Sarmış yine âfâkını bir dûd-ı
munannid,
Bir zulmet-i beyzâ ki peyâpey
mütezâyid.
Tazyîkının altında silinmiş
gibi eşbâh,
Bir tozlu kesâfetten ibâret
bütün elvâh;
(Sarmış ufuklarını senin, gene
inatçı bir duman,
Beyaz bir karanlık ki,
Gittikçe artan ağırlığının altında her şey silinmiş
gibi,
Bütün tablolar tozlu
bir yoğunlukla örtülü; )
Yukarıdaki dizeler, ünlü Türk şairi Tevfik Fikret’in, 1902
yılında yazmış olduğu SİS
şiirinden. O yıllarda Osmanlı, Sultan Abdülhamit’in
idaresinde inlemektedir.
Şair epeyce uzun olan şiiri şu dizelerle bitirir:
Örtün, evet, ey hâile… Örtün, evet, ey şehr;
Örtün ve müebbed uyu, ey fâcire-i dehr!...
(Örtün, evet, ey felâket sahnesi... Örtün artık ey şehir;
Örtün ve sonsuz kadar uyu, ey dünyanın koca kahpesi! )
Şair, Abdülhamit’in idaresinden o derece bezmiştir ve o kadar kötümserdir ki,
onun idaresindeki İstanbul'a “dünyanın koca kahpesi” demektedir.
“Sis bütün İstanbul’u örtsün ve bu pislikler gözükmesin” dileğindedir.
Aradaaaan yıllar geçer. Osmanlı göçmüş gitmiş, yerine Atatürk, genç Türkiye’yi
kurmuştur. Yıllar sonra büyük Türk şairi Yahya Kemal Beyatlı. Tevfik Fikret'e
SİSTE SÖYLENİŞ şiiri ile cevap veriri.
Birden kapandı birbiri ardınca perdeler,
Kandilli, Göksu, Kanlıca, İstinye nerdeler?
Som zümrüt ortasında, muzaffer akıp giden firuze nehri nerde?
Bugün saklıdır, neden?
Yahya Kemal, sisin kalkmasını ve İstanbul’un güzel yüzünü göstermesini
istemektedir.
Tevfik Fikret’in şiirindeki, acı, nefret, isyan ve bedbinlik, Yahya Kemal’in şiirinde yerini
hayranlık, sevgi ve ümide bırakmıştır.
---------------------------------------------------------------------------------------------------------
İstanbullu bir hanım “BENİM NEREYE GİDECEĞİM BELLİ” diyerek pek güzel bir
şiir yazmış. Bu şiirini de sosyal ortamda paylaştı. Ben de çok beğendim.
Gerçekten de meramını iyi anlatmış.
Ama onun dediklerine ben katılmıyorum.
Ama ben Sultanahmet’e gidip köfte yemeyeceğim. Bebek’te de çay içmeyeceğim.
Bu şiirin fikriyatına katılmıyorum.
Bu şiirin altına alkış sembolleri ya da bir sürü “like” koyanlarla aynı fikirde değilim.
Ve de hayretler içerisindeyim. Nasıl oluyor da bu fikirler bu kadar beğenilebiliyor?
Acaba ben mi hatalıyım, ben mi yanlış düşünüyorum?
Ben hiç katılmıyorum bu fikirlere. Bilakis, tam karşı tarafta yer alıyorum.
Sen nereye istersen git değerli şair, ben seninle gelmiyorum.
“BENİM NEREYE GİTMEYECEĞİM BELLİ”
Kolay mı oldu sanıyorsun köfteden, dönerden vazgeçmek?
Derbi maçından sonra pasajda iki tek atmak.
Karlı bir günde Emirgan’da salep yudumlamak.
Büyükada Milto’da öğlen vakti başlayıp akşam vakti Tarabya’da biten rakı sofralarını
unutmak… Kolay mı oldu?
Türkiye bizim ciğerimizde, damarlarımızda, beynimizin her hücresinde.
Ama ne yapalım, peynir bitti değerli şair. O peynir bir daha gelmeyecek.
Koşu ayakkabılarını giy ve labirente dal. Başla koşmaya. Başka peynir depoları
bulman lazım. Koşman lazım, kendin için değilse bile, yetiştirmekte olduğun senden
sonraki nesiller için koşman lazım. Yeni hayatlar için bir nesil kendini harcayacak.
Kendisi için değilse bile, yetiştirmekte olduğu yeni nesiller için bir nesil kendini
harcayacak. Anneler babalar ne işe yararlar?
(Belki bu peynirle ya da labirentle ne demek istediğim net anlaşılmamış olabilir.
Okumanızı tavsiye ederim. Tam 2.45 dakikanızı alacaktır. “PEYNİRİMİ KİM ÇALDI.”
http://ankarali-2001.blogspot.co.il/ )
Aliyah (göç) zor ya da kolay. Oluyor işte. Gençleri koyun bir kenara benim gibi
atmışından sonra bile oluyor.
Gittiğine memnun musun diye sorsana.
Bilmiyordum böyle olduğunu, bilseydim daha gençliğimde gelirdim.
Gittiğine hiç pişman oldun mu diye sorsana.
Ne diyorsun be, ne pişmanlığı, yazık ki daha erken gelmemişim.
Bu ülkenin aliyahlara ve diasporada yaşayan Yahudiler ’in İsrael’e ihtiyacı var.
Herseklere bir lafım olacak. Aliyah zor mu diye sorarsan zor. Ama oluyor bir şekilde.
Hani Allah korusun hasta olursun, doktor gelir, iğne lazım der. Üfff, iğne insanın
canını acıır. Ama bir ahhh, biter. Kurtulursun hastalıktan.
Bu da öyle, başta zor, ama sonra ohhh be!
Yaradan hepimizin yardımcısı olsun.
Orada ya da burada veya şurada. Hepinizi seviyorum.
Bu hafta da bu kadar değerli kardeşlerim, yeğenlerim ve dostlarım.
Sevgiyle kalın, hoşça kalın…
Aaron Baruch (Ankaralı)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.