GEÇMİŞİ UNUTTURMAYANLAR…
Her ülkenin, her milletin tarihinde
yakılacak sayfalar vardır pişmanlıklarla dolu. Ne yazık ki olan olmuş, yaşanan
yaşanmıştır. Zamanı geri getirmek olanaksız. Ülkeler, milletler, geçmişlerinde
yaşadıkları ile yüzleşmeli, yeni nesillere yaptıkları hataları, belki
nedenleriyle, anlatarak tekrarının
olmaması için tarih dersini ibretle ve önemle nakletmelidirler.
Araştırmacılar, tarihçiler bu görevi
üstlenen insanlardır. Onlar belgelere dayanarak öğrendikleri hakikatleri halka
anlatarak onları bilinçlendirirler. Geçmişi öğrenenler bunu kendilerine göre
değerlendirirler. Kimisi, “bunlar yaşanmış ama o zamanki koşullarda mecburen
yapıldı” diyebilir, bir başkası “yanlış politikalar yüzünden ne yazık ki
bu bunlar olmuş” diye düşünebilir. Kimse kimseye karışamaz, kimse kendi
yorumunu başkasına dayatamaz.
Ancak gerçekleri yazan tarihçilere,
araştırmacılara, yazarlara yazdıklarından dolayı teşekkür edip minnetle
çabalarını alkışlamak yerine onlara gerçekleri SAKLANDIKLARI YERDEN ÇIKARTIP
HALKIN GÖZÜNE SOKTUKLARI İÇİN çamur atmak neyin nesidir, nasıl bir cahilliktir,
nasıl bir aptallıktır, nasıl bir nankörlüktür?
Türkiye Cumhuriyeti tarihinde bilinen,
bilinmeyen çok olumsuzluklar yaşandı. Yahudiler çok kötü şeyler yaşadılar. Ama
yalnız Yahudiler mi, elbette değil, Türkiye Cumhuriyetinin sahipleri bütün gayrimüslimlere
hatta kendi soydaşlarına dahi çok kötülükler yaptılar.
Kılık kıyafet devrimi yapılırken tam 78
kişiyi devrime muhalefet ediyor diye astılar. Evet, yanlış okumadınız astılar. Hatta
asılanlardan birisi de kadın, nasıl bir hikmetse… Yetmedi, zamanın en büyük savaş
gemisi olan Hamidiye’yi gönderip Rize’yi topa tuttular. Yanlış anlamayın sene
1925.
Yahudileri Almanların elinden Türk
diplomatları kurtardı palavrasına inanmayın. Selahattin Ülkümen (kendisini minnet,
hürmet ve şükranla anıyorum) hariç tümü palavra. Kurtarmak ne kelime bir de
kapana kıstırdılar. Yahudilerin Avrupa’dan kaçabilmesi için tek yol karadan, Türkiye
üzerinden transit olarak Filistin’e veya başka bir ülkeye gidebilmekti, fakat
ne yazık ki Türkiye vize vermiyordu. (Deniz yolu Struma’dan sonra mümkün
değildi) Avrupa’da kapan kapanmıştı. Uzun söze gerek yok. Türkiye “buradan
geçemezsiniz” diyordu. 29 Ağustos 1938 tarihli 2/9498 sayılı “mahrem” kararname Avrupa’da yaşayan Yahudilere
Türkiye’nin kapılarını sıkı sıkıya kapatıyordu. Kararnameye bak!
“…Almanya, Macaristan, Romanya … Tabiiyetindeki
Yahudilere katiyen vize verilmemesi…”
Yahudiler size ne yaptı ki be… Sadece
bıraksaydınız da kaçabilselerdi… Transit olarak geçmek istiyorlardı, hepsi bu…
Filistin’e gitmek istiyorlardı… İsrael devletinin kurulabileceğine
inanıyorlardı.
Sene 1945. İkinci dünya savaşının son
günleri. Stalin yönetimindeki Rusya demir perdeyi indirmeye başlamıştır.
Balkanlar’da Rus Kızıl Ordusunun girdiği yerlerden çıkmaya niyeti yoktur.
Polonya, Bulgaristan, Romanya, Macaristan ve hatta Baltık ülkeleri Sovyet
Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nin parçası olma yolundadırlar. Rusya “Uluslar
hapishanesi” olmaktadır. Kafkaslar’da ve Asya’da da durum farklı değildir.
Gürcistan, Azerbaycan ve Ermenistan aynı yolda ilerlemektedir…
Azerbaycan’da duruma muhalefet eden aydınlar
teker teker yakalanıp Ruslar tarafından idam edilmeye başlanır. Azerbaycanlı
147 aydın (mühendis, doktor, öğretmen) kaçmaya karar verirler. Türkiye’ye
sığınmak için yola çıkarlar. Durumu haber alan Ruslar, Azeri aydınları
yakalamak için peşlerine bir Rus müfrezesi takar. Can havliyle kaçan Azeri
aydınlar Aras nehrine varırlar. Nehrin üzerinde bir köprü vardır. Boraltan
köprüsü… Köprünün bir tarafı Rusya, bir tarafı Türkiye’dir. Nihayet Rus
müfrezesi onlara yetişemeden köprüyü geçip canlarını kurtarırlar ve Türkiye’ye
sığınırlar. Serhat karakolunda çok iyi
karşılanırlar. Karakol komutanı misafirlere yiyecek içecek verir, ihtiyaçlarını
karşılar. Azeri aydınlar siyasi sığınma talebinde bulunurlar. Durum derhâl
Ankara’ya telgrafla bildirilir. Cevap beklenmeye başlanır.
Ne cevap geldi biliyor musunuz? Azeri
aydınları geri gönderdiler, Ruslara teslim ettiler. Rus askerleri 147 Azeri
aydını hemen orda sınırda, köprünün önünde enselerine birer kurşun sıkıp infaz ettiler.
Mavi Alay ile ilgili yazıları okuyun.
Onurlu Kırım Türklerinin Ruslara teslim olmamak için kendilerini nasıl
Kızılçakçak baraj gölüne atıp çoluk çocuk intihar ettiklerini okuyun. Ölemeyen
(!) Kırım Türklerini, Türkler sınırda Ruslara teslim ettiler, onlar da aynen
Azeri aydınlara yaptıkları gibi hepsini kurşuna dizip öldürdüler. Yüzlerce
Kırım Türkü oracıkta ölüverdi…
6-7 Eylülde yaşananları bir kere daha
yazmayacağım. Türkiye Cumhuriyeti tarihine utançla yazılan sayfalar…
Türkiye Cumhuriyeti, yakın tarihinde Yunan uyruklu, çok uzun
yıllardır Türkiye’de yaşayan Rumları 1964 yılında bir kararname ile 15 günde sınır
dışı etti. Tam 12 bin Yunan uyruklu bundan etkilendi. İçlerinde Yahudiler de
vardı. Yanlarına yalnız 20 kilo ve 20 dolar almalarına müsaade edildi. Bu
mezalimin hikâyeleri hala anlatılır.
Maraş’ta, (1978 Mayıs ayı) Çorum’da Alevilere
resmen pogrom uygulandı. Kimi öldü, kimi tecavüze uğradı. Can havliyle
mallarını mülklerini bırakıp kaçtılar.
Sivas’ta 1993 yılında “laiklere ölüm”
sloganlarıyla 33 sanatçıyı yakarak öldürdüler. Polis, asker, itfaiye olaya
müdahale dip o zavallıları kurtarmadı. Bu olay tarihe Madımak Katliamı olarak
geçti.
İşte bütün bunları (ve elbette pek çok
diğer olayları) o değerli araştırmacıların, yazarların kaleminden öğreniyoruz.
Şimdi istersen merak edip geçmişin sayfalarını karıştırıp yaşananları
öğrenirsin, istersen dönüp sırtını uykuna devam edersin. Kimse sana karışamaz.
Demokrasi böyle bir şey. Ama o yazarlar yazacaklar ve öğrenmek isteyenler onlar
sayesinde öğrenip kendilerine gerçekleri anlatan bu insanlara minnettar
olacaklar. Siz uymak isteyenler de onlara karışamazsınız. Karışamadığınız gibi “tarihi
hatırlatıp huzurumuzu kaçırmayın” da diyemezsiniz. Hoş demeye kalksanız da
sizi dinlemeye kimsenin niyeti yok.
Yukarıda küçücük özetlerle anlattığım
olayları daha detaylı kaynakçalarıyla, belgeleriyle, fotoğraflarıyla daha
detaylı öğrenmek isteyenler aşağıdaki linklerden bunları öğrenebilirler.
Palavra yok, hakikatler var…
Esen kalın…
Aaron Baruch (Ankaralı)
ŞAPKA DEYİP GEÇME… http://ankarali-2001.blogspot.com/2018/10/sapka-deyip-gecme.html
HOLOCAUST VE
TÜRKİYE... http://ankarali-2001.blogspot.com/2018/02/holocaust-ve-turkiye.html
HOLOCAUST VE TÜRKİYE…
(II. BÖLÜM) http://ankarali-2001.blogspot.com/2018/03/holocaust-ve-turkiye-ii-bolum.html
BORALTAN
FACİASI… http://ankarali-513.blogspot.com/
MAVİ ALAY… http://ankarali-2001.blogspot.com/2019/06/mavi-alay.html
20 KİLO,
20 DOLAR, HEPSİ BU, HADİ YALLAH… http://ankarali-528.blogspot.com/
çok güzel nerdesin sesini yazını çoktandır duymuyor görmüyorduk iyi olmanı dilerim
YanıtlaSilBelimden ameliyat oldum. Biraz da başka işler vardı, istemeden ara verdim. Şimdi her şey yolunda çok şükür...
Silgecmis olsun dostum , ve hemsehrim ...
Sil...
Her seferindeki gibi güzel bir yazı..kaleminize sağlık.
YanıtlaSilSevgili Aaron Bey, yazınız çok aydınlatıcı ve bilgi yüklü, emeğinize ve kaleminize sağlık... Geçmiş olsun dileklerimle ...Bizi yazılarınızdan mahrum bırakmayın ��, shabat shalom
YanıtlaSilLika nufusi
Sil