13 Şubat 2021 Cumartesi

ÜÇ SÖYLEM…

 






Hitler döneminde Türk Yahudilerinin Türkiye tarafından kurtarıldığı üç söylemle dile getirilir.

1-    Alman İşgali altındaki Fransa’da yaşayan Türk Yahudilerinin Türk diplomatlarca kurtarıldığı…

2-    Nazilerin iktidara gelmesiyle görevlerinden alınan ve Almanya’yı terk etmek zorunda kalan Alman Yahudisi akademisyenlere Türkiye’nin kucak açtığı…

3-    Türkiye’nin İkinci Dünya savaşı sürerken soykırımdan kaçan Yahudi mültecilere hoşgörü ile davranıp kapıları açtığı…

Bugün bu iddialardan birincisine karşı olan tezleri dile getireceğim. Önümüzdeki iki haftada ise diğer iddialara karşı neler söylenmiş neler yazılmış onlara bakacağım.

Belki bugün artık “bu konuları konuşmanın faydası yok” gibi düşünebilirsiniz. Ancak cumhuriyetin kurulduğu yıllarda Türkiye’de yaşayan 85 bin civarındaki Yahudi nüfusun, bugünlerde neden 10-15 bin kişiye kadar azaldığını doğru anlarsanız önümüzdeki 20 sene içerisinde neler olacağını ve neden olacağını daha isabetli olarak tahmin edebilirsiniz.

Alman işgali sırasında Fransa’da yaşayan Türk Yahudileri Türk dış işlerinden bırak yardım görmeyi, neredeyse Almanlara teslim edilmişlerdir. Bu konuda pek çok roman ve filim yapılsa da gerçeklerin ortaya çıkmak gibi bir huyu vardır.

Onları öldüren Almanlar kadar, ölümden kurtarmayan, ölüm kamplarını görmemezlikten gelen, kaçmalarına kurtulmalarına engel olan bütün devletler sorumludurlar. 6 milyon Yahudi öldü… Hiçbiriniz masum değilsiniz…

 

1990’larda Türkiye her fırsatta Türk diplomatlarının Avrupa’da II. Dünya savaşı sırasında binlerce Yahudi’yi soykırımdan kurtardığını dile getirmeye başlamıştı. Acaba bu soykırım iddialarında bulunan Ermenilere karşı bir savunma politikası mıydı? 500 yıl vakfı gibi bu da Türkiye politikalarını desteklemek için yaratılmış bir reklam, bir propaganda malzemesi miydi?

1940 yılında Fransa’daki Türk Yahudilerinin sayısı dönemin Türkiye Dışişleri Bakanlığı’nın verilerine göre 13 bin 500 civarındaydı. Bunların 3 bin 500’ü muntazam, 10 bini muntazam olmayan Türkiye vatandaşıydı.  Peki, bu “muntazam vatandaşlık” ne demek? Bu sorunun cevabını 4 Haziran 1928 tarihli resmî gazetede yer alan vatandaşlık kanununda görüyoruz. Buna göre beş seneden fazla sürede kendisini tescil ettirmeyen kişiler isterlerse vatandaşlıktan çıkarılabiliyordu. Burada kilit sözcük “isterse”. Elimizdeki çok sayıda veri bu maddenin en olumsuz şekilde yorumlandığını ve gayri muntazam vatandaşlık statüsündeki Yahudilerin korunmadığını gösteriyor. Çünkü “vatandaşlık ilmühaberi” 1930’lu yıllarda Türk konsoloslukları tarafından yurtdışında yaşayan Türkiye vatandaşlarını denetlemek amacıyla, pasaportlarını konsoloslara vermeleri karşılığında dağıtılan belgenin adıydı. Üstelik Türkiye, savaş yıllarında vermekte büyük zorluk çıkardığı için Yahudiler bu belgeleri karaborsadan satın almak zorunda kalmışlardı. Dahası, Türkiye, 1941-1944 yılları arasında değil vatandaş yapmak, 3.500 Türkiye Yahudi’sini Kurtuluş Savaşı’na katılmamak” ya da “beş yıldan fazladır konsolosluğa uğramamak” gibi gerekçelerle vatandaşlıktan çıkarmıştı.

Şimdi gelelim Türk diplomatlarına:

Behiç Erkin: 1939 yılında Paris’te Büyükelçi olarak göreve başlar. Ertesi gün Almanlar Polonya’ya saldırırlar ve II. Dünya savaşı başlar. Behiç Erkin’in 20.000 Türk Yahudi’sine Türk pasaportu vererek hayatlarını kurtardığı rivayet edilir.

Türk Konsolosluğu Şubat 1943’te isimleri Almanlar tarafından verilen Türkiyeli 3.036 Yahudi’den sadece 631’ni Türk vatandaşı olarak tanır, bunların da sadece 114’üne Türkiye’ye geçiş vizesi verir. Bu durum Berlin’deki Alman makamlarının bile hayretine neden olmuştu. Sonuç olarak, Behiç Erkin, Türkiye’ye 20 bin değil, sadece 114 Yahudi’nin -o da Almanya ile iş birliği içinde- gönderilmesinde rol oynamıştır. Kurtarılmayan, üstelikte imkân varken kurtarılmayan ya diğerleri?

Necdet Kent : İkinci “Türk Schindleri” Necdet Kent’in hikâyesine gelince; Marsilya’nın Saint Charles garında trene yüklenirken gördüğü 80 Türkiyeli Yahudi’yi Gestaponun karşı koymasına rağmen, maceralı bir tren yolculuğundan sonra kurtarmayı başarır. Rivayet bu. Gerçek mi acaba?

 

Necdet Kent’in bu olayını Amerikalı tarihçi Stanford Shaw dünya kamuoyuna duyurur. Ancak Shaw’un bile herhangi bir tarih ve isim vermemesi, olayı son derece muğlak ifadelerle anlatması başından beri olaya şüpheyle yaklaşılmasına yol açar. Beri taraftan Shaw’un Türkiye Hükümetine çalışan ücretli bir eleman olması şüpheleri daha da kuvvetlendirir. Ama esas soru işareti, Fransa’daki sevkiyatlar konusunda uzman olan Serge Karlsfeld adlı araştırmacının, merkez garı Saint Charles’tan hiçbir zaman Yahudi sevkiyatı yapılmadığını tespit etmesiyle doğar. Oysa Shaw hadisenin bu garda cereyan ettiğini söylemektedir. Öte taraftan olayı doğrulayacak hiçbir şahit bulunamaz. Olayı Necdet Kent’le birlikte yaşadığı söylenen Sidi İşçan adlı konsolosluk görevlisi çoktan öldüğü için Kent’i ancak kurtardığı kişiler doğrulayabilirdi. Ancak Necdet Kent, hayatını kurtardığı bazı kişilerin zaman zaman kendisine mektup yazdığını söylediği halde isimlerini hatırlamadığı için onlardan da olayı doğrulamak mümkün olmamıştı.

Araştırmacı Corrina Guttstadt son olarak İsrail’deki Yad Vashem Soykırım Müzesi’ne bir mektup yazar. Merkezden gelen cevapta Necdet Kent’e “Adil-Dürüst İnsan” madalyasının verilmesi için Türk Dışişlerinin yürüttüğü ısrarlı çabalar anlatılır. Fakat Necdet Kent’in anlattığı olaydan sağ kurtulan biri ile bile karşılaşılmadığı ve olayı ispat eden herhangi bir belge bulunmadığı için madalya olayının gerçekleşmediği bildirilir. Bütün bunların ne anlama geldiğini okurun takdirine bırakıyorum.

Haftaya diğer iddiaları cevaplamak üzere şimdilik bu yazımı sonlandırıyorum.

Esen kalın,

Aaron Baruch (Ankaralı)

 

NOT: Bu yazımdaki bilgileri tüm detaylılarıyla İzzet Bahar’ın “İkinci Dünya Savaşında Türkiye ve Yahudi Meselesi” kitabında bulabilirsiniz.

Hatta Türkçe okuyabilen herkesin bu kitabı okuması gerekli olduğu kanaatindeyim.

Hemşerim Sayın İzzet Bahar’a bu kadar önemli akademik bir eseri bizlere sunduğu için ne kadar teşekkür etsek azdır. Kendisine saygılarımı sunuyorum.

1 yorum:

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.