26 Eylül 2020 Cumartesi

DEMOKRASİ VE SİYONİZİMİN ÇIĞLIĞI…

 




10 Kasım 1975’te Türk ulusu atasının ebediyete intikalini anarken Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 3379 sayılı “Siyonizm’in; ırkçılığın ve ayrımcılığın bir türü” olduğu kararını alıyordu.

Aşağıdaki yazı bu anlamsızlığa bir isyan çığlığıdır.

*

SİYONİZİMİN ÇIĞLIĞI…

Yahudiler ve İsrail dünya tarafından baş belaları olarak görülmekte…

Doğrudur, biz Yahudiler ve İsrail baş belasıyız. Asırlardır dünyanın canını sıkıyoruz. Huyumuz kurusun, bu bizim genlerimizde var. Tek tanrısıyla Avram Avinu, (Hazreti İbrahim) on emiriyle Moşe, (Hz. Musa) diğer yanağına ikinci tokadı yemeye hazır Yeşu (Hz. İsa) daha sonra, Freud, Marx, düzen düşmanı devrimcilerdir.

Neden?

Çünkü devirlerindeki hiçbir düzen onları tatmin etmiyordu. Her şeyi tartışmak, ileriyi görmek ve kaderlerini değiştirmek için dünyayı değiştirmeye soyundular. Atalarımın kaderi buydu. Bu yüzden kurulu düzen sahipleri onlardan nefret ettiler.

Sağcı Yahudi karşıtları onları Bolşevik ihtilalinin fikir babaları olmakla suçladılar. Doğrudur. 1917’de bu akımın içerisinde pek çok Yahudi vardı.

Solcu Yahudi karşıtları bu sefer Yahudileri kapitalizmin kurucuları olarak suçladılar. Bu da doğrudur. Kapitalizmin temelleri Yahudiler tarafından atılmıştır.

(Bu günkü İsrail’e benzemiyor mu? Sağcılarla solcular…Rak Bibi – Rak lo Bibi)

Sağcısı da solcusu da Yahudileri eleştirir. Sebebi basittir. Din, kültür, devrimci idealler bir yandan, para diğer yandan, taşınabilen yegâne değerlerdir. Bunlar vatanı olmayanların tek vatanlarıdır.

Ama artık öyle değil. Şimdiki Yahudilerin artık bir vatanı var. Ve doğal olarak Yahudi karşıtlığı küllerinden yeniden doğdu ve bunun yeni ismi ANTİSİYONİZM.

Yahudi karşıtları eskiden bireylerle uğraşırlardı. Şimdi ise bir halkla, bir ülkeyle sanki İsrail bir Gettoymuşçasına, sanki Kudüs bir Varşova’ymışçasına uğraşıyorlar. Yahudileri kuşatan Naziler bu sefer Arapça konuşuyorlar. Hilalleri bazen orak şeklini alıyorsa bu dünyadaki bütün solcuları yanlarına alabilmek içindir.

Sınıf savaşına katılmakta kararsızlığımız yok. Başbakana “Bibi,” Hz.Musaya “Moşe” deriz. Herkes karşısındakine göz seviyesinden bakar. Ne kimsenin ayaklarına bakarız nede kimsenin bize tepeden bakmasına izin veririz. Ama aynı zamanda “farklı olabilme hakkını” da destekleriz.

Dünya solu biz İsraillileri kendi saflarında görmek istiyorsa bizim sorunlarımızı yok sayamaz. Bizim sorunlarımız Yahudilerin vatanlarından Romalılar tarafından sürüldükleri 1’nci yüzyıldan beri devam ediyor. Her yerde hor görüldük, itilip kakıldık, sürüldük, ezildik, pogromlara uğradık, zorla dinimizi değiştirdiler.

Neden biliyor musunuz?

Dinimiz, yani kültürümüz tehlikeliydi. Çünkü tam bir demokrasi örneğiydi. Bakın, size birkaç örnek vereyim.

·         Yahudilik Şabat’ı getirdi. Bunu piramitleri bir an evvel bitirmek isteyen Firavunların nasıl karşıladığını düşünün.

·         Yahudilik köleliği yasakladı. Eski çağlarda bedava iş gücü kullanan Romalılar elbette bunu sevmedi.

·         Tora der ki; “toprak insana değil, tanrıya aittir.” Bu kanunun Orta çağ Papalığı ve derebeylerin üzerindeki etkilerini düşünün.

Halkın gerçekleri bilmemesi gerekiyordu. Kutsal kitabın okunmasını yasakladılar. Sonra iftiralar ve Getto duvarları geldi. Peşinden Yahudiler Engizisyona, pogromlara uğradılar. Sarı yıldız takmak zorunda bırakıldılar.

Yahudiler kaçtılar, sürüldüler ve hiçbir yere ait olamadılar. Halkların arasında yetimhane çocukları gibiyiz. Ama artık evlat edinilmek istemiyoruz. Hayatımız efendilerimizin, mal sahiplerimizin keyfine bağlı olmamalı. Yaşadığımız ülkenin kiracı vatandaşları olmak istemiyoruz.

Tarihin kapısını çalıp “giriniz” denilmesini beklemekten bıktık. Giriyoruz işte ve bağırıyoruz. Artık kendi evimdeyiz ve dünya üzerinde kendi toprağımız var. Bu toprak bize en büyük makam tarafından söz verildi ve bu söz tutulacak!

Siyonizm nedir? Siyonizm’i basit bir cümleye indirgeyebiliriz.

“Gelecek seneye Kudüs’te…”

Bu basit bir slogan değildir. Kutsal kitapta “TORA’DA” yazılıdır. Dünyanın en çok satılan kitabında… Bu iki bin yıllık bir çığlıktır. Bu çığlık Kristof Kolomb’un, Kafka’nın, Chagall’in, Marx’ın, Einstein’ın hatta Kissinger’in babaları tarafından senede bir defa Hamursuz bayramında tekrarlandı.

Siyonizm özgürlük savaşının adıdır. Biz Yahudiler iki bin yıl öncesinin Filistinlileriyiz ve dünyada en eski ezilen ulusuyuz. Bu gün artık kendi topraklarımızdayız ve toprağımızı terk etmeyeceğiz.

Düşünüyorum o halde varım diyen Descartes hatalıydı.  Bu bana hiçbir şey ifade etmiyor. Biz Yahudiler beş bin yıldır düşünüyoruz ve hala yokuz.

Şimdi biz İsrailliler diyoruz ki:

“KENDİMİ SAVUNUYORUM, ÖYLEYSE VARIM.”

*

Yukarıdaki yazımın neredeyse tamamı Arap Kökenli Yahudi Fransız ozan Herbert Pagani (1944-1988) tarafından 1976 yılında kaleme alınmıştır. Bugün hala aynı gerçeklerle karşı karşıyayız.

BU KADAR DEMOKRASİ ÇOK MU?

Pandemiye yüzlerce kurban verdik, belki binlerce vereceğiz. Ama demokrasimizden vaz geçemeyiz.  Bu pandemi döneminde İsrail’deki belki de fazla demokrasiden şikâyet ederken Yahudilerin demokrasiye katkılarını yeniden düşünmeliyiz. Uzun lafın kısası biz Yahudi’yiz ve bu dünyanın öncüleriyiz…

Aaron Baruch (Ankaralı) 

19 Eylül 2020 Cumartesi

PANDEMİ DERSLERİ…

 




Yaşamakta olduğumuz pandemi ilginç dersler koyuyor önümüze. Alabilenler alıyor, alamayanlar ne yazık ki bu kıymetli öğretilerden yoksun kalıyorlar.

İki ay evvel haftalarca korona belasıyla boğuşan yaşlıca bir Yahudi yatmakta olduğu Amerika’nın ünlü bir hastanesinde nihayet sağlığına kavuşmanın mucizesini yaşamış. Taburcu olacak, işlemler tamamlanmış, tekerlekli sandalyede evine gitmek için sabırsızlıkla bekleyen adama dehşetli bir fatura vermişler. Zavallı ihtiyar Yahudi faturayı görünce şaşırmış, baka kalmış, sonra önce yavaştan, sonra hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamış. Hastanenin orada bulunan görevli personeli de durumdan elbette çok etkilenmiş ve elini adamın omuzuna koyarak:

-Üzülmeyin, ödemenizi taksitler halinde yapmanızı sağlamaya çalışacağım demiş. Adam gözlerinde biriken yaşları silerek görevliye dönmüş ve:

-Ödeme sorun değil, ben çok zenginim, üzüldüğüm bu kadar yıldır bedavaya aldığım nefeslerin kıymetini bilmemişim, ona ağlıyorum demiş.

Aldınız mı dersi? Elimizdekinin kıymetini ne yazık ki kaybettiğimizde anlıyoruz. Sağlığımızın kıymetini bilmeliyiz. Yaradan hiçbirimize bu dersi yaşayarak öğretmesin. Hiçbirimiz sağlığımızı kaybetmeyelim inşallah.

Dostlarımızın, yakınlarımızın değerini onları kaybettiğimizde öğreniyoruz malesef. Üstelik daha büyük bir hata yapıp o kırdığımız insanlarla yaşadığımız sorunlarda hep kabahati karşımızdakinde buluyoruz. Nerede öz eleştiri, kimsenin yaptığı yok. Yazık…

Elimizdekinin kıymetini bilmeliyiz. İsrail’de yaşayan özellikle Turkanozlar, Bodrum’un, Çeşme’nin, Alaçatı’nın resimlerini sosyal medyada gördükçe uzaklara bakıp off, offff çekiyorlar. Hele şimdi balık mevsimi de açıldı, palamut geldi, lüfer yolda, rakıyı koymuşlar soğuğa, beklemede… Bu yaşamı, bu lezzetleri bilen biz Turkanozlar özlemden kudurmayalım de kimler kudursun?

Dersi almadınız değil mi? Elindekiyle yetin. Elindekinin kıymetini bil. Canın deniz çektiyse git Hertzliya’nın masmavi sularına. Otur Yam Şeva’da, aç bir derin kırmızı Shiraz şarap, gelsin balıklar, kalamarlar, karidesler… Bir de üstüne üç çikolatalı dondurmalı acayip bir tatlı, kafayı bul hafiften, dalgalanmakta olan Magen Davide (*) bir göz at ve seslen ve selam çak mavi beyaz bayrağa karşı, Le hayimmm ! Hayata ve sana, şerefe…. Yapabilir misin bunu Alaçatı’da...

Yaradan kimseyi memleketsiz, vatansız bırakmasın. Yahudiler İsrail'in kıymetini yürekten bilmeli... Bütün tarih zamanlarında Yahudiler kadar hiç bir millet, kavim ırk bu kadar bunun ihtiyacını hissetmedi... 

Sevgili gençler, uzak görüşlü olun, kısa vadeli düşünmeyin, çocuklarınızın, torunlarınızın geleceğini düşünün. Sönen değil, parlayan yıldızın peşinden koşun.

UNUTMAYIN, GELECEK DE BİR GÜN GELECEK…

Kim nerede yaşıyorsa hepinize sağlıklı, mutlu, huzurlu barış dolu yaşam diliyorum. Hepimiz önce insanız, hepimiz kardeşiz, SEVGİYLE KALIN.

HAG SAMEAH SHANA METUKA…

HAYIRLI UĞURLU SAĞLIKLI MUTLU SENELER İNŞALLAH…

Esen kalın.

Aaron Baruch (Ankaralı)


(*)MAGEN DAVİD: İbranice'de Davut Kalkanı veya Magen David olarak bilinen Davut Yıldızı, modern Yahudi kimliğinin ve Yahudiliğin genel olarak tanınan bir sembolüdür. Şekli, iki eşkenar üçgenden oluşan bir heksagram şeklindedir. İSRAİL BAYRAĞININ ÜZERİNDE BULUNAN ALTI KÖŞELİ YILDIZIN ADIDIR. 

5 Eylül 2020 Cumartesi

İSRAİL’İN KORONA İLE SINAVI…















Pandemide yaşanan ikinci perdede İsrail çok fena halde çuvalladı. Nüfusa göre oranlandığında bulaştırma konusunda İsrail dünya birincisi. 4 Eylül günü 2716 yeni vaka tespit edildi. Bu konuda İsrail ile gurur duymak benim için bile mümkün değil ne yazık ki… İsrail koronadan dolayı, ya da bir başka deyişle koronayla 993 yurttaşını kaybetti. Ölenlerin % 60’ı 80 yaşın üzerinde. Bu insanların elbette o yaşlarda kronik hastalıkları vardı. Dolayısıyla koronadan değil, korona ile ölüyorlar.

Pandeminin ne zaman önleneceği ve biteceği henüz kestirilemediği için bu lanet virüsün daha kaç canımızı alacağını tahmin etmek çok güç. Aşı için WHO Mayıs 2021’i işaret ediyor. Rusya “ben buldum ve tatbik etmeye başladım, 100 kişide denedik, 100’ünde de antikor oluştu” diyor. Ama dünya Rusya’ya pek itimat etmiyor ki “hadi bize de verin” demiyor.

Nüfusa göre oranlandığında İsrail her bir milyon insanından 108’ini kaybetti. Almanya her bir milyonunun 112’sini, Hollanda 364’ünü, Fransa 471’ini, USA 580’ini, İtalya 588’ini, İspanya ise 629’unu kaybetti. Belçika ise pandemiye ne yazık ki her bir milyonunun 854 kişisini kurban verdi. Neredeyse İsrail’in 8 misli.

Türkiye’de ise koronadan her bir milyon kişiden sadece 78’i hayatını kaybetti. Doğruluğuna inanır mısınız, inanmaz mısınız bilemem ama bu hafta www.turkiye.gov.tr sitesinde 2015 ile 2019 yılı arasında Konya’da ölenlerin ortalama sayısı 193 olarak verilmiş. Aynı siteye göre 2020 yılında ise Konya’da toplam şimdiye kadar 400 kişi ölmüş. Aradaki yaklaşık 200 kişinin bariz bir şekilde korona dolayısıyla öldüğü meydanda iken istatistiklere geçen rakam sadece 37.

Nüfusa göre orantılandığında en az kayıp veren ülkelerin bazıları ise şöyle:

Japonya her bir milyonunun sadece 11 kişini kaybetti. Singapur’da bu oran sadece 5. Bu konuda en ilginç istatistik Çin’e ait. Pandeminin çıkış noktası kabul edilen Çin’de korona virüs yüzünden ölenlerin sayısı her bir milyon insandan sadece 3 kişi.


İsrail mart ayında dünyanın en güvenli ülkesi idi. Ne oldu da böyle oldu?

Öncelikle halk koronayı takmıyor. Zaten yaratılış itibarıyla İsrail halkı “hutzpadır”  Yani biraz asi, biraz saygısız, biraz kural tanımaz başına buyruk bir millettir. Takmıyorlar koronayı… Kazımıyorlar… Kurallara uyulmuyor… Ne mesafe kuralı ne da maske tatbik edilmiyor. Bunda havanın aşırı sıcak olmasının da etkisi var.  

İkinci konu ise siyaset. Aşırı dinci harediler koalisyonda. Oysa oranları yukarı çekenlerin en başında bu yobazlar geliyor. Kural tanımıyorlar. Kalabalık düğünler, yeşivalarda (din okuları) kalabalık sınıflar, sinagoglarda dip dibe dualar, kalabalık cenaze törenleri hep bunlarda. Kural tanımıyorlar. Eğer devlet polisiye önlemlere baş vurursa “koalisyonu bozarız” diye tehdit ediyorlar.

Şimdilerde tutturdular, her seneki gibi Ukrayna’daki Uman şehrine, Rabbi Nachman’ın(*) mezarını ziyarete gitmek istiyorlar.  Bilim kurulunun tavsiyeleri ile siyasiler bunların gitmelerine izin vermiyor. Ancak aşırı dinciler “Bu yolculuğa mâni olursanız bir daha bizden oy beklemeyin” diye siyasileri tehdit ediyorlar.  Yani Allah korusun, sonuçları çok feci olabilir, bir de bir uçak yetmedi, siyasi baskılar sonunda üç uçak kaldırılmaya karar verildi, fakat sonunda ziyaret galiba çok şükür yasaklandı.

Bilim kurulunun başındaki Prof.Dr.Ronni Gamzu hükümete önerdiği planda İsrail’de hastalığın bulaşma sayılarına göre yerleşim yerlerini ve şehirleri 4 ayrı renk ile işaretledi, ve her renk için ayrı önlemler önerdi. Tabii en katı önlemlerin alınacağı kırmızı renkli yerleşim yerleri aşırı dincilerin bulunduğu bölgeler ve onlar yine “bu önlemleri alırsanız koalisyonu bozarız” diye tehditlerde bulunuyorlar.

Arapların yaşadığı bölgelerde kırmızı, hatta kıpkırmızı bu arada, onu da söylemeden geçmeyeyim.

Sonuçta ne oldu de böyle oldu diye sorarsanız:

1-      Halk hutzpalık yapıp kurallara uymadı,
2-      Siyaset bilimin önüne geçti,
Siyasiler ya bilim kurulunu dinleyerek gereken önlemleri alacaklar, ya kural tanımaz insanlar yüzünden bütün İsrail kapanarak yılların birikimi ekonomimiz dip yapacak veya binlerce belki 10 bin kişi koronadan ölecek. Yaradan yardımcımız olsun.

Esen kalın.

Aaron Baruch (Ankaralı)


(*) BRESLOVLU RABBI NACHMAN
Ukrayna'nın Hımelnitski Bölgesinde 1772 yılında doğan ve değişik şehirlerde yaşayan Hasidik tarikatının önde gelenlerinden Breslovlu Rabbi Nachman, ölümünden kısa bir süre önce Uman şehrine yerleşti. Nachman, 1810 yılında hayatını kaybedince Uman Şehri tarikatın önemli merkezlerinden birisi oldu. Dünyanın dört bir yanından gelen Hasidik hareketi üyeleri, Nachman'ın mezarını ziyaret ederek burada ibadet ediyor.
1917 yılına kadar ziyarete açık olan mezarın Sovyet devrimi ile 1920'de yıkılması kararı alındı. Bu aşamada devreye giren Kievli zengin bir Yahudi araziyi satın alarak yıkımdan kurtardı. Yahudilerin 1930 yılında ülkeye girişi tamamen yasaklandı. Korunan ve gözetilen mezar Sovyet rejiminin zayıfladığı 1988 yılında tekrar ziyarete açıldı.
Kaynak: CHA