24 Haziran 2023 Cumartesi

BİR DAHA GEÇMİŞ OLSUN…

 


2 Nisan 2019. Yılmaz Özdil usta üç büyük ilde ve başka illerde CHP’nin seçimleri kazanmasının ardından “25 SENELİK GECE” başlıklı bir zafer yazısı yayınlamıştı. Sevincine diyecek yoktu. Hatta “müzik yok ama göbek attığımı hissediyorum iyi mi?”  diyerek heyecanını ifade etmeğe çalışmıştı.

Bence zamansız bir sevinç, erken bir zafer kutlamasıydı. Ona “YILMAZ ÖZDİL, SEN NEYE SEVİNDİN, ANLAYAMADIM…” başlıklı yazımda şöyle hitap etmiştim:

“CHP, Türkiye’nin üç büyük ilinde büyük şehir belediye başkanlığını ve başka illerde de belediye başkanlıklarını kazandı. Eyvallah. Sen bunu Türkiye’de iktidar değişikliği olarak mı yorumluyorsun? Haziran 2018 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde AKP’nin oyu %43, bu seçimlerde %44. CHP’nin oyları ise 2018’de %23, şimdi %30. Bugün seçim olsa AKP yine silip süpürür, lanetli ortağıyla birlikte yine iktidar olur, CHP’de, sen de ümitlerinizi yine bir başka bahara ertelersiniz. Üstelik kazanılan büyükşehir belediye başkanlıklarında da CHP başarılı olamayacak. Çünkü belediye meclislerinde çoğunluğu AKP ve lanetli ortakları kazandı.”

Belediyelerin yönetimlerinde de 2023 seçimlerinde de bu öngörüm aynen gerçekleşti.

26 Mayıs 2023 günü Cumhurbaşkanlığı ikinci tur seçimlerinden evvel “GEÇMİŞ OLSUN” başlıklı yazımda şunları söylemiştim:

“Recep Tayyip Erdoğan henüz bu seçimlerde cumhurbaşkanlığını kazanmadı. Malumun ilanı için 28 Mayıs’taki seçimler bekleniyor. Elbette ki cumhurbaşkanlığı seçimini Erdoğan kazanacak. Kimsenin şüphesi olmasın. Üstelik de fark atacak.”

(Bu arada 14 Mayıs 2023 ten iki gün evvel yakın çevreme “geçmiş olsun, bu seçimleri de Tayyip amca kazandı” şeklinde WhatsApp mesajı çekmiştim.)

Pek çok eleştiri aldım, fakat üzgünüm ki aynen gerçekleşti. Haksız çıkmayı inanın beni eleştirenlerden daha çok isterdim.

Şimdi önümüzde 2024 Mart ayında yerel seçimler var. CHP’de “değişim” rüzgarları esiyor. İmamoğlu’nun CHP’nin yeni lideri olma hevesi var.

Önce olayı bir analiz edeyim, sonra sonuca gideriz.

1-İmamoğlu Kılıçdaroğlu’nu devirebilir mi?

CHP rahatsız, başarısızlığın faturasını birisinin ödemesini istiyor. Kılıçdaroğlu ise sıkılmadan hala zafer konuşmaları yapmakta. Adamın gitmeye hiç niyeti yok. Partinin il başkanlarına kerhen bildiri imzalatıyor, kurultayı geciktiriyor vs, vs…

Git be adam. 75 yaşına gelmişsin, bir sonraki genel seçimlerde 80 yaşında olacaksın, bu parti sana ölene kadar mı verildi, git be adam… 12 seçim kaybettin, hiç mi haysiyetin yok, hiç mi utanman yok, artık git be adam.

Ama adam gitmiyor.

Yani İmamoğlu partiyi ele geçirecekse bu güzellikle değil, çarpışa çarpışa olacak.

2-İmamoğlu becerebilir de CHP’nin lideri olursa başarılı olabilir mi?

Ekrem İmamoğlu karizmatik bir politikacı. 2024 yerel seçimleri üzerinde önemli bir etkisi olabilir. Ancak CHP farklı fraksiyonlara sahip büyük bir partidir. Partide herkesin İmamoğlu lider olduğu takdirde onu destekleyeceği kesin değil.

Eğer İmamoğlu CHP’ye lider olursa ve partinin tüm desteğini arkasına alamazsa (ki bunun çok zor olduğunu biliyoruz) parti parçalanır ve yerel seçimlerde başarılı olamaz.

3-Ekrem İmamoğlu İstanbul Belediye başkanı olarak başarılı oldu mu?

Hayır, olamadı… Bunun birçok sebebi var. En başta AKP elinden gelen her vasıtayla İmamoğlu’na çelme taktı. Fakat seçmen sebebe değil sonuca bakacak. Taksi sorunu çözüldü mü, yok. Esenyurt’u sel bastı, İmamoğlu tatilde, alt yapı ve metro çok yavaş ilerlerdi, şeffaf yönetim yok. En önemlisi İmamoğlu’nun idaresindeki İstanbul’da yaşam maliyetleri arttı, yaşam kolaylaşacağına zorlaştı. Ne talebelerin yurt edinme konusunda ne kiralar konusunda İmamoğlu’nu halkın gözünde parlatacak çözümler getirilemedi.

Uzun lafın kısası İmamoğlu AKP’ye tepki olarak buralara geldi. CHP lideri olursa partiyi parçalar ve başarılı olamaz.

Yani sonuç yerel seçimlerde CHP Ankara ve İstanbul’u kaybedecek. Bana göre ne İmamoğlu’nun ne de Kılıçdaroğlu’nun 2024 yerel seçimlerinde başarılı olması mümkün değil.

Üzgünüm, benim gördüğüm gerçek bu, inşallah haksız çıkarım.

 

Aaron Baruch (Ankaralı)

 

 

Yılmaz Özdil’in 25 senelik gece yazısı -  25 senelik gece… - Yılmaz Özdil - Köşe Yazıları – Sözcü (sozcu.com.tr)

Aaron Baruch – Yılmaz Özdil, sen neye sevindim anlayamadım yazısı - Aaron Baruch. (Ankaralı): YILMAZ ÖZDİL, SEN NEYE SEVİNDİN, ANLAYAMADIM… (ankarali-2001.blogspot.com)  

Aaron Baruch – Geçmiş olsun yazısı - Aaron Baruch. (Ankaralı): GEÇMİŞ OLSUN… (ankarali-2001.blogspot.com)

20 Haziran 2023 Salı

TÜRKİYE’DE VE İSRAİL’DE EV FİYATLARI…

 



 

Her iki ülkede de ev fiyatları son bir-iki yıldır yükselişte. Enflasyondan arındırılmış endekse (Euronews) göre Türkiye’de ev fiyatları 2022 yılının üçüncü çeyreğinde % 58 artışla açık ara dünya rekoru kırmış durumda. Vadi İstanbul'da 60 bin lira aylık kira varmış. Türkiye’de iyi bir daire fiyatına Portekiz’de, Kaliforniya’da ufak bir bina alabilirsiniz.

Bu konuda İsrail ikinci sırada yer alıyor. İsrail’de aynı dönemde evlerdeki fiyat artışı % 13. İsrail’de merkeze yakın yerlerde 3-4 odalı (yani 3+1) bir dairenin fiyatı 800-900 bin dolardan başlıyor. Bu arada belirtmeliyim ki Tel Aviv bir istisna. 1+1 bir dairenin kirası 7 bin şekel. Bilmem anlatabildim mi? (1 şekel=6.30 TL) Bu arada Tel Aviv’de arabaya park yeri bulmak denizde tesadüfen mücevher bulmak gibi bir şey, o kadar zor… Çok büyük sıkıntı.

Bu arada hatırlatmak isterim ki Türkiye’de evlerde genel giderler, yani evlerin ortak gideri enflasyonunda rüzgârıyla inanılmaz artmış durumda. Havuzlu lüks evlerde aylık gider 10 bin TL.,  hatta bazen daha da yüksek olabiliyor. Çok daireli sitelerde bu yüzden ciddi kavgalar oluyor, insanlar mahkemelik oluyorlar. Bir de Türkiye’de doğal gaz masrafı çok ciddi bir gider. Şimdi size ilginç bir doğalgaz ile enflasyon sarmalını açıklamak istiyorum.

Biliyorsunuz bu günlerde Türkiye’de asgari ücret görüşmeleri var. Hükümet asgari ücrete enflasyon oranında zam yapma güzelliğini halka yaşatmak istiyor. Bu arada seçim arifesinde Noel baba gibi hediyeler dağıtan Cumhurbaşkanı Erdoğan  Nisan 2023’den itibaren doğal gazda konutlarda ve sanayide ciddi bir indirime gitti. Buraya kadar çok güzel. Ancak unutmayalım ki asgari ücrete yapılan zam enflasyon kadar olacak. Doğal gaza ödeme yapılmadığı için enflasyon daha az çıkacak. (Mayıs ayında enflasyon ilk defa doğal gaz yüzünden % 8’in altına indi.) Böylece hükümet doğalgaza verdikleri hediyeyi asgari ücrete daha az zam yaparak geri alacak. Yani kaşıkla verdiklerini kepçeyle geri alacaklar.  

İsrail’de “arnona” denilen bir vergi var. Her bağımsız daire bu vergiyi ödüyor. İşyerleri için ise cinsine göre çok daha fazla oranda bu vergiyi ödemek zorunda. 100 m2. bir daire ortalama 600 şekel gibi her ay bu vergiyi ödemek mecburiyetinde. Çok ciddi bir gider. Tabii bunun yanında binaların genel giderleri de her ay ortalama 300 şekel gibi.

İsrail’de enflasyon bir tık düştü. Bu ev fiyatlarına da aynı oranda yansıdı. Asgari ücrete bir ince zam geldi. Ama kimsenin taktığı yok. Çünkü genelde en basit işçinin maaşı bile asgari ücretin üzerinde. İsrail’de genelinde çalışanların ortalama ücreti 11 bin şekel civarında. Laf arasında şunu da söylemeden geçemeyeceğim. İntel İsrail’e rekor miktarda 25 milyar dolar yatırım yapıyor. Fabrika güneyde Kiryat Gad yerleşim yerinde. Yüzlerce işçi iyi fiyatlarla işe girecek.

Netanyahu hükümeti iş başına geldiğinde çok büyük miktarda dövizin yurt dışına çıktığı ve bunun sebebini Netanyahu ve onun hukuk reformu adı altında kanunlarda yapmaya kalktığı değişiklik olduğu dile getirildi. Oysa İsrail’den bu döviz çıkışının sebebi USS’deki yüksek faizler olduğunu Bard ve ChatGPT kullanan okuyucular öğrenmişlerdir. Ancak bu hukuk reformunun ve bununla ilgili büyük protestolar yüzünden Netanyahu oldukça ciddi saygınlık ve oy kaybetti. Bu arada Netanyahu aleyhine açılan davalardan en önemlisi olan “dosya 3000, denizaltı davası” galiba çöktü.  

Şöyle bir yazayım dedim, belki biraz serpme kahvaltı gibi oldu ama belki ilginizi çeker diye düşündüm. …

Aaron Baruch  (Ankaralı)  

 

 

9 Haziran 2023 Cuma

DÜNYA DEMOGRAFİSİ VE YAŞAM…

 





Çok kıymetli bir büyüğümün gönderdiği ilginç bir yazıyı paylaşmak istedim. Yazının kaynağını arayınca Wikipedia’da buldum. Bana çok enteresan geldi. Ayrıca son kısımlara yapılan ilaveler gerçekten güzel. İlginize sunuyorum…

 

Dünyanın nüfusu Animal Planet’e göre Aralık 2020 yılı itibarıyla yaklaşık 7,8 milyar kişidir. Bu nüfusun:

- %11'i Avrupa'da,

- %5'i Kuzey Amerika'da,

- %9'u Güney Amerika'da,

- %15'i Afrika'da,

- %60'ı Asya'da yaşıyor.

 

İnsanların yaşadıkları yerleşim yerlerine baktığımızda karşımıza şu sonuçlar çıkıyor, insanların:

- %49'u bir köyde yaşıyor,

- %51'i şehirde yaşıyor.

 

Konuşulan lisanlara göre en çok konuşulan dilin Çince olduğunu görüyoruz. Gerisi şöyle sıralanmış, insanların:

- %12'si Çince konuşuyor,

- %5’i İspanyolca konuşuyor,

- %5’i İngilizce konuşuyor,

- %3’ü Arapça konuşuyor,

- %3’ü Hintçe konuşuyor,

- %3'ü Bengalce konuşuyor,

- %3’ü Portekizce konuşuyor,

- %2’i Rusça konuşuyor,

- %2’si Japonca konuşuyor,

- %62'si sadece kendi ana dilinde konuşuyor.

 

Bir de dünyadaki insanların barınma ihtiyaçlarının hangi oranlarda olduğunu incelersek şu sonuçla karşılaşıyoruz, insanların:

- %77'sinin kendi evi veya kirada oturduğu bir evi var,

- %23'ünün hiçbir ikametgâhı yok.

 

Beslenme ihtiyacı insanların temel gereksinimlerinden biri şüphesiz. Bütün insanlar acaba yeteri kadar beslenebiliyor mu? Birleşmiş Milletlere göre sonuçlar şöyle, insanların:  

- %21'i gereğinden fazla besleniyor ve fazla kalori tüketiyor,

- %63'ü üç öğün tam yemek yiyebiliyor,

- %15'i yetersiz besleniyor, son yediği öğünden sonrakine ulaşamıyor.

 

İçme suyu açısından da bütün insanların aynı şansa sahip olmadığını görüyoruz, insanların:

- %87'sinin içme suyu var.

-%13'ü ise içme suyuna sahip değil veya yalnızca kirli su kaynaklarına erişebiliyor.

 

Günümüzün vaz geçilmez ihtiyaçlarından birisi cep telefonu ve internet. Bu bakımdan dünya istatistikleri şöyle, insanların:

- %75'inin bir cep telefonu var,

- %25'inde hiç yok,

- %30'unun internet erişimi var,

- %70’i hiç bağlanamıyor.

 

Önemli bir başka başlık eğitim. Dünyadaki insanların:

- %83'ü okuma yazma biliyor,

- %7'si üniversite eğitimi almış.

 

İnançlar dünyasında durum şöyle, insanların:

- %33'ü Hristiyan,

- %22’ü Müslüman,

- %14’ü Hindu,

- %7'si Budist,

- %12'si diğer dinlere mensup,

- %12'si dinsiz, ateist.

 

Yaş ortalaması ise şöyle:

- %26'sı 14 yaşın altında,

- %66'sı 15 ile 64 yaş arasında,

- %8'i 65 yaşın üzerinde.

 

Şimdi bu istatistiklere göre kendi durumunuzu belirleyebilirsiniz. Ancak muhakkak bildiğiniz fakat sık sık hatırlamanız gereken bazı önemli noktalara dikkatinizi toplamanız gerekiyor.

Kendi eviniz varsa veya kirada oturuyorsanız günde 3 tam öğün yemek yiyip temiz su içebiliyorsanız, cep telefonunuz varsa, internette gezinebiliyor, en azından bir lise bitirdiyseniz ve hele hele bir üniversiteye gidebildiyseniz, dünyanın çok ayrıcalıklı özel bir gurubunun bir parçasısınız. Bu dünya nüfusunun %7'sinden azını oluşturan küresel elit kategorisidir.

Mevcut şartlar altında, yeryüzündeki 100 kişiden sadece 8’i 65 yaşını görebiliyor. 65 yaşın üzerindeyseniz, mutlu olun ve minnettar olun, hayatınızı yaşayın.  Senden önce gidenlerin %92'si gibi sen de 64 yaşından önce bu dünyadan ayrılmadıysan, zaten insanlık içinde kutsanmışsındır. Kalan her anın tadını çıkarın ve şikâyet etmeyin. Yaşayın ve komşunuza yardım edin.

Sağlığınıza iyi bakın çünkü kimse sizden daha fazla umursamıyor! 40-90 yaş arası hepimiz için bazı basit ve yararlı öneriler.

 

  Her zaman kontrol edin:

  👂🏾 1. Kolesterol,

  👂🏾 2. Glisemi,

  👂🏾 3. Trigliseritler,

  👂🏾 4. Tansiyon

 

  Daha az tüketin:

😱 1. Tuz,

😱 2. Şeker,

😱 3. Buğdaydan zengin besinler,

😱 4. Süt ürünleri,

😱 5. İşlenmiş ürünler.

 

   Daha çok tüketin:

📍 1. Sebzeler,

📍 2. Meyveler,

📍 3. Su.

 

 

  Unutmamamız gereken üç önemli konu:

👆🏿 1. Yaşımız,

👆🏿 2. Geçmişimiz,

👆🏿 3. Şikayetlerimiz.

 

  Üç ana başlık:

1. Akrabalarımız ve arkadaşlarımız;

2. Olumlu düşüncelerimiz;

3. Temiz ve misafirperver bir ev.

 

  Üç temel öğe:

🌹 1. Daima gülümseyin ve bol bol gülün,

🌹 2. Kendi hızınızda düzenli fiziksel aktivite yapın,

🌹 3. Kilonuzu kontrol edin.

 

  Beklemeden yapmamız gerekenler:

🌹 1. Su içmek için susamayı beklemeyin;

🌹 2. Uyumak için uykunuzun gelmesini beklemeyin;

🌹 3. Dinlenmek için yorulmayı beklemeyelim;

🌹 4. Tıbbi testler yapmak için hasta olmayı beklemeyin;

🌹 5.Her zaman daha iyi yarınlara umut beslemek için mucizeler beklemeyin...

 

 

Şimdi değer verdiklerinize bu mesajı gönderin.

 

Sağlıklı mutlu günler dilerim.

 



Aaron Baruch (Ankaralı)

7 Haziran 2023 Çarşamba

BORALTAN KÖPRÜSÜ FACİASI

 

 

 



 

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bugün yaptığı konuşmada “Boraltan köprüsü faciası gibi olay tekrar yaşanmasın” dedi. Nedir Boraltan köprüsü faciası?

Yıllar evvel yazdığım bu yazımı belki bu facianın ne olduğunu bilmeyenler, hatırlamayanlar olabilir diye düşünüp tekrar paylaşmak istedim.

Sene 1945. İkinci dünya savaşının son günleri. Stalin yönetimindeki Rusya demir perdeyi indirmeye başlamıştır. Balkanlar’da Rus Kızıl Ordusunun girdiği yerlerden çıkmaya niyeti yoktur. Polonya, Bulgaristan, Romanya, Macaristan ve hatta Baltık ülkeleri Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin parçası olma yolundadırlar.  Kafkaslar da ve Asya’da da durum farklı değildir. Gürcistan, Azerbaycan ve Ermenistan aynı yolda ilerlemektedir…

Azerbaycan’da   duruma muhalefet eden aydınlar teker teker yakalanıp Ruslar tarafından idam edilmeye başlanır. Azerbaycanlı 147 aydın (mühendis, doktor, öğretmen) kaçmaya karar verirler. Türkiye’ye sığınmak için yola çıkarlar. Durumu haber alan Ruslar, Azeri aydınları yakalamak için peşlerine bir Rus müfrezesi takar. Can havliyle kaçan Azeri aydınlar Aras nehrine varırlar. Nehrin üzerinde bir köprü vardır. Boraltan köprüsü… Köprünün bir tarafı Rusya, bir tarafı Türkiye’dir. Nihayet Rus müfrezesi onlara yetişemeden köprüyü geçip canlarını kurtarırlar ve Türkiye’ye sığınırlar.  Serhat karakolunda çok iyi karşılanırlar. Karakol komutanı misafirlere yiyecek içecek verir, ihtiyaçlarını karşılar. Azeri aydınlar siyasi sığınma talebinde bulunurlar. Durum derhâl Ankara’ya telgrafla bildirilir. Cevap beklenmeye başlanır.

      O yıllarda Türkiye tek parti ile yönetiliyordu. İktidardaki Cumhuriyet Halk Partisinin başkanı ve Cumhur reisi İsmet İnönü’ydü. Azeri aydınlarının siyasi sığınma isteğini kendilerine bildirilir. Fakat hükümet bu isteği kabul etmez. Durumu derhal bir telgrafla karakola bildirdiler.

-Gelen Azerileri derhal geriye gönderin.

 Karakol komutanı gözlerine inanamıyordu. Rus müfrezesi köprünün öteki tarafında bekliyordu. Hatta laf atıyor alay ediyorlardı, gülüyorlardı. Komutan Ankara’nın bir yanlışlık yaptığını ümit ederek yeniden bir telgraf çeker. Cevap kısa sürede gelir.  “Geri verin” diyorlardı. Hatta “aksi halde sizi vatana ihanetten yargılanırsınız” diye tehdit de ediyorlardı. Komutan çaresizdi. Azerilere durumu bildirir. Azeriler gitmek istemezler. “Bizi siz öldürün, Moskof’a vermeyin” diye yalvarmaya başlarlar. Komutan mecburen emri uygular ve Azeriler karşı tarafa gönderir. Ruslar hemen orada Azeri aydınlarının ellerini arkadan bağlarlar, diz çöktürürler ve hepsini kurşuna dizerler. Hem de gülerek, alay ederek…   

 Karakol komutanı gözlerinin önünde yaşanan bu facianın tesirinden kurtulamaz. Uzun zaman sinir krizleri geçirir. Sonunda Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesine tedavi görür, fakat iyileşemez ve intihar eder…

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan henüz başbakan olduğu dönemde (yanılmıyorsam 2012 yılı)   bir Ak Parti toplantısında CHP’yi eleştirmek için olayı şöyle anlatır:         

- '1945'te, 146 Azerbaycanlı aydın Stalin zulmünden kaçıyor. Aras Nehri üzerinden Boraltan Köprüsü'nü geçiyorlar ve Türkiye'ye sığınıyorlar. Azeriler öz gardaşlarının yurduna gelip, öz gardaşlarıyla kucaklaşıyor. Stalin, Türkiye'den bu Azeriler'in derhal iade edilmesini istiyor. Dönemin CHP hükümeti, Aras Nehri'nin kenarındaki sınırdaki karakola telgraf çekiyor, İnönü iş başında o zaman ve mültecilerin iade işleminin gerçekleştirilmesini istiyor. Karakol komutanı gözlerine inanamıyor, kulaklarına inanamıyor. Emri defalarca teyit ettiriyor. Ancak Ankara'dan, CHP hükümetinden kesin ve net emir geliyor, “Azerileri teslim edin.” Durumu anlayan Azeriler, Türk askerlerinin boynuna sarılıp yalvarıyorlar, “Ne olur bizi teslim etmeyin. Bizi burada siz kurşuna dizin, kendi toprağımızda, kendi öz gardaşımızın, kendi bayrağımızın altında bizi öldürün” diyorlar. Ancak Ankara'dan gelen emir net... Boraltan Köprüsü'nü geçen Azeriler, köprünün hemen karşısında Türk askerlerinin, Türk subaylarının gözleri önünde elleri bağlanmış olarak infaz ediliyor. Karakol komutanının bu elim manzara sonrasında intihar ederek canına kıydığı söyleniyor. Bu acı hadiseden geriye çok ama çok acı bir ağıtın dizeleri kalıyor.”

https://www.istanbultakipte.com/haberler/siyaset/ic-politika/azeri-gardaslarimizi-rusya-ya-satan-chp-dun-neyse-bugun-de-odur.html

Daha sonra bu olayın anısına bir sürü şiirler söylendi, Hatta yanılmıyorsam olayı tam yansıtmamakla birlikte bir de filmi yapıldı. Cüneyt Arkın oynamıştı.

 Neden, neden böyle yaptılar?

 Yorumu size bırakıyorum. Benim söyleyeceğim sadece, karanlık yıllardı, çok karanlık…

Azerbaycan’ın milli şairi Almas Yıldırım – Dönek Kardeş şiiri çok uzun, ancak ilk kıtasını yayınlamakla yetineceğim.

Türk denince özü, sözü mert olur,
Dost deyince ayrılmaz bir fert olur,
Kardeş deyip dara düşsem, sığınsam,
Şimden geru bu bana bir dert olur.
Ben ne diyem bu vefasız dağlara,
Öz kardaşı dönek olan ağlara!

 

 

  Aaron Baruch   (Ankaralı)

 

 Kaynakça  :  Bilgicik -  Boraltan Köprüsü  - Tarihte Bir Yüz Karası – Orkun Kutlu

                       Star Güncel – 08.09.2012

 

                       Vikipedia ansiklopedisi  

3 Haziran 2023 Cumartesi

GÜNEŞİ KULLANMAK…

 


 

Kudüs’te 1955 yazının çok sıcak bir gününde herkes şakır şakır terliyordu. Fizikçi ve mühendis İngiliz asıllı Yahudi bilim adamı Harry Zvi Tabor Genarali binasının arkasındaki arazide İsrail’in kurucularından Başbakan Ben Gurion, finans bakanı Levi Eshkol ve başbakanlık genel direktörü Teddy Kollek ile buluşacaktı.

O günler İsrail için çok zor günlerdi.  İsrail sadece 7 yıl evvel altı Arap ordusuna kafa tutmuş, onları yenmiş ve 1948 yılında bağımsızlığını ilan etmiş bir ülkeydi. Yahudiler Avrupa’da eşi benzeri görülmemiş bir soykırım yaşamışlar, 6 milyon Yahudi fırınlarda yok edilmişti. Şimdi yüzbinlerce Yahudi göçmen dünyanın her yerinden evine, bu bebek ülkeye geliyordu.

Ekonomi krizdeydi, yiyecek kıttı. Pek çok ihtiyaç maddesi bulunamıyordu. En önemlisi yakıt yoktu. Elektrik yetmiyordu, voltaj düşüklükleri ve zamanlı zamansız kesilen elektrikler olağan hale gelmişti. Durum o kadar kötüydü ki hükümet gece 22.00 ile sabah 06.00 saatleri arasında elektrikle su ısıtmayı yasaklamıştı. Öte taraftan nüfus hızla artıyordu, durum her gün daha sıkıntılı bir hal alıyordu.  

Ucuz ve sürdürülebilir bir enerji kaynağına ihtiyaç vardı. Ama bu kaynak neredeydi? Ortadoğu’nun pek çok yerinde petrol vardı ama İsrail’de yoktu. Bırakın petrolü, su bile, kömür bile yoktu. Ancak güneş vardı. Hem de bol bol.

Bilim insanları güneşle su ısıtmak için yıllardır uğraşmışlardı. Ancak hiçbir başarı elde edilmemişti. Harry Tabor ise şimdi bir çözüm bulduğuna inanıyordu. Çok güzel çalışan bir düzenek yaratmıştı. Ancak bir sorun vardı. Bu alet  laboratuvarın dışında daha  hiçbir yerde   çalıştırılmamıştı.

Herkes hazır olunca Tabor alanın ortasındaki düzeneği çalıştırdı. Mekanizma borulara su pompalamaya başladı. Borulardan geçen su, panellerin yakaladığı güneş ışığı ile   bir güzel ısındı. Isındı ne kelime, hazır bulunanlar ellerini sıcak suya sokamıyorlardı bile…

Ben Gruion ve yanındakiler mest olmuşlardı. Başbakan o kadar heyecanlandı ki Harry’yi Arizona’daki dünyanın ilk güneş enerjisi konferansına gönderdi. Kolektör konferansa damgasını vurdu. Kurulalı daha sadece 7 yıl olmuş olan İsrail’in, dünyada güneş enerjisi öncülerinden biri olduğu herkes tarafından kabul gördü.

İngiltere’de eğitim alan ve tam bir Siyonist olan Harry İsrail’e göç etmeye karar verdiğinde hareket etmesine 10 gün kala Ben Gruion’dan bilimsel araştırma dairesinde çalışmak için bir davetiye almıştı. 1950 yılında İsrail’de kurulan İsrail Ulusal Fizik Laboratuvarı kurulduğunda onun ilk yöneticisi oldu.

1950’lerin başında güneş enerjisi ile uğraşmak “deli işi olarak” görülüyordu. Güneş enerjisini ilk Romalılar kullanmış. Daha sonra Baltimore’da Clerence Kept bir cihaz yapmış ama verimli olamamış. 20 yıl sonra Bailey Kaliforniya’da daha gelişmiş bir cihaz yaptıysa da o yıllarda keşfedilen petrol ve doğal gaz bu cihaza çok güçlü rakip olmuş ve Bailey’in cihazı yok olup gitmiş.

Harry İsrail’de birkaç tane Bailey taklidi cihaz bulup inceledi. Harry ısıyı yakalayıp koruyacak tek şeyin parlak metal olduğunu biliyordu. Piyasadaki cihazlarda normal metal kullanılmıştı. Metalin özelliklerini kaybetmeden karartılması gerekiyordu. 1955’de ekibini metal karartmak için boya bulmakla görevlendirdi. Çok geçmeden iki çeşit kaplama buldular. Şimdi cihazı yapmaya sıra gelmişti. Harry “bu iş bir tesisatçının yapacağı iş değildi, ben ise fizikçiydim, yine de basit fizik işiydi” demişti. Adını Tabor Seçici Yüzey olarak tescilledi İbranice ismiyle Dud Şemeş…

Cihaz çalışıyordu. Şahane sıcak su üretiyordu. Ancak dahası vardı. Küçük bir türbin veya motor kullanarak bu su ısıtıcı elektrik de üretebiliyordu. 1955’de Harry bu icadıyla Weizman bilim ödülünü kazandı.

Uzun yıllar gerek İsrail’deki elektrik şirketlerinin engellemesi gerekse çatılardaki panellerin ve su depolarının çirkin gözükmesi bahanesiyle yaygın olarak kullanılamadı. 1961’de bir şirket patenti satın almak için Harry’e yanaştı. Ama unuttukları bir şey vardı. Harry tam bir Siyonist’ti. “Bu icat İsrail devletine aittir” diyerek onları kapıya koydu.

1973 Yom Kipur savaşından sonra enerji krizi kapıya dayandığında her şey bir anda değişmeye başladı. 1976 yılında İsrail Meclisi Knesset bundan böyle yapılacak binalarda Dud Şemeş’in kullanılmasını şart koşan bir kanunu kabul etti ve böylece İsrail vatandaşlarının milyonlarca şekel tasarruf etmesini sağladı. Bugün İsrail’deki binaların %90’ı Dud Şemeş’i kullanıyor. 2012 de Knesset araştırma merkezi Dud Şemeş’in İsrail’de %8   enerji tasarrufu sağladığını bildirmiştir.

Olay sadece evlerde ucuza sıcak su elde etmekten çok daha büyüktür. Sonraki yıllarda dev kolektörlerle elde edilen sıcak su türbinleri çalıştırılmaya başlandı ve büyük miktarda elektrik elde edildi.

Harry Tabor dünyada güneş enerjisini kullanmanın babasıdır.

 

Aaron Baruch (Ankaralı)

 

Kaynakça : Küçük Ülkenin Büyük Hayalleri – Avi Jorisch

1 Haziran 2023 Perşembe

BİBİ NETANYAHU’NUN VURULDUĞU GÜN…

 






 

 

Oynadığı yıllarda bir film İsrail’de çok gişe yapmıştı.   “When the prime ministers took down the hijackers - yani başbakan  korsanları aşağı çekerken...”

Filim yaşanmış, gerçek bir olayı anlatıyor. Kaçırılan bir uçak ve akabinde kurtarma operasyonu.  

OPERASYON   İSOTOP.

Filimle  ilgili olarak   Şimon Peres, Bibi Netanyahu ve başka siyasetçiler, eski  askerler anılarını anlattılar... Bu, dünyada ilk defa kaçırılan bir uçağa karşı yapılan baskın kurtarma operasyonuydu. O güne kadar  böyle bir operasyon hiç yapılmamıştı. Daha sonra da  bu kadar zor ve başarılısı hiç yapılamadı ya, neyse...

Kalemim yettiği kadar size bu olağanüstü operasyonu  anlatmaya çalışacağım...

8 Mayıs 1972. Viyana - Tel-Aviv  seferini yapmak için Sabena  havayollarına  ait Boeing 707-329 tipi uçak Viyana'dan havalanır.  Uçakta 94 yolcu ve 7 mürettebat vardır. Uçak havalandıktan 20 dakika sonra yolcuların arasında bulunan 4 Arap (iki kadın ve  iki erkek) koşarak pilot kabinine girerler, Silahlıdırlar ve  çok kısa bir sürede uçağın kontrolünü ele geçirirler. Bu ilk korsanların uçak kaçırma eylemlerinden biridir.

Korsanlar, Kaptan pilot Reginald Levy'den  uçuş planına sadık kalarak yola devam etmesini ister. Uçak aynen normal uçuşuna devam ederek Tel-Aviv Lod Hava alanına (daha sonra Ben Gurion) doğru uçmaya devam eder.  Kaptan pilot çok sakin bir şekilde yolculara “gördüğünüz gibi uçakta arkadaşlarımız var” şeklinde açıklama yapar. Çok sakindir.  Esasında İngiliz olan kaptan Yahudi'dir. İkinci dünya savaşı sırasında yüzbaşı rütbesiyle İngiliz Hava Kuvvetlerinde  bulunmuş ve Almanya üzerindeki  stratejik  bombardımanlara katılmış   eski bir askerdir. 1952 yılından beri Sabena'da çalışmaktadır. Dahası o gün kaptanın ellinci yaş günüdür ve karısı da yolcuların arasındadır.

Kaptan pilot korsanların uçağı ele geçirmelerinin üzerine  gizli olarak İsrail'e “uçak kaçırıldı” sinyalleri gönderir. İsrail alarma geçer. O sırada İsrail'in başbakanı  Golda Meir, Savunma bakanı ise Moşe Dayan'dır. Bu  efsanevi iki insan,  acil olarak hazırlıklara daha uçak havada iken başlarlar. Golda “gönderin çocukları” talimatını veriri.

Aynı model bir uçak bulunur. İsrail'in en  elit  komandoları,  (Sayeret Matkal)   hemen hava alanına sevk edilirler  ve model uçak üzerinde çalışmalara başlarlar. 

Uçak Lod hava alanına iner inmez sakin bir köşeye çekilir. Korsanlar Kızılhaç aracılığı ile isteklerini iletirler. İsrail hapishanelerinde bulunan 315  Filistinli tutuklunun serbest bırakılmasını istemektedirler. Görüşmelere İsrail tarafından Savunma Bakanı Moşe Dayan bizzat   katılmaktadır. 

Bu arada korsanlar Yahudi rehineleri diğerlerinden ayırırlar. Yahudi olmayan rehineler uçağın arkasına gönderilir.  Teröristler bir patlayıcı numunesini kaptan pilota verirler ve bunu İsrailli yetkililere götürmesini isterler. Niyetlerinin çok ciddi olduğunu  anlatmak istemektedirler. Fakat atladıkları bir şey vardır. Kaptan pilot Reginald Levy, uçakta ne olup bittiğini İsrail yetkililerine detaylı bir şekilde anlatır. Teröristlerin kıyafetlerinden uçaktaki yolcuların nerelerde oturduğuna kadar her şey  öğrenilir.   Bu detayların İsrailliler için hayati önemi vardır. Örneğin kaptan pilot en önemli soruyu yanıtlar. Acil çıkış kapılarının önünde koltuk yoktur. 

Çalışmalar hızla sürerken bir gurup  insan, mahkûm kıyafetleri ile havaalanına getirilir ve teröristlere uzaktan gösterilir. İsrailli yetkililer teröristlerin isteklerini kabul etmiş gibi gözükerek zaman kazanmaya çalışmaktadırlar.

Bu arada gece olmuş ve her taraf kararmıştır. İki komando toprağa sürünerek uçağın altına sessizce süzülür.  Uçağın, iniş takımlarındaki hidroliği boşaltırlar ve lastiklerini indirirler. Artık uçağın  bu vaziyeti ile havalanması imkânsızdır.  Bu teknik durum uçaktakilere de  fark ettirilir. Uçağın tamire ihtiyacı olduğu meydana çıkar. Görüşmeler yolu ile korsanlar dört teknisyenin uçağa  girmesi konusunda ikna edilirler. Beyaz teknik adam elbiseleri giymiş 16 komando uçağa yaklaşır. 4 tanesi ise uçağa girer.

“Operasyon İsotop” başlamıştır. Eller tetiktedir. Sinirler gerilmiştir ve herkes heyecan içindedir.

Uçakta 90 yolcu, 4 terörist,  7 mürettebat ve şimdilik  dört  Sayeret Maktal komandosu mevcuttur. Havada ölüm kokusu vardır.

Değerli okurlar, şimdi anlatımıma küçük bir ara verip size bu 16 komandodan bahsedeceğim. Komandoların lideri Ehud Barak'tır. Daha sonraları İsrail'in başbakanı olacaktır. Uçağa ilk giren dört komandodan biridir. 

Bir diğer komando  ise Bibi Netanyahu'dur. O da daha sonra  İsrail'in başbakanı olacaktır. Hatta halen başbakandır. Dahası operasyon sırasında vurulur. 

Bir diğer ise Yonatan Netanyahu olması gerekiyordu.  Yonatan Bibi'nin ağabeyidir. Fakat son anda iki kardeşin aynı anda tehlikeli bir operasyonda bulunması yetkililerce doğru bulunmaz ve operasyona katılmasına izin verilmez. Ancak 4 yıl sonra komutan olarak katıldığı  Entebbe baskını  sırasında ne yazık ki bu değerli  komutan yaşamını yitirir.

Bir diğer komando ise Danny Yatom'dur. Kendisi 1996 ile 1998 yılları arasında Ramsad (MOSSAD başkanı) görevi yapmış daha sonra da siyasete atılarak İsrail meclisine girmiştir.
Diğer bir komando Uzi Dayan, İsrail ordusunda Orgeneral rütbesi ile emekli olup o da siyasete atılmıştır. Uçağa giren ve girmek üzere olan bu ekip  olağan üstü insanları oluşturduğu olağan üstü bir ekiptir ve olağan üstü işler yapmışlardır. 

Şimdi kaldığımız yerden bu heyecanlı olayı anlatmaya devam ediyorum.

4 komando beyaz teknik adam kıyafeti ile uçağa girerler. Uçağın teknik aksamlarını kontrol ediyor gibi yaparak, oyalanmadan bir anda acil çıkış kapılarının tümünü açacak işlemleri yaparlar. Ana kapı, arka kapı, kanat hizalarında ikişer kapı, toplam 6 kapı bir anda açılır.  Diğer 12 komando yine beyaz kıyafetlerle hep beraber bir anda uçağa dalarlar. İçeri geri girenler İbranice “kendinizi koruyun” diye bağırmaya başlarlar. İbranice bilen Yahudi yolcular ellerinden geldiği kadar koltukların arasın yere uzanmaya çalışırlar. Komandolar anında iki erkek teröristi vururlar. 

Kadın terörist Khalsa'yı Bibi Netanyahu yakalar. Aynı anda komandolardan  Marko Eşkanazi silahını ateşler. Kurşun önce Khalsa'ya isabet eder fakat onu geçer. Aynı kurşun, Bibi'yi de kolundan yaralar.  Bibi vurulmuştur.   (Bu bilgi bu olayı konu eden  filimden alınmıştır. Faydalandığım diğer yazılı belgelerde kadın teröristin yaralanmadığı, sadece Bibi'nin dost ateşi ile vurulduğu anlatılmaktadır, bilgilerinize...)

Bu arada diğer kadın terörist el bombasının pimini çeker. Fakat mandalını bırakmaya fırsat bulamadan komandolar üstüne atılırlar ve eline yapışırlar. Terörist bombayı patlatamaz.  Komandolar hareketsiz hale getirilen teröristin elinden bombayı alıp tesirsiz hale getirirler.

Sonraları bir yolcu Chanel 1'e  olay sırasında yaşadıklarını birazcık değişik şekilde şöyle anlatır

-Her şey çok hızlı oldu. Daha sonradan, komando olduğunu anladığım beyaz kıyafetli insanlar bir anda uçağa daldılar ve teröristlere ateş etmeye başladılar. Erkek teröristlerden birisi de vurulmadan hemen önce elindeki el bombasının pimini çekti,  fakat o anda vuruldu ve bomba yere düştü. Ben de,  yere düşen bombayı yakalayıp mandalını tuttum ve bombanın patlamasına mani oldum. Daha sonra  bomba komandolar tarafından tesirsiz hale getirildi.

Yonatan Netanyahu kardeşinin vurulduğunu telsizden öğrenir, deli gibi uçağa koşmaya başlar. Kardeşini ayakta görünce yüzüne müthiş bir gülümseme yayılır ve “sana gitmemeni söylemiştim” der. 

Operasyon İsotop sona ermiştir. Dört teröristin  ikisi ölü, ikisi canlı olarak  ele geçirilmiştir. Bu kargaşa esnasında ne yazık ki 2 yolcu da yaralanır. Birisi kurtarılamaz ve hayatını kaybeder.
Sonra neler oldu?

Olayı Kara Eylül örgütü gerçekleştirmişti. 1967 yılındaki 6 günlük savaştan sonra intikam amacı ile dünyanın her yerinde Yahudilere karşı eylem yapan Kara Eylül  örgütü İsrail'in başına bela olmaya devam etti. Münih olimpiyatlarında Almanların beceriksizliği yüzünden ortalığı kana buladılar. 11 İsrailli sporcu öldü. Başka eylemler de yaptılar.

İsrail, dünyanın her yerindeki Yahudileri kendi vatandaşı kabul eder ve her zaman yanındadır.  Golda,  MOSSAD gerekli emirleri verir. MOSSAD, Gençlik Baharı Operasyonu ile Kara Eylül örgütünün tümünü  yok edecektir. Bu operasyona da katılan Ehud Barak kadın kılığında üç terör örgütü  liderini Beyrut'ta bir evde kıstırır ve arkadaşları ile birlikte üçünü de zımbalarlar. Aynı gece eşzamanlı olarak Beyrut'ta beş hedef daha yok edilir. Kara Eylül yok olmuştur.

Sabena uçağının kaçırılma planı,  Kara Eylül'ün lideri Kızıl prens lakaplı Ali Hassan Sallameh   tarafından yapılmıştı.  Ali Hassan'ın  biletini   MOSSAD  22 Ocak 1979 da  100 kg’lık bir bombayla  kesecektir.

Sabena  uçağı İsrail tarafından satın alınır daha sonraki yıllarda casus uçağı olarak faaliyet gösterir.

Kaptan pilot Reginald Levy  operasyondan sonra Golda Meir tarafından kabul edilir ve onuruna bir yemek verilir.  Kendisi İsrail'de bir kahraman olmuştur. Pilot anılarında teröristleri gerginlikten uzak tutmak için navigasyondan sexe kadar her konuda kendileriyle sohbet ettiğini anlatacaktır. 10 yıl sonra 1982 de emekli olur. Hayatının geri kalan kısmında Ehud Barak ve Şimon Perez  ile teması hiç kesilmez. Ağustos 2010 da  Dover'de evinin yakınındaki bir hastanede kanserden ölür.

Baskından sonra  komandolardan biri kaptanın şapkasını hatıra olarak alır. 35 yıl sonra  bu şapkayı kaptanın kızı Linda Lipschitze'e geri verir. Linda baskının olduğu yıllarda Jerusalem Post gazetesinde çalışıyordu.

İki kadın terörist İsrail mahkemelerince suçlu bulunurlar ve müebbet hapisle cezalandırılırlar. Fakat Lübnan savaşından sonra esir düşen İsrail askerleri ile  değiştirilirler ve serbest kalırlar.  

Hoşça kalın, sevgiyle kalın.

 

Aaron Baruch  (Ankaralı)

 

NOT: Bu yazımı yıllar evvel yayınlamıştım. Çok sevdiğim bir yazım. Tekrar yayınlamak istedim.

 

Faydalandığım yayınlar :      Vikipedia ansiklopedisi

                                              Jerusalem Post.

                                              Israel Defance Force

                                              Jewis Vırtual Library

                                              Rabbi Shraga Simmons Blog

                                              The Times of Israel