21 Temmuz 2018 Cumartesi

İSRAEL’DE YAHUDİ ULUS YASASI KABUL EDİLDİ.








19 Temmuz günü Israel meclisi Knesset tartışmalı İsrael Ulus Yasasını kabul etti ve yasa kanunlaştı. Parlamentodaki Arap milletvekilleri kanunun, “var olan ayırımcılığı kanunlaştırdığını” söylediler. Tasarı 62 evet oyuna karşılık 55 hayır oyu ile kabul edildi. Bağımsız iki milletvekili çekimser kaldı. 

Bu kanunun getirdiği ana başlıklar şöyle :

İsrael, İsrael’de ve bütün dünyada yaşayan Yahudilerin devletidir. Bu ülkenin pasaportunu taşıyan ve her türlü hakkından aynı bir Israel’li Yahudi gibi istifade eden,  nüfusun yaklaşık % 20 sini oluşturan Araplar, bundan böyle İsrael,  bizim de ülkemizdir” diyemeyecekler. İsrael, Yahudilerin vatanıdır.

Buna paralel olarak bu kanunla, ülkenin kendi kaderini tayin etme hakkı yalnız Yahudilere ait olduğu kabul edildi.

Arapça, artık Israel’de resmi dil değil; buna karşılık Arapça’ya bazı özel imtiyazlar tanındı. 

Dünya’daki tüm Yahudiler ’in Israel’e, yani evlerine dönme hakkı vardır.

Israel’in bir anayasası yoktur. Bunun yerine kurucu bildirgesinde yer alan temel yasaları vardır. Bu kanunda bunlara dâhil edildi. Böylece İsrael devleti tüm dünya Yahudilerinin temsilcisi, etnik-dini bir devlet olarak tanımlanmış oldu.

Bu kanun ayrıca Yeruşalayim’in İsrael’in başkenti olduğunu tasdik etti.

Yasada Yahudi yerleşimlerinin gelişimi “ulusal değer” olarak tanındı. İsrael devleti, bu yerleşimlerin kurulmasını ve yoğunlaşmasını teşvik etmesi bu kanunla kabul edildi.

Ne diyelim hayırlı olsun. Bu günkü Netanyahu hükümeti şu anda arkasına aldığı Trump rüzgârı ile bu yasayı Knesset’ten geçirdi. Bibi, bir iki sene evvel de uğraşmıştı, olmamıştı, bu sefer becerdi.

Uzaktan bakıldığı zaman bu kanun bayağı ayrımcılık kokuyor. Yorumları okuduğunuzda bazılarını haklı bulabilirsiniz. Hatta İsrael’de yaşayanların bazıları bile bu kanunu ayrımcılık yaptığı gerekçesiyle eleştiriyorlar.

Bakın dostlar, 1947’de Birleşmiş Milletler bu toprakları paylaştırdı. Buralar Yahudiler‘in, şuralar da Araplar’ın dedi. Biz hakkımıza razı olduk. Tamam dedik.

Onlar ise olmadı. Hepsi bizim dedi. Ve bizim olanı almak için onca yıldır uğraşıyorlar.

Ve biz de, bizim olanı korumak için onca yıldır evimizi savunuyoruz. İsrael Yahudilerindir. Araplar da gitsinler kendilerine verilen topraklarda kendi devletlerini kursunlar ve burası Araplarındır desinler. Ya da ne halt yerlerse yesinler. Yani biz ayrı, onlar ayrı.

Ayrımcılık dediğiniz genel bir değerle İsrael’i yargılayamazsınız. Burası hiçbir yere benzemez. Dünyada bir benzerimiz yok. Tarihin dibinden gelip yeniden ülkemizi kurduk. Şehirlerimiz, kitabımız, dilimiz binlerce yıllık. Katliamları aştık, sürgünlerden döndük, soykırımları, pogromları gördük ve şimdi evimizdeyiz. Bizi başkalarını değerlendirdiğiniz gibi yorumlayamazsınız. Biz her şeyimizle farklıyız.

Araplarla bir arada yaşayabilir miydik? Bunu artık tartışmanın manası kalmadı. Karşılıklı o kadar çok kötü şey oldu ki, bu saatten sonra mümkün değil. En iyisi onlar da kendi devletlerini kursunlar, biz evimizde onlar da kendi evlerinde… Komşuluk bile çok güç ama ne yapalım, buna razı geleceğiz.

Bir de İsrael dışında yaşayıp, İsraeli eleştirenlere bir tavsiyem var. Gerek bu kanun için, gerekse başka konularda İsrael’i eleştirmek için hemen kolları sıvamayın. Önce bu memlekette en az beş sene yaşayın. Suyunu için, ekmeğini yiyin.  İbraniceyi konuşmaya başlayın, dinimiz ve tarihimiz hakkında birazcık da olsa bir şeyler öğrenin, gazetelerimizi haberlerimizi hem sağdan hem soldan günlük takip edin. Has ve şalom has ve halila, düşen ya da yaralanan bir Tshal askerinin, terör kurbanı bir Yahudi’nin acısını paylaşın, üstünüze roketler gelirken sığınaklara kaçın, hatta küçücük bebeklerinizle geceyi sığınakların merdivenlerinde geçirin, tanımadığınız bir Tshal yalnız askerini shabbat akşamı evinizde ağırlayın,  bir Etopyalı Yahudi çocuğa koruyucu anne olun, sonra eleştirin.

Sokakta insanların arasına karışın. İnsanları dinleyin. Sağcısını, solcunu, lezbiyenini, ibnesini, Yahudi’sini, Arap’ını, hepsini… Önce bilginiz sonra da fikriniz olsun.

Yoksa oturduğun yerden uzaktan eleştirip işkembeden sallarsan ve bunları tweetlerle, mesajlarla sosyal medyada paylaşırsan bilgisi olmadan fikri olan ukala dümbeleklere benzersin. “Acaba bunu benim için mi yazdı bu herif” diye soruyorsan, evet senin için yazdım, sana yazdım, hiç şüphen olmasın…

Shabbat shalom …

Aaron Baruch  (Ankaralı)

6 Temmuz 2018 Cuma

BATTANİYE OPERASYONU…











Hafız Esad Kasım 1970’de kansız bir darbe ile Suriye’de iktidarı ele geçirmişti. Ülkede yaşayan Yahudiler her geçen gün daha artan bir baskı ile yaşamak zorunda bırakılmıştı. Pek çokları Esad'dan evvel kaçmışlardı. Ama hala geride kalan genelde yaşlı Yahudiler vardı ve artık kaçamıyorlardı. Varlıklarını ülkeden çıkaramadıkları gibi bir ailenin bütün fertlerinin bir arada yurt dışına çıkmasına da izin verilmiyordu. Aileler özellikle Suriye’de artık evlenmek için Yahudi eş bulamayan az sayıda kalan gençleri kaçırma ve hiç olmazsa onları kurtarma telaşındaydılar.

Ramsad  (Mossad başkanı) Zamir, bir toplantı odasında dört sağlam delikanlıya bilgi veriyordu. Bu delikanlılar Filotilla 13 deniz komandolarıydı. Hepsi Kuzey Afrika doğumluydu. Hepsi mükemmel Fransızca ve Arapça konuşuyorlardı. Dördü de komando eğitimlerinin yanı sıra Mossad tarafından eğitilmişlerdi. Dördü de yakın arkadaştılar ve kendilerine "Cosa Nostra" komandoları diyorlardı. Ramsad, Suriye'den bir mesaj aldıklarını söyledi ve devam etti:

-Suriye'de kalan Yahudi kızlar koca bulamıyorlar. Tek ümitleri İsrail'e gelebilmek. Getirin onları...
-Bu bizim işimiz mi diye sordu Mossad ajanı Davit Molad.
Ramsad:
-Düşman ülkelerdeki Yahudileri kurtarmak Mossad'ın görevidir dedi.

Son zamanlarda Suriye’den kendi imkânları ile kaçmaya çalışan bir grup genç kız ve bir kaç delikanlı insan kaçakçıları yardımıyla kaçmayı denemişlerdi. Kimi vuruldu. Kimi yakalandı. İşkence gördüler. Yine de Beyrut'a varabilenler oldu.

1970 Kasımında on iki genç kız kaçmayı başarmıştı.  Beyrut üzerinden geliyorlardı. Mossad kızların haberini almıştı. Kızlar sahile ulaştıklarında bir torpido bot onları aldı. Geminin kaptanı deniz kurdu denizaltıcı Albay Avraham (Zabu) Ben-Zaav idi. Kızlar ıslanmışlar ve çok üşümüşlerdi. Ayrıca çok korkmuşlardı. Zangır zangır titriyorlardı. Üzerlerine battaniye attılar. Sabah saat 04.00 de Hayfa'ya geldiler. Deniz üssünde başbakan Golda, IDF genelkurmay başkanı Hayim Bar-Lev ve yardımcısı David (Dado) El’azar onları bekliyorlardı. İsrail Başbakanı Golda Meir kızları yaşlı gözlerle teker teker kucakladı. Küçük bir parti  yaptılar. Sonra Golda Mossad başkanını aradı ve şu emri verdi:

-Suriye’de sıkışan bu kızları al ve buraya, İsrail'e  getir.

Ramsad sessizlikten sonra odadakilerin yüzüne bakıp kesin emri verdi.
-O kızları getireceğiz. Görevimiz bu. Böylece  battaniye  "Smicha" operasyonu başladı.

1971 Kasım ayı. Fırtınalı bir gece. İsrail donanmasına ait bir torpido bot, ışıkları tamamen sönük olarak Hayfa'daki donanma üssünden ayrılarak kuzeye yönelir. Suriye karasularına girer. Lazkiye Limanını geçer. Türkiye sınırına yakın boş bir koya demir atar. Deniz komandoları denize lastik botlar indirirler. Kamaranın birinden dört adam çıkar, başlarını yalnız gözleri açıkta kalacak şekilde keyfiye ile kapatmışlardır. Botlara atlarlar. Kıyıya doğru ilerlerler. Yeterince yaklaşınca buz gibi suya dalarlar. Yüzerek kıyıya çıkarlar. Dört Mossad  ajanı "Cosa Nostra" artık Suriye topraklarındadırlar. Yakalanırlarsa kesin olarak idam edileceklerini biliyorlardı.

O gece Suriye topraklarına ayak basar basmaz kod adı Mamur olan liderleri Yonatan onları karşıladı. Kuru elbiseler getirmişti. Her birinin su geçirmez çantasında sahte pasaportları ve dolu tabancaları vardı. Hızlıca hazırlandılar ve gizlenmiş durumda bulunan bir arabaya binerek şehrin trafiğine karıştılar. Hepsi ayrı bir otele yerleşti.

Ertesi gün Mamur'a bir mesaj ulaşır. Bir grup kız geceleyin karanlık bir sokaktaki kamyonet içerisinde bekliyor olacaklardı. Gerçekten de öyle oldu. Ajanların ikisi öne ikisi arkaya bindi. Yoldan bir kaç genç kız daha aldılar. Kuzeye yöneldiler. Tartus'ta boş bir kumsala vardılar. İsrail Hücumbotları açıkta bekliyordu. İşretler alındı verildi, botlar son sürat geldi. Herkes beline kadar suya girip botlara tırmandı. Çalkantılı bir denizde ilerlediler ve  nihayet hücumbotlara vasıl olup İsrail'e doğru yola çıktılar.

Bir sonraki operasyonda değişik bir taktik kullanıldı. Kızlar kamyonetle Lübnan sınırına yakın bir noktaya getirildi. O noktada kamyonetten indirildiler ve ajanların rehberliğinde yürümeye başladılar. Bu arada kamyonette  yalnız sürücü vardı. Sınırı sorunsuzca geçip Lübnan tarafında buluşma noktasına geldi ve beklemeye başladı. Grup ellerinde ağır valizlerle saatlerce yürüdükten sonra buluşma noktasına gelebildi. Ajan Claudie daha evvel Lübnan'a gelmiş ve bir yat kiralamıştı. Kamyonet, grubu, kiralık yatın beklemekte olduğu sahilin yakınına kadar getirdi. Kızlar ve ajanlar karanlıkta küçük botlara binip yata çıktılar. Yat biraz sonra açılıp açıkta bekleyen donanma teknesine rampaladı. Kızlar, askeri tekneye geçerek İsrail'e doğru yola çıktılar.

Cosa Nostra Eylül 1970 ile Nisan 1973 arasında 120 genç kızı ve delikanlıyı İsrail'e getirmeye muvaffak oldu. Yirmi operasyon yapıldı ve hiç bir başarısızlık olmadı. Bu operasyonlar yirmi yıldan daha uzun bir süre gizli tutuldu. Daha sonra Cosa Nostra da sona erdi. Ajanlar tüccar, turizimci filan oldular.

Bir gün Emanuel Allon (Claudie) bir düğüne çağırılır. Onu gelinle tanıştırdılar. Claudie kızı tanır.
-Nerelisin diye sorar. Kız bayılacak gibi olur. Eski ajanın kollarına atılır.
-Sendin,  beni kurtaran sendin, seni sesinden tanıdım diye bağırmaya başlar...

Allon, düğünden sonra, hafif çakır keyif, evine doğru giderken çok önemli bir iş yapmış olduklarını anlar. "Risk büyüktü ama değdi doğrusu" diye düşünür.

Acaba dünyada hangi ülke vatandaşlarına İsrail kadar sahip çıkar? 


Aaron Baruch  (Ankaralı)

Kaynak : Michael Bar-Zohar/Nissim Mishal   -   MOSSAD