(İlk yayın tarihi 11 Şubat
2015)
Sevgili kardeşlerim,
yeğenlerim ve dostlarım.
1948 Martında Yeruşalayim kuşatma altında idi. 100 bin Yahudi soğuktan titriyordu. Yakacak hiç bir şey yoktu. Gaz yoktu. Kadınlar yemek pişirmek için DDT kullanıyorlardı. Yiyecek ve su neredeyse tükenme noktasında idi. Stoklarda kalan un, ancak adam başına 300 gr. ekmek yapacak kadardı. Şehir, kuru sebze ve konserve ile dayanmaya çalışıyordu. Taze et ve sebze tükenmiş durumda idi. Meyve süt yoktu. Bir yumurta bugünün parasıyla 15 lira idi... Askerlere, günde, üzerine şurubu andıran cocozine adlı bir sıvı sürülmüş dört dilim ekmek, bir kâse çorba, bir kutu sardalye ile iki patates verilebiliyordu. En iyi beslenen onlardı.
Sahil ile Yaruşalayim arasındaki yol Araplar tarafından kapatılmıştı. Yol üstündeki 12 köyde üslenen
Araplar, gözcülerin işareti ile yola iniyorlar ve gelen konvoyları
vuruyorlardı.. Tek bir arabanın
dahi geçmesi mümkün değildi. Son yarma çabaları pek çok
hayata mal olmuştu. Umutsuzluk her yanı sarmıştı. Araplar Yeruşalayim'i boğmak üzere idiler.
-Kudüs yolunu
açmak için bir çare bulmak üzere toplanmış bulunuyoruz dedi Ben Gurion.
Ve devam etti:
-Üç Hayati
merkezimiz var. Tel-Aviv, Hayfa ve Yeruşalayim. Bunlardan birini kaybedersek yaşamaya
devam edebiliriz. Ancak bu Yeruşalayim olmamalı. Ne pahasına olursa olsun Yeruşalayim yolunu açmak gerek.
Bir plan yapıldı.
Delicesine bir plan. Risk çok çok büyüktü. “Nachshon Harekâtı” yolun iki tarafındaki Arap köylerinin
işgal edilerek bir koridorun sistemli bir şekilde açılmasını öngörüyordu. Her
kez üstüne düşeni yapmak için kolları sıvadı.
Harekâtın komutanlığına Givati Tugayı Komutanı Simon Avidan getirildi. Birliklerin çoğunu oluşturan gençlere gelince, eğitimden yeni çıkıyorlardı. Binbaşı İsak Shadmi onları ilk gördüğünde bir izci oymağı sandı. Küçük çıkınları ve çantalarıyla romantik bir geziye gidiyor gibiydiler. Binbaşı, on tüfek, dört makineli ve bu çocuklarla Kudüs yolunu açmak için nasıl saldırıya geçeceğini düşününce ürpermekten kendini alamadı...
Simon
Avidar şehrin beslenmesinden sorumlu olan kişileri topladı.
Bütün gece çalıştılar. Kudüs'ün ihtiyacı olan malzeme listesi korkunçtu. Üç bin
ton malzemenin tedarik edilip gönderilmesi gerekiyordu. Subaylar derhal
Tel-Aviv'deki depolara yöneldiler. Bütün kamu ve özel depolar
mühürlendi. Simon Avidan kesin emir verdi:
"Yeruşalayim konvoyu
hareket etmeden bu depolardan bir gram mal bile çıkmayacak"
Bu erzakı taşımak için Simon Avidan ihtiyaç bulunan 300 ağır kamyonu bulması için İngiliz Ordusunun eski subaylarından Bar Shemer'i görevlendirdi. Bar, Tel-Aviv'deki bütün nakliye şirketlerine başvurdu. Ancak 150 kamyon tedarik edebilmişti. Geri kalan 150 kamyonu nasıl bulduğunu daha sonra sorduklarında Bar; "askerlerimi kavşaklara diktim. İşimize yarayacak her kamyonu çevirdik ve silah zoruyla onları
toplanma yerine sevk ettik" diyecekti. 20-25 kamyon toplandığında Bar Shemer bunları derhal toplanma yeri olan eski İngiliz Kampı Kfar Blou'ya gönderiyordu. Şöförler isyan halinde idiler. Bu işe katılmak istemiyorlardı. Tel -Aviv'de rahatları yerinde idi. Kimisinin karısı doğurmak üzereydi. Kiminin borcu vardı, çalışmalıydı. İşleri güçleri vardı. Yolun ne kadar tehlikeli olduğunu biliyorlardı. Ancak Allah'tan çoğu, kamyonların sahibi idi ve ekmek teknelerini bırakmak istemiyorlardı.
Bu erzakı taşımak için Simon Avidan ihtiyaç bulunan 300 ağır kamyonu bulması için İngiliz Ordusunun eski subaylarından Bar Shemer'i görevlendirdi. Bar, Tel-Aviv'deki bütün nakliye şirketlerine başvurdu. Ancak 150 kamyon tedarik edebilmişti. Geri kalan 150 kamyonu nasıl bulduğunu daha sonra sorduklarında Bar; "askerlerimi kavşaklara diktim. İşimize yarayacak her kamyonu çevirdik ve silah zoruyla onları
toplanma yerine sevk ettik" diyecekti. 20-25 kamyon toplandığında Bar Shemer bunları derhal toplanma yeri olan eski İngiliz Kampı Kfar Blou'ya gönderiyordu. Şöförler isyan halinde idiler. Bu işe katılmak istemiyorlardı. Tel -Aviv'de rahatları yerinde idi. Kimisinin karısı doğurmak üzereydi. Kiminin borcu vardı, çalışmalıydı. İşleri güçleri vardı. Yolun ne kadar tehlikeli olduğunu biliyorlardı. Ancak Allah'tan çoğu, kamyonların sahibi idi ve ekmek teknelerini bırakmak istemiyorlardı.
Bu arada Kfar
Blou'da şoför, yardımcı ve makinist toplam 1000 kadar insan
toplanmıştı ve bu da yeni bir yiyecek sorunu yaratıyordu. Bar Shemer
Tel-Aviv'in en iyi lokantalarından birine koştu. İçeri dalar dalmaz lokantanın
sahibi Yechezkel Weinstein'e "Yahudi ulusunun size ihtiyacı
var" dedi. O akşam saat beşte
Weinstein 1000 kişiye sıcak yemek dağıtıyordu.
İlk hedef yolun Yeruşalayim'den önceki son kilometrelerini denetleyen Arap köyü Castel idi.
Komutan Uzi Narkis köyün girişine ve çıkışına iki makineli bataryası
yerleştirdi. Tam gece yarısı saldırıyı başlattı. Araplar neye uğradıklarını
şaşırdılar. Beklemiyorlardı. Haganah merkezideki vericiden bir saat
sonra şu kelimeler döküldü:
-Haverim, Castel bizde
Castel'i işgal eden
müfrezenin görevi basitti. Bir daha Araplara pusu kurmakta yataklık etmemesi için
köyü silip süpürüp yok edecekti.
Bu sırada Tel-Aviv
limanında (Şimdiki Namal) Nora isimli şilepten iğrenç çürümüş soğan
kokusu dağılmakta ve burunları kırmaktaydı. İngiliz gümrükçüler fazla
dayanamadılar. Gümrük müfettişi "boşaltın" emrini verdi. Bir
sürü dok işçisi gemiye karıncalar gibi tırmandı. Deli gibi çalışmaya
başladılar. Soğan örtüsü kalkınca Çekoslovakya'dan gelen silah
ve mühimmat meydana çıktı. Gemi tam zamanında yetişmişti. Nachson
harekatı ertesi akşam başlayacaktı.
Subay İshak Shadmi
payına düşen silahları saldırıya bir kaç saat kala alabildi. Ancak
bir sorun vardı. Silahlar yağ içerisinde idi ve ellerinde bunları
temizleyecek hiç bir şey yoktu. İsak Shadmi genç erkeklerden bir
fedakârlık istedi. Bu genç erkekler dava uğruna donlarını feda ettiler.
Kızlar bu donlarla silahların yağını temizlerlerken kendileri de tellerle
namluları temizleyeceklerdi. Fişekleri taşımak için de çoraplar kullanıldı.
Başka bir piyade
bölüğüne komuta eden Hayim Laskov'a MG 34 makinelileri verildi. Ancak bu silahı
kimse tanımıyordu. Hayim alel acele eski
bir İngiliz askeri buldu. Eski asker silahı tanıyordu ve kullanmayı gösterdi.
Ancak silahlar arızalıydı ve kesik kesik ateş ediyordu. Makinelilerin otomatiği
işlemiyordu. Bölük saldırı emrini beklerken Tel-Aviv'den gelen bir silah uzmanı
makinelileri teker teker tamir etti.
Beşer yüz kişilik üç
tabur Yahudi güçleri 5 Nisan 1948 akşamı saat 21.00de saldırıyı başlattı. Yola
çıkış noktasındaki Arap köylerini birinci tabur çabucak işgal etti.
İkici Tabur yoldaki tepelerde bulunan Arap köylerine saldırdılar. Bazı köylerde
çok canlı direnişle karşılaşıldı. Bu köyler alınamasa da yola müdahale
etmemeleri için aradaki tepeler işgal edildi.
Bu arada kamyonların
yüklenmesi için Haganah, Tel-Aviv'deki bütün dok işçilerini kamyonların başına
yığmıştı. Bunlar Selanik asıllı, kısa boylu güçlü kuvvetli insanlardı. Bu
insanlara yemek hazırlayan lokantacı Yechezkel Weinstein daha sonraları "otomatik
bir zincir gibiydiler. Her kamyon 5 dakikada dolduruluyordu. İki genç gitarcı çaldıkları
müzikle ruhlara su serpiyordu" diye anlatacaktı.
Konvoy inanılmazdı. Her
renkten her markadan kamyon vardı. Üç tonluk Bedford'lar,
Dodge'lar, 10 tonluk kocaman Mack'lar küçük büyük her renkten ve her
cinsten taşıma aracı konvoyda vardı. Çoğu bir sabun markasının,
bebek mamasının, Hayfa'lı bir kasabın sattığı koşer etin, Tel-Aviv'deki bir
ayakkabı fabrikasının övgüsünü yapan afişlerle kaplıydılar. Hepsi de arıza
ihtimaline karşı çekilebilmek için çelik tellerle donatılmışlardı.
Konvoy portakal
ağaçlarının baygın kokuları arasında yola çıktı ve ağır ağır
ilerledi. 10 kilometre dümdüz asfalt sorunsuz aşıldı. Nihayet en tehlikeli yere
gelindi. Bab el Ued'e doğru konvoy tırmanmaya başlayınca sesler kesildi. Sinirler
keman teli gibi gerilmişti. Fakat korkulan olmadı. Palmach birliklerinin ağından
kaçabilen bir kaç nişancı ateş açtıysa da önemli bir engelleme
çıkmadı. Lastikleri patlayan bazı araçlar kör topal yola devam
etti. Bazı kamyonların radyatörleri son nefesini vermişti ve
kaynar sular fışkırtıyorlardı.
Bir konvoyun gelmekte
olduğu haberi Yeruşalayim'e yayılmıştı. Sabahın erken saatlerinden beri halk Yafa
kapısında toplanmaya başlamıştı. İnsanlar balkonlara pencerelere dolmuşlar
saygı ve şükranla bekliyorlardı. Havada elle tutulur bir umut vardı.
İnsanlar açlıklarını unutmuşlar önlerindeki vadiye bakıyorlardı...(Yeruşalayim'liler o hafta adam başına 10 gr. margarin iki yüz elli gr. patates
biraz da kurutulmuş et yiyebilmişlerdi.)
Önce kamyonların
homurtuları işitildi. Sonra bir tırtıl gibi ilerleyen konvoy yavaş yavaş seçilmeye
başladı. En önde mavi bir Ford kamyon geliyordu. Güneşte kaportası
parlamaktaydı. Allah'ım bu nasıl bir güzellikti. İnsanlar donmuş, kıpırdamadan
kamyonların yaklaşmasını bekliyordu... En sonunda konvoy alkışlar,
haykırışlar ağlama sesleri arasında teker teker Yafa kapısından girmeye
başladı. Yaşlı bir kadın Sefarad imareti önünde kim bilir kaç
konvoya katılmış Yehuda Lash'ı yakaladı ve ona sıkı sıkı sarıldı. Patateslerin
üzerinde Isak Shadmi, Ben Gurion'un "güçlü olduğumuz gün ulus
olacağız" lafını hatırladı. "Tamam"
dedi, "işte o gün, bu gündür..." Bar Shmer'in
kaçırdığı şoförler bile allak bullak olmuşlardı. Dua sesleri semaya
yükseliyordu. Herkes ağlıyordu. Ağlıya ağlıya boğazlarını yırtarcasına HATİKVA’yı
söylüyorlardı.
Bu nisan sabahı
belleklerde bir anı çakılıp kalacaktı. Şehre ilk giren mavi Ford kamyonun
çamurluğunda şunlar yazılıydı.
SENİ UNUTURSAM EY YERUŞALAYİM...
Ne sizi, ne de Yeruşalayim'i unutmadık.
Unutmayacağız.
Ve unutturmayacağız...
Hiç biriniz boşa
ölmediniz.
Bulunduğunuz yerden
dönün bakın neler yapıldı, nasıl bir İSRAEL kuruldu…
Bu ulus size
minnettardır...
Diasporadaki gençler,
siz istediğiniz zaman gelin...
O zamana kadar
nöbet bizde...
Bu hafta da bu kadar
sevgili dostlarım...
Hoş çakalın, sevgiyle
kalın,
Aaron
Baruch (Ankaralı)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.