Değerli dostlarım,
Bu son derece ilginç MOSSAD operasyonunu yıllar evvel yazmıştım.
Nasıl olduysa tozlu raflardan önüme çıktı, iyi bildiğim halde bu macerayı bir
kere daha okumaktan kendimi almadım. Sonuçta bir kere yayınlamaya ve sizlerle
paylaşmaya karar verdim.
Bugün size MOSSAD’ın çok az bilinen bir operasyonunu anlatmaya
çalışacağım. Bu öyle bir konu ki neredeyse İsrail’i ikiye bölecekti. MOSSAD bu operasyonda
düşmanla, ya da başka haber alma örgütleriyle değil, doğrudan İsrail
vatandaşları ile mücadele edecek ve ülkeyi belki de parçalanmaktan
kurtaracaktı.
Olayın başkahramanlarından biri olan yaşlı Nahman (Shtarkes)
sakallı, sıska, gözlüklü, acayip inatçı, sert bir adamdı ve fanatik bir hassid’ti.
Ne KGB ne de Sibirya’daki Sovyet toplama kampları, bir gözünü ve buz
ısırığından üç ayak parmağını kaybetmesine rağmen onun direncini kıramamıştı. İhtiyarın
bir oğlu, eşkıyalar tarafından öldürülünce, geriye kalan iki oğlu, Shalom, Ovadia
ve kızı İda ile teselli bulmaya çalışıyordu. İda bir terzi olan Alter ile
evliydi.
İda ve kocası Alter, maddi imkânsızlıklar yüzünden bir müddet
Nahman’ın evinde yaşadılar. 1953 yılında kızları Zina’dan sonra ikinci bir
çocukları oldu. Bu mavi gözlü, sarı saçlı, beyaz tenli süper güzel bir bebekti.
Adını YOSSELE koydular.
Dört yıl sonra önce ihtiyar Nahman ile oğlu Shalom, birkaç ay
sonrada İda ve kocası Alter İsrael’e Aliya (göç) yaptılar. Nahman,
Yeruşalayim’in ultra- Ortodoks kesimi olan Mea Shearim’deki Breslau Hassidim
tarikatına bağlıydı. Burası uzun siyah paltolu ya da ipek kaftanlı, siyah kürk
şapkalı, favorileri uzun ve lüleli erklerle, başları perukla ya da başörtüsüyle
kapatılmış kadınların yaşadığı bambaşka bir dünyaydı. Yeşiva’ların, (Yahudi din okulu)
sinagogların, ünlü hahamların hüküm sürdüğü bir dünya…
İda ve terzi kocası Alter bir müddet sonra bir ev satın alarak
Nahman’ların evinden ayrıldılar, fakat borç altında ezilmekteydiler. Kızları
Zina’yı bir din kuruluşuna, oğulları Yossele’i de Nahman’lara emanet ettiler.
Buna rağmen İda ile Alter’in iki yakası bir araya gelemiyordu. Nahman,
tesadüfen genç çiftin Rusya’daki eski arkadaşlarına yazdıkları mektuplardan
bazıları okumuş ve kızı ile damadının Rusya’ya geri dönmek niyetinde olduğu
anlamını çıkartmıştı. Nahman son derece sinirlenmiş ve Yossele’i annesi ile
babasına geri vermemeyi kafasına koymuştu.
Ne var ki İda ve terzi kocası Alter 1959 yılında sorunlarını
çözdüler ve oğullarını büyükbabadan geri almaya karar verdiler. Aralık ayında
İda oğlunu almak için babasının evine gitti. Fakat Nahman ve Yossele evde
değildi. İda’nın Annesi ona “sen şimdi git, ağabeyin Shalom Yossel’i sana yarın
getirir” dedi. Ertesi gün
Shalom İda’nın evine yalnız geldi ve babası Nahman’ın çocuğu geri vermeyeceğini
söyledi.
Bunun üzerine İda kocası ile Yeruşalayim’e babasının evine koştular.
Yossele evdeydi. Alter ve İda oğullarını alıp geri dönmek istediler. Gece geç
vakit olmuştu ve çocuk uyuya kalmıştı. İda’nın annesi, “evinize gidin, onu
yarın size kendi ellerimle getireceğim” dedi. Anne ve baba razı oldular,
çocuklarını öptüler ve gittiler. Ancak bir daha çocukları Yossel’i öpebilmeleri
için yıllar geçecektir.
Ertesi gün çocukları gelmez. Yossel’in annesi ve babası tekrar,
tekrar büyükbaba Nahman’ın evine giderler. Çocuk artık evde değildir. Nahman,
çocuğun yerini söylemeyeceğini ve onu geri vermeyeceğini söyler. İda ve kocası
sonunda polise gider. Artık hukuki süreç başlar.
Mahkemeler, tutuklamalar başlar. Nahman ne mahkemeye boyun eğer ne
de polise. Hapse atılır. Nuh der peygamber demez. Aylarca hapis yatar.
Salıverilir sonra bir üst mahkeme tarafından yeniden tutuklanır. Ancak inatçı
ihtiyar çözülmez. Bu arada polis her yerden eli boş dönmektedir. Sonunda polis mahkemeden
aramalara son verilmesi için izin ister. Mahkeme kabul etmez. Polis tam bir
çıkmaza girmiş, adalet tıkanmış, olay ülke boyutlarında kargaşaya dönmüştür.
Devlet çocuğu bulamamaktadır.
1960 Mayıs’ında konu Knesset’e geldi. Dinci milletvekilleri bu
çocuğun kaçırılmasının İsrail’de bir din savaşı başlatabileceğini ön
görmekteydi. Basın da olayı devamlı kurcalıyordu, polis de alay konusu haline
gelmişti. Yoldan geçen yeşiva öğrencileri laik gençler tarafından dövülmeye
başlanmıştı. Laik gençler Ortodoks Yahudileri her yerde sıkıştırmakta ve “Yossele
nerede” diye bağırmaktaydılar. Ülke laik kesim ile dinciler arasında
bölünmek üzereydi. İsrail tam da bu durumdayken başka çaresi kalmayan başbakan Bengurion, ramsad (MOSSAD başkanlarına ramsad denir) Isser’i
aradı.
Bengurion ve Isser buluştuklarında bir müddet havadan ve sudan
konuştular. Sonra Bengurion birden konuyu açtı:
-Çocuğu bulabilir misin Isser, söyle bana?
-Benden istediğin buysa, dedi Isser, bulmaya çalışırım.
Isser ofisine dönünce yeni bir dosya açtı ve adını “kaplan
yavrusu operasyonu” koydu. Hayatının en karmaşık harekâtlarının birini
başlattığından haberi yoktu.
Isser ve arkadaşları yaklaşık kırk kişiden oluşan bir görev timi
kurdular. Timde en iyi Şabak (İsrail iç istihbarat servisi) dedektiflerinden,
gönüllülerden, din ajanlarından insanlar vardı. Ajanlar beceriksizce ultra Ortodoksların
kalelerine girmeye çalıştılar, her seferinde tam bir başarısızlıkla geri
döndüler. Sonradan ajanlardan biri, girmeye çalıştıkları dünyayı, “sanki
marstaki yeşil adamların içinde göze batmamaya çalışıyordum” diye tarif
edecekti.
Tekrar tekrar dosyaları inceleyen Isser mayıs ayında İsviçreli bir
gurubun ölen ve Yeruşalayim’e gömülecek hahamlarının tabutuna eşlik etmek için
İsrael’e geldiklerini fark etti. Şüphelendi. Bu tören çocuğun kaçırılması için
yapılan düzmece bir tören miydi acaba? Gelenleri izlemek üzere bir ekip kuruldu
ve İsviçre’ye gönderildi. Günlerce aylarca takip sonuçsuz kaldı. Çocuk
ortalıkta yoktu.
Isser kafaya koymuştu. Çocuğu bulacaktı. Karargâhını Avrupa’ya,
Paris’e taşıdı. Adamlarını dünyanın dört bir tarafına, İtalya, Belçika,
İngiltere, Güney Amerika’ya gönderdi. Yeruşalayim’den gelen ajanlar Ortodoksların
ünlü Yeşivalar’ına katıldılar. Hatta Eichmann’ın kaçırılmasında görev yapan
ajanlar bile çocuğu arıyorlardı. Çıt çıkmıyordu. En ufak bir iz bile yoktu
Isser gece gündüz çalışıyordu. Arkadaşları ona bir yatak
getirmişlerdi. Yatağa “Yosse’in yatağı” ismini takmışlardı. Yorulduğunda
orada kestiriyordu. Bütün çalışmalar neticesiz kalıyordu. Sonunda en yakın
destekçileri bile artık aramayı bırakmasını tavsiye etmeye başladılar.
Derken bir Nisan sabahı ilginç bir bilgi geldi. Mossad ajanı Meir,
Antwerp’te yaşayan yaşlı bir hahamın elmas tüccarı yandaşları arasına sızmayı
başarmıştı. Haham çok saygındı, hatta iş dünyasındaki anlaşmazlıkları ki çoğu
zaman bunlar milyon dolarlık davalar oluyordu, mahkemeler yerine hahamın önüne
geliyor ve onun sözü kanun sayılıyordu. Elmas tüccarları Meir’e, sarışın mavi
gözlü Katolik bir Fransız kadından bahsetmişlerdi. Bu kadın savaş sırasında
aralarına katılmış ve pek çok Yahudi’yi kurtarmıştı. Yaşlı haham Itsıkel’den
çok etkilenmiş ve din değiştirip Yahudi olmuştu. İlk evliliğinden olan oğlu da
din değiştirmiş, o da Yahudi olmuştu ve Yeruşalayim’de bir Talmud okulundaydı. Fransız
pasaportu, doğal zekâsı, iradesi her kapıyı açan sihirli bir formüldü sanki. Şu
anda topluluk için paha biçilmez değerdeydi. Gizli örgütte geçirdiği yıllarda kadın
çok şey öğrenmişti. Akıllıydı, cesurdu, kılık değiştirme konusunda neredeyse
bir uzmandı. İzini kapatmayı biliyor, güzelliğini, çekiciliğini silah olarak
gayet iyi kullanabiliyordu. Antwerp’li Yahudiler, ajan Meir’e bu kadın için “o
kutsaldır” bile demişlerdi. Ancak Madeleine isimli bu kadının yerini kimse
bilmiyordu. Haham Itsıkel bile…
Isser’in içgüdüleri “kadını takip et” diyordu. Görünüşte
yakından uzaktan hiçbir bağ yoktu. Ancak Isser’in nazarında bu kadın sınırsız
potansiyele sahip bin bir suratlı bir kişilikti. Ortodokslar Yossel’i kaçırmak
için bundan iyisini bulamazlardı. Kadının oğlu bildiği kadarı ile
Yeruşalayim’deydi ve ismi Ariel’di. Isser ajanlarına “Ariel’i bulun”
diye emir verdi.
Birkaç gün sonra İsrail’den cevap geldi. Madeleine’nin oğlu Ariel gerçekten
İsrail’deydi ama o da annesinin yerini bilmiyordu. Kayıtlar incelenmeye başlandı.
Son senelerde Madeleine’nin İsrail’e birkaç kez geldiğini buldular. Son sefer
geldiğinde pasaportuna kızı olarak işlettiği küçük bir kız çocuğuyla Alitalia
uçağına binerek Zürich’e doğru yola çıktığını tespit ettiler. Kimdi bu kız? Madeleine’nin
kızı yoktu. “Bulun bu kadını” dedi Isser adamlarına. “Ve çabuk olun.”
Sonunda Madeline’nin oğluna yazdığı mektupları ele geçiren Mossad
izi buldu. Hatta mektuplarda Yoselle ile ilgili imalı ifadelere bile rastlandı.
Şaşırtıcı bir şekilde Fransız gizli servisinin de yardımıyla kadının Fransa’da
bulunan evini satışa çıkarttığı ve bazı alıcılar ile temasta olduğu öğrenildi.
Belirtilen posta kutusuna Mossad ajanları çok iyi bir fiyata ev alabileceğini
bildirdiler. Paris’te büyük otellerden birisinde 1962 Haziran’ında randevu
verildi. Randevuya gelen kadını ajanlar güya avukatın bürosuna gidileceği gibi
bir gerekçe ile kandırıp arabaya aldılar ve sorgu için evvelden hazırlanmış bir
eve götürdüler.
Kadın eve girince bir tuhaflık olduğunu anlamıştı.
-Neler oluyor burada?
Mossad ajanı Yaakov Caroz son derece kibar bir şekilde:
-Madame, sizinle Yossel hakında konuşmak istiyoruz.
-Beni tuzağa düşürdünüz.
-Madame, Israel istihbarat teşkilatı MOSSAD’ın elindesiniz ve
tamamen emniyettesiniz. Bize yardımcı olacağınızı umuyoruz.
Aynı anda Yeruşalayim’de Ariel’de gözaltına alınır. Çapraz sorgu
başlar. Ariel bütün bildiklerini anlatır. Fakat buna rağmen ne yaparlarsa
yapsınlar kadın çözülmez. Günler geçmektedir. Evin kadının bulunduğu bölümüne
erkekler girmez. Yahudi bir kadın ajan Madeleine’ye koşer yemekler pişirir ve
ihtiyaçlarını görmekte yardımcı olur.
Isser kadının entelektüel, çok zeki ve bilgili bir kadın olduğunun
farkındaydı. Onunla başka şekilde konuşulmalıydı. Sorgu tıkanmıştı. Kadın
direniyordu ve tehditlere pabuç bırakacak biri değildi. Feleğin çemberinden yüz
kere geçmişti.
Sonunda Isser sorguya kendisinin girmesinin iyi olacağına karar
verdi. Ve düşündüğünü yaptı. Sorguya MOSSAD başkanı bizzat girdi. Bu hiç
görülmemiş bir şeydi
-Madame, sizin karşınızda şu anda İsrael devletini temsil ediyorum.
Ben İsrael gizli teşkilatını başkanı Isser Harel’im. Oğlun bize bilmemiz
gereken her şeyi anlattı ve senin hakkında neredeyse her şeyi biliyoruz. Yahudi
dinine geçtin ve İsrail olmadan Yahudiliğin ayakta kalması mümkün değil. Kaçırılmasında
rol oynadığın çocuk İsrail’de laik kesimle dinciler arasında bir savaşa sebep
olmak üzere. Lütfen bize yardımcı ol ve çocuğun yerini söyle. Sen de bir
kadınsın, bir annesin, birisinin sırf çocuğunu yetiştirme tarzını beğenmediği
için senden alıp kaçırırsa ne hissedersin? Seni temin ederim ki ne senin ne
oğlunun ne de bu olaya karışan herhangi birisinin hakkında dava açılmayacak.
Odadaki tek eşya olan masa ve iki iskemlede Madeleine ve Isser
Harel karşılıklı oturmaktaydılar. Isser’in arkasında iki ajan ayakta
kıpırdamadan duruyorlardı ve Isser’in kişiliğini açıklaması dolayısıyla
hayretten dillerini yutmak üzereydiler. Sorgunun en kritik yerine gelinmişti.
Sessizce beklediler. Kadının yüzünde yaşamakta olduğu içsel çatışma ayan beyan
okunuyordu.
Sonunda ilk konuşan Madeleine oldu:
-Söylediğin kişi olduğuna neden inanayım?
Isser cebinden hakiki pasaportunu çıkartıp kadına verdi. Kadın
pasaportu bir uzman gibi inceledi. Defalarca Isser’in resmine ve Israel
devletinin mührüne baktı, sonunda:
-Tamam, daha fazla dayanamayacağım, Yossele, Gartner ailesinin
yanında, 126 Pen Sokağı Broklyn, New York. Adı Yankele olarak
değiştirildi.
Yossel’in Amerika’dan alınıp İsrael’e getirilmesi hiç kolay olmadı.
FBI çocuğu vermek istemedi. Sonunda olay Amerika adalet bakanı Robert
Kenndy’nin önüne geldi ve ancak o zaman çözülebildi.
Yossele’i taşıyan uçak 4 Temmuz 1962 günü Lod havaalanına indi ve
ailesine teslim edildi. İsrael’de
gazeteler uzun uzun bu hikâyeyi yazdılar. Halk devletin gizli teşkilatı olan
MOSSAD’a bir kere daha hayran oldu.
Size çocuğun kaçırılmasının detaylarını uzun uzun ahlatmayacağım. Sadece
ihtiyar Nahman haham Itzıkel’den yardım istemişti. Haham da Madeleine’yi
çağırmış ve onu görevlendirmişti. Bu noktada Ultra-Ortodoks Yahudilerin
dünyasının ne kadar karmaşık ve kapalı olduğunu söylemekle yetineceğim. O kadar
ki MOSSAD bile bu dünyaya sızması son derece zor olabilmiştir.
Operasyondan sonra Paris’teki karargâhta küçük bir kutlama yapıldı.
Bütün ajanlar Yossel’in yatağını da alıp İsrail’e döndüler. Isser Madeleine’ye
MOSSAD’da çalışmasını önerdi ama kadın kabul etmedi. Daha sonra fanatik Naturei-Karta
tarikatını hahamı Amram Bloy ile evlendi.
Isser Harel ve Yossel dokuz yıl sonra bir partide tanıştılar.
Yossele o sırada bir tank birliğinde aslan gibi bir askerdi ve Isser’e “sayende
buradayım, sen olmasaydın burada olamazdım” diyerek teşekkür etti.
Bu müthiş olayla ilgili detayları merak edenler varsa bana
yazabilirler, elimden geldiğince cevaplarım…
Hatima tova
Aaron Baruch (Ankaralı)
Kaynak : MOSSAD – Mıchael Bar-Zohar
Nıssim Mishal
Isser Madeleine, Naturei-Karta tarikatı hahamı Amram Bloy ile evlendiyse İsrael karşıtı, İsrael düşmanlarıyla işbirliği yapan bir tarikatın mensubu sayılır. Karmaşık duygularla dolu bir kadınmış.
YanıtlaSil