26 Ocak 2019 Cumartesi

ŞAM’DAKİ ADAMIMIZ – ELİE COHEN







Bu hafta size İsrail’in ulusal kahramanı Elie Cohen’in hayatını özetlemeye çalışacağım. Her İsrail’inin Elie Cohen’e borcu vardır. Ben, onun hayatının bir özetini yazarak bu borcumun bir kısmını ödemeye çalışacağım. Belki böylece, bu müthiş kahramanlık öyküsünü işitmemiş olan genç nesillere de bir faydam dokunur.
MISIR
Dünyanın gelmiş geçmiş en büyük casuslarından biri olarak kabul edilen Elie Cohen Mısır-İskenderiye’de 1924 yılında dünyaya geldi. 5 erkek ve iki kız kardeşi vardı. Ailesi 1949 yılında gizlice İsrail’e göç etti. Elie Mısır’da kaldı. Göç etmek isteyen Yahudilere gizli yollar ve sahte evraklar temin ediyordu. O yıllarda İsrail askeri haber alma örgütü AMAN,  Mısır’da karışıklık çıkarmak için bir dizi terör eylemleri başlattı. Fakat operasyonlarda pek çok hata yapıldı. Mısır polisi uyandı ve İsrailli ajanları tutukladı. Bütün delilleri yok edebilecek zaman bulan Elie Cohen tutuklanmasına rağmen suçsuz bulunarak serbest bırakıldı. Arkadaşları çeşitli hapis cezalarına çarptırıldılar. Örgütün iki Yahudi lideri ise Ocak 1955 de asıldı.
Elie Cohen ceza almamış olsa da artık Mısır Polisinde bir dosyası vardı. Buna rağmen Mısır’ı terk etmedi ve gizli faaliyetlerine devam etti. 1957 de Süveyş savaşından sonra Mısır’da daha fazla kalamayarak İsrail’e, Batyam’daki ailesinin yanına göç etti.
İSRAİL
İsrail’e göç eden herkes gibi Elie Cohen de ilk zamanlar İsrail’de iş bulma sorunları yaşadı. Bu arada Nadia isimli Irak kökenli bir hemşire ile evlendi. Bu evlilikten iki kız ve bir oğlu olacaktı. Elie tekrar AMAN ile irtibat kurdu. Bir takım psikolojik testlere tabii tutuldu ve kendisine aşırı güveni ve risk alma eğilimi yüzünden örgüte kabul edilmedi.
Kısa bir zaman sonra Suriye’de işler karışmaya başladı. Suriye iç karışıklıkları yüzünden çalkalanıyordu. Darbeler ile sarsılmaktaydı. Halkın ilgisini başka yöne çekmeye çalışan Suriyeli yöneticiler sık sık İsrail ile sınır çatışmalarına giriyordu. Bu arada İsrail’i susuz bırakmak için Ürdün nehrinin de mecrasını değiştirmek gibi dev bir projeye başladılar. Ürdün nehrinin suyu İsrail için hayati öneme haizdi. Vazgeçilmezdi. Bu durumda Şam’a kendinden emin, cüretkâr, güvenilir bir ajanın yerleştirilmesi şart olmuştu.  Daha evvel AMAN’a kabul edilmeme sebepleri bu sefer Elie Cohen’i tam aranılan adam yapıyordu. Ve onu çağırdılar.
Çok sıkı bir eğitime tabi tutuldu. Hafıza eğitimleri alıyordu. Müthiş bir hafızası vardı. Takip pratikleri yapıyor, beri taraftan da Suriye şivesi ile Arapça konuşma dersleri alıyordu. Hatta bir şeyh tarafından Kuran dersleri bile aldı. Ayetleri ezberliyordu. Telsiz, verici, şifreli mesaj alıp verme konusunda eğitildi. Usta bir telsizci olmuştu. Dakikada 16 kelime gönderebiliyordu. Pek çok denemeye ve teste tabi tutuldu. Sonunda AMAN karar verdi. Elie Cohen Şam’daki adamları olacaktı. Onu Avrupa’da birkaç şehir dolaştırdıktan sonra Arjantin’e gönderiler.
ARJANTİN
Elie Cohen artık Kemal Amin Tabet olmuştu. Zengin Suriyeli bir tekstil tüccarı idi. Üç ay içerisinde Buenos Aires’i öğrenmişti. Aldığı dersler sayesinde İspanyolcasını da bir hayli ilerletmişti. Arap cemaatlerine yakın duruyor ve büyük bağışlarda bulunuyordu. Arap Dünyası dergisinin editörü ile tanıştı. Kısa zamanda iyi arkadaş oldular. Onun sayesinde Suriye konsolosluğundaki davetlere çağrılır oldu. Kısa zamanda kendini tanıttı ve sevdirdi. Bir akşam konsolosluktaki bir davette general üniformalı birisiyle tanıştı. General Amin El Hafız. Bu adam daha sonradan Suriye başkanı olacaktı. Arjantin’de bir efsane olmuştu. Arap cemaatinde onu tanımayan kalmamıştı.  Çantasında bir sürü tavsiye mektubu ile Arjantin’i 1961 yılında terk ederek esas hedefi olan Şam’a hareket etti. Fakat önce İsrail’e gidecek karısı ve çocukları ile hasret giderecekti.
SURİYE – ŞAM
İsrail’de birkaç ay dinlendikten sonra Elie Cohen Kemal Amin Tabet olarak Beyrut üzerinden Şam’a varır. Ordu merkezine çok yakın bir yerde müthiş bir malikâne kiralar. Bütün casusların tersine o kalabalıklara karışmak değil, kendini göstermek istiyordu. Şam’da fakirler için yapılacak bir aşevine çok büyük bir bağışta bulununca dikkatleri üstüne çekti. Çantasındaki tavsiye mektupları sayesinde bankerlerle, iş adamları ile temas kurmaya başladı. Muhteşem davetler veriyordu. Şam’a geldikten 6 ay sonra sosyetenin bir numaralı ismi olmuştu. Arada kısa aralıklarla yurt dışına çıkıyor ve İsrail’e evine karısı ve çocuklarının yanına geliyordu. Bu ziyaretlerinin birisinde AMAN kendisine minyatür bir fotoğraf makinesi de verdi.
Elie sezgilerinin peşinden gidip Baas partisi ileri gelenleri ile yakın ilişkiler kurmaya başladı. Her fırsatta cömert bağışlarda bulunuyor hediyeler veriyordu. Sezgileri doğru çıktı. 8 Mart 1963 de Albay Salim tankları Şam’a sürdü ve ihtilal oldu. Elie Cohen’in Arjantin’de tanıştığı General Hafız Suriye devlet başkanı oldu.
Elie Cohen artık Suriye’nin en önemli simalarından birisi olmuştu. Evinde Suriye’nin en güzel kadınlarının katıldığı seks partileri veriliyordu. En yakın dostlarına çok güzel ve cömert (!) sekreterler buluyordu. O sekreterler işittikleri her kelimeyi ertesi gün Kemal’e anlatıyorlardı. Baas partisinin siyasi toplantılarına katılıyor, askerlerle en gizli konularda sohbetler ediyordu. Başkan Hafız’a, karısına mink kürk hediye edebilecek kadar yakındı. Bir sonraki kabinede bakan olacağı konuşuluyordu. Suriye ordusuna Ruslar tarafından verilen silahlardan bile haberi vardı. Hatta İsrail’e karşı daha sert davranılmasından yanaydı ve askerleri korkaklıkla suçluyordu. Suriyeli komutanlar hiç de öyle olmadıklarını kanıtlamak üzere onu, defalarca Golan tepelerindeki mevzilere götürdüler. Saldırı ve savunma planlarını açıkladılar. Hatta yeni silahların depolandığı El Hama askeri tesisini gezdirdiler. Tahkimatları gösterip savaşa hazır olduklarını ispat etmeye çalışıyorlardı. Elie Cohen müthiş hafızası ile yoldaki ağaçları tepeleri dönemeçleri ezberliyor her sabah saat 8 de, bazen günde iki defa telsizle raporlar veriyordu. Telsizinin sinyalleri, ordu merkezine çok yakın olduğu için yoğun yayın yapan merkezin sinyallerinden ayırt edilebilmesi mümkün değildi. Mikro filimler ise sedef kakmalı tavlaların içerisine gizlenerek Arjantinli dostlarına hediye olarak Buenos Aires’e gönderilmekteydi. Daha sonra diplomatik çuvallarla bu filimler İsrail’e geliyor, AMAN’ın merkezinde inceleniyordu. Bir yandan da askerler, terfi alabilmek için onun yardımlarını istiyorlar ve ona yakın durmaya çalışıyorlardı. Daha sonradan Suriyeli bir generalin dediği gibi “Elie Cohen’in ulaşamayacağı gizli bir sır yoktu”.
Bu arada Elie bir Suudi ile tanıştı. Küçük Usame’nin babası Bin Ladin ile. Ürdün nehrinin mecrasını değiştirme işi Bin Ladin’e verilmişti. Yüzlerce iş makinesi kanallar kazıyor, borular döşüyordu. Ürdün nehrinin mecrası değiştirilecek ve İsrail susuz bırakılacaktı. Bin ladin bu cömert Suriye’li vatansevere (!) kanalların bütün detaylarını, derinliklerini, bombalara dayanma güçlerini, mevkilerini bir bir anlatıyordu.
13 Kasım 1964 Çarşamba günü Tel-Dan yakınlarında askerden arındırılmış bir bölgede Suriye askerleri İsrail traktörlerine ateş açar. İsrail müthiş sert bir cevap verir. Kısa zamanda ağır silahlar devreye girer. İsrail savaş uçakları yeni yapılan su kanallarına yönelir ve darma duman eder. Suriye ordusu Ruslardan yeni aldığı MİG savaş uçaklarını henüz kullanmayı bilmiyordu. Müdahale edemediler. Fakat İsrail Suriye’nin bu zafiyetini nereden biliyordu? (İsrail çeşitli tarihlerde kanal projesini defalarca bombaladı ve nihayet Suriye 1965 yılında bu projeden vaz geçti.)
Suriye haber alma teşkilatı Mukhabarat, son birkaç aydır alarma geçmiş durumdaydı. Çünkü en gizli konuşmalar, sırlar İsrail tarafından biliniyordu.  Kanalların bombalanmasında hayretler içerisinde kalmışlardı. Her şeyin yerini boyunu direncini biliyorlar ve tam isabetle vuruyorlardı. Muhakkak üst düzeyde birisi bu bilgileri aktarmaktaydı. Ama kim?
Ruslar Suriyelilere en yeni teknolojilerle üretilmiş yeni iletişim araçları telsizler vermişlerdi. Bu telsizlerin monte edilmesi için bir günlüğüne ordu merkezinin bütün sinyalleri kapatıldı. Fakat zayıf bir sinyal hala çalışıyordu. Rusların yardımıyla yön belirleme çalışmaları yapıldı. Adres Kemal Amin Tabet’in malikanesini gösteriyordu. Ama bu imkânsızdı. Suriye’nin en güçlü isimlerinden biri olan Kemal Amin Tabet nasıl casusu olabilirdi? O akşam zayıf sinyal tekrar Suriye İstihbaratı tarafından duyuldu. Adres yine aynıydı. Kemal Amin Tabet. Ev derhal basıldı. Elie Cohen telsizin başında iş üstünde yakalandı.
Elie Cohen yakalandıktan sonra çok ağır işkenceler gördü. Her şey açığa çıktı. İsrail onu kurtarmak için çeşitli teşebbüslerde bulundu. Milyonlar teklif edildi. İsrail’de hapiste bulunan 12 Suriye casusunun geri verilmesi bile gündeme geldi. Papadan devlet başkanlarına kadar af edilmesi, idam edilmemesi için Suriye’ye baskı yapıldı. Fakat iktidarda bulunan herkes ona sırları açıklamıştı. Hepsi onun suç ortağı idiler.  Bir an evvel ortadan kaldırılmalı idi. 18 Mayıs 1965 günü Şam’da pazar meydanında asıldı. Cesedi 6 saat asılı kaldı. O dakikalarda Elie Cohen İsrail’de ulusal kahraman ilan edildi. 100 binler ailesinin acısını paylaştı.
1967de 6 gün savaşında Golan tepelerinde Suriye ağır yenilgiye uğratıldı. O tarihten beri Golan tepelerinde artık Suriye askeri yok. İsrail bu zaferi Elie Cohen’e borçlu.
İsrail için hayati önemi olan Suriye’nin Ürdün nehri projesinin durdurulmasında tek başına Elie Cohen yine çok büyük rol oynamıştır. Bu proje onun sayesinde ortadan kaldırılmıştır.
İsrail Elie Cohen’in kemiklerinin yurda getirilip gömülmesi için çok uğraştı. Ancak bu güne kadar muvaffak olamadı. 51 sene sonra bu konu yeniden alevlendi. Elie Cohen’in asılması ile ilgili 35 saniyelik bir VDO Suriyeli birileri tarafından İsrail’e verildi. Bu arada kemiklerinin de gömülmek üzere İsrail’e verileceği haberleri çıktı. Sonra yalanlandı. Bakalım bu kahramanın kemikleri sonunda huzura erebilecek mi? Uğruna canını verdiği yurduna getirilebilecek mi? Ruhu şad olsun.

Aaron Baruch  (Ankaralı)
Kaynakça : Michael Bar-Zohar Nissim Mishal - MOSSAD

19 Ocak 2019 Cumartesi

ÜZGÜNÜM AMA TÜRKİYE’DE EĞİTİM BATMIŞTIR…














Bu yazım kesinlikle Siyonizm ile ya da antisemitizm ile ilgili değil. Hedef kitlem gençler ve onları yönlendirmekle yükümlü ebeveynleri. Yahudi, Müslüman, ateist, Türk fark etmiyor. İnsan olsun yeter…

Dünya son on yılda çok farklı bir yere gitmeye başladı. Aydınlanma çağı bitiyor ve bilişim çağı başlıyor. Bunu belki bu günleri yaşamakta olan bizler çok fark edemiyoruz. Rönesans döneminde de yaşayan sanatçılar da bir sabah uyanıp “Bu gün öyle bir tablo yapacağım ki, yepyeni bir akım başlatacak” dediğini hiç sanmıyorum. Üç yüz yıllık dönemi işaret eden bu terim ilk defa 19’ncu yüzyılda Fransız tarihçi Jules Michelet tarafından kullanılmış ve sonradan yaygınlaşmıştır.

Son on yılda gelişen bazı teknolojilerden bahsederek ne demek istediğimi açıklamaya çalışacağım. Bugün, Amerika’da kasiyersiz marketler açılmaya başladı. Raftan istediğin ürünü alıyorsun ve sonra kapıdan çıkıp gidiyorsun. Kapıdaki algılayıcılar otomatik olarak ürünün bedelini senin kredi kartından tahsil ediyor.  Güle güle kasiyerler. Amerika’da üç buçuk milyon, dünyada 800 milyon kasiyer bu teknoloji yayıldığında işsiz kalacak.

Kredi kartı kullanırken nerelere para harcadığınızı takip eden bankalar, şirketler sizin eğiliminize göre reklamları cep telefonlarınıza, bilgisayarlarınıza gönderiyor. Aynı şeyi facebook yapıyor. Açıkladılar ve itiraf ettiler. Kullanıcılarını dinliyorlar ve izliyorlar. Bu yolla seçimleri kimin kazanacağını neredeyse hatasız biliyorlar. Bu analizleri yapanlara “veri mühendisleri” deniyor. Önümüzdeki yılların en parlak sektörü…

İnsanlara üç boyutlu yazıcılarda organ basmanın eşiğindeyiz. Farelerde denendi ve üç ay yaşatıldı. Her şey hazır, onay bekleniyor. Böbrek, karaciğer, pankreas ve diğer organlar üç boyutlu yazıcılarda yapılabilecek ve hasta olanları ile değiştirilebilecek.

Bugün çişinizi yaptığınız klozetin size her sabah idrar analizinizi yazılı olarak verebildiği bir dünyada yaşıyoruz. Çok yakın bir gelecekte alyuvarlarınız boyunda “çipler” damarlarınıza enjekte edilecek ve her an kan değerleriniz sizi takip eden tıp kurumu tarafından izlenecek. O da yetmezmiş gibi, ne zaman müsait olduğunuzu, programınızı yüklemiş bulunduğunuz cep telefonunuzdan takip ettiğinden biliyor olacak ve eğer bir problem algılıyorsa, siz daha hasta olmadan evvel sizi takip eden tıp kurumundan randevu alacak. Koruyucu hekimlik.

Laboratuvarlarda mevcut DNA’lar değiştirilerek bugüne kadar hiç olmamış canlılar üretiliyor. Henüz mikrop boyutunda. İnşallah bir gün o laboratuvarlardan kaçmazlar. Danimarka’da bir üniversite karbon tozundan ilk proton hücreyi yaratmayı başardı. Tozdan canlı hücre… Bazen okudukça dehşete kapılıyorum.

Farenin beynine yerleştirilen bir çip ile hayvan acıktığında apple watch’a sinyal göndermeye başladı. Yüzyıldan daha uzun bir döneme imzasını atmış büyük şirketleri düşünün. Mesela Siemens, dev Alman sanayi şirketi. Ürettiği her şeyi görüp tutabilirsiniz. Sadece 15 yıl evvel kurulan Facebook’un değeri Siemens’in on mislinden fazla. Hiçbir üretimi yok. Onun ürettiği hiçbir şeyi tutamazsınız, göremezsiniz. Uber dünyanın en büyük taksi şirketi, oysa bir tane bile taksisi yok.

Çok daha fazla örnekler var. Akılımızın alamayacağı kadar ileri düzeyde işler gerçekleştiriyorlar. Bilim eskiden matematiksel olarak büyürdü. Örneğin 1, 2, 3 gibi… Sonra geometrik şekilde büyümeye başladı. 2, 4, 16 gibi. Şimdi ise 100, 1.000, 10.000 gibi büyüyor. İşte içine girdiğimizi düşündüğüm çağ bu. Asteroitlerden maden üretmeyi düşünen teknolojiler (şimdiden bu konuda kurulmuş dört dev şirket var) bütün ameliyatlaiz hatasız yapan robotlar  (bazı hastanelerde şu an başarı ile kullanılıyor)  insansız siber ordular (İHA’lar, insansız hava araçları) bu yenidünyanın somut delilleri…

Şimdi gelelim esas konumuza. Biz kendimize sormalıyız. Biz bu dünyanın neresindeyiz? Belki artık bu ileri eğitimleri almak için yaşımız çok ileri olabilir. Ama ya çocuklarımız? Ya torunlarımız? Onları doğru yönlendirmemiz şart. Eğer o çocukların bu yeni dünyada kaybolmalarını istemiyorsak onların bu bilişim çağına uyum gösterebilmeleri için ileri düzeyde eğitim almaları şart.


Artık yalnız kimyacı isen işin zor. Hem kimyacı, hem ekonomist hem de halkla ilişkiler uzmanı olman lazım. İngilizce zaten şart, onun yanında Çince belki Rusça da bilsen çok iyi olur. Çok güzel sesin olabilir, şahane bir vokalistsin. Konservatuar da bitirdin. Ama yetmez. Çok da iyi dans etmelisin. Şair olmalı, söz yazmalı, beste yapmalısın. İşte böyle bir dünya bekliyor gençleri. Artık annelerinin babalarının yaptıklarını yaparak başarıya ulaşmaları mümkün değil. İmkânsız.

Neden Türkiye’yi terk etmeli? Çünkü Türkiye’de bu eğitimi verecek hiçbir kurum yok. Türkiye’nin 175 üniversitesinden hiç biri dünyanın en iyileri sıralamasında ilk beş yüze giremediler.  CWUR eğitim kalitesi sıralamasında Boğaziçi Üniversitesi 300’ncü sırada, İstanbul Üniversitesi 498’nci sırada yer aldı.

Uluslararası eğitim değerlendirme PİSA testi 35’i OECD ülkesi olan 72 ülke ve ekonomik bölgede, 15 yaşındaki 540 bin öğrenci arasında yapılıyor. Türkiye 2018 yılında yapılan testte 50’nci sırada yer alırken önceki testlere göre performansı geriledi. Türk halkı okumuyor, okuduğunu da anlamıyor.
Davos’u bilirsiniz. Dünya ekonomik forumu. Son yıllarda 144 ülkenin eğitim seviyelerini ölçüp yayınlıyorlar. İşte Türkiye’nin durumu:
2008 – 2009 ….. 77’nci sırada
2014 – 2015 ….. 89’ncu sırada
2015 – 2016 ….. 92’nci sırada
2016 – 2017 …..104’ncü sırada
Gittikçe batıyor…
Türkiye’deki hocaların, profesörlerin neredeyse yarısı bu Atatürk’çü, bu Feto’cu diye eğitim kurumlarından uzaklaştırılırsa,  eğitim programları her eğitim bakanı geldiğinde değişirse, üniversitelerde eğitim seviyeleri yükseltileceğine her ilde bir üniversite açılırsa, yani türbinlere oynanırsa olacak olan budur. Bol bol işsiz, beyaz yakalı mutsuz, geleceklerinden endişe eden gençler yaratırsınız.
Basit bir karşılaştırma; Kore’de bilgisayar teknolojisinde alt yapının olmazsa olmazı fiber optik kablo kilometre kareye ortalama 6000 metre kullanılırken bu oran Türkiye’de 300 metre.
Türkiye’de eğitim hiçbir işe yaramaz seviyededir. Üzgünüm, ama eğitiminizi Türkiye’de yapmak istiyorsanız bu kararınızı bir kere daha gözden geçirin.
Müthiş bir BİLİM TSUNAMİSİ geliyor. Bildiğiniz dünyayı yıkacak, her şey yeniden şekillenecek. Bu yeni dünyaya ayak uydurmak için eğitimin yüksek olduğu yerlere gidin, ya da çocuklarınızı torunlarınızı oralara gönderin. Egoistlik yapıp bu çocukları kanatlarınızın altında tutmaya çalışmayın. Onların geleceğini düşünüyorsanız gönderin. Yoksa bu dalga hepsini yutar…
Esen Kalın…
Aaron Baruch  (Ankaralı)

Kaynakça :
Emin Çapa – Sizi öldürmeye gelecekler.
https://www.youtube.com/watch?v=2q2a6hGVeuo&t=203s
BBC - NEWS
Türkiye Gazetesi
Haber vitrini:
http://www.habervitrini.com/egitim/turkiyede-kac-universite-var-338817