30 Mart 2019 Cumartesi

KRAL BIBI






9 Nisan’da İsrael’de seçimler var. Esasında normal olarak seçimler Kasım 2019’da yapılacaktı. Geçtiğimiz yılın son günlerinde Netanyahu “Eğer, yasaları geçiremiyorsak seçime gitmek lazım” diyerek erken seçim kararı aldı ve bunu meclisten geçirdi.

Basında ayrıca erken seçim kararı alınmasına, Ultra-Ortodoks (Haredi) Yahudi gençlerin, ülkede 3 yıllık zorunlu askerlik hizmetine alınması için meclise sunulan ve gelecek yılın ilk günlerinde oylanması planlanan yasanın neden olduğu yazıldı. 

Ülke Netanyahu, halk arasındaki ismiyle Bibi, taraftarlarıyla karşıtları olmak üzere ikiye bölünmüş durumda. Netanyahu karşıtlarının en çok destekledikleri parti Kahol-Lavan, yani mavi-Beyaz partisi. Kahol-Lavan, eski genel Kurmay başkanı ve Hosen L’Yisrael (İsrael Direnç) partisi başkanı Benny Gantz ile, Yeş Atid (Gelecek var) partisi başkanı Yair Lapid liderliğinde oluşturuldu.

Netanyahu iki devletli bir çözüme inanmıyor. Bir Filistin Devleti kurulmasına karşı. “Yeteri kadar düşmanımız var. Burnumuzun dibinde yeni bir düşman devlete ihtiyacımız yok  diyor. Netanyahu ayrıca İran’ı da takıntı haline getirmiş durumda. “Sonsuza kadar kılıçla yaşayacağız”  diyor. Benny Gantz ise “Filistin’i ekonomik olarak kalkındırmalı ve barış kapılarını açık tutmalıyız” demekte. İsrael halkının ise Filistinlilerle görüşmeleri destekleme oranı, son on yılda % 70’ten  % 50’ye düşmüş bulunmakta.

Bibi döneminde İsrael ekonomisi büyük bir başarı kaydetti. Uluslararası teknoloji borsası Nasdaq’ta ABD’den sonra en fazla şirket İsrael’e aittir. Son derece düşük işsizlik oranı ve sıfır enflasyon ile bu küçücük ülke özellikle StartUp şirketleriyle kişi başına geliri 43.000 dolar seviyelerine getirdi ki bu İngiltere, İtalya gibi ülkelerden daha fazla. Başarıları bununla kalmıyor. İsrael dünyanın en güçlü sekizinci ülkesi konumunda ve İsrael halkı dünyanın en mutlu on birinci halkıdır. Nükleer gücü olan İsrael,  dünyadaki en iyi ordularından birine sahiptir. Mossad dünyanın en iyi istihbarat teşkilatıdır. Kendi uyduları olan, aya insansız hava aracı gönderebilen bir ülkedir israel. Sayısız buluşları, tarımı, ihracatı, turizmi,  HiTech’i ile neresinden bakarsanız bakın,  İsrael Netanyahu’nun liderliğinde müthiş başarılar yakalamıştır.

Benjamen Netanyahu, eğer bu seçimlerden sonra da hükümeti kurup yeniden başbakan olursa ülkenin kurucusu ve babası sayılan Ben Gurion’un rekorunu kırarak en uzun süre İsrael’i idare eden lider olacak. Karizması, müthiş konuşma yeteneğiyle Netanyahu siyasi olarak da kendi döneminde  “Kudüs’ün İsrael’in bölünmez ve ebedi başkenti” olarak tanınması gibi müthiş siyasi bir başarı gösterebilmiş bir lider. Birkaç gün evvel Golan tepelerinin İsrael’e ait olduğu ABD tarafından tanındı. Hiçbir dönemde olmadığı kadar Arap ülkeleri ile siyasi ilişkilerde ciddi mesafeler alındı. Körfez ülkelerinde spor müsabakalarında altın madalya kazanan sporcularımız Hatikva’yi çaldırıyor, Magen David göndere çekiliyor, ben de ağlıyorum. Bibi,  İsrael, Yahudiler‘in ülkesidir” yasasını meclisten geçirme başarısını gösterdi. ABD başkanı Trump, Hindistan başbakanı Mondi, bırakın onu desteklemelerini neredeyse arkadaşları. Bunlar müthiş başarılar ve  İsrael siyasi tarihinde çok önemli kilometre taşları.

Netanyahu’nun başarısız olduğu konuların en başında sağlık meselesi geliyor. Büyük buluşlarıyla bırakın İsrael’i, insanlığa muazzam faydaları dokunan bu milletin hastaneleri çok kötü durumda. İsrael’de 1000 kişiye 1,8 yatak düşüyor ki bu ortalama, emsal ülkelerin çok altında. Hizmeti, pisliği, konforu, bürokrasisi, pahalılığı bu ülkeye de, bu millete de hiç  yakışmıyor. Türkiye’yi ben de dâhil çok eleştiririz ama Erdoğan döneminde sağlık konusunda Türkiye dev adımlar attı ve karşılığını da Erdoğan oylarını arttırarak, ülke de tıp turizminde ciddi artışlar yakalayarak aldı. Darısı İsrael’in başına…

Netanyahu’nun başarısızlıkları arasında hayat pahalılığı geliyor. Tel Aviv dünyanın en pahalı onuncu şehri. Merkezde 100 metre kare evin kirası yaklaşık 10.000 şekel. (Yaklaşık 2.750 dolar.) Satın almaya kalkarsanız 20 yaşında otoparkı olan 100 metre kare ev neredeyse 5 milyon şekel. (Yaklaşık 1 milyon 300 bin dolar.) İnşaat kalitesi de dökülüyor. İki kişilik ortalama bir ailenin kira hariç 12 – 15 bin şekel (3.350 – 4.100 dolar) aylık gideri var. Özellikle ev fiyatlarının yüksekliği gençleri çok düşündürmekte. Fakat merkezden uzaklaşırsanız bu fiyatlar süratle düşebilir. Bu konuda İsrael’i eleştirenlerin asgari ücretin 6 bin şekele (Yaklaşık 1.650 dolar) yakın olduğunu gözden kaçırmamaları lazım.

Netanyahu pek çok adli kovuşturmanın içinde. Aldığı hediyeler dolayısıyla hakkında dava açılması talebi var. Bence bu çok saçma. Adamın aldığı viski puro gibi toplamı 10 bin doları bulmayan hediyelerin gayrı kanuni olduğunu ispatlamak için nereyse 1 milyon dolar harcandı. Almanya’dan onun döneminde satın alınan 4 nükleer denizaltı ile ilgili olarak rüşvet aldığı hakkında dava açılmaya çalışılıyor. Mısır’ın da bu denizaltılardan almasına Netahyahu izin vermesi bir başka dava konusu. Netanyahu bir de basın ile ilgili olarak soruşturuluyor. Burada esas konu, onu destekleyen zenginleri basın sektörüne girmeleri konusunda teşvik ettiği ve kendi basınını yarattığı iddiaları. Netanyahu’nun çok uzun zamandır iktidarda olduğu, bu soruşturmayı yürütenlerin kendi adamları olduğu iddiaları da var. Netanyahu uzun zamandır iktidarda oluşu ile Erdoğan’a ve Putin’e benzetilmekte.

Netanyahu gelir dağılımındaki eşitsizlik olduğu konusunda çok eleştiriliyor. Ülkede pek çok çocuğun aç olduğu istatistiklere yansıyor. Ancak burada şunu söylemekte fayda var. Çok fazla çocuk yapan İsrael vatandaşı olan Araplar ve ülke demografisine eşi bulunmaz bir hizmet veren harediler istatistiklere çok olumsuz bir şekilde yansırlar. Bunu gözden kaçırmamak lazım.  Ancak emeklilerin ve engellilerin devletten aldıkları yardımların çok az olduğunu söyleyen çok İsrael vatandaşı var.

Dünya’da da İsrael’de de sosyalist “sol” gerilemekte ve milliyetçi “sağ” görüş yükselmekte. Geçen seçimlerde, hiçbir anket kuruluşunun öngörmediği bir şekilde büyük bir sürpriz yaparak seçimin mutlak galibi olan Netanyahu bu sefer de aynı başarıyı gösterirse benim için sürpriz olmaz. 

Kim bilir belki bu seçimler İsrael demokrasisi için de bir imtihan niteliğini taşıyor. Hayırlısı olsun.

Aaron Baruch  (Ankaralı)



Kaynakça : The Economist

23 Mart 2019 Cumartesi

TÜRK YAHUDİLERİ ERDOĞAN’IN REHİNESİ Mİ?









Amerikan İşletme Enstitüsünde yerleşik bir bilgin olan eski Pentagon görevlisi blog yazarı Michael Rubin 15 Mart 2019’da Washington Examiner’da yayınlanan yazısıyla Türk Yahudilerini  tedirgin etti.

Yazısında Erdoğan’ın konuşmasından alıntı yaparak TC. Cumhurbaşkanının:
Do not provoke, Erdogan said before noting that, he had not yet taken any action against Turkish Jews or their houses of worship.
Kışkırtma!  Türk Yahudilerine ve ibadethanelerine karşı henüz her hangi eylemde bulunmadık”  dediğini yazıyor.

Henüz kelimesinin altını çizdim. Çünkü Erdoğan henüz demedi.

Michael Rubin’in alıntı yaptığı, Pursaklar’da Erdoğan’ın Netanyahu’ya cevaben yaptığı konuşmanın o kısmı ise aynen şöyle:
“Tahrik etme, biz bu ülkede hiçbir Musevi’ye zulüm etmedik, hiçbir sinagoga kalkıp ta sizin yaptıklarınızı yapmadık. Bizi tahrik etme. Biz bu oyuna gelmeyeceğiz, ama hesabını uluslararası arenada size soracağız. “

Olmadı Michael Rubin, senin aktardığın ile Erdoğan’ın söylediği birbirinden farklı. Sen “Erdoğan henüz bir eylem yapmadığını söylüyor” diyorsun. Senin yazından  henüz bir eylem yapmadık, ama bizi tahrik etme, eğer bizi tahrik etmeye devam edersen yaparız” anlamı çıkıyor. Bu söylemde resmen tehdit algılanıyor. Türk Yahudileri son derece tedirgin oldular.  

Oysa Erdoğan tam tersini söylemekte, diyor ki: Biz bir eylem yapmadık, bizi tahrik  etme,  bu oyuna gelmeyeceğiz, (yani bir eylem yapmayacağız) ama hesabını uluslararası arenada size (İsrael’e) soracağız. “


Senin yazdığın ile Erdoğan’ın söylediği birbirine çok benzemekle beraber anlamları taban tabana zıt. Ne kadar Türkçe biliyorsun, Türkçeye ne kadar hâkimsin, ya da bu yazıyı sana kim tercüme etti bilmiyorum ama araya TC. Cumhurbaşkanının söylemediği bir kelimeyi katarak bütün manayı değiştirmek en azından etik değil.

Böyle şeyleri yazmak da okumak da çok dikkat ister. Şeytan detaylarda gizlidir. 

Yazındaki bir başka saçmalıkta, Türk Yahudilerinin ironik bir şekilde zamanında kovuldukları İspanya ve Portekiz’e göç ettiğini yazmışsın.

Hayır efendim, ilgisi yok. İspanya ve Portekiz hükumetleri, kim bilir kendilerinin hangi menfaatleri için Sefarad Yahudilerine, ülkelerinin vatandaşı olma ve dolayısıyla pasaport alma hakkı tanıdılar. Avrupa’da vizesiz dolaşabilmek ve üniversite eğitiminde kolaylıklara sahip olabilmek için pek çok Türk Yahudi’si bu pasaportlardan birisine sahip oldu. Belki münferit bir iki ailenin dışında bahsi geçen ülkelere göç eden Türk Yahudi’si yok.

Mıchael Rubin, Türk Yahudileri zaten TC. Cumhurbaşkanının söylemleri yüzünden, İsrael, Türkiye arasındaki her problemde hedef gösterilmelerinden ötürü son derece tedirgin. Onun bu söylemleri yüzünden Türkiye’de Yahudi karşıtlığı dünyada hiçbir ülkede olmadığı kadar yüksek oranda.  Bir de basında böyle anlamı değiştirilmiş yazılar çıkınca, tedirginlik tavan yapıyor. 

TC. Cumhurbaşkanı da, sağ olsun, her seçim döneminde olduğu gibi yine elinden geldiği kadar İsrael’e, Netanyahu’ya giydiriyor. Sayın Erdoğan, sen de lütfen oyunu arttırmak için Türk Yahudilerini daha fazla tedirgin etme. Onlar senin rehinelerin değil. Zaten bundan evvel kazandığın pek çok seçim gibi bunu da sen kazanacaksın. Bu söylemlere ihtiyacın yok. Artık zaten topu topu on bin civarında kalan ve yaş ortalaması da oldukça ileri bu insanları daha fazla huzursuz etme lütfen.

Cümleniz esen kalın.

Aaron Baruch   (Ankaralı)


Michael Rubin’in yazısının tam metni:
TC. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Pursaklar’daki konuşması:










16 Mart 2019 Cumartesi

MUHTEŞEM BİR ÇÖL MUCİZESİ...








1867'de Mark Twain Filistin’i ziyaret eder ve izlenimlerini yazar. O zamanlar bölgede bir ağaca bile rastlamak zordur, arazi çöldür ya da kayalıktır, her taraf taşlarla kaplıdır. Sahiller ise bataklık halindedir. Hayat olmayan bu yerlerde yabani otlar bölgeyi ele geçirmişlerdir. Filistin küllerin üstünde oturuyordu.

İlk Siyonistler 1900'lerin başlarında Filistin’e geldiklerinde “süt ve bal” ülkesinin durumu buydu. Onlar İsrael’in en önemli yapı taşları olan kolektif köyleri, kibutzları ve moşavları kurdular. Modern İsrael bu köylerde doğmuştur. Eşit ve kolektif.  

Elbette ki bu köylerde tarım yapılacaktı. Kurulması hayal edilen ülkenin en hayati konularından biri tarımdı. Tarım yapılmayan bir ülke olabilir miydi? Ancak nasıl? Dünyanın pek çok ülkesinde zoraki misafir olan Yahudiler’in toprak sahibi olması ya da tarımla uğraşması yasaktı. Dolayısıyla Yahudiler topraktan, tarımdan anlamazdı. Ancak Rusya’da az miktarda çiftçi vardı. Geldiler. Yavaş yavaş “vaat edilen topraklarına” döndüler. Yürüyerek bile gelenler vardı. Ne yazık ki geldiklerinde bal ve süt bulamadılar.

Gelenler, İsrael daha kurulmadan evvel, belki de kurulmasına mani olabilecek müthiş bir düşmanla karşılaştı. Sivrisinek. Malarya mikrobu taşıyan sivrisinekler. O dönemde tüm İsrael’de yaşayan Yahudiler’in üçte biri malaryaya yakalandı.

Sivrisineklerden kurtulmaları için bataklıkları kurutmaları gerekliydi. Neredeyse tüm sahil bataklıktı. Bataklıkları kurutmak için su kanalları açtılar. Akıntıların yönünü değiştirdiler. Bünyesinde çok su tutabilen okaliptüs ağaçları ektiler. Senelerce uğraştılar. Sonunda kuruttular ve sivrisineklerden kurtuldular. Taşlık arazilerde tek tek taşları topladılar. Büyük taşları kırdılar. Arazileri kayalardan yabani otlardan temizlediler. Elleriyle… 

Tarım alanları açtılar. Bataklıklar, taşlı araziler yeşermeye başlamıştı. Her yerde portakal ağaçları boy veriyordu. Negev çölü üzüm bağları ile rengârenkti. Özellikle Ürdün vadisi boydan boya yemyeşil tarlalarla dolmuş, ekmek teknesi olmuştu. Her yerde çiçekler açıyor, bir ülke doğuyordu. İsrael bugün, kendi ihtiyacının neredeyse tümünü üretebilen, milyarlarca dolarlık tarım ürünü ihraç edebilen, tarım teknolojisinde ise dünya lideri olan bir ülke.

İsrael devleti kuruluşunun ilk yirmi yılında tarımda çok büyük şeyler başarmıştı, ve müthiş başarı daha da gelişerek devam etti. İsrael’li çiftçiler ilk yıllardan sonra hayat standartlarını ikiye katladılar. Dış ülkelerden nasıl yapıldığını yerinde görüp öğrenmek isteyen insanlar geliyorlardı.

1970’lerde İsrael, bugün tarım teknolojisinin en büyük buluşu olan damlama su sistemini yarattı. Vahşi sulama yerine her bitki kökünün damla damla sulandığı, %70 su tasarrufu sağlayan  teknoloji. Zamanla geliştirildi. Artık toprağın sıcaklığı bu sayede kontrol edilebiliyor her bitkinin ihtiyacı olan besinler bilgisayarlarla denetlenerek bitkinin köküne damla damla verilebiliyordu. 12 ay sürekli ürün alınmaya başlandı.




Özellikle Arava bölgesi sebze endüstrisinin merkezi olmuştu. Bölge deniz seviyesinin 150 metre altında ve tamamen çöl. Arava’da, yazın sıcaklık 40 dereceye varır. Kış aylarında gündüzler 25 derece, geceler ise 0 derece olur. Bu yüzden yazın seralarda klimalar çalıştırılıyor, kışın ise geceleri ısıtılıyor. Yer altı suları tuzlu ve tarıma elverişli değil. Ancak güneş enerjisi ile sular damıtılıyor ve kullanışlı hale getiriliyor. Bu seraların bir metrekaresi 10 bin dolara mal oluyor. Burada 30 bin dönüm arazide 7 çiftlik kurulmuş. İsrael’in sebze meyve ihtiyacının % 66’sı burada üretiliyor. Ayrıca çiçekçilik de yapılıyor. Yılda bir metrekare seradan 350 gül alınabiliyor ve Avrupa’ya ihraç ediliyor. 

Hurma bahçeleri ise 5 bin dönüm arazi üzerine kurulmuş. Hurma yer altındaki tuzlu suyla sulanabilen tek bitki. Yılda tam 4 kere hasat yapılabiliyor. Avrupa’ya ve üçüncü kişiler üzerinden Müslüman Arap ülkelerine de ihracat yapılabiliyor.

Suyu 2-3 kere kullanabilecek yöntemler yaratmışlar. Su büyük çapta deniz suyunun arıtılmasından elde ediliyor. Ayrıca Negev çölünün altında bulunan jeotermal sularla sulanan bitkilerin daha tatlı olduğu tespit edilmiş.  İsrael bunları ”tatlı çöl sebzeleri” olarak pazarlıyor.

Şimdilerde topraksız tarım başladı. 8-10 cm. çapında boruların içleri bitkilerin sevdikleri, ihtiyaçları olan maddelerle dolu uygun sıcaklıkta su ile dolu. Bu boruların üzerlerini delip filizlenmiş bitkileri bir nevi ekiyorlar. Kısa sürede gelişmiş ürün elde ediyorlar. Bu tarım binaların çatılarında bile yapılabiliyor.





1970lerde İsrael “Chery (kiraz) domatesi” buldu. Bu domates zararlılardan daha az etkileniyordu ve raf ömrü daha uzundu.

İsrael’li çiftçiler bir başka patates türü olan “batata” üretmeyi başardı. Normal patates şeker ihtiva eder. Batata daha tatlı olmasına rağmen şeker ihtiva etmez. Tuzlu su ile sulanabilir ve kuru çöl ikliminde üretilebilir. Bugün batata, Mısır’da, Fas’ta, Ürdün’de büyük miktarda üretiliyor.

İsrael’li çiftçiler çekirdeksiz karpuz üretmeyi başardılar.

Dünya bundan 10-12 sene evvel “organik tarım” ile tanışmaya başladığında İsrael’de 40 senedir organik tarım yapılıyordu. 

Neydi bu organik tarım?

Bitkilerin bir sürü zararlıları vardır. Böcekler. Sebzelerin yapraklarını yiyen böcekler çok büyük zarar verirler. Bu zararlılarla uğraşmanın yolu tarım ilaçlarıdır. Ama bu da zararlıdır. Resmen zehirdir. Vatandaşı olmaktan gurur duyduğum İsrael, bakın buna nasıl bir çözüm bulmuş?  Önce zararlı böcekleri optik cihazlarla çok yakından incelemeye başlamışlar.  O küçük zararlı böcekleri yiyen sinekler olduğunu keşfetmişler. Ancak bu sineklerin mikrop ve bakteri taşıma riski varmış.  Sinekleri radyoaktif ortamda steril hale getirmişler, sonra salmışlar seralara. Sonuç harika olmuş. Zararlı böcekler yok olmuş. 32 başka ülkenin çiftçilerini de steril sinek kullanmaya ikna etmişler. Sinek ihracatı başlamış.  

Bir başka zararlı böceği yok etmek için akıllara zarar bir yöntem bulmuşlar. Böceklerden çiftleşemesin diye ses dalgaları göndermişler. Öyle bir ses dalgası ki insanlar bunu işitemiyor ama böcekler o gürültüde çiftleşemiyor. Böcek nüfusu yok olmuş.

Bir de Akdeniz meyve kurdu var ki, işte belanın büyüğü oymuş. Onu da durdurmak için erkek böcekleri hadım etmenin yolunu bulmuşlar. Meyve kurdu üreyememiş. Sorun çözülmüş.

Tarla fareleri ile uğraşmışlar. Eskiden bir fare yuvası bulunduğunda oraya bir zehir bırakırlarmış. Fare de onu yiyip ölürmüş. Ancak yağmur suları ile zehir toprağa da karışırmış. Ve doğa kirlenirmiş. Fare yiyen bir çeşit baykuşu bölgede konuşlandırmışlar. Sonuç harika. Ama bir problem çıkmış. Baykuşlar Ürdün’e doğru uçtuklarında Ürdünlüler baykuşları vuruyormuş. Çünkü baykuş Ürdün’de uğursuz kabul ediliyor. Bunun üzerine Ürdün’e gidip oralı çiftçileri davet etmişler, “vurmayın şu kuşları, gelin bakın biz burada neler yapıyoruz?” demişler. Ürdünlü çiftçiler gelmişler. Görmüşler ve ikna olmuşlar. Şimdi neredeyse yok olma tehlikesi olan baykuşların yuvaları 2600 den fazla. Daha da artıyor.  Sonra Filistinli Arap çiftçileri de ikna etmişler. Şimdilerde diyorlar ki “Orta Doğu’ya barış bir gün gelirse güvercin ile değil, baykuşla gelecek.”

Seralarda rüzgâr olmadığı için doğal tozlaşma olamaz. Bunun yerine arıları kullanmışlar. Hiçbir çiçeği atlamayan arılar “arı gibi” çalışmışlar ve ürün % 25 artmış. Bu gün Kaliforniya çilek üretiminin % 60’ı bu yolla yapılıyor.

Yapılan bu buluşlar sayesinde zararlılardan daha az etkilenen, bitkisel hastalıklara daha dayanıklı, raf ömrü daha uzun ve üzerlerinde kimyasal atıklar olmayan, organik ürünler elde edildi.

Tohumların saklanabilmesi de bir problem. Onu da çözdüler. Son derece basit bir şekilde depolamayı başardılar. Bunu başka ülkelerle de paylaştılar. İsrael ihtiyacı olan ülkelere yardım ediyor. Pakistan’la İsrael’in arasında hiçbir diplomatik ilişki yoktur ancak bu yöntem orada da kullanılır. Negev Ben-Gurion Üniversitesi, Bostwana üniversitesi ile işbirliği yaptı. Bu sayede damla sulama teknolojisi Afrika’ya yayılıyor. Mucize gibi bir hikâye değil mi? Esasen İsrael bütünüyle  bir mucize değil mi?

Gelişmekte olan, özellikle Türkiye gibi ülkelerin liderleri İsrael’e sövmek yerine, onu taklit etseler halkları için çok daha faydalı bireyler yapmış olurlar. Bu gün samandan patatese kadar pek çok tarım ürününü ithal etmek zorunda kalan Türkiye, bir zamanlar dünyada kendi kendini doyurabilen yedi ülkeden biriydi. Yanlış politikalar ülkeyi mahvetti. Yazık…

Esen kalın.

Aaron Baruch  (Ankaralı) 



Kaynakça:
BİTKİLERİN LÜKS OTEL ODASI :http://www.ulusaltarim.com/2099/israil%E2%80%A6colde-yaratilan-tarim-mucizesi 

İSRAEL’DE TARIM :
İSRAEL’DE TARIM – WWW.ZİRAATÇİYİZ BİZ - YouTube : https://www.youtube.com/watch?v=glEqFzUQCjY


1 Mart 2019 Cuma

KAÇIRILAN UÇAĞA OPERASYON…

















Bir zaman evvel İsrael’de bir film oynadı:

"When the prime ministers took down the hijackers. Yani başbakan  korsanları aşağı çekerken...

Filim gerçekten yaşanmış, kaçırılan bir uçağa yapılan operasyonu anlatmakta… İsotope Operasyonu…

Filimle  ilgili olarak   o tarihlerde hayatta olan Şimon Peres, ve halen başbakan olan Bibi Netanyahu,  başka siyasetçiler, eski  askerler anılarını anlattılar... Bu, dünyada ilk defa kaçırılan bir uçağa karşı yapılan baskın kurtarma operasyonuydu.

O güne kadar  böyle bir operasyon hiç yapılmamıştı. Daha sonra da  bu kadar zor ve başarılısı hiç yapılamadı ya neyse...

Bu hafta size bu olağanüstü operasyonu  anlatmaya çalışacağım...

47 sene evvel 8 Mayıs 1972 günü Viyana - Tel-Aviv  seferini yapmak için Sabena  havayollarına  ait Boeing 707-329 tipi uçak Viyana'dan havalanır.  Uçakta 94 yolcu ve 7 mürettebat vardır. Uçak havalandıktan 20 dakika sonra yolcuların arasında bulunan ikisi kadın ikisi erkek dört Arap terörist koşarak pilot kabinine girerler. Silahlıdırlar ve  çok kısa bir sürede uçağın kontrolünü ele geçirirler. Plan Kara Eylül örgütünün lideri, kana düşkünlüğü dolayısıyla  Kızıl Prens” lakaplı Ali Hassan Sallameh tarafından yapılmış ve uygulamaya konulmuştu.

Korsanlar, Kaptan pilot Reginald Levy'den  uçuş planına sadık kalarak yola devam etmesini isterler. Uçak aynen normal uçuşuna devam ederek Tel-Aviv Lod Hava alanına doğru uçmaya devam eder.  Kaptan pilot çok sakin bir şekilde yolculara "gördüğünüz gibi uçakta arkadaşlarımız var" şeklinde açıklama yapar. Çok sakindir.  Esasında İngiliz olan kaptan Yahudi'dir. İkinci dünya savaşı sırasında yüzbaşı rütbesiyle İngiliz Kraliyet Hava Kuvvetlerinde görev yapmış ve Almanya üzerindeki  stratejik  bombardımanlara katılmış   eski bir askerdir. 1952 yılından beri Sabena'da çalışmaktadır. Dahası o gün kaptanın ellinci yaş günüdür ve karısı da yolcuların arasındadır. Kaptan pilot korsanların uçağı ele geçirmelerinin üzerine  gizli olarak İsrael'e "uçak kaçırıldı" sinyalleri gönderir. İsrail alarma geçer. O sırada İsrael'in başbakanı  Golda Meir, Savunma bakanı ise Moşe Dayan'dır. Bu  efsanevi iki insan,  acil olarak hazırlıklara daha uçak havada iken başlarlar. Aynı model bir uçak bulunur. İsrael'in en  elit  komandoları,  (Sayeret Matkal)   hemen hava alanına sevk edilirler  ve model uçak üzerinde çalışmalara başlarlar. 

Uçak Lod hava alanına iner inmez sakin bir köşeye çekilir. Korsanlar Kızılhaç aracılığı ile isteklerini iletirler. İsrael hapishanelerinde bulunan 315  Filistinli tutuklunun serbest bırakılmasını istemektedirler. Görüşmelere İsrael tarafından Savunma Bakanı Moşe Dayan bizzat   katılmaktadır. 

Bu arada korsanlar Yahudi rehineleri diğerlerinden ayırırlar. Yahudi olmayan rehineler uçağın arkasına gönderilir.  Teröristler bir patlayıcı numunesini kaptan pilota verirler ve bunu İsrael'li yetkililere götürmesini isterler. Niyetlerinin çok ciddi olduğunu  anlatmak istemektedirler. Fakat atladıkları bir şey vardır. Uçaktan indirilerek İsrael’li yetkililere masajı vermek için gönderilen kaptan pilot Reginald Levy, uçakta ne olup bittiğini İsrael’lilere detaylı bir şekilde anlatır. Teröristlerin kıyafetlerinden uçaktaki yolcuların nerelerde oturduğuna kadar her şey  öğrenilir.   Bu detayların İsrael'liler için hayati önemi vardır. Örneğin kaptan pilot en önemli soruyu yanıtlar. Acil çıkış kapılarının önünde koltuk yoktur. 

Çalışmalar hızla sürerken bir gurup  insan, mahkûm kıyafetleri ile havaalanına getirilir ve teröristlere uzaktan gösterilir. İsrael'li yetkililer teröristlerin isteklerini kabul etmiş gibi gözükerek zaman kazanmaya çalışmaktadırlar. Bu arada gece olmuş ve her taraf kararmıştır. İki İsrael komandosu sürünerek uçağın altına sessizce süzülür.  Uçağın, iniş takımlarındaki hidroliği boşaltırlar ve lastiklerini indirirler. Artık uçağın  bu vaziyeti ile havalanması imkânsızdır.  Bu teknik durum uçaktakilere de  fark ettirilir. Uçağın tamire ihtiyacı olduğu meydana çıkar. Görüşmeler yolu ile korsanlar dört teknisyenin uçağa  girmesi konusunda ikna edilirler. Beyaz teknik adam elbiseleri giymiş 16 komando uçağa yaklaşır. 4 tanesi ise uçağa girer. "Operasyon İsotope" başlamıştır. Eller tetiktedir. Sinirler gerilmiştir ve herkes heyecan içindedir.

Uçakta 90 yolcu, 4 terörist,  7 mürettebat ve şimdilik  dört  Sayeret Maktal komandosu mevcuttur. Havada ölüm kokusu vardır.  Komandoların lideri daha sonraları İsrail'in başbakanı olacak olan Ehud Barak’tır. Uçağa ilk giren dört komandodan biridir. 

Bir diğer komando  ise Bibi Netanyahu'dur. O da daha sonra  İsrail'in başbakanı olacaktır. Hatta halen başbakandır. Dahası operasyon sırasında vurulur. 

Bir diğer ise Yonatan Netanyahu'dur.  Bibi'nin ağabeyidir. Fakat son anda iki kardeşin aynı anda tehlikeli bir operasyonda bulunması yetkililerce doğru bulunmaz ve operasyona katılmasına izin verilmez. Operasyona Bibi katılır, ağabeyi geride  kalır. Ancak 4 yıl sonra komutan olarak katıldığı  Entebbe baskını  sırasında ne yazık ki bu değerli  komutan yaşamını yitirir. 

Bir diğer komando ise Danny Yatom'dur. Kendisi 1996 ile 1998 yılları arasında Ramsad (MOSSAD başkanı) görevi yapmış daha sonra da siyasete atılarak İsrail meclisine girmiştir. 
Diğer bir komando Uzi Dayan, İsrail ordusunda Orgeneral rütbesi ile emekli olup o da siyasete atılmıştır. Uçağa giren ve girmek üzere olan bu ekip  olağan üstü insanları oluşturduğu olağan üstü bir ekiptir ve olağan üstü işler yapmışlardır. 

Dört komando beyaz teknik adam kıyafeti ile uçağa girerler. Uçağın teknik aksamlarını kontrol ediyor gibi yaparak, oyalanmadan bir anda acil çıkış kapılarının tümünü açacak işlemleri yaparlar. Ana kapı, arka kapı, kanat hizalarında ikişer kapı, toplam 6 kapı bir anda açılır.  Diğer 12 komando yine beyaz kıyafetlerle hep beraber bir anda uçağa dalarlar. Anında iki erkek teröristi vururlar. 

Kadın terörist Khalsa'yı Bibi Netanyahu yakalar. Aynı anda komandolardan  Marko Eşkanazi silahını ateşler. Kurşun önce Khalsa'ya isabet eder fakat onu geçer. Aynı kurşun, onu yakalayan ve arkasında bulunan Bibi'yi de kolundan yaralar.  Bibi vurulmuştur.  (Filimde Bibi’nin vuruluşu böyle anlatılıyor. Ancak faydalandığım diğer yazılı belgelerde kadın teröristin yaralanmadığı, sadece Bibi'nin dost ateşi ile vurulduğu yazıyor.)

Bu arada diğer kadın terörist el bombasının pimini çeker. Fakat mandalını bırakmaya fırsat bulamadan komandolar üstüne atılırlar ve eline yapışırlar. Terörist bombayı patlatamaz.  Komandolar hareketsiz hale getirilen teröristin elinden bombayı alıp tesirsiz hale getirirler.

Operasyondan sonra  bir yolcu Chanel 1'e  olayı daha değişik olarak şöyle anlatır:

-Her şey çok hızlı oldu. Daha sonradan, komando olduğunu anladığım beyaz kıyafetli insanlar bir anda uçağa daldılar ve teröristlere ateş etmeye başladılar. Erkek teröristlerden birisi de vurulmadan hemen önce elindeki el bombasının pimini çekti,  fakat o anda vuruldu ve bomba yere düştü. Ben de,  yere düşen bombayı yakalayıp mandalını tuttum ve bombanın patlamasına mani oldum.

Yonatan Netanyahu kardeşinin vurulduğunu telsizden öğrenir, deli gibi uçağa koşmaya başlar. Kardeşini ayakta görünce yüzüne müthiş bir gülümseme yayılır ve "sana gitmemeni söylemiştim" der.

Operasyon İsotop sona ermiştir. Dört teröristin  ikisi ölü, ikisi canlı olarak  ele geçirilmiştir. Bu kargaşa esnasında ne yazık ki iki yolcu da yaralanır. Birisi kurtarılamaz ve hayatını kaybeder.








Sonra neler oldu?

1967 yılındaki altı günlük savaştan sonra intikam amacı ile dünyanın her yerinde Yahudilere karşı eylem yapan Kara Eylül  örgütü İsrail'in başına bela olmaya devam etti. Münih olimpiyatlarında Almanların beceriksizliği yüzünden ortalığı kana buladılar. 11 İsrael'li sporcu öldü. Başka eylemler de yaptılar.

İsrail, dünyanın her yerindeki Yahudileri kendi vatandaşı kabul eder ve her zaman yanındadır. Yaptıklarını teröristlerin yanına bırakmaz. İsraeloğulları’na dokunmayacaksın. MOSSAD gerekli çalışmaları yaptıktan sonra son emri almak için durumu başbakan Golda meir’e anlatır. Golda emri verir:

-Gönderin çocukları…

MOSSAD, Avrupa’da Kara Eylül’ün sorumlularını bulur ve teker teker indirir. Kara Eylül’e esas darbe örgütün yuvalandığı Beyrut’ta indirilir. Gençlik Baharı Operasyonu ile çok sayıda İsrael komandosu ve paraşütçüsü Beyrut’a çıkar. Ehud Barak aralarındadır, dahası kadın kıyafetine girmiş, taşıdığı bombaların fünyelerini de sutyenine saklamıştır. Örgütün bütün liderleri kaldıkları evlerde vurularak öldürülür. Aynı gece eşzamanlı olarak Beyrut'ta beş hedef daha yok edilir. Kara Eylül yok olmuştur. Ali Hassan Sallameh ne yazık ki bu baskında yerinde bulunamaz ve kurtulur. İsrael hesabı kapatmak için altı sene bekler. Sonunda Kızıl Prens’i metresinin evinden çıkarken 100 kiloluk bir bombayla paramparça eder ve hesabı kapatır.  

Sabena  uçağı  ise İsrail tarafından satın alınır daha sonraki yıllarda casus uçağı olarak faaliyet gösterir.

Kaptan pilot Reginald Levy  operasyondan sonra Golda Meir tarafından kabul edilir ve onuruna bir yemek verilir.  Kendisi İsrail'de bir kahraman olmuştur. Pilot anılarında teröristleri gerginlikten uzak tutmak için navigasyondan sexe kadar her konuda kendileriyle sohbet ettiğini anlatacaktır. 10 yıl sonra 1982 de emekli olur. Hayatının geri kalan kısmında Ehud Barak ve Şimon Perez  ile teması hiç kesilmez. Ağustos 2010 da  Dover'de evinin yakınındaki bir hastanede kanserden ölür.

Baskından sonra  komandolardan biri kaptanın şapkasını hatıra olarak alır. 35 yıl sonra  bu şapkayı kaptanın kızı Linda Lipschitze'e geri verir. Linda baskının olduğu yıllarda Jerusalem Post gazetesinde çalışıyordu.

Operasyonda sağ ele geçen iki kadın terörist İsrail mahkemelerince suçlu bulunurlar ve müebbet hapisle cezalandırılırlar. Fakat Lübnan savaşından sonra esir düşen İsrail askerleri ile  değiştirilirler ve serbest kalırlar.  

İsrael oğulları hesabı daima kapatır. Halen başbakan olan Bibi Netanyahu geçenlerde açıkladı. 2018 yılında İsrael vatandaşlarına karşı eylem yapan teröristlerden hepsi bu gün ya öldürüldüler ya da hapisteler. Kaçıp da kurtulan hiç biri yok.

Esen kalın dostlarım…

Aaron Baruch  (Ankaralı)

Faydalandığım yayınlar :      Vikipedia ansiklopedisi
                                              Jerusalem Post.
                                              Israel Defance Force
                                              Jewis Vırtual Library
                                              Rabbi Shraga Simmons Blog
                                              The Times of Israel