşkes ilan edip geri çekilmek zorunda kaldı.
Kasım'da başlayan geri çekilme aralık ayında tamamlandı.
Savaş’ın sonlanmasıyla, Kanada Dışişleri Bakanı
Lester Pearson, Birleşmiş Milletler Barış Gücü kurularak Gazze Şeridi’ne
ve Sina Yarımadası’na yerleştirilmesini önerdi. Birçok ülkenin katılımıyla
oluşturulan bu gücün “barış sağlanıncaya kadar Mısır ve İsrail'in
savaşmasını engellemek” sorumluluğunu üstlenmesi gerekiyordu.
Birleşmiş Milletlerin barış gücü bölgeye yerleşince
İsrail Sina yarımadasından geri çekildi.
1967 yılında Nasır barış gücünü kovdu ve 6 gün savaşı sonrasında İsrail bütün bölgeye hâkim oldu.
Kanal savaşının neticelerine
gelinecek olursa Mısır kanalı millileştirdi ve Mısır’daki İngiliz etkilerini
yok ederek tamamıyla bağımsız olabilmeyi başardı. Nasır ise halkının gözünde
bir kahraman olarak statüsünü koruyabildi.
ABD ve diğer dünya ülkeleri Süveyş
kanalını rahat bir şekilde kullanabilmeyi başardılar.
Fransızlar ABD gölgesinde yaşamayı
kabul etmeyerek NATO’dan çekildiler ve bağımsız tarafsız bir siyaset izlediler.
Tabi bu arada kanal için harcadıkları paralar boşa gitmiş oldu.
İngilizler bütün dünya önünde madara
oldular. Taa ki, Falkland savaşına kadar ABD’nin onay vermediği hiçbir askeri
harekata girişemediler. Kanal için ödedikleri paralar da boşa gitti.
En kazançlı çıkan ülkelerden biri de
İsrail oldu. En önemli kazançları Gazze üzerinden gelen Filistin terörü Barış
Gücü tarafından durduruldu. İsrail’in güneyi rahat etti. Süveyş kanalı İsrail
gemilerine açıldı.
İsrail bu savaşta ne yazık ki 231
evladını kaybetti. Onlar bu memleketin bekası için hayatlarını verdiler.
Mekanları cennet olsun. Ruhları şad olsun.
Aaron Baruch (Ankaralı)
çok güzel yazıyor ve toparlıyorsun eline sağlık ayrıca sıhhatine kavuşmuşsun çok sevindim tiye bari
YanıtlaSilTarihi verilere dayanan muhteşem bir analiz, içtenlikle kutlarım.
YanıtlaSil