31 Aralık 2018 Pazartesi

YENİ YIL SANA MUTLULUKLAR GETİRSİN…












Yeni yıl mesajı canım kızım Aylin Kashani’den, sevgiyle kalın...

Tüketmek lazım bazen.  Taa en sonuna kadar. Durmak isteyeceğimiz güne kadar. Tüketmek gerçeği getirecek, yolunu bulmana yardımcı olacak. Ölçüt acı.

Eğer tüketirken acıyorsa canın dikkatli ol.  Yanlış yerdesin. Bekle, farkına var ve yavaş yavaş çekil oradan. Zamanla olsun her adımın. Bekle ve gör neredesin? İçine sor nasılım bugün, mutlu muyum?

Devam o zaman... Aynen kal olduğun yerde ta ki o duygu birgün bitene kadar.

Mutsuz musun? Sor kendine niye, acaba istemediğin bir şeyi mi yaşıyorsun? Yoksa kalbin mi kırıldı, biri seni hor gördü diye mi?

Değerini orada bilmek gerekiyor. Ben buna layık mıyım? Bu mu benim istediğim? Yok değil! O zaman farkına var ve evrene söyle.  

“Fark ettim evren, yeni adıma hazırım, bana yardımcı ol. Ben değişmek istiyorum, bu yol benim yolum değil... Göster bana... Al beni buradan ve doğru yoluma konumlandır...

Doğru yol dediğin, esasında, hayattaki amacının gerçekleşmesi için gereken yoldur.  Ve tabii ki ancak adım adım yaklaşılabilir oraya... Korku bile hissetsek bazen karnımızdaki o küçük ses bir “korkma” dokunuşu yapıyor...

Zaten sen istesene o, senin doğru yolunu değiştirmene izin vermiyor. Çünkü doğru yoldasın ama anlamak biraz zaman alacak. Onu anlaman da çok uzun sürmüyor,  çünkü evren sindirmeni istiyor. Sakin olup esasında o farkındalığa varmanı istiyor. O noktaya vardın mı vahiy de geliyor bir anda... Artık açtın gökleri mesajlar yağıyor her adımında. Sen bağlantıda kalmak için çabalıyorsun o anda. Çabalama, zorlama… Çabaladığın için yok olur bir anda o mesaj... Çünkü kendiliğinden gelmeli. Hayat sana akıtmalı... Senin çekiştirmene gerek yok...

Var bir sebebi o yaşadıklarının, var bir sebebi o duygularının... Hem de mükemmel bir sebebi var... Ondandır ki hiç bir şey gözüktüğü gibi değildir...  

O içindeki sese kulak ver ama boynunu sıkma, bırak kendi söylesin. Bağlantıdaysan zaten korkacak bir şey yok...  Bağlantıda değilsen o zaman da korkacak bir şey yok.  Çünkü her şey olduğu şekliyle mükemmel... Sen mükemmelsin... Hayat amacını bilerek geldin ve bunu da yaşıyorsun... Duygusunu sana bıraktım. Sen seç bunu nasıl yasamak istediğini...
Ama söz sana, her zaman yolunda olacaksın…

Yeni yıl sana sağlık, mutluluk, neşe, getirsin.  

Esen kal…

Aylin Kashani

28 Aralık 2018 Cuma

GÖÇ EDENİN ESKİSİ VE YENİSİ…











İsrael’e göç etmek çıkmaktır, yükselmektir. Yeni göç edenlere “ole hadaş” denir. Yani yeni çıkan, yeni yükselen manasına… İsrael’e göç edenlerin manevi anlamda yükseldiğine inanılır.

İsrael kurulmadan evvel gelenler tam bir savaşın ortasına düşüyordu. O tarihlerde İngiliz Mandası, Beyaz Kitap(1)  dolayısıyla o zamanki adıyla Filistin topraklarına Yahudi göçünü kısıtlamış, gemilerle gelen göçmenleri yakaladıklarında Kıbrıs’ta kurdukları kamplara koyuyorlardı. Yakalanmadan Filistin kıyılarına ulaşabilenler, sandallarla, ya da doğrudan denize atlayarak kıyıya ulaşıyor ve kendilerine yardım eden Yahudi gönüllüler tarafından içerilere kaçırılıyorlardı.

O yıllardaki Türk balıkçılarına ve denizcilerine ne kadar teşekkür etsek azdır. Türkiye’nin özellikle güneyinden balıkçı motorları, ya da küçük teknelerle pek çok Türk Yahudi’si bu topraklara ulaştı. Mazot fıçısında, balıkların konulduğu varillerde saklanarak İngiliz gümrükçülerden kurtulan Yahudiler biliyorum. Türk denizcileri, İngilizlere yakalanırlarsa tutuklanmaları söz konusuydu, buna rağmen  Yahudileri İngilizlere teslim etmediler. Araplar Türk balıkçılarına ve denizcilerine “Onları getirdiğinizde kandırıp burası Yahudilerin bölgesi diye bize teslim edin, aldığınızdan çok daha fazla parayı biz size verelim”  diyerek sürekli tekliflerde bulunuyorlardı. Hiçbir Türk denizcisi ya da balıkçısı Yahudileri Araplara satmadı. Bu gerçek kahramanlara ne kadar teşekkür etsek azdır. Allah sizden razı olsun.

Geldiklerinde göçmenlerin kimileri kibutzlara ya da moşavlara kapağı atıyor, hayatlarında hiç toprakla uğraşmadıkları halde çiftçilik yapıyor, ya da büyük yerleşim merkezlerinde amelelikten boyacılığa kadar her işte çalışarak hayatta kalmak mücadelesi veriyorlardı. Evde bulemas, borekas yapıp satanlar, terzilik ya da temizlik işleri yapanlar, fabrikalarda zor koşullarda çalışanlar, bu ülkeyi kurdular.

Gelenlere yetecek kadar ev yoktu. Kimileri ilk zamanlarda çadırlarda kaldılar. 1948 kuruluş savaşından sonra 1956'da Sina savaşını, 1967'de 6 günlük savaşı, peşinden Yom Kipur savaşını, Lübnan savaşlarını gördüler. 2 kez intifada çılgınlığını yaşadılar. Ölenler, yaralanalar, sakat kalanlar, yakınlarını kaybedenler… Çok zor ve acı günler.O günlerde İsrael’e göç ederek bu ülkenin ayakta kalmasına yardımcı olan herkese minnet borçluyuz.

İsrael kurulduğunda nüfusu 600-700 bin kadardı. İsrael devletinin kurulmasıyla çok kötü olan şartlar değişmeye başladı. Artık devlet, gelenlere sırayla ev veriyordu. Küçük de olsa muhacirler başlarını sokacak bir yuva buluyorlardı. Bir bakkal dükkânı, ya da nalbur mağazası açabilen birisi, ailesini geçindirebiliyordu. Marangozluk, elektrikçilik gibi meslek sahipleri çabucak bu bebek ülkeye uyum gösteriyor ve evine ekmek getirebiliyordu.  

Sonraları dünya değişti. Türkiye de değişti. 1960’dan sonra Yahudiler Türkiye’de ticaret yaparak varlık sahibi olmaya başladılar. Artık İsrael’e göç azalmaya başlamıştı. Okumak için öğrenciler geliyordu. Az sayıda, kızlarına dota (başlık) parası veremeyen, ekonomik zorluk içinde olan aileler göç ettiler. Milliyetçi hislerle gelenler de yok değildi. Çoğu İsrael’de kendilerine bir hayat kurdu, bazıları da beceremedi geri döndü. 

Türkiye’de AKP iktidarından sonra özellikle son on senede göç dalgası yeniden hızlandı. 2017’da tavan yaparak 400 civarında Türk Yahudisi yeni bir hayat kurmak üzere İsrael’e geldi. Bu sayı 2018 de yarı yarıya azalarak 200 kişi seviyesine düştü. 
  
Son yıllarda gelenlerin geliş sebebi büyük çapta çocuklarına eğitim verememeleri. Türkiye’de iyi eğitim özel okullarda ve çok pahalı. Bu parayı ailelerin çoğu ödeyemiyor. Ekonomi bozuldu. Yahudiler mevcut paralarını kaybettiler, artık eskisi gibi kazanamıyorlar. Kimse kazanamıyor. Üstelik karışık evlilikler neredeyse yarı yarıya. Türkiye Araplaşıyor, üstelik bir İslam ülkesi olma yolunda. Yahudi düşmanlığında Türkiye dünya rekortmeni. Çocuklarının istikbalini düşünen gençler çareyi göç etmekte buluyorlar.

Ancak bu günün İsrael’inde hayat yine çok kolay değil. Zorlukların en başında çok pahalı olan hayat geliyor. Bir evi geçindirmek, karı koca çalışsalar dahi çok güç. Ev almak ise hayal. Türkiye’de evi olanlar oradaki evlerini satsalar dahi burada o para ile bir yer almaları çok zor. Üstelik gelenlerin hepsi Ramat Aviv, hepsi Raanana istiyor.

Yeni oleler Türkiye’deki alışkanlıklarını İsrael’de de sürdürmek istiyorlar. Oysa buna olanak yok. İsrael zor bir ülkedir. Bu ülkede mutlu olmanın yolu İsrael’i sevmektir. Göçmen bürolarının bazılarında duvarda bir resim vardır. Bir çöl resmi ve dikenli çalılar. Altında şu yazar:

WE DON’T PROMISE YOU A ROSE GARDEN…(Size gül bahçesi vaat etmiyoruz...)

Hastanede sıra bekledin diye, evde hizmetçi yok diye, sabah saat 6’da kalkıyorsun diye, çalıştığın iş yerinde hamallık yapıyorsun diye şikâyet etme.

Sıcaktan, her yere giren kumdan, Türkiye’deki yemekleri bulamamaktan, manikür pedikür yaptıramamaktan, ütüsüz kıyafet giymekten, aradığında sana bir türlü gelmeyen ustadan şikâyet etme.  

Kusurlarıyla, kabahatleriyle, zorluklarıyla seveceksin bu ülkeyi. Yoksa mutlu olamazsın.

Bu ülke şımarıklara göre değil.

Şunu da belirtmeliyim ki her aliya (göç)  kıymetlidir. Hem de çok kıymetlidir. Bunu siyahı, beyazı, zengini, fakiri, okumuşu, cahili, yenisi, eskisi fark etmez. Her aliya çok ama çok kıymetlidir ve aynı değerdedir. 

Uzun yıllar evvel bu memlekete göç etmiş eski oleler, yeni olelere askerlik tabiriyle kıdem koşamazlar. Her fırsatta ben otuz sene evvel geldim, kırk sene evvel geldim diye üstünlük taslayamazlar. Bu yanlıştır, hatta ayıptır. İsrael kimsenin malı değil. Her Yahudi’nin bu memlekette yeri var ve hepsi eşittir. Eğer ben eskiden geldim diye kendini üstün sayan biri varsa bu hayatı boşuna yaşamış burada, hiçbir şey öğrenememiş demektir, yükselememiş demektir.

Bu memlekete yıllarca evvel gelmiş, artık İsraelli olmuş eski göçmenler yenilere yardımcı olmalı, yol yordam göstermeli, bu ülkeyi öğretmeliler. Eski olelerden yenilerin beklediği bu abiliktir, ablalıktır, yardımseverliktir ve yurttaşlıktır. Ve bu büyük bir oranda da yaşanmaktadır.

Elini yardım etmek için uzatan herkese en derin saygılarımla…

Aaron Baruch  (Ankaralı)   

(1)  Beyaz Kitap  :  http://ankarali7.blogspot.com/2015/06/beyaz-kitap.html