17 Kasım 2023 Cuma

BORÇ ALACAK MESELESİ

 





              Türkiye'nin Yahudiler'e borcu var mı?

           II. Dünya Savaşı sırasında Türkiye, Avrupa ile Filistin arasında geçit olması dolayısıyla çok kritik bir konumdaydı. Naziler 1933’de Almanya’da iktidara geldiklerinde, çoğu doğu Avrupa’da olmak üzere, tam dokuz milyon Yahudi yaşıyordu. Her üç Yahudi’den ikisi, Almanların uyguladığı soykırım neticesinde öldü. ÖLDÜRÜLDÜ… Acımasızca… Kadın, erkek, çocuk, ihtiyar, fark etmiyordu. 

Bu yazımda sizlere, doğu Avrupa’da kapana kısılmış bulunan Yahudiler’in kaçmak için nasıl çabaladıklarını ve tek çıkış yolları olan Türkiye’nin nasıl bir politika izlediğini anlatmaya çalışacağım. Hani TC. Cumhurbaşkanı sayın Recep Tayyip Erdoğan “bizim İsrail’e borcumuz yok, biz holocaust cenderesinden geçmedik” diyor ya… Bir okuyun bakalım. Türkiye’nin borcu var mı yok mu? Gerçek tarih, belgelerle ispatlı…

Yahudiler, Avrupa’dan kaçmak ve gidebilecekleri tek yer olan Filistin’e gitmek istiyorlardı. Tek umut, kurulabileceğini düşündükleri İsrail devletiydi. Bu ümitle Türkiye üzerinden Filistin’e gitmek istiyorlardı. Can havliyle…

Özellikle İtalya, Almanların yanında savaşa katılınca Akdeniz Yahudilere kapandı. Esasında Doğu Avrupa’dan en mantıklı çıkış yolu uluslararası bir suyolu olan Tuna Nehri’ydi. Bu nehir kullanılarak Karadeniz’e ulaşmak mümkündü.  Daha sonra boğazlar yolu ile Ege Denizine ve nihayet Filistin’e ulaşmak imkân dahilindeydi. Boğazlar, Montrö anlaşması ile uluslararası bir suyolu konumundaydı. Dolayısıyla sorun olmazdı. Vize filan gerekmiyordu.   Nitekim 25.000 Yahudi mülteci, Kasım 1938’den itibaren 38 gemi ile bu yolu kullanıp kaçarak Almanların elinden kurtulabildi. Fakat 1942 Şubat’ında STRUMA felaketi yaşandı. 1944 Nisanına kadar bu yol bir daha kullanılmadı. Yani kullanılamadı. 1944 yılının ağustos ayında deniz yolu yeniden devreye girdi.  Türk bandıralı Morina, Bülbül ve Mefkûre gemileri Bulgaristan’ın Köstence Limanından Yahudi mültecilerle dolu olarak hareket ettiler. Ancak Mefkûre bir denizaltı tarafından batırıldı. 372 Yahudi öldü. Deniz yolu tamamen kapandı.

Deniz yolu kullanılamadığına göre geriye tek yol kalmıştı. Kara yolu ile Türkiye üzerinden transit olarak Filistin’e veya başka bir ülkeye gidebilmek. Bu da mümkün gözükmüyordu. Çok zordu. Türkiye vize vermiyordu. Avrupa’da kapan tamamen kapanmıştı. Çanlar Yahudiler için çalıyordu.

Şimdi biraz geriye giderek Türkiye’nin, Yahudi mültecilere bakışını gözler önüne sermeye çalışalım. Türkiye’nin bu konuda tutumu açık ve netti. Uzun söze gerek yok. Türkiye “buradan geçemezsiniz” diyordu. 29 Ağustos 1938 tarihli 2/9498 sayılı “mahrem kararname Avrupa’da yaşayan Yahudilere Türkiye’nin kapılarını sıkı sıkıya kapatıyordu. Kararnameye bak!

https://www.google.com/search?q=29+A%C4%9Fustos+1938+tarihli+2%2F9498+say%C4%B1l%C4%B1+%E2%80%9Cmahrem%E2%80%9D+kararname&oq=29+A%C4%9Fustos+1938+tarihli+2%2F9498+say%C4%B1l%C4%B1+%E2%80%9Cmahrem%E2%80%9D+kararname&gs_lcrp=EgZjaHJvbWUyBggAEEUYOdIBCDIyMDVqMGo3qAIAsAIA&sou

 

“…Almanya, Macaristan, Romanya … Tabiiyetindeki Yahudilere katiyen vize verilmemesi…”

Yahudiler size ne yaptı ki… Sadece bıraksaydınız da kaçabilselerdi… Transit olarak geçmek istiyorlardı, hepsi bu… Filistin’e gitmek istiyorlardı… İsrail devletinin kurulabileceğine inanıyorlardı.  Neden be, neden bırakmadınız? Vize verseydiniz belki binlerce insanın hayatı kurtulacaktı. Hepsi öldüler… Mutlu musunuz bari şimdi?

Bir de sizi Almanlardan kurtardık demezler mi? Yalandır, hepsi yalan. Bu günkü yazımda bu yalanlara girmeyeceğim. Merak edenler için yalanlar konusunda yazdığım linki vereceğim.

https://ankarali-2001.blogspot.com/2018/02/holocaust-ve-turkiye.html

 

1938 kararnamesi o kadar kesindi ki, bir tek kişiye dahi vize verilmiyordu. Ancak çok özel kişiler için hususi olarak bakanlar kurulundan kararname çıkıyordu. Nitekim Alman Yahudi’si profesörler üniversitelerin reformu için Türkiye’ye gelecekleri zaman her biri için ayrı ayrı kararname çıkarıldı.

Hamdullah Suphi Tanrıöver o yıllarda Bükreş büyükelçisiydi. Bakın 10 Şubat 1941 tarihli telgrafında yazdıkları neler:

Pasaportlarında sadece Türk vizesi olmadığı için buradan hareket edemeyip boğazlanan Yahudiler 36 kişidir. Aylardan beri sürünenlere yeni konsolosu bekleyin dedim. Acele emirlerinizi bekliyorum.”

1940 Eylül’ünde Yahudi Ajansı, Eliyahu Epstein’i Ankara’ya gönderir. Eliyahu’nun çabaları neticesinde altı bin kadar Yahudi mültecinin geçişine izin verilir.

Ve nihayet 30 Ocak 1941 de lanet 1938 kararnamesi iptal edilerek yeni bir kanun yürürlüğe girdi. Bu kanuna göre, “Türkiye’de kalamazsınız, ama eğer gideceğiniz ülkelerin vizeleri tamamsa nereye istiyorsanız gidebilmek için Türkiye’den geçebilirsiniz” deniyordu. Mültecilerin transit vize alabilmeleri için artık bakanlar kurulu kararı gerekmiyordu. Yetki dış işleri bakanlığına verilmişti. Eylül 1940 ile Mayıs 1941 arasındaki dokuz ayda dört bin mülteci Türkiye’den transit geçiş yaptı. 

Ancak 1941 Mayıs’ından sonra dış işleri bakanlığının duvarları yeniden aşılmaz oldu. Takip eden 27 ay süresince sadece 1500 mülteci geçiş yapabildi.

Bakın, Haziran 1942’de sahte vaftiz belgeleriyle Budapeşte’den vize alıp İstanbul’a gelebilen Francis Ofner, Yahudiler’in vize alabilmesinin imkânsızlığını şöyle anlatıyor:

“Ben bir Yahudi’yim ve Yahudiler Türk vizesi alamazlardı. Türk vizesini alabilmenin tek yolu başkonsolosu Yahudi olmadığınıza ikna etmekti. Bunun için en az üç kuşak geriye giderek Yahudi kanı taşımadığınızı kanıtlayacak belgelere sahip olmak gerekiyordu.”

Acaba Türkiye ve Dünya, Almanların Yahudilere neler yaptıklarını bilmiyorlar mıydı? Bal gibi biliyorlardı. Berlin Büyükelçisi Hüsrev Gerede’nin tarihi telgrafını aynen aktarıyorum.  3 Aralık 1941 tarihli bu mesaj toplu katliamları, soykırımı bütün dünyaya bildiren ilk resmî belgedir. İbretle okuyunuz lütfen:

“Cephe gerisinde hastabakıcılık yapan yüksek tabakaya mensup bir aile kadınından alınan malumata nazara, son zamanlarda gerek Lamperg’de gerek Kiyev’de bir milyona yakın Yahudi erkek katledilmiştir. Bunlar 20 ila 30 bin kişi olarak muayyen bir sahada teksif edilmekte ve etrafı çevrilerek imha edilmektedir. İmha ameliyelerini yapanların SS kıtaatı olduğu ve bu katl ameliyesine devam edeceği ifade edilmektedir.”

Sonuçta 1938 ile 1944 yılları arasında 12 bin mülteci Türkiye üzerinden transit geçebildi. Bunu yarısı da savaş şartlarının değiştiği 1944 baharından sonra geçiş yapabildi.

Peki, Türk Yahudileri, onlara ne oldu? Yalnız Fransa’da 13.500 Türk Yahudi’si vardı. Bu Yahudileri “muntazam” ve “gayrı muntazam” olarak ayırmışlardı. Bulundukları ülkede 5 sene konsolosluklara müracaat ederek kayıt olan Yahudiler “muntazam” kabul ediliyorlardı. Diğerleri “gayrı muntazam” sayılıyorlardı. Gayrı muntazam Türkleri vatandaşlıktan çıkartmak tamamen konsolosların tasarrufundaydı ve bu Yahudiler için tamamen olumsuz olarak değerlendirildi.

Muntazam kabul edilen Türk Yahudileri 3.500 kişiydi. 10.000 Türk Yahudi’si ise gayrı muntazamdı. Neredeyse tüm Türk Yahudilerini sebepler icat edip vatandaşlıktan çıkardılar. Tümü vatansız durumuna düştü. Bu durum Almanları bile şaşırttı. Hâlbuki isterlerse hepsini kurtarabilirlerdi. Hiçbir mâni yoktu. Sonuçta kamplara gönderildiler ve hepsi katledildi. Sadece 650 Türk Yahudi’si ülkeye geri gelebildi.

Şimdi sizlere İstanbul, İzmir, Ankara ve daha başka Türk şehirlerinde doğan, Türk Yahudilerinin en elit tabakasına mensup 1660 kişilik bir listenin linkini sunacağım. Açın ve okuyun…

Türk Hükümetinin vatandaşlıktan çıkarttığı için vatansız muamelesine tabi tutulan ve kamplara gönderilip öldürülen 1660 Türk Yahudi’sinin listesi bu… İsimleri, soy isimler, doğum yerleri, öldükleri kampın numarası ve ölüm yılı yazılı. Neredeyse tanımadığımız hiçbir aile yok. Geri kalanın kaydına erişilemiyor.

http://www.sephardicstudies.org/pdf/Turkey-Shoah-France.pdf

 

Sayın Erdoğan, Türkiye’nin Yahudilere çok borcu var. 1934 Trakya olaylarında 10 bin Yahudi mallarını mülklerini bırakıp canlarını kurtarmak için kaçtı. Hepsinin mallarına çöküldü. Vaktiniz varsa okuyun lütfen…

https://ankarali-50.blogspot.com/

 

Varlık vergisi yüzünden Aşkale’de kaç Yahudi öldü, bilmem ilgilenir misiniz sayın Cumhurbaşkanım? Yağma alışkanlığı burada da devam etti. Bütün Yahudiler’in mallarına çöküldü. Biliyorum, vaktiniz yok ama belki bir göz atabilirsiniz?

https://ankarali-2001.blogspot.com/2018/01/

 

6-7 Eylül olayları, Nafıa askerleri bunları hiç yazmıyorum bile…

Türkiye’nin Yahudilere çok borçları var sayın Cumhurbaşkanım, Struma gemisinde ölen 768 Yahudi’ye borcu var…

https://ankarali-501.blogspot.com/

 

Keşke Türkiye İsrail’i dost kabul etseydi. Ortadoğu’nun tozunu atardık. Çok yazık, gerçekten çok yazık… Başka da diyeceğim yok.

 

Aaron Baruch (Ankaralı)

 

Kaynakça ; İzzet Bahar – İkinci Dünya Savaşında Türkiye ve Yahudi Meselesi

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

11 Kasım 2023 Cumartesi

GAZZE VE YEMEN…

 

Hamas’ı terör örgütü kabul etmeyen, “kurtuluş ve mücahitler gurubu” olarak tanımlayan Türkiye Cumhuriyeti cumhurbaşkanı sayın Recep Tayyip Erdoğan, her gün Gazze’de ölen kadın çocuk ve siviller için telefon diplomasisi ve ziyaretler yaparak Müslüman dünyasını ile Türki Cumhuriyetlerini ve Avrupa’yı ateşkes için gaza getirmeye çalışmaktadır. Gazze’de her gün, hatta her dakika kaç çocuğun, kaç kadının, kaç sivilin öldüğü yalaka Türk görsel ve yazılı basını da dramalarla anlatmaktadır. Sayın cumhurbaşkanı her gün her fırsatta bunu dile getirmektedir.

Sayın cumhurbaşkanım “biz arabulucu olalım” diyor.

Sağlık Bakanı Fahrettin Koca Sahra hastaneleri kurarak Gazze’deki hastalara ve yaralılara yardım etmeyi vaat ediyor.

Türkiye Dış İşleri Bakanı hakan Fidan “biz garantör olalım” diyor.

Bakın arkadaşlar, çabalarınızı çok takdir ediyoruz ama İsrail’in, Hamas’a terör örgütü demeyen, onları kurtuluş ve mücahitler gurubu olarak tanımlayan Türkiye ile işi olmaz. Ayrıca ne garantörlüğü, anlamıyorum ki, sanki taraflar anlaştı da Türkiye de tarafların biri birine anlaşmaya uyması konusunda kefil olacak., garanti verecek, şaka mı bu?

Yemen nerede bilir misiniz? Yemen, Suudi Arabistan’ın güneyinde 31 milyon nüfusa sahip bir ülkedir. Nüfusunun %99’u Müslümandır. Yaklaşık 8 yıldır İran destekli Husiler ile Suudi Arabistan öncülüğündeki koalisyonun desteklediği hükümet güçleri arasındaki şiddetli çatışmalara sahne olan Yemen'de, yoksulluğun giderek artmasıyla birlikte açlık ve yetersiz beslenme günden güne artmaktadır. İç savaşın kasıp kavurduğu, açlık ve sefaletin hüküm sürdüğü ülkede çocuklar ebeveynlerinin gözleri önünde yavaş yavaş ölüyor. Ülkede yıllardır süren çatışmalarda yaklaşık 377 bin kişi yaşamını yitirdi. Yanlış olmasın yazıyla üç yüz yetmiş yedi bin kişi… Dünyanın en fakir ülkeleri arasında yer alan Yemen'de iç savaş nedeniyle yaşanan insani kriz, her geçen gün daha da büyüyor. 400 bin çocuk, yazıyla dört yüz bin, açlıktan ölmek tehlikesiyle karşı karşıya.  

İşte insanlık için büyük bir adım atma fırsatı sayın cumhurbaşkanım. Hem de tam senin istediğin gibi Müslüman bir ülke… Allah aşkına bir el at, bak büyük sevaba girersin. Senin ne işin var Gazze’de, bak bu Araplar tarih boyunca Türkleri arkadan vurdular, sözde Ermeni soykırım davasında bile Türkiye’nin arkasında durmadılar, Kıbrıs konusunda Türkiye’yi yalnız bıraktılar, bak sayın cumhurbaşkanım, bunlar senin benim neslimin zamanında oldu, öyle eski şeyler değil, yok tarihe bakarsan bu Arap hergeleler Türklere yapmadıkları puştluk kalmadı. Şimdi oralara kadar uzanmayayım.  Gel sen sen ol, bu İsrail Gazze işlerine karışma, uçağının benzin parasına, telefonda geçirdiğin zamana günah… Zaten kimsenin, Müslüman ülkeler dahil ne seni ne Türkiye’yi taktığı yok. Bu halifelik sevdaları güzel de bana kalırsa pek tutmadı sayın cumhurbaşkanım.

Al sana Yemen, üstelik tarihi bağlarımız da var, kurtar şu açlıktan ölmekte olan sabileri… Sen başla, belki bu sefer arkası gelir. Haa bak orada da savaş var, orada arabuluculuk yapabilirsin, garantörlük de uyar, mis gibi… Ne işin var Gazze gibi karışık bir yerde…

Yemen sayın cumhurbaşkanım Yemen, mis gibi…

 

Aaron Baruch  (Ankaralı)

 

 

Kaynakça:

Anadolu Ajansı:

 https://www.aa.com.tr/tr/dunya/sekiz-yildir-ic-savasin-surdugu-yemende-kim-nereye-hakim/2783136

Google.com: https://www.google.com/search?q=yemende+a%C3%A7l%C4%B1k&oq=yemende+a%C3%A7l%C4%B1k&gs_lcrp=EgZjaHJvbWUyBggAEEUYOTIJCAEQABgKGIAEMgkIAhAAGAoYgAQyCQgDEAAYChiABDIJCAQQABgKGIAEMgoIBRAAGAoYFhge0gEIMzYwNmowajeoAgCwAgA&sourceid=

4 Kasım 2023 Cumartesi

HAMAS’IN TÜNELLERİ

 



İsrail ordusu, bundan tam 10 yıl önce, Gazze Şeridi'nde “İsrail'e yönelik ilk saldırı tüneli” olarak adlandırdığı tüneli keşfettiğini duyurdu. Bu tünel, Han Yunus'un doğu mahallesinden başlayıp İsrail bölgelerine doğru 100 metre uzanan, yerin 20 metre derinliğinde ve 800 metre uzunluğundaydı. Genişliği ve yüksekliği iki metreye ulaşıyordu.

Ancak söz konusu tünelde, bubi tuzaklarının bulunduğu daha önceki küçük tünellerde olduğu gibi, silah veya patlayıcı madde izlerine rastlanmıyordu. Askeri uzmanlar, Hamas'ın bu tüneli “İsrail askerlerini kaçırma” amacıyla kullanmayı planladığını tahmin ediyordu. İsrail ordusundan üst düzey bir saha komutanı, o dönemde Haaretz gazetesine şu yorumu yapmıştı:

-Onları bu büyük çabalarına pişman edecek, umutsuzluğa ve hüsrana sürükleyeceğiz.

İsrail ordusu o dönemde, daha önce yaptığı gibi bu tüneli de yok etmiş ve tüm tünelleri ortadan kaldırmanın yolunu aramaya başlamıştı. Bu amaçla, tünellerin yerini tespit edip ortadan kaldıracak modern elektronik cihazlar ve sensörler yapmakla görevlendirilen çok sayıda bilim insanının da yer aldığı özel bir askeri birlik kuruldu. Dönemin Güney Tugay Komutanı Yoav Gallant bu birlik sorulduğunda şu ifadeleri kullanmıştı:

-Bu, Hamas'la aramızdaki bir beyin savaşıdır. Biz onlarla tek bir amaç için savaşıyoruz, o da onları mağlup etmek.

Bugün Gallant, Savunma Bakanı oldu ve tüneller, Gazze Şeridi’ni boydan boya kaplayacak kadar yayılmış durumda. Öyle ki bu tüneller, üstün yeteneklere sahip ABD savaş uçaklarına atfen Hamas’ın F-35’i sayılıyor. Ama daha mütevazı bir tahminle bunun “terörizm için bir nükleer reaktör” olduğunu söylüyorlar.

İsrail ordusu son on yılda tünel olgusunun ortadan kaldırılamadığını, aksine büyüyerek bambaşka bir hal aldığını fark etti. Başlangıçta Hamas savaşçılarının İsrail'in kara saldırılarını püskürtmesi için inşa edilen tüneller, daha sonra asker kaçırma girişimlerinde kullanıldı.

Bunu 2014 yılında Dökme Kurşun Operasyonu başlatıldığında ve bugüne kadar Hamas tarafından esir tutulan iki askerin (Hadar Goldin ve Şaul Aron) kaçırılmasıyla başardılar. Bunun üzerine İsrail, sınır boyunca (65 kilometre) yer üstünden ve altından uzanan devasa bir duvar örmeye karar verdi. Böylece tüneller artık İsrail sınırından geçemeyecek hale geldi.

Ancak Hamas'ın bir milyar dolara mal olan İsrail duvarını delmek için tünel sisteminden vazgeçtiği ortaya çıktı. Hamas müteahhitlerden birine 200 dolar ödeyerek sınırdaki duvarı buldozerle deldi. Tüneller ise Gazze Şeridi'nin kalbine götürüldü ve devasa bir tünel ağı kurulmaya başlandı. Askeri kullanıma yönelik bu tür tünellerin yalnızca Kuzey Kore'de olduğu söyleniyor. İsrailliler, planlamada sadece İran'ın değil, Kuzey Kore'nin de ortak olduğunu göz ardı etmiyor.

İsrail, geçtiğimiz on yıl boyunca Gazze Şeridi'nden İsrail sınırlarına uzanan tünelleri denetlemekle meşguldü ve koruyucu duvarı inşa ettiğinde bu fikri yok edebileceğine inanmıştı. Sınırda ele geçirilen tüneller yıkıldı, serbest bırakıldığında patlayan ve içlerindeki her boş alanı tıkayan sıvı bir maddeyle dolduruldu. İsrail bu süreçten sonra büyük bir güvence vererek gözetleme kulelerinin sayısını azalttı. Ancak Hamas, bu dönemden yararlanarak Gazze Şeridi’nde bin 300 tünelden oluşan, yeraltında 70 metreye kadar derinlikte bulunan ve Filistinlilere göre uzunlukları 500 kilometre olan devasa bir tünel ağı inşa ediyordu.

İsrail hükümetinin Ulusal Güvenlik Konseyi eski başkanı Tuğgeneral Jacob Nagel, tünellerin daha uzun olduğunu ve binlerce kilometreye ulaşabileceğini söylüyor. Nagel, yaklaşık iki hafta önce Globes gazetesine verdiği röportajda “Binlerce kilometre uzunlukta olduklarından bahsederek konuşmak daha doğru olur. Bu tüneller dünyanın dördüncü veya beşinci askeri gücü olan Kuzey Kore tarzında inşa edildi. Gazze tünelleri, Kuzey Kore'ninkinden sonra dünyada türünün en büyük ağıdır ve içlerindeki bir robota güvenmek zor olacaktır. Çünkü robot yerin bu kadar derininde çalışmaz ve tünellerde savaşmak neredeyse imkânsızdır” ifadelerini kullandı.

İsrail ordusu, Gazze Şeridi’ndeki tünellerin ayrıntılı haritalarına sahip olduğunu iddia ediyor. Bu tünelleri, “Hamas liderleri mezarlığı” haline getirmek için uygun planlar hazırlıyor. Hamas liderleri ise tünellerin “son iki yılda İsrail'i şok edecek ve askerleri için büyük bir tuzak haline getirecek yüksek teknoloji açısından büyük bir gelişmeye sahne olduğunu” iddia ediyor.

Her durumda tüneller, bu savaşın ana manşeti haline geldi. Gazze Şeridi'ndeki yaklaşık 20 bin savaşçısıyla Hamas liderleri, onları zapt edilemez bir yer altı kalesi olarak kullanıyor ve İsrail onları burada boğarak öldürmeye çalışıyor. Ama bütün bunların haricinde Hamas’ın rehinelerin tünellerde sakladığından herkes emin. Tünellerin en zayıf noktası içlerinde nefes almaya yarayacak kadar hava yok. Havalandırma motorları ise benzinle çalışıyor ve ne kadar depolanırsa depolansın o benzin bir gün biter. Tünellerdeki herkes havasız kalır ve boğulur.

 

TÜNELLERDE HAYAT

 

 Gazze tünellerinde hayat var demek doğru değil. Bunun adı hayat olmadığı için zorlukları çok. Ancak bu tüneller artık adından da anlaşılacağı gibi yüksekliği az, tabanı toprak olan uzun koridorlar değil. Hamas'ın inşa ettiği tüneller, “Gazze metrosu” adında bir yer altı şehri. Tünellerde yürüyen benzin istasyonu, tuvaletler geniş dinlenme alanları mevcut. Ayrıca, toplantılar ve insanların uyuması için gerekli her şeyle donatılmış odalar bulunuyor. Modern ve gelişmiş bir havalandırma sistemi ile donatılmış olup, gıda, ilaç ve yakıt için çeşitli depolar içeren tünellerde İsrail'in çözmeyi başaramadığı şifreli bir iletişim ağı kullanılıyor. Bunun delili, plan deşifre olmadan bu ağ kullanılarak bir yıl boyunca Aksa Tufanı operasyonu için eğitim verilmiş olmasıdır. Zira sahaya çıkacak Hamas kadroları bu tünellerde eğitildi.

Elbette orada yaşayanlar, İsrail karargâhında olduğu gibi lüks bir yaşam sürmüyor. Elbette yurtdışındaki Hamas liderleri gibi de yaşamıyorlar, çeşitli zorluklar içindeler. İsrail, hayatı çekilmez hale getirecek, Hamas üyeleri ve liderleri için büyük bir tuzağa dönüştürecek planlar hazırladı. Uzmanlara göre İsrail, tünelleri serbest bırakıldığı anda şişip katılaşacak yapışkan bir maddeyle doldurmayı, böylece tünel girişini sanki birkaç metre kalınlığında devasa bir demir kapı yerleştirir gibi kapatmayı planlıyor. Ancak Hamas ve ona bu teknolojiyi sağlayanlar, tüm bunları dikkate aldıklarını, savaşmaya hazır olduklarını ve bu yolla İsrail'e meydan okuduklarını söylüyor.

Bakalım İsrail teknolojisi bu tünel problemini çözebilecek mi?

 

Aaron Baruch  (Ankaralı)

 

 

Kaynakça :İndependent - https://www.indyturk.com/node/670701/d%C3%BCnya/gazze-t%C3%BCnelleri%E2%80%A6-i%CC%87srailin-hamastan-%C3%B6nce-ba%C5%9Flatt%C4%B1%C4%9F%C4%B1-%E2%80%98beyin-sava%C5%9F%C4%B1%E2%80%99