27 Ekim 2023 Cuma

KARA CUMA…

 

         




 

Cumhur İttifakını oluşturan partilerin yıllardan beri süregelen ittifakı Milliyetçi Hareket Partisi’nin genel başkanı Devlet Bahçeli’nin vefatından sonra bozulmuştu. Birkaç gün sonra yapılacak 2028 milletvekili genel seçimleri ülkeyi birkaç parçaya bölmüş büyük şehirlerde her cuma namazından sonra yapılan mitingler halkın huzurunu kaçırmış, ülke kamplara bölünmüştü. Zaten berbat bir durumda olan ekonomi tam bir krize girmiş, yüksek enflasyon altında ezilen halk açlık sınırına gelmişti. Güneydoğudaki terör olaylarında çok yükselme vardı. Gün geçmiyordu ki bir şehit haberi gelmesin…

O yıl Kurban Bayramının arifesi perşembe gününe rast geliyordu. Ülke bayrama odaklanmış siyaset şimdilik rafa kaldırılmıştı. 4 Mayıs Cuma sabahı, saatler tam 06.00’yı gösterirken bütün Türkiye bayram namazındaydı.  

Hatay’da birden bir roket atar polis karakolunu vurur.  Karakol nöbetçisi ve içerideki iki polis anında şehit olur. Kamyonetlerle sınırı geçen PKK ve YPG’li teröristler camilere ateş açarlar. Namaz kılmakta olan müminler bir yere kaçamazlar. Teröristler motoparaşütlerle havadan ve lastik botlarla denizden de Türkiye sınırlarını aşarlar ve Hatay’a müthiş bir baskın başlatırlar. Köylere dalan insanlık dışı teröristler erkeklerin, korucuların namazda olmasını fırsat bilerek evlere girmeye başlarlar. Ufacık bebeklerin başları kesilir, kadınlara tecavüz başlar. Bazı evler içlerindeki insanlarla diri diri yakılır. Yayladağı, Güzelyurt, Aslanyazı, Demirköprü, Reyhanlı, Bükülmez, Güveççi, Kızılçat köylerinde de durum tam bir felakettir.

Aynı dakikalarda Mardin, Diyarbakır, Urfa roket ve füzelerle vurulmaya başlar. Saldırı çok büyüktür. Roket ve füzelerin saldırısı esasında teröristlerin harekâtını maskelemek için tertip edilmiştir. Ülkenin güneydoğusu ateş altındadır.

Türkiye gafil avlanmıştır. Bayram izinleri yüzünden sayıları çok az olan nöbetteki askerler  anında saldırıya karşılık vermeye başlarlar. Ancak birlikler arasında iletişim sağlanamamaktadır. Kahrolası teröristler iletişim hatlarını hacklemişlerdir.

Ordu polis ve korucuların kendilerine gelmeleri saatler alır. Karşı saldırı başlar. Müthiş kahramanlık destanları yazılır. Köyler teker teker teröristlerden kurtarılır. Helikopterler havadan yerdeki birliklere destek vermeye başlayınca teröristler kaçmaya başlarlar. Eskişehir ve Malatya Ana Jet Üslerinden kalkan F-16’lar kaçan teröristlerin üzerine ateş kusmaya başlar.

O kara cuma akşam olduğunda öldürülen terörist sayısı 6 bini geçmişti. Ne yazık ki köylerde teröristlerin öldürdüğü insan sayısı 3 bin civarındaydı. İki yüz civarında kahraman asker şehit olmuştu. Ayrıca Diyarbakır, Urfa ve Mardin’e atılan füze ve roketlerden yüzlerce ev zarar görmüş, 2 binin üstünde insan ölmüştü. Yaralı sayısı şimdiden 5 bin 5 yüzü geçmişti.

Ertesi gün Türk bombardıman uçakları roket ve füzelerin atıldığı noktaları ateş altına alır. Kuzey Suriye’de sivilleri kalkan olarak kullanan teröristler bombardıman yağmuruna tutulur.  Okulları, ibadethaneleri, hastaneleri cephanelik olarak kullanan PKK’lı ve YPG’li teröristler Türk İstihbarat teşkilatının elinden kurtulamaz. Yerleri tespit edilen bütün noktalar Türk uçakları tarafından vurulur.

Kurtuluş savaşından bu yana Türkiye böyle bir savaş yaşamamıştı. Türklerin gözünü kan bürümüştü. Her hedef ne olduğuna bakılmadan vuruluyordu. Ne yazık ki bu kadar büyük bir bombardımandan hiç günahı olmayan siviller de çok zarar görüyordu. Kuzey Suriye’de ölen sivillerin sayısı binlerle ifade ediliyordu ve bunların çoğu çocuktu.

Türk istihbaratı her şeyi birkaç günde meydana çıkartır. Saldırıya destek veren Suriye’dir. Teröristlerin bütün mühimmattı ise ABD’den gelmektedir. Planlar da onlar tarafından yapılmıştır. Zaten böyle bir harekâtı PKK’nın ya da başka bir terörist gurubun planlamasına ve tatbik etmesine imkân yoktur. Saldırının ertesi günü çok ilginç bir detay ortaya çıkar. Amerika’nın bütün askeri ve sivil personeli bir gün evvel Türkiye’yi terk etmiştir.

Türkiye seferberlik ilan eder. TCBMM tarafından Suriye’ye savaş ilan edilir. Suriye’nin Türkiye’ye dayanacak gücü yoktur. Ancak savaş meskûn bölge ve gerilla savaşına dönmüştür. Türkiye elbette bu savaşı kazanacaktır ancak çok uzun zaman alacağı aşikardır. Türk tankları ve zırhlı birlikleri Suriye sınırına konuşlanmıştır. Karadan girmek için siyasi emir beklenmektedir. Türk siyasileri kayıpları düşündüğü için tereddüttedir. Bu arada Yunanistan da rahat durmamaktadır. Trakya da her türlü tedbir alınır. Türk ordusu iki cephede savaşmak üzere düzen alır. Bu arada Suriye’deki sivil ölümler dünyayı çok rahatsız etmeye başlar. Birleşmiş Milletler ve Avrupa Birliği ateş kes yapması için Türkiye’ye baskı yapmaya başlar.

Türkiye Cumhur başkanı bütün şer odakları kurutulmadıkça ateş kes söz konusu olamaz der. Bir gazeteye verdiği beyanatta “Suriye’de her taşın altına bakılacak ve bütün teröristler yok edilecektir” der.

Savaşın 22’inci günü Türkiye Cumhurbaşkanı yabancı gazetecilerin de katıldığı bir basın toplantısı yapar. Konuşmasını bitirdikten sonra 3 soru alabileceğini söyler.

Birinci soru Rus gazeteciden gelir:

-Sayın Cumhurbaşkanı; bu savaş sizce ne kadar devam eder? Türk ordusu karadan da Suriye’ye girecek mi?

-Bunu tam olarak söyleyebilmek imkânsız, ancak ülkem ve vatandaşlarım bir daha böyle bir felaket yaşamayacak. Bunu temin edinceye kadar savaşacağız. Karadan, denizden, havadan her türlü tedbiri alacağız.

İkinci soruyu Avrupa Birliği adına Fransız gazeteci sorar.

-Sayın Cumhurbaşkanı; Türkiye’nin gafil avlanmasında ihmali olanlar için ne düşünüyorsunuz?

-Savaş bittikten sonra herkes hesap verecek.

Üçüncü soruyu ise en arkadaki esmer gazeteci sorar.

-Sayın Cumhurbaşkanı; Amerikalılar PKK ve YPG’lileri yurtları için savaşan Kürtler olarak tanımlıyorlar, buna ne dersiniz?

Cumhurbaşkanının tepesi atar ve çok sert cevap verir.

-Onlar terörist bile değil, onlar hayvan, çocukların başlarını kesmek ne demek, ufacık bebeleri esir alıp tavuk kümeslerine koymak ne demek? Böyle bir şeyi daha evvel gördünüz mü? Bunlar İşid, bunlar Daaş, insanları yakmak ne demek? Bilsem ki Suriye’de taş üstünde taş, omuz üstünde baş kalmayacak, ülkemin ve vatandaşlarımın güvenliğini sağlayana kadar savaşacağız, bizi kimse durduramaz…

Basın toplantısından sonra Fransız gazeteci son soruyu soran meslektaşına yaklaşır.

-Pardon, bir şey sorabilir miyim? Biraz evvel cumhurbaşkanının cevabından sonra neden güldünüz, hem sizi tanıyorum gibiyim sanki, isminiz nedir acaba?

-Salamon Ben Cohen.

 

 

Aaron Baruch  (Ankaralı)

 

Kaynakça: Henüz yazılmadı…. Henüz söylenmedi…

 

 

 

 

5 yorum:

  1. Çok başarılı bir uyarlama - kutlarım, sevgili kardeşim 👍

    YanıtlaSil
  2. Devlet Bahçeli'yi de öldürdün ya, pes doğrusu. Sanırım Alpaslan Türkeş demek istedin :-)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Değerli Menteş, bu yazı geçmişte değil gelecekte olan bir olayı anlatıyor. Olaylar 2028 yılında geçiyor. Yavaş yavaş bir daha oku istersen. Vurgulamak istediğim İsrael'in başına gelenler Türkiyenin başına gelseydi nasıl davranırlardı?

      Sil
  3. Çok güzel bir yazı İsrailinde başına gelen bu. Güzel bir empati tabi yapabilene

    YanıtlaSil

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.