14 Ocak 2017 Cumartesi

İSRAEL KADINLARI





Sevgili kardeşlerim,
yeğenlerim ve
dostlarım.
İsrael kadınları dedin mi bir dakika duracaksın. Ciddi söylüyorum. Duruşları ile oturuşları ile kalkışlarıyla ile bir başkadır bu memleketin kadınları. Benzemez başka hemcinslerine. Yani başta bütün dünya kadınları ile bazı benzerlikleri olduğunu görseniz de tanıdıkça ne kadar farklı olduklarını görürsünüz.
Bence farklılık daha çocukluktan başlıyor. İsrael’de kızlar ve erkekler karışık olarak okurlar. Arkadaş ortamlarında beraber bulunurlar. Bu ilerideki yaşamlarında karşı cinse yaklaşımlarında bir rahatlık sağlar. Birbirilerinden çekinmezler.
Daha ileriki yaşlarda liseyi bitirince kızlar da askere giderler. İşte bu noktada İsrael’in kızları farklılaşmaya başlarlar. Bu kızlar çok genç yaşta askerlik gibi çok zor bir görev üstlenirler. Kimileri savaşçı asker olur. Tüfekleri her zaman yanlarındadır. Plajda bikini ile yürüyen, omuzunda neredeyse kendisinden büyük silah taşıyan o kızları görünce şaşırırsınız, neden farklıdır dediğimi anlarsınız. Bu kızlardan savaş pilotları olanlar var. Tankçılar var. İnsan onları görev bölgelerinde dizlikleri, miğferleri, boyunlarına takılmış bombalar ile gördüğünde takdir mi etsin, şaşırsın mı, korksun mu bilemiyor. Bir de ben neden çok etkileniyorum biliyor musunuz, bazen videolarda, televizyonda filan görüyorum, birden o miğferlerini çıkarttıkları zaman dalga dalga dökülen o saçları ile, üstlerindeki kıyafet, yüzlerindeki kamuflaj boyaları ve silahları öylesine bir tezat öylesine bir alışılmamışlık ortaya koyuyor ki, gerçekten benzersiz.
Askere giden bu kızlar evlerine dönünce artık çocuk değildirler. Asker ocağı görmüş, tek başına hayatta kalmayı öğrenmiş, silah taşımış, belki savaş anında cephede arkadaşının hayatını kurtarmış, belki savaşmış, belki bilgisayar başında silah arkadaşlarına destek vermiş birisidir o. Saygı görürler. Senin yüzüne göz seviyenden bakarlar. Kendilerini ikinci sınıf gibi değil, filmin esas oğlanı olarak kabul ederler. Ve bu bütün hayatları boyunca devam eder. Tabii, bunda, bu memleketin hakkını arayana, hakkını veren hukuk sistemi de çok etkili olmakta. Bundan herkes çok cesaret alır.
Nerdeyse hepsi araba kullanır. Hatta kamyon ve daha büyük taşıtlar kullananları var. Her türlü mesleği yaparlar. Öyle “seviyeli iş” filan, boş versene, ekmek nereyse o oradadır. Tel Aviv’de çalıştığım sokağa her zaman gelen bir çöp kamyonu var. Bilirsiniz bu kamyonların arkasına iki kişi vardır. İşte onlardan biri kadın. Hem de 50 sini devirmiş beyaz saçlı bir bayan. Hayretler içerisinde izlerim o kadını görünce. Geçenlerde bu meslekte çalışan insanların kazandıkları parayı bir yerlerde okudum. Dudağım uçukladı. İnanılmaz bir para. Vaaay be…
En tepelerde de görevli kadınları var İsrael’in. Örneğin İsrael’in en büyük beş bankasının CEO’ları kadın. Bu kadınlar işe de giderler, bir sürü de çocuk doğururlar, onları büyütürler de, eğlenirler de, seyahate de giderler, her bir şeyleri yaparlar. Bu kadınların giyimlerinde, davranışlarında, konuşmalarında çekinmek yoktur. Hele erkeklerden hiç çekinmezler. Niye çekinsinler ki? Eşit olduklarını biliyorlar.
Hadi bu kadınlardan birine sürtünsene, bir laf atsana. Şort giyiyor diye tekmelemeye filan kalksana. Alimallah dünyayı kafana geçirir.
Ama iş hayatında hala erkek egemenliği var. Örneğin İsrael’de  hightech sektöründe kadın çalışanların oranı % 35 imiş. İsrael cinsiyet eşitliğini sağlamak açısından 59 ülke arasında 21nci sırada. Anlayacağınız daha çok işimiz var. Çünkü biz birinci olmalıyız.
Bu hanımların bazıları çok çok özel işler başarırlar. Yalnız ailelerine değil, ülkelerine değil, belki de bütün dünyaya, insanlığa katkıda bulunurlar. İsrael oğulları gururla söyleyebilirim ki böylesi pek çok kıymetli evlada sahiptir. Şimdi size bunlardan bir kaçını kısaca tanıtmak istiyorum.
Dr. Kira Radinsky, bu genç hanım 15 yaşında üniversiteye başladı. 26 yaşında doktorasını tamamlamıştı. Geleceği görebilen bir program geliştirdi. (Kuba’da çıkacak kolera salgınını aylar önce bildi.) Şu anda İsrael eBay’in başında bulunan bir bilim insanı. Technion üniversitesinde da araştırmalar yapıyor. Kullandığı algoritma sayesinde, sosyal ayaklanmalar dâhil geleceği görebiliyor.
Dr. Kira Radinsky
Maxine Fassberg, 2009 yılında teknolojideki kadınlar sıralamasına girdi. 2012’de CNN tarafından teknolojide en güçlü 10 kadın arasında gösterildi. 2007 den beri İntel İsrael’in bu ülkedeki, operasyonlarını yönetiyor. Bu, 10 bin teknik adam, onun emrinde demek. Yönettiği şirket tek başına İsrael’in ihracatının % 9 unu gerçekleştirmekte.
Maxine Fasberg

Dr. Orna Berry
, İsrael’in ilk ve tek kadın şef bilim insanı, Microsoft Xbox için 3 boyutlu sistem ve sensör teknolojisini geliştirdi. Prime Sense start up firmasını kurdu. Bu firma 2013 yılında Apple tarafından 360 milyon dolara satın alındı.  Kendisi doktora sahibi olup pek çok ödüle layık görüldü.


Dr.Orna Berry

Dr. Michal Tsur
, İsrael start up firmalarının demir leydisi. Cyota güvenlik sistemlerinin yaratıcısı. 2005 yılında bu start up şirketi 145 milyon dolara satın alındı. Dr. Michal bugün K.Altura start up şirketinin yaratıcısı ve başkanı. Şirketin değeri 500 milyon dolardan fazla. New York üniversitesinden doktorası var. Şu anda Yale üniversitesinde çalışmalarına devam ediyor.
Dr.Michal Tsur

Nava Swersky Sofer,
daha iyi bir yaşam için teknoloji. IDC Beyond’un direktörü. Yönettiği program, IDC Hertzliya’nın yeni nesil girişimcileri eğitmeyi amaçlıyor. 21nci yüzyılın bio-tıp, teknoloji, küreselleşme gibi birçok farklı konularda çalışmaları var. BM’in entelektüel programlarını yöneten WİPO’da danışman.
Neva Swersky Sofer
Saygıdeğer hanımlar, bu millet sizlerle gurur duyuyor.


Bu hanımlar evlendiklerinde de inanılmaz işler başarırlar. Ama ne yazık ki bu kadar başarılı, gözü pek İsrael kadınları evliliklerini sürdürmekte çok başarılı değil. Tabii bundan kadınlar kadar erkekler de sorumlu muhakkak.  Bu kadınlar evde oturup koca yolunu gözleyecek, kocanın eline bakacak ev kedileri değil. Canavar gibi hepsi maşallah. Bunun sonucu olarak da evliliklerinde nerede trak, orada bırak diyorlar. Elimde istatistiki bir bilgi yok ama boşanmaların çok olduğunu gözlemliyorum. Bir de beraber yaşamak, hayat arkadaşı gibi kavramlar bu ülkede saygı ile karşılanıyor. Hatta belirli bir zaman birlikte yaşayan çiftler, ayrıldıklarında kanun önünde sanki evliymişler gibi haklara sahipler. Hatta evlat edinmek, bir şekilde tibbi yollarla hamile kalmak revaçta ve tuhaf karşılanmaz. Muhafazakârlar elbette, bu durumlara dudak büküyorlar. Kabul etsek de etmesek de ne yapalım, bu var…
Bir zaman evvel bir olaya şahit oldum. Öyle kadınların ev kedisi olmasından filan bahsettik te oradan aklıma geldi.
Şirket arabalarından birisini servisten almaya gitmiştim. Bulunduğumuz yer, arabaların düzensiz park ettikleri trafiğin “balagan”  (karışık)  olduğu bir yer. İki arabanın yan yana geçmesi mümkün değil. Bir taraftan bir kamyon geldi. Üstünde de kocaman bir iş makinesi. Kamyonun şoförü, af edersiniz, tam bir ayı. Suratında üç günlük sakal, kafada saç yok, göğsünden kıllar fışkırmakta, bir de zavallım terler içerisinde. Tam o sırada karşı taraftan de bir taksi geldi. Taksinin şoförü kadın. O da maşallah şöyle bir 90 kilo filan var. Bir elinde pita, (İsrael tipi pide) öteki eli direksiyonda. Birisi muhakkak ötekisine yol vermeli. Mecbur. Yan yana geçemezler. Kamyon şoförü kendinden emin, eliyle “geri git” diye işaret ediyor. Kadın oralı değil. Sonunda kamyon şoförü, dayanamadı, arabasından yere atladı. Üstünde rengi solmuş bir kirli atlet, en az 110 kiloluk bir azman. Göbeği atletin altından dışarı sarkıyor. Bağıra bağıra kadına bir şeyler söylemeye başladı.  Kadın eliyle “sen geri git” diye işaret ediyor ama kim bilir adam ne dediyse birden kadının tepesi attı. O da arabasından indi. Ama acele ile elindeki pitayı yuttuğundan tıkandı, konuşamıyor. Derken eliyle göğsüne bir iki yumruk atıp arabadan bir şişe su aldı. Bu arada kamyon şoförü ha bire sıralıyor. Millet işlerini bırakıp bunları seyretmeye başladı. Derken kadın suyu içti. Elinin tersi ile ağzını şööööyle bir sildi. Sonra iki elini beline koyup bir açtı ağzını, yok böyle bir şey. Ben İbranice bilmiyorum, ne demekte olduğunu anlamıyorum ama etraftaki insan başladılar gülmeye, gülmek değil, kendilerinde geçiyorlar. Kamyon şoförü başta direnecek gibi filan oldu ama, mümkün değil, kadın giydirdikçe giydiriyor. Sonunda bizim ayı, ne yapsın, çaresiz, eliyle söyle bir “Allah’ından bul”  gibi bir işaret edip kamyona çıktı. Kadın devam… Bu arada millet gülmekten altına işiyor.  Sonunda o koca kamyon geri geri gitti ve taksisine binen kadına yol verdi. Millet de işine geri döndü. Yok anam yok, bunlar öyle ev kedisi filan değil. Resmen tehlikeli…
Son olarak değinmek istediğim bir konu var. Yahudi evinde kadının sözü geçer. Kadının istediği olur. Onun için hayati kararlar alma arifesinde olan Yahudi kadınlarına sesleniyorum. Akıllı olun. Sizden sonraki nesilleri düşünün. Erkeklerinizi doğru yönlendirin. Okuyun. Bilgi sahibi olun. Ekonomiden de, siyasetten de, eğitimden de, teknolojiden de her şeyden haberiniz olsun ve doğru kararlar almaya bakın.
Bütün hanımlara saygılarımla…
Bu hafta da bu kadar sevgili kardeşlerim yeğenlerim ve dostlarım…
Sevgiyle kalın, hoşça kalın.
Aaron Baruch  (Ankaralı)





7 Ocak 2017 Cumartesi

ZOR DÖNEMEÇLER...




Sevgili kardeşlerim, yeğenlerim  ve dostlarım,
Türkiye zor bir dönemden geçmekte. Nedenlerini hepimiz biliyoruz. Tekrar etmenin gereği yok. Sadece beklenenler gerçekleşmeye başladı diyelim ve geçelim. Kimsenin yarasını kaşımaya niyetim yok. Şu kadarını söyleyeyim ki; biz İsrael’li Turkanozlar en az sizler kadar endişeliyiz ve Aliya yapanlara nasıl yardımcı olabileceğimizi aramızda tartışıyoruz.
İsrael de zor bir dönemeçte. Topal ördek Obama, giderayak Netanyahu’ya nefretinden delirdi ve İsrael’i sırtından bıçakladı. ABD, Ortadoğu’daki tek müttefikini yalnız bıraktı.
İsrael düşmanı Obama önce Mısır’ı kışkırttı. Mısır BM güvenlik kuruluna bir karar tasarısı getirdi. Buna göre “İsrael işgali altındaki Filistin topraklarında yasa dışı tüm faaliyetlerini derhal ve tamamen durmasını” talep ediyordu. İsrael Trump’a gitti. Trump açtı telefonu Mısır’a, Sisi’ye “attığın adıma dikkat et” dedi. Sisi hemen çark etti, “teklifi daha sonra oylarız” diyerekten güya “şimdilik kaydıyla” karar tasarısının oylanmasına engel oldu.
İsrael düşmanı topal ördek bu sefer İngiltere ile birlikte hücuma geçti. İngiltere her zaman kendi dümen suyunda olan Yeni Zelanda’yı iteledi. Obama artık ne verdiyse Malezya ve Senegal’i ikna etti. (O Senegal ki, İsrael’in  denizden tatlı su üretimi için teknolojiler  verdiği, her yıl milyonlarca dolar yardım ettiği Senegal) Kervana Yahudi ve İsrael düşmanı Venezüella da katıldı. Bu dört ülke, teklifi yeniden BM Güvenlik kuruluna getirdi. Tam Noel arifesi. Zaman yetişmedi.  Hiçbir şey yapılamadı. Ve ABD 33 yıldan beri ilk defa karara çekimser kaldı ve veto etmedi. Karar kabul edildi.
Şimdi bu ne anlama geliyor? En önemlisi bahis konusu toprakların “Filistin’e ait olduğu” vurgulanmış oluyor ve İsrail Uluslararası arenada “işgalci” konumuna düşüyor.
Hangi topraklardan bahsediyoruz? Batı Şeria, ya da West Bank veya İsrael’lilerin dediği gibi Yehuda Şomron… 1948 yılında İsrael kurulurken yapılan savaşta bu kimseye ait olmayan toprakları (Doğu Kudüs dâhil) Ürdün işgal etmişti. İsrael sınırları içerisinde yaşamak istemeyen Araplar bu bölgeye geçtiler, ya da kaçtılar. Bunda Arap devletlerinin, “siz şimdilik Batı Şeria’ya geçin, biz zaten bu Yahudileri kısa bir zaman sonra denize dökeceğiz, kendi evlerinize dönersiniz” demeleri de etken oldu. Kral Hüseyin bunları Ürdün vatandaşı yaptı. Kimlik ve pasaport verdi. Bu Araplar ise Yaser Arafat liderliğinde burada Filistin Kurtuluş Örgütü’nü kurdular. Rahat durmadılar. Ürdün’ün iç işlerine karışmaya başladılar. Ürdün Kralı Hüseyin’in tepesi attı, sonunda sabrı tükendi Haşimi kralın,  Eylül 1970 de bunları bir sabah bir güzel topa tuttu. 5000 kişi filan öldü. Silahlı mücadele başladı. Sonunda Hüseyin bunları Lübnan’a sürdü. Orada da rahat durmadılar. Lübnan’da iç savaş çıkarttılar. Lübnan mahvoldu.
Bu noktada Türkiye’ye seslenmek istiyorum. TC elitleri, idarecileri, bunları muhakkak ki benden iyi biliyorsunuz, ama nedense değerlendirmiyorsunuz. İşte Türkiye’nin durumu.  Bu 3 milyon Suriyeli’nin, yaşanmakta olan bu terör olaylarında hiç mi payı yok? Niye bunlara bu kadar para harcanıyor? Karşılığında ne bekleniyor, açıklayın bari de, Türk milleti başına gelen bu felaketlere neden katlanmak mecburiyetinde kaldığını bari anlasın.
Devam ediyorum. Derken 1967 de İsrail bu topraklara girdi. İşgal mi etti, fetihde mi bulundu, artık ismini siz koyun, bu topraklarda egemen oldu diyelim.
Şimdi dikkat edeceğimiz hususlar şunlar:
1-    Tarihte hiçbir zaman ne Filistin diye bir devlet ne de Filistinli diye bir millet olmadı.
2-    Filistin bu bölgenin adıdır. Marmara bölgesi gibi. Mezopotamya gibi…
3-    Osmanlı buralardan gittikten sonra bu topraklar, 1967deki 6 gün savaşına kadar kimsenin değildi.
4-    Gerçekte bu topraklar Balfour bildirisi (1917)  ile  kendilerine bir devlet kurmaları için İngilizler tarafından Yahudiler’ e vaat edilmişti.
5-    Söz konusu toprakların neresini kazsan orada muhakkak Yahudi kültürüne ait bir iz bulursun. İsrail oğulları bu topraklarda yaşamışlardı.
6-    Bu Arap çocukları söz konusu bölgede bir devlet kurmak istiyorlar idiyse Ürdün hâkimiyetindeki 19 senede niye bunu yapmaya kalkmadılar?
7-    Camp David görüşmelerinde bu aptallara söz konusu toprakların % 95 i verildi. Kabul etmediler. Onlara göre “bütün bölge (İsrael dâhil) Filistinliler’indir ve Yahudiler denize dökülmelidir.” Ve bu Allah kelâmıdır. Tartışmaya açık değildir. Onun için hiçbir Filistinli Lider İsrael ile barış yapmaz, yapamaz.  
Zaman zaman tanık oluyorum. Diasporada yaşan Yahudiler, İsrael Filistin çatışmalarından dolayı rahatsız olurlar. Çünkü özellikle Türkler, Türk Yahudileri ile İsrael’i ilişkilendirirler. Bunun Malezyalı bir Müslüman ile Türkiyeli bir Müslümanın ilişkilendirilmesi kadar saçma olduğunu anlatamazsınız. Neden? Biraz sonra dilim döndüğü kadar anlatmaya çalışacağım. Burada söylemek istediğim konu öyle “verin ne istiyorlarsa da bitsin bu gürültü patırtı, bizim de rahatımızı bozmayın” diye düşünülecek kadar basit değil. Ne verirsen ver bitmez. (Bu lafım İsrael soluna da gitsin)
Gazze’de ne oldu? Hepsini verdik. Barış mı oldu? Yok, başımıza Hamas denilen bir bela aldık. İşte kazandığımız bu oldu.
Şimdi dönelim esas konumuza. İsrael bu duruma karşı ne yapacak? Ne yapabilir?
Önce şunu belirtmekte fayda var. Hem de gururla. İsrael şu anda ekonomik olarak tarihindeki en güçlü konumunda. Kişi başına düşen GSMH’de İngiltere ve Fransa’yı yakalamış hatta geçmiş durumda. (Yaklaşık 40.000 dolar). 2017 de Almanya’yı da geçeceğiz. Enflasyon -0.4. Oysa asgari ücret 5000 şekele yükseltildi. (1300 dolardan biraz fazla) Bu yılsonundan evvel 5300 şekele çıkacak (brüt). Başka haklar da verdiler. İlave izin günü filan. Ordu savaşçı askerlerin üniversite masraflarını üstlendi. Yakında bu daha da yaygınlaşacak. İsrael’li Start Up firmalarının ihracatı 10 milyar doları geçti. Bu bir rekor. Benzetmek gibi olmasın da 100 liralık ihracat yapmak için yaklaşık 60 liralık ithalat yapmaya benzemez bu. Tümü ihracat. Beyin takımının işi. Çalışan, üreten insanların işi. Kafası çalışan insanların işi. Her doğan çocuğa her ay 50 şekel yardım yapılmaya başlandı. Hesabı nasıl oluyor bilmiyorum ama toplu halde üretilen bu para, neticede çocuk 20 yaşına filan geldiğinde 40 bin şekel (yaklaşık 10 bin dolar) oluyormuş. Her ilkokul çocuğuna ayda 150 şekel yardım yapılıyor. Ebeveyinleri bosanmis cocuklar icin de yilda bir defa 1050 sekel yardim var.
Askeri alanda da İsrael tarihinin en güçlü konumunda. Bunun için çok fazla örnekler veremeyeceğim ama bu böyle. Uzun menzilli füzeler, denizaltılar, hatta uçak gemileri gündemde.
Diyeceğim o ki İsrael bu kararı takmaz. Takmayacak. Başbakan Netanyahu açıkladı. Yerleşim yerleri eskisinden daha fazla, daha hızlı yapılacak. Şimdiden hükümet özellikle gençlere sesleniyor. “Kuzeye gidin, vergi avantajlarınız olacak, teşvikler olacak, milyarlar dökülecek o bölgelere” diyorlar.
Birleşmiş Milletler’in bu kararına karşı İsrael ne yapacak? Kulaklarını tıkayacak. İt üreyecek, kervan yürüyecek. Bundan evvelki kararlara ne kadar uyulduysa buna da, o kadar uyulacak. İtirazı olan varsa gelsin…
Tabii bunları konuşurken Donald amcanın bir iki hafta sonra başkan olmasından da büyük cesaret alıyoruz. Unutmamalıyız ki İsrael’in varlığı için en büyük tehlike, İsrael düşmanı bir Amerika’dır.
Merakla ve heyecanla bekliyorum. Donald Trump, Amerikan elçiliğini hiçbir devletin başkent olarak tanımadığı ve elçiliğinin bulunmadığı Kudüs’e taşıyacağına söz vermişti. İsrael düşmanı topal ördek Obama, yukarıda anlattığım hainliği yapar yapmaz “20 Ocaktan sonra pek çok şey değişecek” diye beyanat vermişti. Yürü be Donald amca, kim tutar seni, hadi bakalım…
Son olarak bahsetmek istediğim bir konu daha var. Neden bütün dünya Yahudiler’e düşman? İsrael yüzünden mi? Hiç zannetmiyorum. İsrael’den evvel de bu düşmanlık vardı. İnsanlar Yahudiler’e düşmandır. Çünkü ;
Yahudi akıllıdır.
Yahudi ilim adamıdır. Pek çok önemli keşifler Yahudiler tarafından yapılmıştır.
Yahudiler son derece olumsuz şartları yenerek defalarca yeniden ayağa kalkabilmişler ve varlıklarını sürdürebilmişlerdir.
Binlerce yıllık lisanlarını tekrar diriltme başarısını göstermişlerdir.
Kendilerinden 10 larca defa daha kalabalık düşmanlarını defalarca yenmişlerdir.
Tüccardırlar, çalışkandırlar, bunun neticesinde de müreffeh bir hayat sürerler.
Kadınlarına saygılıdırlar. Yahudi kadınları dünyanın en eşit, en güçlü kadınlarıdır. Erkekleri tarafından hak ettikleri saygıyı görürler.
İsrael ise tam bir mucizedir.
Ne diyeyim ben de Yahudi olmasaydım, Yahudileri kıskanırdım. Sebep mi arıyorsun. Al sana sebep.

Bu haftalık da bu kadar sevgili kardeşlerim, yeğenlerim ve dostlarım…
Sevgiyle kalın, hoşça kalın…
Aaron Baruch  (Ankaralı)


Bu yazımda makalesinden alıntılar yaptığım Oda TV, Refael Sadi’ye teşekkürler….

23 Aralık 2016 Cuma

İSRAEL'İN ÇOCUKLARI...






Sevgili kardeşlerim, 
yeğenlerim ve dostlarım.




10 yaşında İsrael’li bir çocuk tanıdınız mı hiç? Var mı yakınlarınızda? Onlar aslan parçalarıdır. Hayranım ben o çocuklara. Ve o çocukları yetiştiren sisteme…
Neye dikkat ettim biliyor musunuz? Bu çocukların en çok kullandıkları kelime “lama –neden”  kelimesi. Şunu yapma diyorsun hemen cevap veriyor “lama?”. Ya da şunu yapıver diyorsun, yine aynı cevap “lama?”
Torunum Emir küçükken çok kola içmeyi seviyordu. “Bu kadar kola içme” filan desek de dinletemiyorduk. Çocuk işte. Bir gün, o okula gidince kitap defter açtım. Bütün gün bu konuda araştırma yaptım. Sonunda kola içmenin zararları hakkında bayağı ciddi bir sunum hazırladım. Akşam yatmadan evvel kendisine o gün öğrendiklerimi anlattım. Resimlerle filan. Bir daha kola içmedi. Dahası şimdilerde annesini kola içmekten vaz geçirdi.
Sorgularlar. Kesinlikle sorgularlar… Ve alabildiğine özgürdürler…
Torunum Emir (11 yaşında) geçenlerde bir gece bende kalmıştı. Sabahleyin baktım hiçbir hazırlık yapmıyor. Öyle okula gidesi filan yok.
-Emir, oğlum hadisene, okula geç kalacaksın.
-Bu gün okula gitmiyorum büyükbaba.
-Niye?
-Şvita var.
-Şvita da nedir aslanım.
-Grev yani.
-Ne grevi oğlum bu?
-Sınıfımız çok küçük. Sıkışıyoruz. İdare de değiştirmemekte direniyor. Biz de bugün grev yapıyoruz. Hiç birimiz okula gitmeyeceğiz.
Haydaaaaaa.
Ne yalan söyleyeyim, aklım almadı. Annesini aradım.
-Kızım, seninki bu gün okula gitmeyecekmiş. Şvita varmış diyor.
-Doğrudur baba, gitmesin. Haberim var.

10 yaşında bir çocuk İsrael’de sabahleyin okula kendisi gider. Okullar sabah 8 de başlar. Öyle servisi, minibüsü filan yoktur. Yani vardır da çok nadir. Yabancı kolejlere filan gidenler için belki… Çocuklar okula yürüyerek giderler. Çok küçük olanlar değil tabii. 3ncü 4üncü sınıftan sonra kendileri tek başlarına gitmeye başlarlar.  Okul civarında bu yaştaki çocuklar (5nci sınıf çocukları galiba ) sabah biraz daha erken gidip trafik polisliği de yaparlar. Araçlar ve yayalar onların talimatlarına uyarlar. Hem de kesinlikle… Okul öğlen saat 1 de biter. Okuldan çıktıklarında eve kendi başlarına dönerler. Anneler babalar o saatlerde işteler tabiatıyla… Anne yemeği hazırlamıştır. Ya buzdolabında, ya da mikrodalgada hazırdır. Çocuk kendisi yemeğini ısıtır ve tek başına afiyetle yer. Sonra ya arkadaşlarıyla oynar, ya dersini yapar, ya bilgisayara takılır kendisi karar verir çocuğun. Sorumluluklarının da bilincindedir. Her yerde, her semtte çocuklar için parklar vardır. Hem de ne parklar. Bizim çok yakınımızda çocuklar için Survivor parkı bile var. Acayip eğleniyor çocuklar orada.

Okulda haftada en az 3 kere bir aktivitesi vardır. Örneğin basket oynar, örneğin judo dersine gider… Bunlar gibi. Bu aktiviteler son derece ucuzdur ve genelde okul tarafından organize edilir. Çocuk bu işler için yine okula yalnız gider, yalnız döner. Söylemeye gerek görmüyorum. Bunlar devletin okullarıdır ve parasızdır.

İlkokulu bitiren çocuklara civardaki ortaokullar tanıtım yapıyorlar. Örneğin TIP konusunda eğitim almak isteyen öğrenciler, hangi dersleri göreceklerini, programın neleri kapsadığını öğrenip ona göre seçimlerini yapıyorlar. İleri teknoloji bu yaşlarda çocukların beyninde iz bırakmaya başlıyor. Ortaokulda bir HITECH sınıfı aynen bu konuda çalışan bir şirket gibi. Örneğin bir proje ele alıyorlar. Önce onu parçalara ayırıyorlar. Her gurup projenin belli bir kısmından sorumlu. O gurup,  projenin o bölümünü araştırıyor ve geliştiriyor. Kendi bölümünü tamamlayan grup, hazırladıklarını bir sonraki gruba devrediyor. Sonunda bütün parçalar birleşiyor ve proje tamamlanıyor. Bunun sonucunda ne oluyor biliyor musunuz? Okulu gezmeye gelenler ortalıkta dolaşan robotlar filan görüyorlar.  Çocuklarda kendilerini Star Wars filminin parçaları filan zannediyorlar.  Unutmayın bu çocuklar daha 11 yaşında.

Bu aslan parçaları okul dışında da bir başka türlüdürler. Evde sofranın kurulmasına yardım ederler. Ama en çok sevdiğim, yemekten sonra kendi tabaklarını mutfağa götürdükten sonra sudan geçirip bulaşık makinesine koymaları. Bu alışkanlıklarını misafirliğe gittikleri yerlerde de sürdürürler. Orada da masanın kurulmasına toplanmasına yardım ederler. Evde de öyle “anne su ver” ya da “muz var mı, bir muz versene” filan yok, kalkar kendi alır. Yani çoğu zaman.

Odasını da toplar bu çocuklar. Dağınıksa anne toplamaz. Çocuk karar verdiğinde kendi toplar. Ne giyeceğine kendi karar verir. Uygun değilse annesi sadece uyarır.
-Yarın yağmur var. Üstüne bir mont al, ıslanma, filan gibi…

İlkokulda bu çocuklara bir güzel İngilizce öğretirler. Takır takır İngilizce konuşurlar. Hayret edersiniz. Bu çocuklar hangi arada, hangi derede öğrendiler bu kadar güzel İngilizceyi diye… Biz böyle düşünüyoruz ya, eğitim bakanı hiç aynı fikirde değilmiş. Müşavirinden işittim. “muhakkak bu aksaklığı düzeltmeliyiz” diyormuş. Daha nesini düzelteceklerse…

Bu arada devletin arka plandaki eli çocuğu devamlı izler. Başarıları ya da başarısızlıkları irdelenir. Sebepleri araştırılır. Eksikliklerinin giderilmesi için ailesiyle irtibata geçilir. Ya da üstün başarılı ise o da değerlendirilir ve çocuğun harcanmaması için yeteneği doğrultusunda özel eğitimler alması sağlanır. Çok yakından tanıdığım bir kız öğrencide böyle bir yetenek keşfedildi. Bu çocuk normal okulundan sonra TIP fakültesine giderek eğitimini üniversite düzeyinde sürdürüyor. Daha 13 yaşında ve İsrael’in en genç üniversite öğrencisi. Şöyle gözünüzün önüne bir getirin, insanın “vaaay be” diyesi geliyor.

Çocukların sağlıkları ile de çok ilgilenilir. Okulda fark edilen bir durum ailelerle paylaşılır. Ailelere uyarılarda bulunulur. Çocukların kiloları, boyları okul tarafından devamlı izlenir.

Devlet okul çağındaki her çocuğa yılda bir defa 1000 şekel ve her ay da 150 şekel para verir. Bir de her çocuğa her ay devlet 50 şekel para yardımında bulunur. Bu paralar doğrudan bankadaki hesaba gelir. Yeni doğmuşa bile. Bu 50 şekeller bir fon tarafından biriktirilir ve işletilir.  Çocuk askerliğini bitirene kadar epeyi bir para oluyormuş.  Harika değil mi?

Liseyi bitiren çocuklar 18 yaşında askere giderler. Bir kısmı gönüllüdür. Savaş askeridirler. Omuzlarında her zaman silahları vardır. İzinde mizinde fark etmez. Silahları hep omuzlarındadır o aslan parçalarının. Kızlar da savaş askeri olurlar. Tank da kullanırlar, uçak da. Hayran olursunuz. Savaş askeri olmayanlar da bürolarda çalışırlar. Onların da işleri en az ötekiler kadar önemlidir. Ne iş yaparlar, ne iz sürerler, walla kimse bilmez, bir şey varsa ki onların hepsi, silahlı ya da silahsız, aslan parçalarıdırlar…

Askerlikten sonra 6 ay kadar gezerler. Bu İsrael çocuklarının vazgeçilmezidir. Uzak ülkelere giderler. Sırtlarında bir çanta dünyayı gezerler. Sıkılınca, ya da paraları bitince veya ülkelerini, ailelerini özleyince geri gelirler ve üniversiteye başlarlar.

Devlet üniversiteleri bedava değil. Giriş de zor. Sınavı geçeceksin. Paralı üniversiteler de var. Ordu bir karar aldı. Savaşçı askerlerin üniversite masraflarını bundan böyle ordu karşılayacakmış. İleride bu bursların kapsamı daha da genişleyecekmiş.

 İSRAEL'DE ÜNİVERSİTE EĞİTİMİ ÜCRETLERİ:
כיום שכר הלימוד האוניברסיטאי, בצירוף התשלומים הנלווים, עומד על סכום שנתי של בערך 10,500 ש"ח לתואר ראשון (סה"כ לתואר: כ - 30 או 40 אלף שקלים), וכמעט 14,000 ש"ח לשנה בתארים מתקדמים (סה"כ לתואר שני: 28,000 ש"ח). 

עלות הלימודים במכללה פרטית לשנה אקדמית אחת עומד על כ - 25,000 שקלים, שבחשבון התואר הכללי תגיעו לסכום של כ - 75,000 או 100,000 שקלים ויותר. קיימות גם כמה מכללות פרטיות שמציבות שכר לימוד אף גבוה יותר.


Devlet üniversitesi: yıllık 10.500 şekel. Ayda 250 USD. Parası olmayan öğrenci haftada bir kaç saat çalışma ile bunu karşılayabilir.
Özel üniversiteler yılda 25.000 şekel. Ayda 500 USD. 80 saatlik asgari maaş.
Kıyaslarsak Türkiye'de 40.000 Tl yani 11.000 usd . Ayda 3.300 TL.
3 adet asgari maaş.

Derler ki İsrael çocukların ülkesidir. Walla gerçek, İsrael çocukların ülkesidir. Gururla yazabilirim ki İsrael, dünyada çocuk yetiştirilecek en iyi dördüncü ülke seçilmiş.

Kol HaKavod İsrael… Ben bu ülkede büyümedim. Ama iyi bir şey yaptım. Torunlarımı İsrael’e getirdim.  İsteyen herkese nasip olur inşallah…

Son olarak şunu söylemek istiyorum. İsrael halkı soykırım travmasını üstünden atamadı. Yani benim kanaatim bu yönde. Biz İsrael’liler bu dünyada kendimizden başka birisine güvenemeyiz. Onun için her konuda çok güçlü olmak zorundayız. Bunun yolu da eğitimden geçiyor.

Bu hafta da bu kadar sevgili kardeşlerim, yeğenlerim ve dostlarım…

Hanuka – Işıklar bayramı tüm dünyaya iyilik sağlık ve mutluluk getirsin. Hepinizin bayramını kutlarım.

Bu yazımı İsrael IDC üniversitesine kabul edilen yeğenim ALİDA SEFADA'YA ithaf ediyorum. Seni tebrik ediyorum ALİDA, başarılarının devamını diliyorum. Ailen seninle gurur duyuyor.

Sizleri çok seviyorum.
Sevgiyle kalın, hoşça kalın…

Aaron Baruch   (Ankaralı)

NOT: Sözü fazla uzatmak istemedim. Esasında ne anlatmak istediğimi aşağıdaki linki seyrederseniz daha iyi anlayacaksınız. Bakın, İsrael neden başarılı oluyor?

(Buraya linki bir kaç defa koymaya kalktım. Beceremedim. Ne işin var oğlum İsrael'de diye yazarsanız harika bir yazı çıkıyor, tavsiye ederim.)

17 Aralık 2016 Cumartesi

GÖZLERİMİZDE YAŞ, YÜREĞİMİZDE YANGINLAR… YOK MU BU GECENİN SABAHI ?





Sevgili kardeşlerim, yeğenlerim ve dostlarım…





Acılar ülkesi Türkiye, perşembe akşamı Yahudi yazar Beki’nin öldürülmesiyle sarsıldı. Anlaşılan akli dengesi pek yerinde olmayan bir kadın “başkalarına zarar vermesin diye” sırtından kurşunlayarak öldürdü talihsiz Beki’yi . Katili, annesi polise ihbar etti. Yani annesi bile istemiyor bu psikopatı. Ne diyeceğimi bilemiyorum.  Çok yazık oldu. Gencecik kadın. Allah taksiratını affetsin. Kederli ailesine sabırlar versin.

Sabah sabah bu satırları yeni yazmıştım ki ekrana Kayseri’de patlama olduğu haberi düştü. Yine onlarca ölü, bir sürü yaralı.
Yine bize hüzün düştü. Yine terör, yine kan, yine yas.
Gözlerimizde yaş, yüreğimizde yangınlar. Gencecik fidanlar yıkılıyor.
Ufuk karanlık.  Güneşi arar olduk. Yok mu bu gecenin sabahı?
Peşinden hayretler içerisinde Twitter’dan Yahudi karşıtı mesajlar gelmeye başladı.

Kinimiz Daima Diridir
“Başaramayacaksınız soysuz Yahudi uşakları. Bu düzen değişecek. Bu ülke ve bu millet sizden kurtulacak. Sahiplerinizle birlikte defolun –Beşiktaş- “

M. Sefa Savaş
“Kalleş olmasanız, kâfir olmasanız, Yahudi soyundan gelmeseniz silahsız askere saldırmazdınız. Zafer bizim, cehennem sizin olacak.-Kayseri-”

Çok daha kötüleri, iğrençleri var da ben bu örnekleri aldım sadece…
Anlaşılan odur ki artık Türkiye’de Yahudi kelimesi küfür olarak kullanılmakta.
Eğer bir ülkenin başbakanı kızdığı birisine “İsrail dölü” diye hitap ederse, ya da kendisine atılan bir iftiradan bahsederken “affedersiniz, bana Ermeni bile dediler” derse, ikide birde “üst akıl” diye Yahudileri kastederse olacağı budur.
Eğer bir ülke bir yandan, “benim teröristim iyi, seninki kötü diye bir şey olamaz, terörün dini, milliyeti yoktur, terörle hep birlikte mücadele etmeliyiz” derken, diğer yandan teröre ev sahipliği yaparsa sonuç da böyle olur elbette.
Öyle üstü kapalı filan konuşmayacağım. Canım çok sıkkın, kafam çok bozuk. Sağır sultan bile duydu, AKP iktidarı terörü Türkiye’de ağırlıyor.
·         Kürtlerle savaşıyor diye DAAŞ’a yardım eden Türkiye…
·         Müslüman Kardeşlere yardım eden Türkiye…
·         HAMAS’a açık açık koltuk çıkan Türkiye…
Bu terör örgütlerine para da verildi, silah da verildi, eğitim de verildi. Yaralıları Türkiye’de tedavi edildi. Hatta HAMAS lideri Halit Meşal Ak Partinin kongrelerinde konuşma bile yaptı. Yok artık be… Eeee, ne bekliyordunuz, çocukla yatan çişle kalkar…
Öte taraftan Türkiye PKK ile yaptığı savaşı kazanamıyor. 30 senedir kazanamıyor. Yani 30 sene daha kazanamayacak. Bundan her zaman bombaların patlayacağı, katliamların gündelik olağan olaylardan olacağı anlamı çıkıyor. PKK patlatır, DAAŞ patlatır, daha bir sürü terörist gelir patlatır. Bayram fişeği gibi…
Sonuç - görünen 2017 Türkiye profili:
·         Türkiye’de daha çooook bombalar patlayacak. Bu patlamalar bazen DAAŞ tarafından bazen PKK tarafından organize edilecek.
·         Şimdiki cumhurbaşkanı, Recep Tayyip Erdoğan BAŞKAN olacak.
·         Devlet, FETO’cuları ayıklamak için iş bilen ne kadar polis, hâkim, savcı, asker varsa hepsini işten atacak. Devlet hepten çalışmaz hale gelecek.
·         Türkiye’nin çok önemli holdinglerinin patronları FETO’cu olarak tutuklanacak. Şirketlerine kayyum atanacak ve o şirketler batacak. Domino etkisiyle her batan Holding yanında onlarca küçük işletmeyi dibe çekecek.
·         Parasızlıktan konut satılamayacak, şu andaki tek lokomotif sektör olan İnşaat sektörü dibe vuracak. Mevcut taşınmazların değeri düşecek alıcı bulunamayacak.
·         TC Merkez bankasını tamamen Başkan yönetecek.
·         Uluslararası Kredi Derecelendirme Kuruluşları Türkiye’nin kredi notunu daha da düşürecek.
·         Buna bağlı olarak ekonomi giderek bozulacak. Ekonomik kriz çıkacak.
·         Dolar önümüzdeki sene TL karşında en az % 25 değer kazanacak.
·         Bütün bunların sonucunda Türkiye’den birileri gidecek, birileri de artık Şam’dan mı, Halep’ten mi, bilmem nereden gelecek.
·         Türkiye Arap mültecilerle dolacak.
·         Avrupa Birliği’nin kapıya koyduğu Türkiye giderek daha da yalnızlaşacak.
     Bu söylediklerimin çoğu zaten şu anda gerçekleşiyor. Bunlar kehanet değil.
İnsanlar inşallah paralarını korumak için gösterdikleri özeni canlarını korumak için de gösterirler ve kafalarını kumlardan çıkararak gerçekleri görürler.
Ya da görmemeye, kafalarını daha da derinlere sokmaya devam ederler.
Bakın bir örnek vereyim.
Adama diyorsun ki:
-Arkadaş yolun sonuna geldik dolara dön.
-Dönmem. Ben Törkiş Lira harcıyorum. Param bankada, her ay  getirisini alıyorum ve onunla geçiniyorum.
-İyi de oğlum, hesap etsene. Dolar % 20, % 25 gidiyor. (2015 yılında % 25, 2016 yılında % 21)   Sen % 10 bile alamıyorsun. Yılbaşında 100 doların vardı. Bu 34 dolar ediyordu. Sen % 10 kazandın. 110 lira oldu. Ama şimdi. 31 doların var. Anlasana.
-Olsun.
-Yani sen diyorsun ki, “ben benzinciye gittiğimde 50 liralık benzin alırım. Benzinin fiyatı artmış, inmiş, beni ilgilendirmez.” Öyle mi?
-Evet, aynen öyle, bir de unutma, Başkanımız Reyisimiz milli paraya dönün dedi. Milli seferberlik de var... (!)
-Sen tasarruf bonosunu hatırlar mısın?
-…
-Ya 27 Mayısta toplanan altınları?
-…
-Tamam, bildiğin gibi devam et…

Canım sıkılıyor arkadaş, canım çok sıkılıyor.
Keyfim yok, neşem yok.

Bu hafta da bu kadar sevgili kardeşlerim, yeğenlerim ve dostlarım.
Hepinizi çok seviyorum.
Sevgiyle kal, hoşça kal…

Aaron Baruch  (Ankaralı)