“İşte o an hayatımın en zorlu
süreci başladı. 37 gün yoğun bakımda kaldım, 40 gün sonra fizik tedavi başladı.
Doktorlar tam çizgide olduğumu söylüyorlardı. Ölebilirdim de yasabilirdim de…
Belki yaşardım yaşamasına ama ayağa kalkmam tam bir mucizeydi.”
57 gün sonra fizik tedavi gördüğü
hastanede komadan çıktı, kendine geldi. Hiçbir şey hatırlamıyordu, annesini
bile tanımıyordu.
“İnsan annesini tanımaz mı? Beyin travması geçiren kişilerde olurmuş. Yakın geçmişi hâlâ hatırlamıyorum. Beynimdeki kayıtlar Beşiktaş’a kadar. Adana günlerim hiç yok ne sevgilimi ne yaşadığım evi hatırlıyorum. 57’nci günün sonunda kasılmalarımı durdurmak için ellerime ve ayaklarıma bağlanan tellerden canımın çok yandığı sırada kol açma hareketi yaparken “acıyor” diye mırıldanmışım. İlk o gün konuşmuşum.
Tam beş ay yatmak zorunda kaldı
Darüşşafaka’da… Fizik tedavi, hidroterapi, robot ve lokomat tedavileri gördü.
En büyük psikolojik desteğiyse annesiydi.
“Dördüncü ayın sonunda hâlâ doğru dürüst
konuşamıyordum, yürüyemiyordum, kasılma nöbetlerim sürüyordu ama annemi
hatırlamaya başladım. Aynı günlerde başladı kazayı kabullenmeme durumum... “Ben
kaza yapmadım ki niye bu haldeyim” deyip duruyordum. Anlatıyorlardı ama
inanamıyordum, annem o kadar akıllı bir kadın ki inanmam için bana sürekli eski
günlerdeki halimin fotoğraflarını gösteriyordu. Bu sayede kazaya ve
iyileştiğime ikna oldum.”
Darüşşafaka’daki tedavisinin günlüğü
neredeyse 1000 lirayı buluyordu. Martta yattı, temmuzda taburcu oldu ve o
kabarık faturayı arkadaşları sayesinde ödedi.
“Benim için Suada’da büyük bir gece
düzenlenmiş. Elde edilen tüm gelir tedavi masraflarımın karşılanmasında
kullanılmış. Darüşşafaka’dan ayrıldıktan sonra görmediğim tedavi kalmadı
diyebilirim. Ruhsal olarak toparlanmamda refleksoloji ve psikolog tedavisinin payı
büyük. Bu tedavimi Psiko Akademi’nin kurucuları karşıladı. Son 7 aydır dengeyle
ilgili tedavi görüyorum, 4 ay önce yardım almadan ayağa kalkmaya başladım. Yine
kimseye tutunmadan 10 adım atabiliyorum. Ama düşmekten çok korkuyorum. Hayalim
Beyoğlu’nu baştan sona yürüyebilmek. Koşmak, spora dönmek gibi ütopik
dileklerim yok.”
Seda Tekindağ geçirdiği kazadan önce
dünyanın en neşeli kadınlarından biriydi. Kendi deyimiyle dünya yansa bir pulu
yanmayan çeşitten. O kendini mucizelerin kızı sanıyordu. Sporcularda kariyerin
bitmesine sebep olan kıkırdak nakli ameliyatı olmasına rağmen, hâlâ oynuyordu
hatta transfer bile olmuştu. Ve sonra bu kaza.
“Uçurumun kenarı, depresyonun eşiği
ne derseniz deyin. Ama döndüm işte. Yükseldim, indim, şimdi düz gidiyorum. Ama
biliyorum ki tekrar yükseleceğim.”
Tekindağ’ın bundan sonrası için tek
ideali mutlu olmak ve iyi bir işe sahip olmak. Ne işi derseniz “benden çok
iyi sporcu menajeri olur” diyor, “hem onların haklarını iyi savunurum
hem de bir yaşam koçu gibi destek veririm.”
Peki aşk? Cevabı çok umutlu.
“O iş enerji işi, hele bir yürümeyi öğreneyim, o da olacak biliyorum.”
23 Ocak
2010’da Adana-Ceyhan karayolunda meydana gelen kaza onun hayatını tamamen
değiştirdi. Sevgilisinin kullandığı otomobil, aşırı hız ve dikkatsizlik nedeniyle
orta refüje çarpıp takla attı. Arabayı Adana’nın ünlü ailelerinden birinin
oğlu, Hakkı Bindebir (27) kullanıyordu. Yanındaki koltukta ise milli
basketbolcu, Ceyhan Belediyespor’un oyuncusu Seda (26) oturuyordu.
Otomobilden
çıkarıldığında ağır yaralıydı. Hatta “öldü” gözüyle bakıyorlardı.
Hastaneye koma halinde vardı. Yoğun bakıma alındı. Günlerce her an ölebileceği
söylendi... Ama Seda’nın hırsı ve yaşama arzusu onu hayata bağladı. Kazadan 22
gün sonra gözünü açtı, hayata döndü. 37 gün yoğun bakımda kaldıktan sonra
normal odaya alındı. Ama yürüyemiyor, konuşamıyordu. Hiçbir organını
kullanamıyordu. O andan sonra müthiş bir hayat mücadelesine başladı Seda. Kendi
deyimiyle bu durumda olmak ona yakışmıyordu, kalkmalıydı, yürümeliydi.
Belki
artık basketbol oynayamazdı ama en azından tek başına dışarı çıkıp özgürce
sokakları adımlayabilirdi. “Bir daha yürüyemez” denilen Seda şimdi
yardımsız 30 adım atabiliyor. Refleksoloji denilen bir tedavi sistemiyle
yürümeyi adeta yeniden öğreniyor. Seda’nın hayata tutunma hırsını gören herkesin
gözleri yaşarıyor. Evet, Seda fiziken iyileşiyor ama ruhen yaraları çok fazla.
Kazadan sonra erkek arkadaşının yaptıkları mesela... Hakkı Bindebir o kazadan hafif yaralı
kurtulmuştu. Birkaç gün sonra hastaneden taburcu edildi. Gerisini
sormayın…
Hayat,
zaman zaman beklenmedik sürprizlerle doludur ve bu sürprizlerin bazıları hayal
kırıklıklarıyla sonuçlanır. Ancak, hayal kırıklıkları sadece son değil, aynı
zamanda yeni bir başlangıcın da habercisidir. Hayal kırıklıklarının
aslında hayatın doğal bir parçası olduğunu ve bizi güçlendiren deneyimler
olduğunu anlamak önemlidir. Her hayal kırıklığı, bir ders içerir. Bu
dersleri görmek ve değerlendirmek, gelecekteki başarılarımız için önemlidir. Hayal
kırıklıkları, aslında içsel gücümüzü keşfetmek için bir davetiyedir. Kendimize
olan güvenimizi yeniden kazanarak, daha güçlü bir şekilde yol alabiliriz.
Hayatın içindeki hayal kırıklıkları, aslında bize yeni başlangıçların kapısını
aralayan anahtarlar olabilir. Her düşüş, aynı zamanda bir yükselişin de
başlangıcı olabilir. Unutmayalım ki, hayatın kendisi bir yolculuktur ve bu
yolculukta yaşadığımız her deneyim, bizi daha olgun, daha güçlü bir birey
haline getirir.
The New
Psychology of Success (Başarının Yeni Psikolojisi), Carol S. Dweck
tarafından kaleme alınmış bir kitap. Bu kitap, iki temel zihniyet tipini
tartışır:
Sabit zihniyet: Bireylerin yeteneklerinin ve
kapasitelerinin sabit olduğuna inandığı bir perspektife sahiptir. Bu zihniyete
sahip insanlar, başarısızlık ya da zorluklarla karşılaştıklarında bu durumu
kendi yeteneksizlikleri yada şansızlıkları olarak değerlendirirler. Genelde de kabahat
hep başkalarındadır.
Gelişen
zihniyet: Buna karşın, gelişen zihniyet sahipleri, yeteneklerin
geliştirilebilir olduğuna inanırlar. Zorluklar onlar için bir fırsat olarak
algılanır ve başarı için çaba sarf etmekten kaçınmazlar.
Tedeschi
ve Calhoun'un çalışması, (Posttraumatic Growth: Conceptual Foundations
and Empirical Evidence) (Travmatik Büyüme: Kavramsal Temeller ve Deneysel
Kanıtlar) başlığını taşıyor. Bu çalışma, sadece travmatik deneyimlerin
olumsuz etkilerini aşmakla kalmayıp aynı zamanda bireyleri daha güçlü, bilge ve
yaşamdan daha fazla haz alabilen bireyler haline getirmesini konu alıyor.
Ayrıca pek çok da gerçek örnek içeriyor.
Sonuçta
insan olumsuz deneyimler yaşayabilir, hatta travmatik olaylar bile olabilir. Yıkılmamak
lazım. Yeniden ayağa kalkabilmek, yeniden mücadeleye devam etmek gerekli.
Bu
yazıyı yazarken arka planda hep aynı şarkı çalıyordu…
Güneş her akşam
batıp her gün doğuyorsa
Çiçekler solup solup açıyorsa
En derin yaralar kapanıyorsa
En büyük acılar unutuluyorsa
Neden korkulur hayatta söyleyin bana
En derin yaralar
kapanıyorsa
En büyük acılar unutuluyorsa
Neden korkulur hayatta söyleyin bana
Elbette bazen
çiçek açıp bazen solacağım
Elbette daldan dala konup sonra uçacağım
Elbette bazen hızla dönüp bazen duracağım
Elbette bazen söyleyip bazen susacağım
(Candan Erçetin –
Elbette)
Haydi
arkadaşlar, haydi canlar, kalkın ayağa, dünya sizi bekliyor…
Aaron Baruch (Ankaralı)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.