10 yaşında İsrael’li bir çocuk tanıdınız mı
hiç? Var mı yakınlarınızda? Onlar aslan parçaları, İsrael’in geleceğidirler.
Hayranım ben o çocuklara ve o çocukları yetiştiren sisteme… Neye dikkat ettim
biliyor musunuz? Bu çocukların en çok kullandıkları kelime “lama-neden”
kelimesi. Şunu yapma diyorsun hemen cevap veriyor “lama?” Ya
da şunu yapıver diyorsun, yine aynı cevap “lama?” Sorgularlar,
kesinlikle sorgularlar ve alabildiğine özgürdürler…
Torunum daha küçüktü, bir gece bende kalmıştı. Sabahleyin baktım
hiçbir hazırlık yapmıyor. Öyle okula gidesi filan yok.
-Hadi oğlum kalksana,
okula geç kalacaksın.
-Bu gün okula
gitmiyorum büyükbaba.
-Niye?
-Şvita var.
-Şvita da nedir be
aslanım?
-Grev yani.
-Ne grevi oğlum bu?
-Sınıfımız çok küçük. Sıkışıyoruz. İdare de
değiştirmemekte direniyor. Biz de bugün grev yapıyoruz. Hiç birimiz okula
gitmeyeceğiz.
Haydaaaaaa.
Ne yalan söyleyeyim, aklım almadı. Annesini
aradım.
-Kızım, seninki bu gün
okula gitmeyecekmiş. Şvita varmış diyor.
-Doğrudur baba, gitmesin. Haberim var.
10 yaşında bir çocuk İsrael’de sabahleyin
okula kendisi gider. Okullar sabah 08.00 de başlar. Öyle servisi, minibüsü
filan yoktur. Yani vardır da çok nadir. Yabancı kolejlere filan gidenler için
belki… Çocuklar okula yürüyerek giderler. Çok küçük olanlar değil tabii, onları
işine geç kalma telaşında olan anneler veya babalar bırakır okula. 3’ncü 4’üncü
sınıftan sonra kendileri tek başlarına gitmeye başlarlar. Okul civarında
bu yaştaki çocuklar (5nci sınıf çocukları) sabah biraz daha erken gidip trafik
polisliği de yaparlar. Araçlar ve yayalar onların talimatlarına uyarlar, hem de
kesinlikle…
Okul öğlende biter. İsteyenler, çocuklarını
(küçükleri) tsaron denilen bir nevi etüt sınıflarına gönderirler. Etüdün
sorumluları çocukları okuldan alır ve yakındaki tsarona götürür. Çocukları
yemeklerini orada yerler, resim yaparlar, oyun oynarlar varsa derslerini
bitirirler. Anneler, babalar evlatlarını saat 16.30 gibi gelip alırlar. Bu
hizmet ücretlidir.
Daha büyük olanlar okuldan çıktıklarında
eve kendi başlarına dönerler. Kendi anahtarlarıyla eve girerler. Ebeveynleri o
saatlerde iştedirler tabiatıyla… Anne yemeği hazırlamıştır, ya buzdolabında, ya
da mikrodalgada beklemektedir. Çocuk kendisi yemeğini ısıtır ve tek başına
afiyetle yer. Sonra ya arkadaşlarıyla oynar, ya dersini yapar, ya bilgisayara
takılır, kendisi karar verir. Her yerde, her semtte çocuklar için parklar
vardır. Hem de ne parklar. Bizim çok yakınımızda çocuklar için survivor
parkı bile var. Acayip eğleniyor çocuklar orada.
Okulda haftada en az 3 kere bir aktivitesi
vardır. Örneğin basket oynar veya judo dersine gider… Sokaklarda judo
kıyafetleriyle yürüyen küçücük çocukları görürsünüz. Öyle tatlıdırlar ki… Bu
aktiviteler son derece ucuzdur ve genelde okul tarafından organize edilir. Genelde
okulun spor salonunda veya bahçesinde yapılır. Çocuk bu işler için yine okula
yalnız gider, yalnız döner. Anlayacağınız her şey okulun çevresinde döner.
Oyunu da parkı da aktivitesi de, merkez okuldur. Okullar bazen toplu geziler
düzenlerler. Müzeleri gezdirirler, bazen yüzmeye götürürler, filim izletirler ve
bunun gibi programlar organize ederler.
İlkokulu bitiren çocuklar için civardaki
ortaokullar tanıtım yapıyorlar. Örneğin TIP konusunda eğitim almak isteyen
öğrenciler, hangi dersleri göreceklerini, programın neleri kapsadığını öğrenip
ona göre seçimlerini yapıyorlar. İleri teknoloji bu yaşlarda çocukların
beyninde iz bırakmaya başlıyor. Ortaokulda bir HITECH sınıfı aynen bu konuda
çalışan bir şirket gibi plan yapar. Örneğin bir proje ele alıyorlar. Önce onu
parçalara ayırıyorlar. Her gurup projenin belli bir kısmından sorumlu
oluyor. O grup, projenin belli bir
bölümünü araştırıyor ve geliştiriyor. Kendi bölümünü tamamlayan grup,
hazırladıklarını bir sonraki gruba devrediyor. Sonunda bütün parçalar
birleşiyor ve proje tamamlanıyor. Bunun sonucunda ne oluyor biliyor musunuz?
Okulu gezmeye gelenler ortalıkta dolaşan robotlar filan görüyorlar.
Çocuklarda kendilerini Star Wars filminin parçaları filan zannediyorlar.
Unutmayın bu çocuklar daha 11 yaşında.
Bu aslan parçaları okul dışında da bir
başka türlüdürler. Evde sofranın kurulmasına yardım ederler. Ama en çok
sevdiğim, yemekten sonra kendi tabaklarını mutfağa götürdükten sonra sudan
geçirip bulaşık makinesine koymaları. Bu alışkanlıklarını misafirliğe
gittikleri yerlerde de sürdürürler. Orada da masanın kurulmasına toplanmasına
yardım ederler. Evde de öyle “anne su ver” ya da “muz
var mı, bir muz versene” filan yok, kalkar kendi alır. Yani çoğu
zaman.
Odasını da toplar bu çocuklar. Dağınıksa
anne toplamaz. Çocuk karar verdiğinde kendi toplar. Bu arada çok sık karar
vermediklerini de söylemeliyim. Genelde odaları öyle bir haldedir ki fare girse
ayağını kırar. Çocuklar ne giyeceklerine, elbette belli bir yaştan sonra, kendi
karar verir. Uygun değilse annesi sadece uyarır.
-Bu gün yağmur yağacakmış, üstüne bir mont
al, ıslanma, filan gibi…
İlkokulda bu çocuklara bir güzel İngilizce
öğretirler. Takır takır İngilizce konuşurlar. Hayret edersiniz. Bu çocuklar
hangi arada, hangi derede öğrendiler bu kadar güzel İngilizceyi diye… Tabii bu
her okulda aynı düzeyde değil. Bu arada Arapça bazı okullarda zorunlu ders.
İlginç değil mi? Genelde okulların her konuda kaliteleri merkeze yaklaştıkça
çok daha yükselmektedir. Merkezden uzaklaştıkça ne yazık ki okulların eğitim
kaliteleri giderek azalıyor.
Bu arada devletin arka plandaki eli, çocuğu
devamlı izler. Başarıları ya da başarısızlıkları irdelenir. Sebepleri
araştırılır. Eksikliklerinin giderilmesi için ailesiyle irtibata geçilir. Ya da
üstün başarılı ise o da değerlendirilir ve çocuğun harcanmaması için yeteneği
doğrultusunda özel eğitimler alması sağlanır. Çok yakından tanıdığım bir kız
öğrencide daha 13 yaşındayken böyle bir yetenek keşfedildi. Bu çocuk normal
okulundan sonra TIP fakültesine giderek eğitimini üniversite düzeyinde
sürdürüyor. Şöyle gözünüzün önüne bir getirin, insanın “vaaay be” diyesi
geliyor.
Bakın, İsrael’in en önemli girişimcilerinden
birisi olan Yossef Vardi neler söylüyor:
“İsrael’in eğitim sistemi çok iyi, çok
değerli mühendisler yetiştiriyoruz. Devlet teknolojiye destek veriyor. Para çok
doğru bir cevap olmasa da birçok ülkeye nazaran bir avantaj olabilir. Ancak bu yeterli
değil. İsrael’i başarılı yapan şey kültürdür. İsrael’de anneler, çocukları
kendilerini bilmeye başladıktan sonra (6 veya 7 yaşından sonra) onları
çalışmaya üretmeye teşvik eder. “Ülken için bir şeyler yapmalısın, dünya
için, insanlık için çalışmalısın” diye telkin ederler. Çocuk aileden ve
çevreden gelen bu telkinlerle büyür. Bence İsraeli farklı yapan budur. Biz
çalışkan ve üretken bir kültüre sahibiz.”
Bazı büyük şirketler yeni doğum yapan
annelerin üretimden kopmaması için onlara şirketin içerisinde kampüs yapıyor. Google
öyle bir kampüs yapmış ki, hem eğitim veriyor hem annenin üretime devam
etmesini sağlıyor. Yazımın sonunda bu kampüsle ilgili tanıtımı seyretmeniz için
linkini koydum.
Çocukların sağlıkları ile de çok
ilgilenilir. Okulda fark edilen bir durum ailelerle paylaşılır. Çocukların
kiloları, boyları, psikolojik durumları, çevreleriyle ilişkileri okul
tarafından devamlı izlenir. Farklı durumlar aileler uyarılarak düzeltilmeye
veya iyi yönde ise teşvik edilmeye çalışılır.
Devlet çocuklara doğar doğmaz para
yardımında bulunmaya başlar. Çocuk doğunca onun adına bir bankada hesap
açılıyor. Har ay buraya küçük de olsa bir miktar para yatırılıyor. Okul
çağındaki çocuklara ayrıca devletin yardımları var. Anne babası ayrı olanlara
veya ebeveynlerini kaybetmiş çocuklara devlet para yardımında bulunuyor. Bu
paralar doğrudan bankadaki hesaba gelir. Yeni doğmuşa bile. Bu paralar bir fon
tarafından biriktirilir ve işletilir. Çocuk askerliğini bitirene kadar epeyi
bir para oluyormuş. Harika değil mi?
Liseyi bitiren çocuklar 18 yaşında askere
giderler. Bir kısmı gönüllüdür. Savaş askeridirler. Omuzlarında her zaman
silahları vardır. İzinde mizinde fark etmez. Silahları hep omuzlarındadır o
aslan parçalarının. Kızlar da savaş askeri olurlar. Tank da kullanırlar, uçak
da. Hayran olursunuz. Hele bikinilerinin üzerinde silah taşıyan o kızları
sahilde gördüğüm zaman aklım çıkıyor. Savaş askeri olmayanlar da bürolarda
çalışırlar. Onların da işleri en az ötekiler kadar önemlidir. Ne iş yaparlar,
ne iz sürerler, walla kimse bilmez, bir şey varsa ki onların hepsi, silahlı ya
da silahsız, aslan parçalarıdırlar…
Askerlikten sonra 6 ay kadar sırtlarında
bir çanta dünyayı gezerler. Bu, İsrael çocuklarının vazgeçilmezidir. Uzak
ülkelere giderler. . Sıkılınca, ya da paraları bitince veya ülkelerini, ailelerini
özleyince geri gelirler ve üniversiteye başlarlar.
Devlet üniversiteleri bedava değil. Giriş
de zor. Sınavı geçeceksin. Özel üniversiteler de var. Ordu birkaç yıl evvel bir
karar aldı ve savaşçı askerlerin üniversite masraflarını karşılamaya başladı. İleride
bu bursların kapsamı daha da genişleyecekmiş.
İsrael’de üniversitelerin ücretleri şöyle:
Bir lisans derecesi için yıllık yaklaşık
10.500 şekeldir. Genelde üniversiteler 3 yıldır. Yüksek lisans için genelde yıllık
ücret 14.000 şekeldir.
Özel bir üniversitede yıllık öğretim ücreti
25.000 şekeldir.
Pek çok üniversite öğrencisi saatleri uygun
olduğu için garsonluk yaparak bu ücretleri öderler. İsrael’de bir restoranda yemek
yediğinizde verdiğiniz bahşiş büyük bir ihtimalle bir üniversite öğrencisinin
harçlığıdır. Onun için mümkün olduğu kadar bu konuda cömert davranın.
Derler ki İsrael çocukların ülkesidir. Onlar
İsrael’in prens ve prensesleridirler. Walla gerçek, İsrael, çocukların
ülkesidir. Gururla yazabilirim ki İsrael, dünyada çocuk yetiştirilecek en iyi
dördüncü ülke seçilmiş. Kolhakavod İsrael…
Son olarak şunu söylemek istiyorum. İsrael
halkı soykırım travmasını üstünden atamadı. Yani benim kanaatim bu yönde. Biz
İsrael’liler bu dünyada kendimizden başka birisine güvenemeyiz. Onun için her
konuda çok güçlü olmak zorundayız. Bunun yolu da eğitimden geçiyor.
Aaron Baruch (Ankaralı)
NOT: Sözü fazla uzatmak istemedim. Esasında
ne anlatmak istediğimi aşağıdaki linki seyrederseniz daha iyi anlayacaksınız.
Bakın, İsrael neden başarılı oluyor?
Çok kapsamlı, öğretici bir yazı; çok yararlı...
YanıtlaSilBazı konularda biraz abartmaya kapmışsınız, AAaron Bey kardeşim. Ama bu kadar olur, doğaldır! Sizi candan kutluyorum!
Sizin gibi değerli bireyler ulusumuzda çoğalsın.
Sevgi ve saygılarımla
Nesim Weissberg - Haifa, İsraeş