2 Mart 2018 Cuma

HOLOCAUST VE TÜRKİYE… (II. BÖLÜM)












II. Dünya Savaşı sırasında Türkiye, Avrupa ile Filistin arasında geçit olması dolayısıyla çok kritik bir konumdaydı. Naziler 1933’de Almanya’da iktidara geldiklerinde, çoğu doğu Avrupa’da olmak üzere, tam dokuz milyon Yahudi yaşıyordu. Her üç Yahudi’den ikisi, Almanların uyguladığı soykırım neticesinde öldü. ÖLDÜRÜLDÜ… Acımasızca… Kadın, erkek, çocuk, ihtiyar, fark etmiyordu. 


Bu yazımda sizlere, doğu Avrupa’da kapana kısılmış bulunan Yahudiler ’in kaçmak için nasıl çabaladıklarını ve tek çıkış yolları olan Türkiye’nin nasıl bir politika izlediğini anlatmaya çalışacağım.

Yahudiler, Avrupa’dan kaçmak ve gidebilecekleri tek yer olan Filistin’e gitmek istiyorlardı. Tek umut, kurulabileceğini düşündükleri İsrael devletiydi. Bu ümitle Türkiye üzerinden Filistin’e gitmek istiyorlardı. Can havliyle…

Özellikle İtalya, Almanların yanında savaşa katılınca Akdeniz Yahudilere kapandı. Esasında Doğu Avrupa’dan en mantıklı çıkış yolu uluslararası bir suyolu olan Tuna nehri idi. Bu nehir kullanılarak Karadeniz’e ulaşmak mümkündü.  Daha sonra boğazlar yolu ile Ege Denizine ve nihayet Filistin’e ulaşmak imkan dahilindeydi. Boğazlar, Montrö anlaşması ile uluslararası bir suyolu konumundaydı. Dolayısıyla sorun olmazdı. Vize filan gerekmiyordu.   Nitekim 25.000 Yahudi mülteci, Kasım 1938’den itibaren 38 gemi ile bu yolu kullanıp kaçarak Almanların elinden kurtulabildi. Fakat 1942 Şubatında STRUMA felaketi yaşandı. 1944 Nisanına kadar bu yol bir daha kullanılmadı. Yani kullanılamadı. 1944 yılının Ağustos ayında  deniz yolu yeniden devreye girdi.  Türk bandıralı Morina, Bülbül ve Mefkûre gemileri Bulgaristan’ın Köstence Limanından Yahudi mültecilerle dolu olarak hareket ettiler. Ancak Mefkûre bir denizaltı tarafından batırıldı. 372 kişi öldü.

Deniz yolu kullanılamadığına göre geriye tek yol kalmıştı. Kara yolu ile Türkiye üzerinden transit olarak Filistin’e veya başka bir ülkeye gidebilmek. Bu da mümkün gözükmüyordu. Çok zordu. Türkiye vize vermiyordu. Oysa Avrupa’da kapan kapanmıştı. Tek kaçış yolu Türkiye idi.

Şimdi biraz geriye giderek Türkiye’nin, Yahudi mültecilere bakışını gözler önüne sermeye çalışalım. Türkiye’nin bu konuda tutumu açık ve netti. Uzun söze gerek yok. Türkiye “buradan geçemezsiniz” diyordu. 29 Ağustos 1938 tarihli 2/9498 sayılı “mahrem  kararname Avrupa’da yaşayan Yahudilere Türkiye’nin kapılarını sıkı sıkıya kapatıyordu. Kararnameye bak!

“…Almanya, Macaristan, Romanya … Tabiiyetindeki Yahudilere katiyen vize verilmemesi…”

Yahudiler size ne yaptı ki be… Sadece bıraksaydınız da kaçabilselerdi… Transit olarak geçmek istiyorlardı, hepsi bu… Filistin’e gitmek istiyorlardı… İsrael devletinin kurulabileceğine inanıyorlardı.  Neden be, neden bırakmadınız? Vize verseydiniz belki binlerce insanın hayatı kurtulacaktı. Hepsi öldüler… Mutlu musunuz bari şimdi?

Bir de sizi Almanlardan kurtardık demezler mi?

1938 kararnamesi o kadar kesindi ki, bir tek kişiye dahi vize verilmiyordu. Ancak çok özel kişiler için hususi olarak bakanlar kurulundan kararname çıkıyordu. Nitekim Alman Yahudi’si profesörler üniversitelerin reformu için Türkiye’ye gelecekleri zaman her biri için ayrı ayrı kararname çıkarıldı.

Hamdullah Suphi Tanrıöver o yıllarda Bükreş büyükelçisi. Bakın 10 Şubat 1941 tarihli telgrafında yazdıkları neler:

Pasaportlarında sadece Türk vizesi olmadığı için buradan hareket edemeyip boğazlanan Yahudiler 36 kişidir. Aylardan beri sürünenlere yeni konsolosu bekleyin dedim. Acele emirlerinizi bekliyorum.”

1940 Eylülünde Yahudi Ajansı, Eliyahu Epstein’i Ankaraya gönderir. Eliyahu’nun çabaları neticesinde altı bin kadar Yahudi mültecinin geçişine izin verilir.

Ve nihayet 30 Ocak 1941 de lanet 1938 kararnamesi iptal edilerek yeni bir kanun yürürlüğe girdi. Bu kanuna göre, “Türkiye’de kalamazsınız, ama eğer gideceğiniz ülkelerin vizeleri tamamsa nereye istiyorsanız gidebilmek için Türkiye’den geçebilirsiniz” deniyordu. Mültecilerin transit vize alabilmeleri için artık bakanlar kurulu kararı gerekmiyordu. Yetki dış işleri bakanlığına verilmişti. Eylül 1940 ile Mayıs 1941 arasındaki dokuz ayda dört bin mülteci Türkiye’den transit geçiş yaptı. 

Ancak 1941 Mayıs’ından sonra dış işleri bakanlığının duvarları yeniden aşılmaz oldu. Takip eden 27 ay süresince sadece 1500 mülteci geçiş yapabildi.

Bakın, Haziran 1942’de sahte vaftiz belgeleriyle Budapeşte’den vize alıp İstanbul’a gelebilen Francis Ofner, Yahudiler ‘in vize alabilmesinin imkânsızlığını şöyle anlatıyor:
“Ben bir Yahudi’yim ve Yahudiler Türk vizesi alamazlardı. Türk vizesini alabilmenin tek yolu başkonsolosu Yahudi olmadığınıza ikna etmekti. Bunun için en az üç kuşak geriye giderek Yahudi kanı taşımadığınızı kanıtlayacak belgelere sahip olmak gerekiyordu.”

Acaba Türkiye ve Dünya, Almanların Yahudilere neler yaptıklarını bilmiyorlar mıydı? Bal gibi biliyorlardı. Berlin Büyükelçisi Hüsrev Gerede’nin tarihi telgrafını aynen aktarıyorum.  3 Aralık 1941 tarihli bu mesaj toplu katliamları, soykırımı bütün dünyaya bildiren ilk resmi belgedir. İbretle okuyunuz lütfen:

“Cephe gerisinde hastabakıcılık yapan yüksek tabakaya mensup bir aile kadınından alınan malumata nazara, son zamanlarda gerek Lamperg’de gerek Kiyev’de bir milyona yakın Yahudi erkek katledilmiştir. Bunlar 20 ila 30 bin kişi olarak muayyen bir sahada teksif edilmekte ve etrafı çevrilerek imha edilmektedir. İmha ameliyelerini yapanların SS kıtaatı olduğu ve bu katl ameliyesine devam edeceği ifade edilmektedir.”

Sonuçta 1938 ile 1944 yılları arasında 12 bin mülteci Türkiye üzerinden transit geçebildi. Bunu yarısı da savaş şartlarının değiştiği 1944 baharından sonra geçiş yapabildi.

Peki, Türk Yahudileri, onlara ne oldu? Yalnız Fransa’da 13.500 Türk Yahudi’si vardı. Geçen hafta bu konuda yazdıklarımı hatırlarsanız bu insanları “muntazam” ve “gayrı muntazam” olarak ayırmışlardı. Bulundukları ülkede 5 sene konsolosluklara müracaat ederek kayıt olan Yahudiler “muntazam” kabul ediliyorlardı. Diğerleri “gayrı muntazam”  sayılıyorlardı. Gayrı muntazam Türkleri vatandaşlıktan çıkartmak tamamen konsolosların tasarrufundaydı ve bu Yahudiler için tamamen olumsuz olarak değerlendirildi.

Muntazam kabul edilen Türk Yahudileri 3.500 kişiydi. 10.000 Türk Yahudi’si ise gayrı muntazamdı. Neredeyse tüm Türk Yahudilerini sebepler icat edip vatandaşlıktan çıkardılar. Tümü vatansız durumuna düştü. Bu durum Almanları bile şaşırttı. Hâlbuki isterlerse hepsini kurtarabilirlerdi. Hiçbir mani yoktu. Sonuçta kamplara gönderildiler ve hepsi katledildi.


Şimdi sizlere İstanbul, İzmir, Ankara ve daha başka Türk şehirlerinde doğan, Türk Yahudilerinin en elit tabakasına mensup 1660 kişilik bir listenin linkini sunacağım. Bu linki muhakkak (icabında yardım alarak) açın. Açın ve okuyun…

Türk Hükümetinin vatandaşlıktan çıkarttığı için vatansız muamelesine tabi tutulan ve kamplara gönderilip öldürülen 1660 Türk Yahudi’sinin listesi bu… İsimleri, soy isimler, doğum yerleri, öldükleri kampın numarası ve ölüm yılı yazılı. Neredeyse tanımadığımız hiçbir aile yok.

Başka yazacak şey bulamıyorum. Sözün bittiği yer…

BİR DAHA   ASLA… ASLA… ASLA…

Evet, bütün bunlar gerçek, hepsi yaşandı, insanlık tarihinin en utanç dolu sayfaları böyle yazıldı. Acaba insanlık bundan ders aldı mı? Heyhat, hayır, aynen tekrar yaşanmakta…

21. yüzyılda Ortadoğu’da çıkan savaşlar ve özellikle Müslüman ülkelerdeki çok kötü yaşam koşulları milyonlarca göçmen oluşturdu. Avrupa’nın gelişmiş ülkeleri bu göçmenlere sırtlarını döndüler. Çeşitli bahanelerle bu zavallı insanlara yardım etmediler.  Göstermelik birkaç göçmeni ülkelerine kabul etmekten, ya da çok küçük miktarlarda parasal yardım yapmaktan öteye gitmediler. Aynı savaş yıllarında Yahudilere yaptıkları gibi bu insanlara sanki onlar bir hastalık gibiymiş gibi davrandılar. Binlerce göçmen göç yollarında hayatlarını kaybettiler, çoluk çocuk, genç yaşlı, kadın erkek. Binlercesi… Kimse yardım etmedi…





Bir ülke ve bir başkan hariç. Türkiye ve Başkan Erdoğan.

Erdoğan’ın özellikle Suriyeli göçmenleri, Türkiye’ye kabul etmesinin ve onlar için milyarlarca dolar harcamasının belki yalnızca kendisinin bildiği gizli sebepleri olabilir. Belki başka başka niyetleri vardır. Ne olursa olsun, az ya da çok, yeterli ya da yetersiz, Türkiye, yani başkan Erdoğan bu zavallı göçmenlere yardım elini uzatmıştır ve bu insanlık namına çok büyük bir güzelliktir. Helal olsun sana Türkiye, helal olsun sana Erdoğan…

Şimdi lütfen herkes, Yahudi’si, Müslümanı, Avrupalısı, Arap’ı, zengini fakiri, içinizdeki düşmanlıkları bırakıp saf insan olarak bir daha düşünün bu göçmenleri… Ve öyle değerlendirin bu 21. Yüzyılın trajedisini…

Aaron Baruch (Ankaralı)

KAYNAKÇA :
Toplumsal Tarih Mecmuası : 
Mayıs 2015: İkinci Dünya Savaşı Döneminde Fransa’daki Türk Yahudilerine ne oldu?
Kasım 2016: II. Dünya savaşı döneminde Türkiye ve Yahudi mülteciler sorunu
Sn. İzzet Bahar’a makaleleri için özel teşekkürlerimi sunuyorum

2 yorum:

  1. Aaron pasha.
    Erdogan'a Avrupa 6 milyar € vererek sana Suriye'den sizan mültecileri orada tut,bize günderme dediler ve bu is bu sekilde,yazili anlasma ile nihayetlendi.Tam tarihini hatirlamiyorum ama 2,3 veya 4 sene gibi.
    Sevgiyle kal.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Doğrudur. Ancak Türkiye sadece 900 milyon dolar aldı. Taraflar karşılıklı olarak biri birilerini anlaşmaya uymamakla suçladılar ve anlaşma askıya alındı. Türkiye bu parayı alamadı... Avrupa ile de köprüler atıldı... (Bu anlaşmanın bir maddesi de Avrupa birliği görüşmelerinde yeni fasılların açılması idi. Açılmadı. Anlaşma askıya alındı)

      Sil

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.