Sevgili kardeşlerim, yeğenlerim ve
dostlarım.
II. Dünya Savaşı sırasında Almanlar Rodos
adasını işgal ettiklerinde, adadaki Türk konsolosu Selahattin Ülkümen idi.
14 Temmuz 1944de Gestapo adadaki bütün
Yahudilerin toplanmasını istedi. Gerekçe olarak da daha küçük bir adaya
nakledilecekleri bildirilmişti. Adada 1673 Yahudi vardı. 100 Yahudi’de Kos
adasından getirilmişti. Yahudilerin arasında Türk kimliği taşıyanlar ve aileleri
bulunmaktaydı.
Ülkümen Alman karargâhına giderek General
Kleeman’a “Türkiye’nin tarafsızlığını koruduğu gerekçesiyle, Türk kimliği taşıyan Yahudilerin serbest bırakılmasını”
istedi.
Kleeman direndi ve kabul etmedi. “Nazi
kanunlarına göre Yahudi Yahudi’dir. Hepsi toplama kampına gidecektir” diyerek
itiraz etti.
Bunun üzerine Ülkümen “olayı Türkiye’ye
bildireceğini ve bunun uluslararası bir kriz doğuracağı” tehdidini savurdu.
Kleeman çark etti ve Türk Yahudilerini serbest
bırakmayı kabul etti. Toplanan Yahudilerin içlerinde ancak 12 tanesinin Türk
kimliği vardı. Ülkümen bu Türk Yahudilerinin eşlerinin ve çocuklarının da
serbest bırakılmasını istedi. Almanlar kabul etmeyince Ülkümen “Türk
yasalarına göre eşlerin ve çocukların da Türk sayıldığını” bildirdi. Bu çok
büyük bir riskti. Çünkü böyle bir kanun yoktu ve bunu Ülkümen o anda uydurmuştu.
Ülkümen’in ısrarlı tutumu karşısında
Alman Generali daha fazla direnemedi ve Türk Yahudileri ile ailelerini (toplam
42 kişi) serbest bıraktı.
Diğer Yahudiler önce 8 gün süren bir
yolculuk ile Atina’daki Haidari kampına gönderilirler, içlerinden 7si bu
yolculuğa dayanamayarak yolda ölür. Geri kalanı daha sonra Auschwitz ölüm
kampına sevk edilir. Sadece 151 Yahudi kamptan kurtularak evlerine geri
dönebilirler. Bunlardan birisi de Sami Modiano’dur. Kendisi yakın bir zamana
kadar Rodos Adasındaki Kahal Shalom sinagogunda görevli idi. Sinagogda ayrıca kurtulanların
Ülkümen’e yazdığı mektuplar da bulunmaktadır. Daha sonra hatıralarını yazdığı
kitapta Ülkümen, “Rodos’ta yaptığım girişimler sonucu hayatlarını
kurtardığım vatandaşlarımın her vesile ile dile getirdikleri minnet duyguları,
çileli meslek hayatımın benim için en değerli manevi ödülleri olmuştur” diyecektir.
Hikâyemize geri dönelim. General Kleeman
Ülkümen’e diş biliyordu. İntikam amacıyla Rodos Türk Konsolosluğunu bombalama
emri verdi. Bombardıman sırasında konsolosluktaki iki görevli öldü. Ülkümen’in
eşi Mihrinnisa Hanım hamileydi ve ne yazık ki o da yaralandı. Ölmeden önce
sağlıklı bir erkek çocuğu (Mehmet) dünyaya getirdi.
Daha sonra hırsını alamayan Kleeman, Ülkümen’i
sınır dışı etti. Ülkümen Pire’ye gönderildi ve hapse atıldı. Ancak savaşın
bitiminden sonra yurda dönebildi ve diplomatik kariyerine devam etti. Beyrut ve
Kahire’de başkonsolosluk, CENTO’da Genel sekreter yardımcılığı yaptı. 1979 da
emekli oldu ve 2003 yılında ölümüne kadar İstanbul’da yaşadı. Hatıralarını “Bilinmeyen
Yönleriyle Bir Dönemin Dışişleri“ adlı kitabında topladı.
Ülkümen kahramanlığı ve fedakârlığından
ötürü, 13 Aralık 1989da İsrael devletinin soykırıma maruz kalan Yahudileri
kurtaranlara verdiği Uluslararası Dürüstler Onursal Unvanına layık görüldü. Yeruşalayim’deki
Yad-Vashem soykırım müzesinin bahçesinde bu ödüle layık olanların anısına birer
ağaç dikilmiş ve altlarına da birer plaket konulmuştur. Ülkümen’in de orada bir
ağacı vardır. Ülkümen bu onura sahip ilk Müslüman kişidir.
1990 yılında Türk Musevi Cemaati, yapılan bir törenle kendisine şükran plaketi vermiştir.
Ayrıca 2001 yılında da Türk Dış İşleri Bakanlığı kendisine Üstün Hizmet Plaketi
vermiştir. Ayrıca adına İsrael'de posta pulu basılmıştır.
Selahattin Ülkümen gibi soykırım
yıllarında Yahudilere yardım eden Necdet Kent, Behiç Erkin, Namık kemal Yolga
gibi başka Türk diplomatları da vardır. Kimisi hikâyesini ispatlayamamış, kimisi
araştırmacılar tarafından yalanlanmıştır. Yine de bazılarına ödüller, plaketler
verilmiştir.
Yardım eden herkesten Allah razı olsun…
Bu hikâyenin bir başka kahramanı da Müftü
Şeyh Süleyman Kaşlıoğlu’dur. Savaş sırasında Rodos’taki Yahudi Mahallesi sık
sık bombalanıyor. Cemaat sinagogdaki Tevrat’ların zarar görmemesi için başka
bir yere saklamak istiyorlar. Ama nereye? Tevratlar çok kıymetli. İçlerinde 800
yıllık olanlar var. Şeyh “ben
saklarım” diyor. Tevratları Murat Reis Camiinin minberinin altına saklıyor.
Taa ki savaş bitene kadar. Savaştan sonra da emaneti geri veriyor.
Senden de Allah razı olsun Şeyh’im.
Son olrak Rodos’taki sinagogda bulunan
üzerinde şiir yazılı bir tabaktan bahsetmek istiyorum. Şiir o büyük acıyı çok
güzel tarif etmekte:
Acım çok
büyük
Rodos’tan
götürülenler için.
Çünkü
hepsini yaktılar
Ölüm
kamplarında
Onları
hep hatırlayacağım
Kalbimde
ve zihnimde
Anılarını
hep taşıyacağım
Zalim
kaderlerini
Hiçbir zaman
unutmayacağım.
Sayın Ülkümen hayatının son yıllarında İstanbul Etiler'de kalmakta olduğu huzur evinden çıkartılmak istenir. Bunu duyan 500ncü Yıl Vakfı kendisini Balat Ora Hayim hastanesine nakleder. Sayın Ülkümen hayatının sonuna kadar 3 yıl orada kalır ve hastanenin Yönetim Kurulu, doktorlar ve Pembe Melekler kendisine krallar gibi bakarlar. Bu süre zarfında bir kere bile Rodos'un lafını etmez.
Bu haftalık da bu kadar sevgili kardeşlerim, yeğenlerim ve dostlarım.
Hoşça kalın, esen kalın…
Aaron Baruch (Ankaralı)
Kaynakça :
Selahattin Ülkümen ve Rodos Müftüsü´nün Nazilere karşı
mücadelesi
12 Ağustos 2015 Ceni
Palti’nin yazısı Şalom Gazetesi
Vikipedia ansiklopedisi
Yad Vashem – Selahattin Ülkümen – Türkiye
Çok ilginç bir yazı... Teşekkürler.
YanıtlaSil