8 Ekim 2022 Cumartesi

AMBULANSLARIN UBER’İ

 

 





         Kudüs - 2 Haziran 1978 – Patlama o kadar şiddetliydi ki Eli Beer ve on bir yaşındaki ağabeyi uzun zaman hiçbir şey işitemediler. Etraftaki binaların camları tuzla buz olmuştu. Ölüler ve yaralılar yerlerde yatıyorlardı.  Teröristlerin koyduğu bomba patlamış ortalık cehenneme dönmüştü.

Bomba patladığında Eli Beer daha 5 yaşındaydı ama o günün travmasını hayatı boyunca üstünden atamadı. “Bir gün, hazır olduğumda, ihtiyacı olanların yardımına koşacağım” diyordu hayallerinde kendi kendine…

On beş yaşına geldiğinde ilk acil tıp teknisyenleri kursunu bitirdi ve Magen David Adom’a (İsrail’in Kızılay’ı- Kızıl Kalkan) katıldı. Çalışmaya başladığında çok kere geç kalındığını fark etti. Ambulanslar trafik yüzünden etkileniyor ve gideceği yere zamanında varamıyordu. Bir sorun daha vardı. Ambulans Arap yerleşim yerlerine yanlarında askeri eskort olmadan giremiyordu. Ambulansların taşlandığı hatta yakıldığı çok olay olmuştu. Birkaç dakika geç kalındığı için yaşamlarını kaybeden insanlar Eli Beer’i derinden etkiliyordu. “Daha hızlı olmalı” diye kendini yiyip bitiriyordu.

Yedi yaşında bir çocuk yediği sosis boğazına takılınca Eli’nin içinde bulunduğu ambulans bütün hızıyla yardıma koştu. Yirmi dakikada olay yerine vardılar. Çok geç kalmışlardı. Çocuk ne yazık ki ölmüştü. Birkaç dakika yüzünden gencecik bir çocuk hayatını kaybetmişti.

İsrail gibi bir terör ve savaş ülkesinde ihtiyacı olanlara yardım etmek için ilk çağrıdan olaya müdahale edene kadar geçen süre çok kritiktir. O kadar kritiktir ki buna tam anlamalıyla hayat memat meselesi diyebiliriz. Bu süre İsrail’de ortalama yirmi dakikadır. Oysa bir kalp krizi vakasında ilk müdahaleyi yapanların o insanın hayatını kurtarmak için sadece altı dakikaları vardır.

Eli Beer kendisi gibi düşünen 15 Acil Tıp Teknisyeniyle (ATT) bir araya getirerek yerel bir gurup oluşturmayı düşündü ve bu fikrini hayata geçirdi. Sonra ikinci adım olarak kendi bölgelerindeki ambulans şirketinin müdürüne gitti.

-Bir çağrı alındığınızda bizimle de temasa geçin. Belki biz daha çabuk yardıma koşabiliriz.

-Çocuk, okula git ve bir falafel (İsrail’de çok yenen nohut köftesi) büfesi aç. Senin yardım teklifinle ilgilenmiyorum.

-Canın cehenneme, senin yardımın olmadan da hayat kurtaracağım.  

-Hutsba. (İbranice saygısız demek)

Gurup ertesi gün yardım çağrılarını olanak veren iki adet telsiz cihazı satın aldılar. Eli Beer aynı gün telsizden araba çarpan yetmiş yaşında bir adam için acil çağrı yapıldığını duydu. Olay birkaç sokak ilerisindeydi. Deli gibi koşmaya başladı. Adamı bulduğunda boğazından kan fışkırdığını gördü. Beer’in tıbbi malzemesi yoktu ama kanı durduramazsa adamın kesin olarak öleceğini biliyordu. Başındaki kippayı (İnançlı Yahudilerin taktıkları başlık) adamın yarasını kuvvetle bastırıp kanı durdurmaya çalıştı. Beş dakika sonra ambülans geldiğinde adam kendinde değildi ama hala nefes alıyordu. Adamı ambulansa koyarlarken ihtiyarın kolundaki Auschwitz numarasını gördü.  İki gün sonra adamın oğlu Beer’i hastaneye gelmesi için davet etti. Babası ona hayatını kurtardığı için teşekkür etmek istiyordu. Artık Eli Beer hayat kurtaran bir örgüt kurmak konusunda kararını vermişti.

Bunun için ülkenin her yerinde çok iyi eğitilmiş insanlardan oluşan bir ağ kurması gerekiyordu. İkinci olarak da ihtiyacı olanlara yardım edecek bir sistem kurmalıydı.

Örgüte katılacak olanlar, sürücü ehliyetine sahip yirmi yaşından büyük ve temiz sicilli insanlar olmalıydılar. Hepsi 200 saatlik sıkı bir ilk yardım eğitim programından geçmeliydiler. Ancak örgüt genişledikçe hayal kırıklığı büyümeye başladı. Yeteri kadar çabuk değildiler. ATT’lerinin kullandıkları arabalar trafiğe takılıyor zamanında gitmeleri gereken yere varamıyorlardı. Sonunda buna bir çözüm üretti. Motosiklet kullanacaklardı.

Çok geçmeden motosikletler mini ambulans gibi donatılmaya başlandı. Her birinde bir travma çantası, bir oksijen tüpü, kan şekerini ölçen alet ve bir şok cihazı vardı. Onlar, ambulanslardaki paramediklerin yerini tutmuyorlar fakat acil yardım süresini kısaltıyorlardı.


                          

Başta Kudüs’te, sonra Bnei Brak’ta arkasından Hayfa ve Tel Aviv’de çabucak büyüdüler. Dindar Yahudi cemaatleri bu kuruluşa tam destek veriyorlardı.

2006 Lübnan savaşı yüzünden pek çok sağlık çalışanı ülkenin kuzeyine gittiler. Eli Beer kendi örgütüne benzer başka örgütlerin daha donanımlı olduklarını gördü. Birleşebilirlerse masraflar azaltılabilir ve daha çok hayat kurtarabilirlerdi. Hadera’da (İsrail’de, Tel Aviv’in kuzeyinde bir şehir) bir toplantı yapıldı ve ICHUD HATZALAH – BİRLEŞİK HATZALAH kuruldu. Eli Beere bu başarısını “doğru şeyi yeterince uzun süre yaparsanız sonunda insanlar bunu görmeye başlar” düşünce şekline bağlıyor. Onlar hastaları kendi anneleri ya da babaları gibi düşünüp onlara kendi oğullarıymış gibi koşuyorlar. Onları durduran tek bir şey var. Kahrolası Şiddet.

2006 yılında bir Arap olan Asli’nin babası kalp krizi geçirdi. Asker desteğini alıp ambulansın gelmesi bir saatten fazla sürdü. Adam öldü. Babasının ölümünden kısa bir süre sonra röntgen teknisyeni olarak çalıştığı Hadassah Üniversitesi’nde Asli, tesadüfen Eli Beer ile tanıştı. Eli Beer’den çok etkilenen Asli, Eli Beer gibi mahali bir ekip kurmak için kolları sıvadı. 2007’de o ve lisanslı bir hemşire olan arkadaşı Murad Alyan Eli Beer ile bunu konuşmak için bir araya geldiler. Eli Beer fikrin üstüne atladı:

-Çok fazla trajedi ver. Çok fazla nefret var. Konu Yahudileri kurtarmakla ilgili değil. Konu Müslümanları ya da Hristiyanları kurtarmakla da ilgili değil. Konu insanları kurtarmakla ilgili.

Araplar Birleşik Hatzalah’a üye olmaya başladılar. Örgüttekiler onlara ekipman ve neye ihtiyaçları varsa her şeyi vermeye başladılar. Bugün Tira, Kfar Kana, Kfar Qasim gibi Arap şehirlerinden birçok gönüllü örgütte çalışıyor. Gönüllüler İngilizce ve İbranice örgütün logosunu taşıyan yelekler giyiyorlar. Çok tehlikeli olan Batı Şeria’ya bile gidiyorlar. Eli Beer:

                   

-El ele başladık. Araplar Yahudileri kurtarıyor, Yahudiler Arapları. Özel bir şey gerçekleşiyor. İşe başladığımızda bize “meşuga” (İbranice çılgın) dediler. İnanılmaz bir durum. Hayat kurtarmak bütün dinler için önemlidir.

Siyahlar giymiş bir ultraortadoks Yahudi’nin Doğu Kudüs’te bir Arap mahallesine girdiğini düşünün. Ya da bir Arap’ın Yahudi ortadoksların kalbine, Mea Shearim’e yardım etmek için koşarak girdiğini hayal edin. Gerçekten inanılmaz…

2008 yılından itibaren bütün ATT’ler akıllı telefonlarına GPS uygulaması yüklediler. Ambülans çağırmak için gönderilen arama örgüt tarafından da alınır. Sistem bir olay yerinin çevresinde bir alan belirler ve en yakındaki beş gönüllüyü telefonlarına gönderdiği çok güçlü bir sinyalle uyarır. Ayrıca herkes yardım almak için ücretsiz 1221 hattını arayabilir.

Beer bütün bunları çok büyük bölümü İsrail’den ve Amerika’dan kişisel bağışlar yoluyla sağlanan 5 milyon dolar civarında bir bütçeyle sağladı. Bugün bu bütçenin nereler ulaştığını bilmiyorum. Ancak örgüt Amerika, Kanada, İngiltere ve Fransa’da da çalışıyor.  Bu arada şunu da belirteyim, sadece birkaç kişi hariç örgütte çalışanların tümü gönüllü olarak çalışırlar ve hiçbir ücret almazlar. Bugün bu örgüt 6200 gönüllüsü ile günde 1800 çağrıya 3 dakikadan daha çabuk yanıt veriyor.

GERÇEK SİYONİZİM İSRAİL’DE YAŞAYAN HERKESE EN İYİ ŞEKİLDE DAVRANMAKTIR.

Sözün bittiği yer…

 Aaron Baruch (Ankaralı)

 

 

Kaynak : Küçük Ülkenin Büyük Hayalcileri kitabı

               THOU SHALT

                INNOVATE

                AVI JORISCH

1 yorum:

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.