Sevgili kardeşlerim, yeğenlerim ve
dostlarım.
Maraş, ya da tam ismiyle Kahramanmaraş
nerededir bilir misiniz? Güneydoğu Anadolu bölgesinde Adana’nın kuzeyindedir.
Bu günkü yazımın konusu Maraş’ta 1978 yılının aralık ayında olan korkunç olaylarla
ilgili. Bu olaylar hiçbir zaman yazılsın istenmedi, irdelensin istenmedi, hala
da istenmiyor. Çünkü tehlike arz eden bir konudur. Sakat bir mevzuu yani.
Elbette yazan oldu, çizen oldu ama sokaktan on tane adamı çevirseniz 9’u bilmez
ne olduğunu, belki 10’u da bilmez. Eğer Alevi değilse… Ben bugün bu konuda
bildiklerimi sizlerle paylaşacağım…
Türk halkının üç tane çok kırılgan,
hassas fay hattı vardır.
1- Sağ – sol görüş ayrılığı.
2- Alevi – Sünni rekabeti.
3- Türk – Kürt ayrımcılığı.
1978 Türkiye’sinde ülke üzerinde emelleri
olanlar bu çok hassas konuları kullanarak isteklerine ulaşmaya çalışmışlardır.
Buna siyasetçiler de dâhildir, askerler de, polis de, Milli İstihbarat Örgütü
de, (MİT) hatta yabancı güçler de…
5 Haziran 1977 seçimlerinde Ecevit
liderliğindeki CHP 213 milletvekili ile birinci parti olma başarısını
göstermişti. Türkiye “Karaoğlan” sloganları ile inliyordu. Ne ki, bu
sayı CHP’nin tek başına iktidar olması için yetmiyordu. Demirel diğer
partilerin desteğini alarak 2. Milli Cephe hükümetini kurdu. (41. Hükümet) Ancak bu hükümetin ömrü uzun olmayacaktı.
Ecevit Güneş Motel’de yapılan pazarlıklar
sonucunda 11 Adalet Partisi milletvekilini bakanlıklar vererek kandırdı. Adalet
Partisinden istifa eden bu milletvekillerini de yanına alan Ecevit, Demirel’in
41. Hükümetini devirdi. Türkiye tarihine “motel hükümeti” adıyla anılan 42. Hükümeti kurdu. Bu hükümet
öyle bir hükümetti ki kaçakçılıktan sabıkası olan ve Adalet Partisinden istifa
ederek CHP’ye geçen Tuncay Mataracı Gümrük bakanı olmuştu. Düşünün artık. (Tuncay
Mataracı 12 Eylül darbesinden sonra yargılandı, rüşvet almaktan suçlu bulundu,
10 yıl hapis yattı.) İktidar olmak için şerefinden, gururundan bu kadar çok
taviz veren bir hükümet daha ülke tarihinde yoktur.
Gelelim Maraş’a. Ecevit hükümeti Maraş’ta
kadrolaşmaya başladı. Bu, sağ görüşün daha yoğun olduğu şehirde gerginliğe
sebep olmaktaydı. Tüm ülkede sağ sol çatışmalarının yaşandığı o günlerde, Maraş’ta huzursuzluk had
safhada idi. Sık sık hadiseler çıkmaktaydı.
OLAYLAR BAŞLIYOR
16 Aralık günü komünizm karşıtı Cüneyt
Arkın’ın “Güneş Ne Zaman Doğacak” filmi gösterilmeye başlandı. Sağcılar (yani
ülkücüler-bir başka deyişle MHP partisi ve Türkeş taraftarları) cıvar
illerden, köylerden, kasabalardan traktörlerle insanları sinemaya taşıyorlardı.
19 Aralık günü 20.00 seansında gösterim
sırasında salonda müthiş bir patlama oldu. Bu, esasında sadece panik yaratmaya
yarayan bir ses bombası idi. Kimseye bir şey olmadı. Bombayı elbette olayları
fitillemek için bizzat ülkücüler koymuştu.
Ülkücüler
“komünistler Moskova’ya, başbuğ Türkeş, Müslüman Türkiye, milliyetçi
Türkiye” sloganları ile CHP il binasına ve PTT’ye saldırdı.
20 Aralık’ta, ülkücüler
Aleviler ’in kahvesinde toplu katliam yapmak isterler. İçeride bulunan 82
yaşındaki Alevi dedesi Kureyşanlı Gıjjik dede (Sabri Özkan) kapıya çıkar
ellerini açar “beni öldürmeden buraya giremezsiniz” der. Anında vücuduna
isabet eden 12 kurşunla oracıkta ölür. Olaylar artık Alevi-Sünni çatışmasına
dönmüştür.
21 Aralık’ da
TÖBDER’e bağlı 2 solcu öğretmen sokak ortasında öldürülür. Cenaze ertesi gün
kaldırılacaktır. Solcular ellerinden geldiğince büyük bir kortej hazırlarlar.
Niyetleri gövde gösterisi yapmaktır. Sabahleyin hastaneye gelerek cenazeleri
almak isterler. Başhekim otopsi yapacağız diyerek cenazeleri vermez. Bu
arada civarda Ülkücüler toplanmaya
başlamıştır. Saatler geçmesine rağmen cenazeler bir türlü verilmez. Ülkücüler
giderek daha kalabalıklaşmaya başlarlar. Gizli bir irade bu iki gurubu karşı
karşıya getirmek için elinden geleni yapmaktadır. Nihayet cenazeler verilir.
Kortej yürüyüşe geçince ülkücüler “din elden gidiyor, komünistlerin cenaze
namazı kılınmaz, komünistler Ulu Cami’yi yakıyor, Alevilere ölüm” sloganlarıyla
saldırırlar. Çok kalabalıktırlar. O zamanki adıyla Toplum Polisi araya girmeye
kalkar. Havaya ateş açar. Ancak çok yetersizdir. Solcular dağılır. Cenazeler
yerde kalır, kaldırılamaz. Üç solcu öldürülmüştür. O gece Alparslan Türkeş İKA
haber ajansına “hükümetin düşmesi belki yarın, belki yarından da yakın” diyecektir.
KATLİAM
BAŞLIYOR
Bu arada şehre
26 seyyar piyango satıcısı gelir. Bu kişilerin kim olduğu hiçbir zaman resmi
kayıtlara geçmedi. Muhtemelen MİT ajanlarıydı. Şehirde evler kırmızı boyayla
işaretlenmeye başlanır. Kimi evlere üç hilal konur, kimi evlere “katil
Ecevit” yazılır. Başka işaretler de konur.
23 Aralık’ta
ölen üç solcunun cenazesi vardır. Valilik durumun gerginliği dolayısıyla sokağa
çıkma yasağı ilan eder. Ancak dinleyen kim? Bu arada polis muhtemel bir
polis-halk çatışmasına engel olmak üzere geri çekilmiştir. Bak bak bak…
Olayları engellemek için alınan karara bak! Sokağa çıkma yasağına kimse uymaz.
Valinin de bunu engelleme gücü yoktur. Devlet tam bir aciziyet ve beceriksizlik
içerisindedir. Şehirdeki az sayıda asker de, “kışlaya baskın oldu, Aleviler
kışlaya saldırdı” diyerek geri çekilmiştir. Olay Ülkücü-Alevi çatışmasına
dönmüştür ve şehirde Aleviler’i koruyacak kimse kalmamıştı.
Zamanın iç
işleri bakanı asker kökenli İrfan Aydın bir gün evvel Maraş’a gelmişti. Emekli
Orgeneral derhal garnizon komutanı 2nci Ordu Komutanı Orgeneral İbrahim
Şenocak’ı arar. “Olaylara derhal müdahale edin” der. İbrahim Şenocak iç
işleri bakanı olan eski komutanına “sizi severim paşam, ama emirleri
Ankara’dan alırım” der. Yani sizin anlayacağınız askerin olaylara karşı bu
şekildeki tutumunu Ankara emretmiştir. Yani Genel Kurmay. Yani genelkurmay
başkanı Orgeneral Kenan Evren. Hayret ettiniz değil mi? Bakın, inanmıyorsanız size şunu da yazayım.
Daha sonraları 12 Eylül Belgesi VDO’sunda Kenan Evren aynen şunları
söyleyecektir. “İhtilali yapmak için şartların olgunlaşmasını bekliyorduk” Ama şartlar olgunlaşana kadar birkaç yüz,
belki birkaç bin kişi ölmüş, yaralanmış, tecavüze uğramış, yerinden yurdundan
olmuş önemli değil. Yeter ki şartlar olgunlaşsın. Vayyy be!
Bundan
sonrasını çok detaylı yazmayacağım. Ne benim ne sizin mideniz kaldırmaz. Kıyım
üç gün sürer. Ülkücüler, bıçaklarla, baltalarla, odunlarla Alevilerin evlerini
basarlar. Kıyım başlar. Öldürürler, öldürürler, öldürürler… Tecavüz edilen
kadınlar, küçücük kızlar… Ağaçlara çarpılarak katledilen çocuklar… Dehşeti
yaşar Maraş…
Ecevit derhâl
genelkurmaya emir verir “Maraş’ta olaya derhal müdahale edin.” Genelkurmay’ın
cevabı inanılmazdır. NATO’nun en büyük ikinci ordusunun genelkurmayı “yeterince
gücümüz yok” der.
Kapalı kapılar
arkasında pazarlık devam etmektedir. Hâki güç
Türkiye’ye hâkim olmak için sıkı yönetim istemektedir. Pazarlık
katliamın devam ettiği 3 gün süresince devam eder. Sonunda 12 ilde sıkıyönetim
ilan edilir.
Sıkıyönetim
ilanından sonra Maraş’a Bolu’dan birlikler kaydırılır. Birlik komutanı yarbay
şehre gelir gelmez, Valiliğe yürümekte olan ve “bakanın kellesini isteriz”
diye slogan atan Ülkücü kalabalığa “ateş” emri verir. Ateş açılır ve
olaylar anında durur.
Ecevit daha
sonraları şunu söyleyecektir. “Olayların akışı bende demokrasiyi sona
erdirmek için bir takım hazırlıkların planlanmakta olduğu izlenimi vermiştir.”
Neticede Maraş
katliamı iç işleri bakanı İrfan Aydın’ın başını yer. İstifa eden içişleri
bakanın yerine Hasan Fehmi Güneş gelir. Daha sonraları açık açık şöyle der:
“MİT hiçbir
istihbarat vermediği gibi olaylara çıkmasına de yardımcı olduğu kanaatini
taşıyorum. Tüm bakanlığım boyunca içişleri bakanı olduğum halde MİT’ten hiçbir
yardım alamadım.”
Maraş katliamı Türkiye
Cumhuriyeti derin devleti tarafından organize edilmiştir. Nokta.
Neticede resmi
kayıtlara göre çoğu Alevi 111 kişi ölmüştür. Aleviler ölenlerin çok daha fazla
olduğu görüşündedir. Kadınlara kızlara tecavüz edilmiştir. Devlet katliamdan
hemen sonra Alevilere “sizi burada korumamız imkânsız, gidin”
diyecektir. Maraş’ta yaşayan Aleviler ‘in %80 i mallarını, mülklerini,
köklerini ve Maraş’ı terk ederler.
12 Eylül
ihtilalinden sonra mahkemeler kurulur. 29 idam 7 müebbet ve çeşitli hapis
cezaları çıkar. Ama Yargıtay kararları,
aflar filan neticede 1991 yılına geldiğinde cezaevlerinde Maraş olayları
yüzünden hiçbir sanık kalmaz. İşin ilginç tarafı 68 sanığa ulaşılamaz. Halen
ulaşılamamıştır. O 26 seyyar piyangoculardan da hiç biri bulunamaz.
Bir ilginç
nokta da, Amerikan konsolosluğunda görevli birisi olaylardan evvel şehrin demografik
yapısı hakkında bir sürü sorular sormuştur. Sonra ortadan kaybolur. Bu şahıs, Çorum
ve Sivas olaylarından evvel de bu kentlerde bir sürü insanla konuşmuş ve
sorular sormuştur. Kimdir bu Amerikalı? Ne istemektedir? Neyin nesidir? Esasında
bilenler muhakkak biliyorlardır. Ama açıklamazlar. Üstelik önemli de bir
adamdır. Bu adam Amerikan konsolosluğunda ikinci kâtip Alexander Peck’tir. Ben
bu kadar bilgiye ulaşabiliyorsam yetkililer kim bilir ne kadar çok şey
biliyorlardır.
Yazıklar olsun.
Başka diyecek bir şey bulamıyorum.
Bu hafta da bu
kadar sevgili kardeşlerim, yeğenlerim ve dostlarım.
Sevgiyle kalın,
hoşça kalın…
Aaron
Baruh (Ankaralı)
Kaynakça:
Henüz Ağıtı
Yazılmamış Maraş Katliamı – Ayşe Hür – Sayın hocama saygı ve teşekkürlerimle…
Maraş Katliamı Belgeseli –CNN- Ali Mansur
Çelik https://www.youtube.com/watch?v=7kh19bpAwjE
Müslümanlarin kendi aralarinda katliam yapmasi istisna degildir,kuraldir.
YanıtlaSilBunlar ben ayrildiktan 9 sene sonra olmus;hemen hemen bu konuda tamamen cahildim diyebilirim. Simdi basliyacagim ilgilenmeye...sayende arkadasim.
Tesekkürler,hosça kal.
Yazida iki kez yer verilen Ecevit hükümetindeki İçişleri bakani emekli asker belirtildiği gibi İrfan Aydın değil İrfan Özaydınlı'dır.
YanıtlaSilBir de teşekkür edilen Ayşe Hür hoca filan değil, tarihsel konularda yazan bir gazetecidir herhangi bir akademik veya hoca olarak nitelendirilebilecek bir ünvanı bulunmamaktadır.Boğaziçi Üniversitesini doktora yaparken kendi isteğiyle terketmiştir. Halihazırda solcu (!) Cumhuriyet gazetesinde köşesinde yazıyor.