27 Ekim 2023 Cuma

KARA CUMA…

 

         




 

Cumhur İttifakını oluşturan partilerin yıllardan beri süregelen ittifakı Milliyetçi Hareket Partisi’nin genel başkanı Devlet Bahçeli’nin vefatından sonra bozulmuştu. Birkaç gün sonra yapılacak 2028 milletvekili genel seçimleri ülkeyi birkaç parçaya bölmüş büyük şehirlerde her cuma namazından sonra yapılan mitingler halkın huzurunu kaçırmış, ülke kamplara bölünmüştü. Zaten berbat bir durumda olan ekonomi tam bir krize girmiş, yüksek enflasyon altında ezilen halk açlık sınırına gelmişti. Güneydoğudaki terör olaylarında çok yükselme vardı. Gün geçmiyordu ki bir şehit haberi gelmesin…

O yıl Kurban Bayramının arifesi perşembe gününe rast geliyordu. Ülke bayrama odaklanmış siyaset şimdilik rafa kaldırılmıştı. 4 Mayıs Cuma sabahı, saatler tam 06.00’yı gösterirken bütün Türkiye bayram namazındaydı.  

Hatay’da birden bir roket atar polis karakolunu vurur.  Karakol nöbetçisi ve içerideki iki polis anında şehit olur. Kamyonetlerle sınırı geçen PKK ve YPG’li teröristler camilere ateş açarlar. Namaz kılmakta olan müminler bir yere kaçamazlar. Teröristler motoparaşütlerle havadan ve lastik botlarla denizden de Türkiye sınırlarını aşarlar ve Hatay’a müthiş bir baskın başlatırlar. Köylere dalan insanlık dışı teröristler erkeklerin, korucuların namazda olmasını fırsat bilerek evlere girmeye başlarlar. Ufacık bebeklerin başları kesilir, kadınlara tecavüz başlar. Bazı evler içlerindeki insanlarla diri diri yakılır. Yayladağı, Güzelyurt, Aslanyazı, Demirköprü, Reyhanlı, Bükülmez, Güveççi, Kızılçat köylerinde de durum tam bir felakettir.

Aynı dakikalarda Mardin, Diyarbakır, Urfa roket ve füzelerle vurulmaya başlar. Saldırı çok büyüktür. Roket ve füzelerin saldırısı esasında teröristlerin harekâtını maskelemek için tertip edilmiştir. Ülkenin güneydoğusu ateş altındadır.

Türkiye gafil avlanmıştır. Bayram izinleri yüzünden sayıları çok az olan nöbetteki askerler  anında saldırıya karşılık vermeye başlarlar. Ancak birlikler arasında iletişim sağlanamamaktadır. Kahrolası teröristler iletişim hatlarını hacklemişlerdir.

Ordu polis ve korucuların kendilerine gelmeleri saatler alır. Karşı saldırı başlar. Müthiş kahramanlık destanları yazılır. Köyler teker teker teröristlerden kurtarılır. Helikopterler havadan yerdeki birliklere destek vermeye başlayınca teröristler kaçmaya başlarlar. Eskişehir ve Malatya Ana Jet Üslerinden kalkan F-16’lar kaçan teröristlerin üzerine ateş kusmaya başlar.

O kara cuma akşam olduğunda öldürülen terörist sayısı 6 bini geçmişti. Ne yazık ki köylerde teröristlerin öldürdüğü insan sayısı 3 bin civarındaydı. İki yüz civarında kahraman asker şehit olmuştu. Ayrıca Diyarbakır, Urfa ve Mardin’e atılan füze ve roketlerden yüzlerce ev zarar görmüş, 2 binin üstünde insan ölmüştü. Yaralı sayısı şimdiden 5 bin 5 yüzü geçmişti.

Ertesi gün Türk bombardıman uçakları roket ve füzelerin atıldığı noktaları ateş altına alır. Kuzey Suriye’de sivilleri kalkan olarak kullanan teröristler bombardıman yağmuruna tutulur.  Okulları, ibadethaneleri, hastaneleri cephanelik olarak kullanan PKK’lı ve YPG’li teröristler Türk İstihbarat teşkilatının elinden kurtulamaz. Yerleri tespit edilen bütün noktalar Türk uçakları tarafından vurulur.

Kurtuluş savaşından bu yana Türkiye böyle bir savaş yaşamamıştı. Türklerin gözünü kan bürümüştü. Her hedef ne olduğuna bakılmadan vuruluyordu. Ne yazık ki bu kadar büyük bir bombardımandan hiç günahı olmayan siviller de çok zarar görüyordu. Kuzey Suriye’de ölen sivillerin sayısı binlerle ifade ediliyordu ve bunların çoğu çocuktu.

Türk istihbaratı her şeyi birkaç günde meydana çıkartır. Saldırıya destek veren Suriye’dir. Teröristlerin bütün mühimmattı ise ABD’den gelmektedir. Planlar da onlar tarafından yapılmıştır. Zaten böyle bir harekâtı PKK’nın ya da başka bir terörist gurubun planlamasına ve tatbik etmesine imkân yoktur. Saldırının ertesi günü çok ilginç bir detay ortaya çıkar. Amerika’nın bütün askeri ve sivil personeli bir gün evvel Türkiye’yi terk etmiştir.

Türkiye seferberlik ilan eder. TCBMM tarafından Suriye’ye savaş ilan edilir. Suriye’nin Türkiye’ye dayanacak gücü yoktur. Ancak savaş meskûn bölge ve gerilla savaşına dönmüştür. Türkiye elbette bu savaşı kazanacaktır ancak çok uzun zaman alacağı aşikardır. Türk tankları ve zırhlı birlikleri Suriye sınırına konuşlanmıştır. Karadan girmek için siyasi emir beklenmektedir. Türk siyasileri kayıpları düşündüğü için tereddüttedir. Bu arada Yunanistan da rahat durmamaktadır. Trakya da her türlü tedbir alınır. Türk ordusu iki cephede savaşmak üzere düzen alır. Bu arada Suriye’deki sivil ölümler dünyayı çok rahatsız etmeye başlar. Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği ateş kes yapması için Türkiye’ye baskı yapmaya başlar.

Türkiye Cumhur başkanı bütün şer odakları kurutulmadıkça ateş kes söz konusu olamaz der. Bir gazeteye verdiği beyanatta “Suriye’de her taşın altına bakılacak ve bütün teröristler yok edilecektir” der.

Savaşın 22’inci günü Türkiye Cumhurbaşkanı yabancı gazetecilerin de katıldığı bir basın toplantısı yapar. Konuşmasını bitirdikten sonra 3 soru alabileceğini söyler.

Birinci soru Rus gazeteciden gelir:

-Sayın Cumhurbaşkanı; bu savaş sizce ne kadar devam eder? Türk ordusu karadan da Suriye’ye girecek mi?

-Bunu tam olarak söyleyebilmek imkânsız, ancak ülkem ve vatandaşlarım bir daha böyle bir felaket yaşamayacak. Bunu temin edinceye kadar savaşacağız. Karadan, denizden, havadan her türlü tedbiri alacağız.

İkinci soruyu Avrupa Birliği adına Fransız gazeteci sorar.

-Sayın Cumhurbaşkanı; Türkiye’nin gafil avlanmasında ihmali olanlar için ne düşünüyorsunuz?

-Savaş bittikten sonra herkes hesap verecek.

Üçüncü soruyu ise en arkadaki esmer gazeteci sorar.

-Sayın Cumhurbaşkanı; Amerikalılar PKK ve YPG’lileri yurtları için savaşan Kürtler olarak tanımlıyorlar, buna ne dersiniz?

Cumhurbaşkanının tepesi atar ve çok sert cevap verir.

-Onlar terörist bile değil, onlar hayvan, çocukların başlarını kesmek ne demek, ufacık bebeleri esir alıp tavuk kümeslerine koymak ne demek? Böyle bir şeyi daha evvel gördünüz mü? Bunlar İşid, bunlar Daaş, insanları yakmak ne demek? Bilsem ki Suriye’de taş üstünde taş, omuz üstünde baş kalmayacak, ülkemin ve vatandaşlarımın güvenliğini sağlayana kadar savaşacağız, bizi kimse durduramaz…

Basın toplantısından sonra Fransız gazeteci son soruyu soran meslektaşına yaklaşır.

-Pardon, bir şey sorabilir miyim? Biraz evvel cumhurbaşkanının cevabından sonra neden güldünüz, hem sizi tanıyorum gibiyim sanki, isminiz nedir acaba?

-Salamon Ben Cohen.

 

 

Aaron Baruch  (Ankaralı)

 

Kaynakça: Henüz yazılmadı…. Henüz söylenmedi…

 

 

 

 

21 Ekim 2023 Cumartesi

TORUNUMLA SOHBET…

 



-Saba, (büyükbaba) yine Hamas’la savaş başladı. Ne diyorsun?

-Her iki taraftan da çok insan öldü. Bu gidişle daha da çok ölecek. Müthiş dramlar var. Elbette çok üzülüyorum.

-Savaşı tam olarak ne başlattı?

-Hamas 7 Ekim sabahı İsrail’e baskın yaptı. 1400 sivil vahşice öldürdü. 250 civarı kadın çoluk çocuk rehin alınıp Gazze’ye götürdü. İsrail karşı saldırıya geçti ve savaş başladı.

-Arap’lar diyorlar ki yıllardır Gazze abluka altında, orası 2,3 milyon kişinin yaşadığı bir açık hava hapishanesine dönmüş. Bu saldırı ablukaya karşı bir tepkiymiş.

-Yanlış. Gazze abluka altında değil.

-Nasıl değil? Batısında Akdeniz var. Kuzeyinde ve doğusunda da İsrail var. Denizden abluka altında, kuzey ve doğuda İsrail güvenlik duvarları var. Kuşatma altında.

-Peki güneyinde ne var?

-Mısır.

-Gazze ile Mısır arasında sınır var mı?

-Var Saba. Hatta bir de Refiah sınır kapısı var.

-Eee, Gazzeliler neden o kapıyı kullanmıyorlar, diledikleri gibi girsinler çıksınlar ticaret yapsınlar. Hatta tam orada (Mısır tarafında) kullanılmayan bir hava alanı da var.

-Mısır kapıyı kullandırtmıyor. Refiah kapalı.

-Demek ki Gazze’yi tecrit eden yalnız İsrail değil. Mısır’da aradaki sınırı kapatmış.

-Mısır herhalde İsrail ile anlaştığı için bu kapıyı kapalı tutuyor.

-Değil torunum. 1967’de 6 gün savaşında o güne kadar Mısır’ın olan Gazze’yi işgal etti. 1979 da İsrail Mısır ile barış yaptıklarında İsrail barış karşılığında savaşta işgal ettiği Sina yarımadasını Mısır’a geri verdi. O sırada Gazze’yi de vermek istedi. Mısır kabul etmedi, hatta ısrar edilince Mısır başkanı Enver Sedat en sonunda “ısrar etmeye devam ederseniz masadan kalkarım” diyerek kesinlikle Gazze’yi istemedi. Sonra Oslo anlaşması yüzünden 2005 yılında İsrail Gazze’den çekildi. Fakat Mısır Refiah kapısını yine açmadı.

-Her halde Mısır’ın Müslüman Kardeşler’le  (Muslim brothers) başı belada olduğu için kapıyı açmadı değil mi? Terörden korktular.

-Tam olarak değil torunum. 2012 yılında Müslüman Kardeşler’in desteklediği Mursi Mısır Cumhurbaşkanı seçildi. Hamas ile Müslüman kardeşler aynı şeydir. Ama Mursi’de kapıyı açmadı. Sonra yerine gelen Mısır Cumhurbaşkanı Sisi’de kapıyı açmadı. Yani senin anlayacağın Mısır şartlar ne olursa olsun  Refiah kapısını hiçbir zaman tam olarak açmadı. İsrail’in Gazze’yi abluka altında tuttuğu, orayı bir açık hava hapishanesine çevirdiği tam bir palavradır, yalandır, İsrail aleyhtarlarının aptalca uydurduğu bir saçmalıktır. Mısır’da Gazze’nin güneyini kapatmıştır.

-Neden?

-Bazen ülkeler çıkarları ve politikaları nedeniyle böyle işler yaparlar. Türkiye de Ermenistan’la olan sınırını kapalı tutmuyor mu örneğin?

-İyi de Mısır’da Müslüman, hatta Mursi zamanında siyasi olarak da aynı görüşteydiler neden Mısır Gazze’ye kapıları açmıyor?

-Çünkü Hamas kanser, çünkü Hamas bir insanlık hastalığı, girdiği her yeri yok ediyor, yalnız ölüm, yalnız kan ile besleniyor. 2007 yılında Gazze’de iktidarı zorla ele geçirdiler. Kendilerine oy vermeyenleri çatılardan attılar. O zamandan beri yani 16 seneden beri Gazze’de seçim yapılmıyor. Bu diktatörler o yıldan beri Gazze halkına işkence çektiriyor. Baksana bu kadar senedir, bu kadar yardımlar almalarına rağmen bir elektrik santrali bile yapamadılar.

-Belki paraları yok?

-Paraları mı yok? Bak Mısır’da yayınlanan Rose el Yusuf dergisi ne yazmış:

 “Hamas başkanı Haniye, Gazze’nin Rimal semtindeki 2500 m2’lik bir arsaya 4 milyon dolar ödemiş. Tabii bu görünürde Haniye’ye değil, damadına ait. Ancak bununla bitmiyor. Gazze Şeridi’nde Haniye’nin birçok evi bulunduğu biliniyor. Bu evlerin hepsi de çocuklarının üzerine. Belki bilmeyenleriniz vardır Haniye’nin on üç çocuğu var. Acaba her birine bir tane ev almış mıdır? Öyleyse minimum on üç ev demek ki muhtemelen bundan çok daha fazlası var.

Bir de şunu dinle:

“Hamas siyasi bölüm başkanı Halit Meşal’in tahmin edilen servetinin 2.6 milyar dolar olduğu biliniyor. Hamas’ın iki numaralı adamı Dr. Musa Abu Mazok’un ise tahmin edilen serveti ise 2.3 milyar dolar.”

Ve bu insanlar bu servetleri ceplerine atarken Gazze’ye bir elektrik santrali bile yapmadılar.

-Saba bu bilgilerin doğruluğundan emin misin?

-Globes dergisine inanır mısın?

-Elbette, sözün bittiği yer. Bari yazının altına kaynaklarının linkini de koy ki benim gibi herkes inansın.

-Oldu torunum. Sen iste yeter…

 

Aaron Baruch  (Ankaralı)

 

 

Kaynakça :

Globes – Hamas milyarderleri ile buluşun - https://en.globes.co.il/en/article-the-phenomenal-wealth-of-hamas-leaders-1000957953

Filistin’in tertemiz (!) yönetimi – Politikyol - https://www.politikyol.com/filistinin-tertemiz-yonetimi/

18 Ekim 2023 Çarşamba

AYŞE ARMAN’A CEVABIMDIR… (Ayşe Arman, bu iki oldu)

 



 

“Artık söz bitti. Bu bir soykırımdır. Vahşettir. Hastaneler bombalanmaz. Çocuklar öldürülemez. Kimse bu kadar aşağılık ve şerefsiz olamaz. O görüntüleri görüp delirmemek mümkün değil.”

 

Gazze’deki El-Ehli Baptist Hastanesi 17.10.2023 günü akşam saatlerinde vuruldu. Müthiş bir patlama oldu ve Gazze Sağlık bakanlığı 500 civarında kadın çoluk çocuk sivilin öldüğünü bildirdi.

7 Ekim günü İsrail’de yaşanan ve 1400 kişinin öldürülmesi, yaklaşık 200 kişinin rehin alınıp Gazze’ye kaçırılmasından sonra İsrail Gazze’yi ağır şekilde bombalamaya başladı. Doğal olarak bu hastanenin bombalanmasından da ilk saatlerde İsrail sorumlu tutuldu.

Ancak olay, hiç de tahmin edildiği gibi değilmiş. Gazze’de hastaneye yakın bir yerden atılan ve hedefi İsrail olan bir roketin arızalanarak hastanenin otoparkına düşmesinden ibaretmiş.

Gazze’de her hastanenin, her caminin, her okulun cephanelik olarak kullanıldığı herkes tarafından bilinmektedir. İşte otoparka düşen bu arızalı roket bu cephaneliği de patlatmış. Bu yüzden müthiş bir felaket meydana gelmiş.

Binlerce takipçisi olan Ayşe Arman dinlemeden, araştıramadan, öğrenmeden sorumsuzca yukarıdaki postu Instagram’da paylaştı.

Seni gidi cahil, at gözlükleri takan, kendini bir halt zanneden yalancı kadın; utanmadan koca bir ulusu yalan yere suçluyorsun, aşağılık diyorsun, şerefsiz diyorsun.  O roketi İslami Cihad attı. Videolarda var. Al Cezire muhabiri gözleriyle görmüş, Facebook’ta var. İsrail arızalı roketin İslami Cihad tarafından atıldığına dair ses kayıtları elde etti. Sosyal medyada o da var. Uydu görüntülerini İsrail paylaştı. ABD başkanı Biden “İsrail suçsuz, kesin deliller var” dedi. Sen kim oluyorsun da İsrail’e böyle bir iftira atıyorsun. Yalan, dolan, ırkçılık senin kanına işlemiş. Bunu daha evvel de yaptın, sana cevabını vermiştim.

Senin yazdığına göre bu bir vahşettir, bu bir soykırımdır, kimse bu kadar aşağılık ve şerefsiz olamaz.

Yani kim?

 Bu roketi atanlar.

Yani Hamas, yani İslami Cihad…

Bak burası doğru, kimse Hamas ve İslami Cihad kadar aşağılık şerefsiz barbar olamaz. Bunlar kendi çocuklarını bile öldürüp suçu İsrail’e atıyorlar ve sen de onların bu oyununa gelip onlara yardımcı oluyorsun. Dolayısıyla sende onlarla aynı sıfatları hak ediyorsun.

Durumu kurtarmak için özür dileyeceğine hemen peşinden savaşın başından beri sustuğun halde ikinci bir yazı yazıp bu sefer “suçlular İsrail ve Hamas’tır” diyerek dansöz gibi kıvırmaya başlıyorsun. İsrail’in başına gelen (Allah göstermesin) Türkiye’nin başına gelseydi sen ne yapardın ne yazardın ne düşünürdün çok merak ediyorum. Biraz empati yap, onu da yaz da görelim.

 

Yazıklar olsun senin öğrendiğin medeniyete…

 

Aaron Baruch  (Ankaralı)

13 Ekim 2023 Cuma

NE OLDU, NEDEN OLDU, ŞİMDİ NE OLUYOR VE NE OLACAK?






7 Ekim sabahı İsrail, ikinci dünya savaşında yaşanan soykırımdan bu yana yaşayacağı en büyük felakete uyandı. Hamas militanları sürpriz bir baskın yaparak İsrail topraklarına girdi ve birçok yerleşkeyi, polis karakolunu hatta askeri üssü ele geçirdi. Gördükleri her sivili, karşılaştıkları herkesi öldürdüler. Evlere kapananları dışarı çıkartmak için evleri yaktılar, girdikleri evlerde bebekleri dahi öldürdüler, kafa kestiler, tecavüz ettiler, insanları diri diri yaktılar, akla hayale gelmedik her türlü kötülüğü yaptılar. Bazıları kadınları çocukları hatta cesetleri bile rehin alıp Gazze’ye götürdü. 13.10.2023 itibarıyla İsrail’de yaşanan felakette ölü sayısı 1400’lere yaklaşıyor ve bunun 258’i ne yazık ki asker.  Ölenlerin içerisinde teyit edilmiş, aralarında bir de Türk vatandaşının bulunduğu 99 yabancı uyruklu var. Rehin alınarak Gazze’ye götürülen arasında da yabancı uyruklular da bulunuyor. Teferruatlı bilgi isteyenler için eeuronews’un linki yazımın sonunda var

 

TAM OLARAK NE OLDU?

 

Hamas 7 Ekim sabahı saat 05.30 da buldozerlerle İsrail ile Gazze arasındaki güvenlik çitini parçalamaya başladı. Çit bazı kaynaklara göre 7 bazı kaynaklara göre daha fazla noktadan yırtıldı ve 20 kadar üzerlerine ağır makineli tüfekler monte edilmiş tender otolarla, motosikletlerle, motoparaşütlerle, denizden, lastik botlarla hatta yayan olarak, İsrail topraklarına girdiler. Bunlardan yalnız lastik botlarla girilen birkaç bot İsrail nöbetçileri tarafından vuruldu. Kaç tane geçti, kaç tane yok edildi, bugün için bilmiyoruz. Giren terörist sayısının en az 1500 ile 2000 arasında olduğu tahmin ediliyor. Yerleşim yerlerinde teröristleri görenler askerleri ve polisi aramaya başladı.

Köyler giren teröristler evlere girmeye başladılar. Önlerine kim çıkıyorsa öldürüyorlardı. Bebeklerin kafaları kesildi, tecavüzler oldu, inanın sosyal medyada seyrettiklerimi yazamıyorum. Bir konteynere konulan insanlar yakıldı. Kapılarını açamadıkları evleri ateşe verdiler. Hatta evini korumaya çalışan bir köpeği dahi kurşunladılar.

Pek çok terörist askeri üslere saldırdı. Sabah saat 10.00 sıralarında Gazze Sınırı yakınlarındaki Erez Sınır Kapısına, Zikim Üssü’ne ve Gazze Tümeni'nin karargâhı olan Reim Üssü’ne sızdılar, sadece nöbetçi olarak kalmış çok az sayıda askerle çatıştılar, zavallı çocuklar silahlarına dahi davranamadan koğuşlarında öldürüldüler. Bazı askeri araçları yaktılar bazılarını da Gazze’ye götürdüler.

Bu arada güneyde, Gazze’nin yaklaşık 6 km doğusunda, Re’im Kibutz’unun kuzeyindeki bir bölgede Gazze’ye yakın bir yerde dans, müzik, sanat etkinliği olan Süpernova festivali yapılıyordu ve yaklaşık 2000 kişi toplanmıştı. Festivali kuşatan teröristle ayırım yapmadan insanların üzerine ateş açtılar. Kaçanlar arabalarına koştular, fakat teröristler arabaları roket atarlarla patlattılar. Bazı insanlar arabalarının içinde yandılar.

Saat 06.30 Gazze’den İsrail’e doğru çok yoğun bir roket saldırısı başladı. Gazze kaynaklarına göre çok kısa bir sürede 5000, İsrail kaynaklarına göre 2500 roket atıldı. Herkes sığınaklara koştu. Olanın bitenin farkına varacak çok az sayıda insan görevleri başındaydı. Yukarıda yazdıklarım bu roket saldırısıyla kamufle edildi. İsrail roketlerle uğraşmaya başlamıştı. Gazze’ye yakın köylerde olandan bitenden kimsenin haberi yoktu.

İsrael kurulduğu tarihten bu yana böyle bir vahşet yaşamadı.

 

İSRAEL İSTİHBARATI UYUDU MU?

 

Mısır olaydan 10 gün evvel İsrailli yetkililere “Hamas büyük çaplı bir olay hazırlıyor, dikkat edin” demiş. Bunu elbette doğrulatmak mümkün değil. Bu haber hem Türk televizyonlarında hem de İsrail televizyonlarında defalarca geçti. Şunu da söylemek gerekli ki herhangi bir istihbarat teşkilatı böyle bir enformasyonu kendi kaynaklarından teyit etmedikçe elbette çok ciddiye almaz. Anlaşıldığı kadarıyla İsrail istihbaratı da bir şeylerin hazırlandığının farkındaydı, ancak bu çapta bir olayı hayal dahi edemediler.

Burada İsrail istihbaratının en büyük hatası, düşmanı küçümsediler, önemsemediler, burnu büyük, kendine aşırı güvenen sorumlular İsraillin prestijini, yıkılmaz, yenilmez kavramını yerle bir ettiler, karizma çok fena çizildi.  Bu travmanın izlerini İsrail devleti ve halkı uzun yıllar üstünden atamayacak.

Gazze’de fark ettikleri bütün hazırlıkları “tatbikat” olarak değerlendiren dünyanın en başarılı istihbarat teşkilatı çok fena halde çuvallamıştı. Bazı yorumculara göre İsrail’deki siyasi kavgalar neticesinde belki teşkilattaki tecrübeli vizyon sahibi subaylar ayrıldı, belki küstürüldü ve bu İsrail için utanç sayılacak durum meydana geldi.

Kayda değer bir başka konu da Hamas’ın başarısıdır. Hamas dayak yiye yiye pek çok şey öğrendi. Bu olay sırasında hiç telefonla konuşmadılar örneğin. Tatbikatlar yapılırken son ana kadar hiç kimse nereye gideceklerini, ne yapacaklarını bilmiyordu. Olayı saklamayı becerdiler.

Bazı komplo teorilerine göre İsrail içerisinde iş birlikçilerinin olduğudur. İnsanın inanası gelmiyor ama olabilir. Dimona atom reaktöründe çalışan Mordehay Vanunu isimli bir Yahudi, gizli nükleer silah sırlarını İngiliz Sunday Times muhabirlerine satmamış mıydı?

Bir başka komplo teorisi de Netanhayu’nun İsrail’de sallantıda olan siyasi durumunu kurtarmak için bu olayı bildiği halde en hafif deyimle önlememesi şeklinde basında yer almasıdır. Böyle bir şey yok, olamaz. Bu konuda başka kelime yazmaya gerek yok. Nokta.

İspat edemeyeceğim, belge sunamayacağım esas konu bütün planın baş şeytan İran tarafından hazırlandığıdır. İran’ın verdiği lojistik destek için zaten Hamas basın önünde teşekkür etti. Bu kadar büyük bir olayı Hamas düşünemez, tertipleyemez. Bu onları aşar. Bu benim ve İsraillilerin genel görüşü, ama elbette kesin olarak bilemeyiz.

 

ORDU NEREDEYDİ?

 

İsrail ordusu, çitler kesilmeye başlayınca olayı sabah saat 05.35 de gördü.  Ancak çitlerdeki bazı elektronik gözler Hamas dronları tarafından yok edildi. Bir komplo teorisine göre İsrail alarm ve erken uyarı sistemleri Hamas, belki İran belki de Rus hackerlar tarafından devre dışı bırakıldı. Uyanan İsrail nöbetçileri ve baskına uğrayan sivil halk yardım çığlıkları atmaya başladı. İşte o zaman esas sorumlu ortaya çıktı. SHABBAT ve SİMHA TORA BAYRAMI. Askerlerin çoğu eve izne gönderilmişti. Hatta doğrulanamayan bir habere göre 3 tümen asker Batı Şeria’da bayram dolayısıyla çıkacak olaylara karşı Gazze sınırından alınıp oraya kaydırılmıştı. İsrail’in o saatlerde böyle bir Hamas gücüne karşı koyacak askeri varlığı yoktu. Buna rağmen inanılmaz kahramanlık olayları yaşandı.

Bu yazacaklarım İsrail’de yayınlanan YNET dijital platformundan aynen tercümedir.

Tümen komutanı Yarbay Dan Goldfuss, Hamas'ın sürpriz saldırısının ilk saatlerinde sahadaki en kıdemli komutandı. Cumartesi günü sabah saat 8.00’de katliamın gerçekleştiği Kibbutz Reim yakınındaki Doğa Partisi kompleksine geldi ve ardından başka bir yerleşim birimine geçerek birçok teröristle çatıştı.

“Çok zor sahnelerle, sivillerin toplu katledildiği, ev ve kamyonların içinde bulunanlar, siviller ve askerlerle birlikte yakıldığı, daha önce görmediğimiz ölçekte bir olay.  Bu çok zor bir olay. Ön saflarda savaşan savaşçılar var. Sadece Gazze Tümeni karargâhında 30 ölü, 150 yaralı var.

“Saat 8.00'de bir parti için Reim otoparkına vardım ve gördüğüm manzarayı anlatamam. Gerçeküstü bir manzara. Psişik bir olay. Bu bir doğa partisi değil, bir katliam partisi. Biz bunu yapmadık. Sadece cesetlerle ilgileniyorum, sadece çatışmalar ve akan bilgiler var. Telefonuma direkt mesaj geldi: “Gelin bizi kurtarın.” Ekibimde sadece 4-5 kişi vardı. Partiden ayrılıp Kibbutz Kfar Gazze'ye koştum ve yolda nerede görsem zaten savaşan bir gücü gördüm, ileri doğru koştum. Konuşacak kimse yoktu. Güney komutanlığında yalnızca tümen ile komuta arasındaki koordinasyon görevlisi vardı.  Kimsenin durum hakkında bir bilgisi yoktu. Gazze tümeni karargâhının tam içinde savaş vardı. Yolda Givat devriyesi komutanını gördüm ve onu kendi ekibim olarak kabul ettim. İlk başta kendime “Tzvika Gücü” adını verdim çünkü ben ve diğer 4-5 savaşçım, her karşılaşmada düzinelerce teröriste karşı böyle hissettim.

Savaşçılar kasaba kasaba uçtu. Kibbutz Kfar Azza'nın girişinde keskin nişancım bir kurşun yedi ve işte o zaman olayın büyüklüğünü anladım. Güçleri nereye aktaracağımı bulmak için bir zarf içinde güneye uçuyorum ve aynı zamanda olayı durdurmak için kendim için bir savaş düzeni benimsiyorum.

Hava kuvvetleri ile çılgın bir iş birliğimiz vardı. Filo komutanları birliklerini devamlı havada uçuruyorlardı. Nahal Oz'da devasa mühimmat, tanksavar füzeleri, makineli tüfekler, el bombaları taşıyan yüzlerce terörist vardı. İlk aşamada çok çok büyük silahla karşı karşıyaydık. Onlara ateş açtık ve kovaladık. Durum çok karışıktı ve net değildi. Saatler içerisinde evlerinden gelen yedek güçleri doğrudan savaşa seferber ettik.

Tümen şu anda saldırı duruma ve her türlü olaya hazırlıklı. Dolaplara saklanan teröristler var. Her santimetreyi temizlemek için büyük çaba sarf ediyoruz. Şu ana kadar herhangi bir saldırı tüneli bulmadık. Yerleşim yerlerine tünel korkusu olasılığını eledik.”

Bu yazıyı YNET dijital gazeteden tercüme ettim. En büyük katliamın yaşandığı Kfar Azza teröristlerden temizlendikten sonra köy yabancı basına açıldı. Albay yukarıda okuduğunuz konuşmayı orada gazetecilere yaptı.

IDF 1500 teröristi imha ettiğini daha evvel gazetelerden okuduk. Son 24 saatte IDF 24 teröristi daha buldu ve imha etti.

Şimdi de yine aynı haber sitesinden kahraman bir helikopter pilotunun anlattıklarını okuyun.

“Filodaki 48 saatimi yeni bitirdim, sahadaki durumu size iletmek için buraya yazıyorum, biz de gafil avlandık, ilk filo sıçrayarak havalandı ve teröristlerin çiti aşmasından yaklaşık 45 dakika sonra bölgedeydi. Herkes ne olduğunu bilmeden doğrudan evlerinden geldi, helikopterlere bindi ve bölgeye doğru yola çıktı. Biz geldik ve çok çılgıncaydı! Delik deşik edilmiş, konuşacak kimsenin olmadığı, hedeflerle dolu bir çit, filmlerdeki zombi saldırısına benziyor. İlk saatlerde onlarca, yüzlerce teröristi tespit edip ortadan kaldırdık. Çitteki traktörler (evet bu da çitleri yıkan videodan), silahlı adamların bulunduğu motosikletler, DEAŞ tarzı minibüsler ve yürüyen onlarca terörist. İlk saatlerde hiçbir şey çılgınlığı durduramadı. Tüm cephanemizi boşalttık; tüm füzeleri ve mermileri ateşledik, silahlanmak için üsse döndük ve tekrar, tekrar, tekrar havalandık. Şahsen ben ilk 24 saatte 12 saat havadaydım. 25 yıldır operasyonel olarak uçuyorum ne Lübnan'da ne de Tsuk Eitan'da böyle bir şey yaşamadım. Bizim için hazırlıklı geldiler, uçaksavar füzesi ile pusu kurdular, NKVD'yi vurdular falan... Daha sonra birlikler gelince doğrudan yerdeki savaşçılarla birlikte çalıştılar, aslanlar gibi savaştılar, biz çılgınca yakın yardım yaptık: ateş açtık. Kibbutzim içindeki teröristlere roketler atıyor, onlara ateşle eşlik ediyor ve aralıksız saldırıyorduk. İsrail devleti toprakları içerisinde ateş kullanmak zorunda kalacağımızı hiç düşünmemiştim! Kara kuvvetleri aslanlar gibi savaşıyordu ve biz de koruma sağlamak için onlarla yakın iş birliği içinde çalıştık. Şu anda en önemli şey, bölgedeki askeri kontrol sıkılaştığı için sivillerin, araçların bile bölgede dolaşmaması, dolayısıyla orduyla teması olmayan her aracın terörist olarak işaretlenebilmesi. Hepiniz pilot arkadaşlarımızla, karada mücadele eden kardeşlerimizle gurur duyabilirsiniz. Biraz daha ve bölgenin tam kontrolüne sahip olacağız. Şu anda en önemli şey, bölgedeki askeri kontrol sıkılaştığı için sivillerin, araçların bile bölgede dolaşmaması, dolayısıyla orduyla teması olmayan her aracın terörist olarak işaretlenebilmesi.

Yani sizin anlayacağınız hani “ordu neredeydi, bu kadar saat niye müdahale etmediler” diye kendimize soruyoruz ya, ordu oradaydı. Ancak saldırıya uğrayan pek çok yerleşke vardı, 2000 kişinin katıldığı bir doğa partisi vardı, ayrıca saldırıya uğrayan polis karakolları ve askeri birlikler vardı ve askerler bayram ve shabbat dolayısıyla evlerindeydi, nöbette olanların yaptığı müdahale ise çok etkisiz kaldı. Unutulmaması gereken bir husus da bunlar vurup kaçmaya değil, işgale gelmişlerdi ve son derece vahşi ölümü göze almış insanlık dışı hınç dolu, nefretle yoğrulmuş teröristlerdi ve sayıları 1500 ila 2000 civarındaydı.

Bu arada bu saldırının zamanlısına da dikkati çekmek isterim. Yom kippur harbin 50’nci senesi, aynı gün, Gazze’nin burnun dibinde 2000 kişilik bir doğa festivali, hiçbir koruma yok, Shabbat ve Simha Tora bayramı. Hiçbir özel tedbir alınmamış, çok fena, çok fena atladık. İsrail inanılmaz bir bedel ödedi. Bu travma nasıl atlatılacak bilmiyorum. Kızım beni aradı, “baba, buraya gelirlerse nereye kaçayım” diye sordu. Geceleri kabuslarla uyanıyorum, artık her halde bana uyku haram…

 

ŞİMDİ NE OLACAK?

 

“İsrail yetkililerinin gözlerine kan bürüdü” diyerek söze başlıyayım. Bu devlet kurulduğundan beri bir atasözünü kendine düstur edinmiştir.

GÖZE GÖZ, DİŞE DİŞ.                          

İsrail bu yaptıklarını yapanlara muhakkak ödetecek. Ya da şöyle söyleyeyim, kesinlikle ödetmek için her imkânını kullanacak. Önce Gazze şeridi yoğun hava bombardımanına tutulacak. Hedef olarak Hamas’ın karargahları, büroları, askeri binalar, tüneller, cephanelikler hedef alınsa da elbette çok sayıda suçsuz günahsız kadın çoluk çocuk ne yazık ki ölecek. Nüfus yoğunluğunun dünyada en yüksek olduğu (yaklaşık bir metre kareye 6 kişi) bu acı dolu topraklar bir kere daha kan ve gözyaşıyla sulanacak.

Bu arada Gazze direnişini kırmak için İsrail bölgenin suyunu, elektriğini, gazını kesti. Bölgeye petrol, gıda, tıbbi malzeme dahil her türlü malzeme girişi yapılamıyor.

İsrail ordusu bu defa çok nazik davranmayacak. Ben İsrail hava kuvvetlerinin bundan evvelki savaşlarda olduğu gibi bombalamadan evvel çatılara çatapat atmak, bildiriyle uyarmak gibi fantezilerle çok fazla uğraşmasını beklemiyorum. Şimdiden sivillere “Gazze’yi terk edin” ve “kuzey Gazze’yi boşaltın” demeye başladılar bile.  Sonra kara harekâtı başlayacak. Tanklar, zırhlılar içeri girecek ve göğüs göğüse çarpışmalar başlayacak. Gazze’yi savunanlar tünellerden çıkıp sürpriz saldırılarla İsrail kuvvetlerine karşı koyacaklar. Tam bir şehir savaşı olacak. Bu savaşın en az bir ay süreceğini tahmin ediyorum. Her iki tarafta çok büyük zayiat verecek.

Bu savaşın sonunda Hamas bitecek. Gazze’de bütün Hamas siyasileri, askerleri, teröristleri tek tek bulunup imha edilecek, Hamas diye bir şey kalmayacak. Sonunda İsrail ordusu en azından kuzey Gazze’ye hâkim olacak ve her taşın altına bakılacak. Bakılacak ki rehineler bulunsun, bakılacak ki Hamas’ın her komutanı, her teröristi bulunsun ve cezalandırılsın.  Sonra inşallah aklı başında bir idare Gazze’ye gelecek, bir otonom devlet kurulacak ve artık İsrail’i tanıyacaklar ve BARIŞ gelecek.

İsrail sonra ne yapacağı siyasi konjektüre bağlı. Bence orada kalıcı olmaz. Bu denendi. 2006’ya kadar Gazze İsrail’indi, her gün bir olay, her gün bir saldırı yaşanıyordu. Çok zordu. Ama yine de bilemedim.

 

REHİNELER DURUMU

 

Çok acı ama İsrail rehineler için elinden geleni yapacak ve her imkânı kullanacaktır. Ancak kesinlikle pazarlık etmeyecektir. Çünkü pazarlık ederlerse ileride her fırsatta bütün dünyadaki Yahudiler bir gün kaçırılma tehlikesiyle yaşayacaklardır. Yoğun baskılar neticesinde 2011 yılında Hamas tarafından esir alınan İsrail askeri Gilad Şalit 1024 Filistinli mahkûm ile değiştirildi. O günden beri Hamas her fırsatta İsraillileri kaçırmaya çalışıyor. Hatta cesetleri bile kaçırırlar.

İsrail güçleri Gazze’nin en saklı gizli yerlerinde tuttukları rehineli bulup kurtarabilir mi, çok zor, ancak yaşayalım ve görelim.

Bu arada şunu da yazayım, İsrail hapishanelerindeki Filistinli mahkumlarım şartları oldukça ağırlaştırıldı, elektrikleri kesildi, televizyonları kapatıldı, havalandırma filan artık yok.

 

SİYASİ DURUM

 

Bu savaş Gazze ile sınırlı kalır mı? Bence kalır. Her ne kadar kuzeyde İran’ın köpeği Hizbullah ara ara havlıyorsa da gereken cevap en ağır şekilde veriliyor. Doğuda Suriye’de bulunan teröristler de bazı girişimlerde bulunuyor, İsrail hepsine yetişiyor. Halep ve Şam havaalanları vuruldu. İsrail bunlarla başa çıkabilir. Bu senaryolar uzun zamandan beri İsrail’de düşünülüyordu ve tatbikatları yapılıyordu. Ağır konu İran’dır. Acaba İran bu savaşa dahil olur mu? İşte bu olasılığa karşı her halde Amerikan filosu İsrail önlerinde bekliyor. Eğer bu olursa çok büyük bir savaş çıkar. Bir başka felaket komplosu da Rusların topa girmesi ama onların başı zaten Ukrayna’da belada. Bu pek olasılık dahilinde gözükmüyor.

Dünya kamuoyu şu anda Hamas aleyhine. Gösterilere bakmayın, elbette Filistinliler bütün dünyada orada burada gösteriler yapıyorsalar da özellikle Avrupa İsrail’e tam destek veriyor. Ancak Gazze’de ölü ve yaralı sayısı her geçen gün ağır bir şekilde artıyor. Suyu, elektriği ve diğer yaşamsal zaruretleri kesilmiş Gazze’deki 2 milyondan fazla insanın gerçekten müthiş dramı İsrail’e tepki yaratacaktır.  Haftalar sonra İsrail bu günkü desteği arkasında bulamaz.

İsrail’in içerisindeki siyasi durumda en önemli değişiklik muhalefetteki eski genel kurmay başkanı Ganz hükümete dahil oldu ve bu acil durum hükümeti savaşın sonuna kadar devam edecek. Bu hükümet savaşın dışında hiçbir karar almayacak.

Bu savaştan sonra Netanyahu’nun siyasi durumu ne olur diye sorarsanız, hiçbir şey değişmez. Ancak savaş sırasında halk çok sıkı bir şekilde ordunun etrafında kenetlendi. Bu kenetlenmeyi anlatmaya kelimeler yetmez. Nasıl kenetlenmeyelim, hepimizi canları orada ve onlara emanet. Allah’ım sizi korusun aslanlarım. Ayağınıza taş değmesin…

Barış konusunda bana rüya mı görüyorsun diyorsanız evet görüyorum, görmeye çok ihtiyacım var.  ATİKVA = UMUT. Umut bitince her şey biter.

 

Esen kalın.

 

Aaron Baruch  (Ankaralı)

 

 

https://tr.euronews.com/2023/10/12/hamas-saldirisinda-olen-yabanci-uyruklu-vatandaslar-aralarinda-bir-turk-vatandasi-da var#:~:text=Hamas'%C4%B1n%20cumartesi%20gecesi%20%C4%B0srail,%C3%BClke%20yetkilileri%20taraf%C4%B1ndan%20teyit%20edildi.