24 Kasım 2018 Cumartesi

YOSSELE NEREDE?












Değerli dostlarım,

Bu gün size Mossad’ın çok az bilinen bir operasyonunu anlatmaya çalışacağım. Bu öyle bir konu ki neredeyse İsrael’i ikiye bölecekti. Mossad bu operasyonda düşmanla, ya da başka haber alma örgütleriyle değil, doğrudan İsrael vatandaşları ile mücadele edecek ve ülkeyi belki de parçalanmaktan kurtaracaktı.

Olayın başkahramanlarından biri olan yaşlı Nahman (Shtarkes) sakallı, sıska, gözlüklü, acayip inatçı, sert bir adamdı ve fanatik bir Hassid’di. Ne KGB, ne de Sibirya’daki Sovyet toplama kampları, bir gözünü ve buz ısırığından üç ayak parmağını kaybetmesine rağmen onun direncini kıramamıştı. İhtiyarın bir oğlu, eşkıyalar tarafından öldürülünce, geriye kalan iki oğlu, Shalom, Ovadia ve kızı İda ile teselli bulmaya çalışıyordu. İda bir terzi olan Alter ile evliydi.

İda ve kocası Alter, maddi imkânsızlıklar yüzünden bir müddet Nahman’ın evinde yaşadılar. 1953 yılında kızları Zina’dan sonra ikinci bir çocukları oldu. Bu mavi gözlü, sarı saçlı, beyaz tenli süper güzel bir bebekti. Adını YOSSELE koydular.

Dört yıl sonra önce ihtiyar Nahman ile oğlu Shalom, birkaç ay sonrada İda ve kocası Alter İsrael’e Aliya (Göç) yaptılar. Nahman, Yeruşalayim’in ultra- Ortodoks kesimi olan Mea Shearim’deki Breslau Hassidim tarikatına bağlıydı. Burası uzun siyah paltolu ya da ipek kaftanlı, siyah kürk şapkalı, favorileri uzun ve lüleli erklerle, başları perukla ya da başörtüsüyle kapatılmış kadınların yaşadığı bambaşka bir dünya idi.  Yeşiva’ların, (Yahudi din okulu) sinagogların, ünlü hahamların hüküm sürdüğü bir dünya…

İda ve terzi kocası Alter bir müddet sonra bir ev satın alarak Nahman’ların evinden ayrıldılar, fakat borç altında ezilmekteydiler. Kızları Zina’yı bir din kuruluşuna, oğulları Yossele’i de Nahman’lara emanet ettiler. Buna rağmen İda ile Alter’in iki yakası bir araya gelemiyordu. Nahman, tesadüfen genç çiftin Rusya’daki eski arkadaşlarına yazdıkları mektuplardan bazıları okumuş ve kızı ile damadının Rusya’ya geri dönmek niyetinde olduğu anlamını çıkartmıştı. Nahman son derece sinirlenmiş ve Yossele’i annesi ile babasına geri vermemeyi kafasına koymuştu.

Ne var ki İda ve terzi kocası Alter 1959 yılında sorunlarını çözdüler ve oğullarını büyükbabadan geri almaya karar verdiler. Aralık ayında İda oğlunu almak için babasının evine gitti. Fakat Nahman ve Yossele evde değildi. Annesi İda’ya “sen şimdi git, ağabeyin Shalom Yossel’i sana yarın getirir” dedi.  Ertesi gün Shalom İda’nın evine yalnız geldi ve babası Nahman’ın çocuğu geri vermeyeceğini söyledi.

Bunun üzerine İda kocası ile Yeruşalayim’e babasının evine koşar. Yossele evdedir. Oğullarını alıp geri dönmek isterler. Gece geç vakit olmuştur. Çocuk uyuya kalmıştır. İda’nın annesi, “evinize gidin, onu yarın size kendi ellerimle getireceğim” der. Anne ve baba razı olurlar, çocuklarını öperler ve giderler. Ancak bir daha çocukları Yossel’i öpebilmeleri için yıllar geçecektir.

Ertesi gün çocukları gelmez. Tekrar, tekrar Nahman’ın evine giderler. Çocuk artık evde değildir. Nahman, çocuğun yerini söylemeyeceğini ve onu geri vermeyeceğini söyler. İda ve kocası sonunda polise gider. Artık hukuki süreç başlar.

Mahkemeler, tutuklamalar başlar. Nahman ne mahkemeye boyun eğer ne de polise. Hapse atılır. Nuh der peygamber demez. Aylarca hapis yatar. Salıverilir sonra bir üst mahkeme tarafından yeniden tutuklanır. Ancak inatçı ihtiyar çözülmez. Bu arada polis her yerden eli boş dönmektedir. Sonunda polis mahkemeden aramalara son verilmesi için izin ister. Mahkeme kabul etmez. Polis tam bir çıkmaza girmiş, adalet tıkanmış, olay ülke boyutlarında kargaşaya dönmüştür. Devlet çocuğu bulamamaktadır.

1960 Mayısında konu Knesset’e geldi. Dinci milletvekilleri bu çocuğun kaçırılmasının İsrael’de bir din savaşı başlatabileceğini ön görmekteydi. Basın da olayı devamlı kurcalıyordu,  polis de alay konusu haline gelmişti. Yoldan geçen yeşiva öğrencileri laik gençler tarafından dövülmeye başlanmıştı. Bu gençler Ortodoks Yahudileri her yerde sıkıştırmakta ve “Yossele nerede” diye bağırmaktaydılar. Ülke laik kesim ile dinciler arasında bölünmek üzereydi. İsrael tam da bu durumdayken başka çaresi kalmayan başbakan Bengurion,  ramsad  (Mossad başkanlarına ramsad denir) Isser’i aradı.

Bengurion ve Isser buluştuklarında bir müddet havadan ve sudan konuştular. Sonra Bengurion birden konuyu açtı:
-Çocuğu bulabilir misin Isser, söyle bana?
-Benden istediğin buysa, dedi Isser, bulmaya çalışırım.

Isser ofisine dönünce yeni bir dosya açtı ve adını “kaplan yavrusu operasyonu” koydu. Hayatının en karmaşık harekâtlarının birini başlattığından haberi yoktu.

Isser ve arkadaşları yaklaşık kırk kişiden oluşan bir görev timi kurdular. Timde en iyi Şabak dedektiflerinden, gönüllülerden, din ajanlarından insanlar vardı. Ajanlar beceriksizce ultra Ortodoksların kalelerine girmeye çalıştılar, her seferinde tam bir başarısızlıkla geri döndüler. Sonradan ajanlardan biri, girmeye çalıştıkları dünyayı, “sanki Marstaki yeşil adamların içinde göze batmamaya çalışıyordum” diye tarif edecekti.

Tekrar tekrar dosyaları inceleyen Isser mayıs ayında İsviçreli bir gurubun ölen ve Yeruşalayim’e gömülecek hahamlarının tabutuna eşlik etmek için İsrael’e geldiklerini fark etti. Şüphelendi. Bu tören çocuğun kaçırılması için yapılan düzmece bir tören miydi acaba? Gelenleri izlemek üzere bir ekip kuruldu ve İsviçre’ye gönderildi. Günlerce aylarca takip sonuçsuz kaldı. Çocuk ortalıkta yoktu.

Isser kafaya koymuştu. Çocuğu bulacaktı. Karargâhını Avrupa’ya, Paris’e taşıdı. Adamlarını dünyanın dört bir tarafına, İtalya, Belçika, İngiltere, Güney Amerika’ya gönderdi. Yeruşalayim’den gelen ajanlar Ortodokslar'ın ünlü Yeşivalar’a katıldılar. Hatta Eichmann’ın kaçırılmasında görev yapan ajanlar bile çocuğu arıyorlardı. Çıt çıkmıyordu. En ufak bir iz bile yoktu

Isser gece gündüz çalışıyordu. Arkadaşları ona bir yatak getirmişlerdi. Yatağa “Yossel yatağı” ismini takmışlardı. Yorulduğunda orada kestiriyordu. Bütün çalışmalar neticesiz kalıyordu. Sonunda en yakın destekçileri bile artık aramayı bırakmasını tavsiye etmeye başladılar.

Derken bir Nisan sabahı ilginç bir bilgi geldi. Mossad ajanı Meir, Antwerp’te yaşayan yaşlı bir hahamın elmas tüccarı yandaşları arasına sızmayı başarmıştı. Haham çok saygındı, hatta iş dünyasındaki anlaşmazlıkları ki çoğu zaman bunlar milyon dolarlık davalar oluyordu, mahkemeler yerine hahamın önüne geliyor ve onun sözü kanun sayılıyordu. Elmas tüccarları Meir’e, sarışın mavi gözlü Katolik bir Fransız kadından bahsetmişlerdi. Bu kadın savaş sırasında aralarına katılmış ve pek çok Yahudi’yi kurtarmıştı. Yaşlı haham Itsıkel’den çok etkilenmiş ve din değiştirip Yahudi olmuştu. İlk evliliğinden olan oğlu da din değiştirmiş, Yahudi olmuştu ve Yeruşalayim’de bir Talmud okulundaydı. Fransız pasaportu, doğal zekâsı, iradesi her kapıyı açan sihirli bir formüldü sanki. Şu anda topluluk için paha biçilmez değerdeydi. Gizli örgütte geçirdiği yıllarda çok şey öğrenmişti. Akıllıydı, cesurdu, kılık değiştirme konusunda neredeyse bir uzmandı. İzini kapatmayı biliyor, güzelliğini, çekiciliğini silah olarak gayet iyi kullanabiliyordu. Antwerp’li Yahudiler, ajan Meir’e bu kadın için “o kutsaldır” bile demişlerdi. Ancak Madeleine isimli bu kadının yerini kimse bilmiyordu. Haham Itsıkel bile…

Isser’in içgüdüleri “kadını takip et” diyordu. Görünüşte yakından uzaktan hiçbir bağ yoktu. Ancak Isser’in nazarında bu kadın sınırsız potansiyele sahip bin bir suratlı bir kişilikti. Ortodokslar Yossel’i kaçırmak için bundan iyisini bulamazlardı. Kadının oğlu bildiği kadarı ile Yeruşalayim’deydi ve ismi Ariel’di. Isser ajanlarına “Ariel’i bulun ” diye emir verdi.

Birkaç gün sonra İsrael’den cevap geldi. Madeleine’nin oğlu Ariel gerçekten İsrael’deydi ama o da annesinin yerini bilmiyordu. Kayıtlar incelenmeye başlandı. Son senelerde Madeleine’nin  İsrael’e  birkaç kez geldiğini buldular. Son sefer geldiğinde pasaportuna kızı olarak işlettiği küçük bir kız çocuğuyla Alitalia uçağına binerek Zürich’e doğru yola çıktığını tespit ettiler. Kimdi bu kız? Madeleine’nin kızı yoktu. “Bulun bu kadını” dedi Isser adamlarına. “Ve çabuk olun .”

Sonunda Madeline’nin oğluna yazdığı mektupları ele geçiren Mossad izi buldu. Hatta mektuplarda Yoselle ile ilgili imalı ifadelere bile rastlandı. Şaşırtıcı bir şekilde Fransız gizli servisinin de yardımıyla kadının Fransa’da bulunan evini satışa çıkarttığı ve bazı alıcılar ile temasta olduğu öğrenildi. Belirtilen posta kutusuna Mossad ajanları çok iyi bir fiyata ev alabileceğini bildirdiler. Paris’te büyük otellerden birisinde 1962 Haziranında randevu verildi. Randevuya gelen kadını ajanlar güya avukatın bürosuna gidileceği gibi bir gerekçe ile kandırıp arabaya aldılar ve sorgu için evvelden hazırlanmış bir eve götürdüler.

Kadın eve girince bir tuhaflık olduğunu anlamıştı.
-Neler oluyor burada?
Mossad ajanı Yaakov Caroz son derece kibar bir şekilde:
-Madame, sizinle Yossel hakında konuşmak istiyoruz.
-Beni tuzağa düşürdünüz.
-Madame, Israel istihbarat teşkilatı MOSSAD’ın elindesiniz ve tamamen emniyettesiniz. Bize yardımcı olacağınızı umuyoruz.

Aynı anda Yeruşalayim’de Ariel’de gözaltına alınır. Çapraz sorgu başlar. Ariel bütün bildiklerini anlatır. Fakat buna rağmen ne yaparlarsa yapsınlar kadın çözülmez. Günler geçmektedir. Evin kadının bulunduğu bölümüne erkekler girmez. Yahudi bir kadın ajan Madeleine’ye  koşer yemekler pişirir ve ihtiyaçlarını görmekte yardımcı olur.

Isser kadının entelektüel, çok zeki ve bilgili bir kadın olduğunun farkındaydı. Onunla bu şekilde konuşulmalıydı. Sorgu tıkanmıştı. Kadın direniyordu ve tehditlere pabuç bırakacak biri değildi. Feleğin çemberinden yüz kere geçmişti.

Sonunda Isser sorguya kendisinin girmesinin iyi olacağına karar verdi.

-Madame, sizin karşınızda şu anda İsrael devletini temsil ediyorum. Ben İsrael gizli teşkilatını başkanı Isser Harel’im. Oğlun bize bilmemiz gereken her şeyi anlattı ve senin hakkında neredeyse her şeyi biliyoruz. Yahudi dinine geçtin ve İsrael olmadan Yahudiliğin ayakta kalması mümkün değil. Kaçırılmasında rol oynadığın çocuk İsrael’de laik kesimle dinciler arasında bir savaşa sebep olmak üzere. Lütfen bize yardımcı ol ve çocuğun yerini söyle. Sen de bir kadınsın, bir annesin, birisinin sırf çocuğunu yetiştirme tarzını beğenmediği için senden alıp kaçırırsa ne hissedersin? Seni temin ederim ki ne senin ne oğlunun ne de bu olaya karışan her hangi birisinin hakkında dava açılmayacak.

Odadaki tek eşya olan masa ve iki iskemlede Madeleine ve Isser Harel karşılıklı oturmaktaydılar. Isser’in arkasında iki ajan ayakta kıpırdamadan duruyorlardı ve Isser’in  kişiliğini açıklaması dolayısıyla hayretten dillerini yutmak üzereydiler. Sorgunun en kritik yerine gelinmişti. Sessizce beklediler. Kadının yüzünde yaşamakta olduğu içsel çatışma ayan beyan okunuyordu.

Sonunda ilk konuşan Madeleine oldu:
-Söylediğin kişi olduğuna neden inanayım?

Isser cebinden hakiki pasaportunu çıkartıp kadına verdi. Kadın pasaportu bir uzman gibi inceledi. Defalarca Isser’in resmine ve Israel devletinin mührüne baktı, sonunda:

-Tamam, daha fazla dayanamayacağım, Yossele,  Gertner ailesinin yanında, 126 Pen Sokağı Broklyn, New York. Adı Yankele olarak değiştirildi.  

Yossel’in Amerika’dan alınıp İsrael’e getirilmesi hiç kolay olmadı. FBI çocuğu vermek istemedi. Sonunda olay Amerika adalet bakanı Robert Kenndy’nin önüne geldi ve ancak o zaman çözülebildi.

Yossele’i taşıyan uçak 4 Temmuz 1962 günü Lod havaalanına indi ve ailesine teslim edildi. İsrael’de gazeteler uzun uzun bu hikâyeyi yazdılar. Halk devletin gizli teşkilatı olan MOSSAD’a bir kere daha hayran oldu.

Size çocuğun kaçırılmasının detaylarını uzun uzun ahlatmayacağım. Sadece ihtiyar Nahman haham Itzıkel’den yardım istemişti. Haham da Madeleine’yi çağırmış ve onu görevlendirmişti. Bu noktada Ultra-ortodoks Yahudilerin dünyasının ne kadar karmaşık ve kapalı olduğunu söylemekle yetineceğim. O kadar ki MOSSAD bile bu dünyaya sızması son derece zor olabilmiştir.

Operasyondan sonra Paris’teki karargâhta küçük bir kutlama yapıldı. Bütün ajanlar Yossel’in yatağını da alıp İsrael’e döndüler. Isser Madeleine’ye MOSSAD’da çalışmasını önerdi ama kadın kabul etmedi. Daha sonra fanatik Naturei -Karta tarikatını hahamı Amram Bloy ile evlendi.

Isser Harel ve Yossel dokuz yıl sonra bir partide tanıştılar. Yossele o sırada bir tank birliğinde askerdi ve Isser’e “sayende buradayım, sen olmasaydın burada olamazdım” diyerek teşekkür etti.

Esen kalın.

Aaron Baruch   (Ankaralı)

Kaynakça : MOSSAD - Mıchael Bar-Zohar - Nıssım Mıshal
Detayları merak edenler varsa bana yazabilirler, elimden geldiğince cevaplarım…

2 yorum:

  1. ARON CANIM ZEVKLE OKUDUM YER YER DE ÖFKELENDİM BU DATİLERİ ORADAYKEN DE SEVMEDİM HALEN DE ÖYLE NASIL BİR MANTIK ANLAMAK MÜMKÜN DEĞİL KISA ELİNE BİN DEFA SAĞLIK ÇOK GÜZEL YAZIYORSUN KUTLUYORUM AYRICA AİLEN NASIL SAĞLIKLIDIR UMARIM

    YanıtlaSil
  2. Aferin sana Aaron.Datileri her zaman tenkid etmisimdir.Ama herhangi bir dine mensup,inançli her fert gibi onlarin da dinlerini istedikleri gibi yasamaya haklarini korurum.Ama o meshur Iran'lilarla (ve baskalari ile?)bulusmalarini tabii ki tasvip etmiyorum. Doga mi dersin, insanin rengi mi dersin, toplum ve fertleri mi dersin,siyaset-din mi dersin,insanlik zaten ayricilikla yasamis.Bu yüzden bunlarla simdiki gibi beraber yasamak en akil kâri opsyon.Sevgiyle kal Aaron

    YanıtlaSil

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.