1997 Ağustos’unda Mossad başkanı Ramsad Yatom, Netanyahu ile
görüşmesinin ardından Mossad merkezinde önemli bölümlerin başkanlarıyla Hamas liderlerine
karşı yapılacak bir suikast ile ilgili bir toplantı yaptı. Mossad’ın elinde tam
bir liste olmasa da bazı önemli Hamas şeflerinin isimleri vardı. En çok göze
batan Musa (Muhammed) Mazrouk’tu, ancak Musa Masrouk’un Amerikan pasaportu
taşıması bir sorun olabilirdi. İsrail bu suikast yüzünden ABD ile arasında
sorun çıkmasını istemiyordu. Tartışmalar sonucunda uygun hedefin Hamas siyasi
büro şefliğine atanan Halit Meşal olduğuna karar verildi.
Halit Meşal’in ofisi Amman’daydı. İsak Rabin, başbakanlığı sırasında Ürdün’de
operasyon yapılmasını yasaklamıştı ama artık Başbakan Netanyahu’ydu, öneriyi “çok
sessiz bir operasyon” olması şartı ile kabul etti.
Ramsad (Mossad başkanlarına Ramsad denir) Yatom, görevi Mossad’ın
elit birimi Kidon’a verdi. Çeşitli önerilerden sonra Halit Meşal’in, Nes Tziona’daki
biyoloji enstitüsünde geliştirilen ölümcül bir zehirle öldürülmesine karar
verildi. Bu zehrin birkaç damlası deriyle temas ettiğinde önce felce sonra kalp
krizine yol açıyordu ve otopside de hiçbir iz bulunamıyordu.
Operasyondan 6 hafta önce ilk ajanlar Amman’a vardılar. Yabancı
pasaportları vardı ve Halit Meşal’in günlük rutinlerini takip etmeye
başladılar. Hazırlıklar bütün yaz sürdü.
4 Eylül tarihinde üç Hamas militanı Kudüs’ün Ben Yahuda caddesinde
kendilerini havaya uçurdular. 5 İsrailli öldü, 181 tanesinde yaralandı. İsrail’in
artık beklemeye sabrı kalmamıştı.
24 Eylül 1997, operasyondan bir gün önce Amman’daki büyük otellerin
birinde havuzun kenarında kalp hastası olduğu söylenen beyaz bornozlu bir adam yanındaki
genç hanım bir doktorla dikkatli adımlar atarak dolaşıyordu. Kalp hastası
esasında Mishka Ben-David idi ve sahadaki ajanlarla iletişimden sorumluydu.
Doktor ise yanındaki bir enjektörde kullanılması planlanan zehrin panzehrini
taşıyordu. Yanlışlıkla zehir ajanlardan birisinin derisine temas ederse bu
panzehir kullanılacaktı.
Asıl vurucu ekip Kanada pasaportuyla Amman’a geldiler. Suikast
Halit Meşal’in ofisinin bulunduğu Shamia Center’in girişinde gerçekleşecekti.
Vurucu timin elemanları Halit Meşal’in arabasını takip edecekler, Halit Meşal
binaya girmek üzereyken arkadan yaklaşacaklar, ajanlardan birisi bir kola
kutusunun halkasını çekecek, çıkacak olan pısss sesine refleks olarak dönecek olan
Halit Meşal’in ensesine zehir püskürtülecekti. Kola kutusu, dikkatleri
püskürtülen zehirden uzaklaştırmak için kullanılacaktı.
25 Eylül 1997. Operasyon günü. Shamia Center binasının arkasında
vurucu timin kaçış aracı hazır beklemekteydi. Halit Meşal tam işine gitmek için
evden çıkarken karısı bugün çok işi olduğunu söyleyerek ondan çocukların okula
götürmesini istedi. İki çocuk Halit Meşal’in SUV aracına bindiler. Aracın
camları renkliydi ve gözetleme ekibi hayati bir yanlışlık yaptı ve çocukların
arabada olduğunu görmedi. Vurucu time Halit Meşal’in arabada yalnız olduğunu
bildirdi.
Halit Meşal Shamia Center’a vardığında arabadan indi, binanın
merdivenlerini çıkmaya başladığında iki vurucu ajan ona yaklaştılar, tam o
sırada Halit Meşal’in küçük kızı arabadan çıktı ve “baba, baba” diye
bağırarak babasına doğru koşmaya başladı. Şoför de kızın arkasından onu
yakalamak için koştu. Bu sırada vurucu ekip binanın kolonları arasında
yürümekte olduklarından kızı ve şoförü görmediler. Ajanlar Halit Meşal’in
yanına vardılar ve birisi kola kutusunun halkasını çekti. Halkanın kopacağı
tuttu ve kutu açılmadı, bu arada Halit Meşal, şoförün bağırışlarını duyup
arkasına döndü. İkinci ajan zehri Halit Meşal’in ensesine püskürtmek için elini
kaldırdığında kızın arkasından koşmakta olan Halit Meşal’in şoförü adamın onu
bıçaklamaya çalıştığını zannedip ajanın üstüne atladı. Ajan zehri püskürttü, zehrin birkaç damlası
Halit Meşal’in kulağına geldi. Şoförü
alt eden ajanlar binanın arkasındaki kaçış arabasına ulaşıtılar ve son sürat
kaçmaya başladılar. Ancak Halit Meşal’in koruması Abu Seif onları takip edip
plakayı polise bildirdi, ajanlar arabayı terk ederek kaçmaya çalıştılar. Abu
Seif onlara yetişti ve boğuşmaya başladılar. Abu Seif’in bağrışları üzerine halk
ajanların etrafını sardı ve sonunda polis geldi ve ajanlar tutuklandı. İsrail yakalanmıştır.
Bu arada zehir etkisini gösterir Halit Meşal yere yığılır ve acil
olarak hastaneye kaldırılır. Sahadaki diğer ajanlar durumu Mossad’a bildirir.
Mossad derhal ajanların İsrail büyükelçiliğine sığınmalarını emreder. Bir tek genç
bayan doktor otelde kalır, diğer ajanlar İsrail konsolosluğunu sığınırlar. İsrailliler
Halit Meşal’in birkaç saatlik ömrü kaldığının farkındadırlar.
Durumu öğrenen Netanyahu Kral Hüseyin’i arar ve son derece önemli
bir konu için Ramsad’ı yanına gönderdiğini söyler. Ramsad aldığı talimat
üzerine İsrailli ajanların ülkeye geri dönmesi karşılığında bütün talepleri
kabul eder. Panzehir Halit Meşal’e verilir, adam kurtulur ve bütün ajanlar
ülkeye dönerler. Ürdün’ün şartlarından birisi 8 yıldır İsrail hapishanelerinden
birisinde yatmakta olan Hamas’ın kurucusu Ahmed Yasin’in ve 20 arkadaşının serbest
bırakılmasıdır. İsrail mecburen Ahmed Yasin’i ve arkadaşlarını serbest bırakır,
ancak 2004 yılında camiden çıkarken helikopterden atılan bir füzeyle Ahmed Yasin’i
öldürür ve hesabı kapatır. Halit Meşal ise hala İsrail’in başına bela olmaya
devam etmektedir.
Ürdün Kralı Hüseyin, diplomasi yeteneğiyle Hamas
liderlerinden birinin canını, diğerinin de özgürlüğünü kurtarmıştı. Bir
teşekkürü hak etmişti. Bakın İslam terörü Ürdün’e nasıl teşekkür etti?
2005 yılının Kasım ayında Amman’da yabancı diplomatların kaldığı Grand Hyatt Oteli, Radisson SAS Oteli ve Days
In Oteli El Kaide tarafından havaya uçuruldu. Radisson
SAS'taki bomba, yüzlerce misafirin ağırlandığı bir Filistin düğününün yapıldığı
Philadelphia Balo Salonu'nda patladı. Saldırılarda 57 kişi öldü, 115 kişi
de yaralandı. Güya Batılıları hedef almışlardı ama, ölenlerin
40’dan fazlası Müslümandı. Filistin özel kuvvetler komutanı tümgeneral, ölenler
arasındaydı. Müslümanlara sahip çıkan Ürdün’ü, besle kargayı misali, kan gölüne
çevirmişlerdi. Hristiyan öldüreceğiz diye Müslümanları katletmişlerdi. Hyatt
otelinde hayatını kaybedenlerden biri “Çağrı” filminin efsane
yönetmeni Mustafa Akad’dı. İslamiyet’e
sanat yoluyla büyük hizmet veren, Hazreti Muhammed’in hayatını tüm dünyaya
adeta ezberleten Suriye asıllı Amerikalı sinemacı, maalesef, din eksenli
terörün kurbanı olmuştu.
Canlı bombalardan biri kadındı ve sağ kurtulmuştu.
Pimi çekmiş ama bomba patlamamıştı. Kocası da canlı bombaydı ve o patlamış
parçalanarak ölmüştü. Kadın Iraklıydı ve
ismi Sajida Mübarek Rishawi’ydi. 2005 senesindeki saldırıdan beri Ürdün’de
hapis yatıyordu.
Gel zaman git zaman, Ürdün hava kuvvetlerine ait savaş
uçağı 25 Aralık 2014 de Suriye Rakka’da düşürüldü. Pilot paraşütle atladı. IŞİD
tarafından esir alındı. Takas pazarlığı başladı. IŞİD, esir tutulan Ürdünlü
pilota karşılık kimi istedi biliyor musunuz? Canlı bomba Sajida’yi istedi. Batı
basınında yazılanlara göre, IŞİD’le Ürdün arasında yürütülen takas
görüşmelerinde Türkiye etkin rol oynadı, arabuluculuk yaptı. Hazreti Muhammed’e yayın yoluyla en büyük
hizmeti veren Mustafa Akad’ın celladını kurtarmaya çalıştı.
Sonundu IŞID pilotu, buna karşılık da Ürdün 4 Şubat 2015’de Sajida Mübarek’i infaz etti.
Terörün dini yoktur.
Aaron Baruch (Ankaralı)
NOT : Bu ilginç hikayeyi 20 Ocak 2015 tarihinde Çağrı
adı altında Sözcü Gazetesinde anlatmış. Benim kaynaklarım da aşağı yukarı olayı
aynen anlatıyor. Bilgilerinize…
Kaynak : MOSSAD – Mıchael Bar-Zohar ve Nıssim Mıshal
Vikipedia