6 Ekim 2018 Cumartesi

ŞAPKA DEYİP GEÇME…











Atatürk, 25 Ağustos 1925’de Kastamonu’da halka yaptığı konuşmada bakın neler demiş:

 “Arkadaşlar, Turan kıyafetini araştırıp ihya eylemeye mahal yoktur. Medeni ve beynelmilel kıyafet bizim için çok cevherli, milletimiz için layık bir kıyafettir. Onu iktisap edeceğiz. Ayakta iskarpin veya fotin, bacakta pantolon, yelek, gömlek, kravat, yakalık, ceket ve bittabi bunların mütemmimi olmak üzere şemsli serpuş, bunu açık söylemek isterim. Bu serpuşun ismine şapka denir. Redingot gibi, bonjur, smokin gibi, İŞTE ŞAPKANIZ…”

Demesine demiş ama bakın kaç cana ve nelere mal olmuş bu şapka…

Türkiye Cumhuriyetine kılık kıyafet devrimi olarak geçen yenilikçi hareket bu söylev ile başladı.

Değerli dostlarım,

Şapka esasında dilimize Rusça’dan girmiştir. Kıyafet devrimin yapıldığı yıllarda Fransızca çok revaçtadır. Özellikle bu lisana vakıf olanlar şapkaya “chapeau républicain - cumhuriyet şapkası” ismini takmışlardır. Şapka dünyada başka hiçbir ülkede bu isimle anılmadı.

Türk halkı şapkayı kolay kabul etmedi. Çok seneler evvel Osmanlı’nın hayatına giren “FES” daha kolay kabul edilmişti.

II. Mahmut yenilikçi bir padişahtı.  Kapattığı yeniçeri ocağından geriye, kılık kıyafet dâhil hiçbir şey kalsın istemiyordu. O yıllarda Akdeniz’de seferde bulunan Kaptan-ı Derya Koca Hüsrev Paşa Tunus’tan bir miktar fes alıp tayfalara giydirir. İstanbul’a geldiğinde de subayları ile birlikte başında fesle huzura çıkar. Fes yenilikçi padişahın hoşuna gider. Tunus’tan hemen elli bin fes getirtilir. İstanbul Eyüp Sultan’da “Feshane” kurulur. Çıkarılan bir kanunla fes resmi başlık olur. Hatta moda olur. Bir zaman kadınlar bile giyer…

Fese kolay uyum sağlanır. Fesle kolay namaz kılınabiliyordu. Bu yüzden Hristiyan kıyafeti olarak görülmüyordu. Ama şapkanın siperi vardı. Siperi secde edilmesine mani oluyordu. Üstelik Avrupa malıydı. Fakat esas mesele çıkarılan kılık kıyafet kanunu ile şapkayla birlikte cübbe giyilmesi de kavuk takılması da artık tarihe karışıyordu. Ulema denilen din âlimleri bu özelliklerinin ellerinden alınmasına karşıydı. Artık halka üstünlük taslayamayacaklardı. Şapka ve kıyafet kanunu esasında, halkı din etkisinden kurtarıp modernleştirmenin bir sembolü haline dönmüştü. Tıpkı türbanın siyasi bir ideoloji simgesine dönüştüğü gibi…

25 Kasım 1925’de meclis, şapka kanunu kabul eder. Bu kanuna muhalefet edenler üç aydan bir yıla kadar hapis ile cezalandırılacaklardır. Artık erkeklerin şapka dışında başka bir başlık giymeleri suçtur.

İnsanlar korkudan şapkaya benzer ne bulurlarsa başlarına geçiriyorlardı. Hatta Rum kadınların giydiği şapkalar bile bir süre üst tabaka erkekler tarafından kullanıldı. Şapkasından danteller, kırmızı tüyler fışkıran erkekleri görmek mümkündü, ya da kış günü beyaz hasır şapkalar erkekler tarafından kullanılmış bu yüzden trajik-komik görüntüler oluşmuştu.

Devlet memurlarına şapka alabilmeleri için “şapka avansı” verilir. Şapkanın 80 lira olduğu o yıllarda bir ekmek 5 kuruş idi. Yani bir şapka 1600 ekmek parası ediyordu. Haliyle devlet memurlarının şapka almaları çok güçtü. Bu yüzden memurlara “şapka avansı” verilmesi uygun görüldü.

Ülkenin pek çok yerinde şapka protesto edildi. Fakat protestolar hükümet tarafından “şeriat isyanı” şeklinde algılanır ve İstiklal Mahkemelerinin en önemli konusu haline gelir. Kılık kıyafet kanununa direndikleri gerekçesi ile Maraş’ta 7, Erzurum’da 4, Sivas’ta 3, İskilip’te 2, Menemen’de 28, Rize’de 8, toplam 78 kişi idam edilir. Erzurum’da idam edilenlerden biri kadındır. Muhalefet etti diye onu da asarlar.

Esasında “medeniyet”  ile  “irtica”  karşı karşıya gelmiştir. Atatürk fes ya da sarık yerine şapka takarak kafaların da içerisini de değiştirebileceğini düşündü. Ona göre bu başlık deği, baş davasıydı. (Falih Rıfkı Atay) Ama yapamadı. Onun kurduğu cumhuriyet 100’ncü senesine yaklaşırken ülkede hala “medeniyet” ile “irtica” kavgası devam etmekte. 2000’lerin Türkiye’sinde Atatürk’e saldırılar tavan yapmış durumda. Saldırı esasında Atatürk’e değil, onun şahsında medeniyetedir. Cahil olduğu için din bahanesiyle kolayca aldatılan ve yönetilebilen Türkiye katiline âşık olmuştur.  

Şapka isyanlarının en önemlisi Rize’de yaşanır.

25 Kasım’da Rize’de İmam Şaban ve Muhtar Yakup Ağa’nın elebaşı olduğu isyanda “devletin dinsizliğe doğru gittiği ve kadınların namusu kalmadığı” gerekçesiyle hükümet konağı ve Botaniye Jandarma Karakolu basılır. 6 jandarma eri esir alınır. İmam Şaban şehrin yağmalanmasını teklif eder, buna uymayanları öldüreceğini söyler. İsyancılar “bundan sonra vergi vermeyeceklerini” bildirirler.

Muhtar Yakup “Ankara’da akrabası Peçeli Mehmet’in ihtilal yaptığını, Mustafa Kemal’in üç yerinden vurulduğunu, İsmet Paşa’nın öldürüldüğünü, iktidarı dinci paşaların ele geçirdiklerini” söyleyerek halkı isyana teşvik eder.

İsyan giderek büyür. Köylere yayılır. Yağma başlar.

Hakimiyet-i Milliye gazetesinin yazdıklarına göre, Ankara hükümeti Rize’ye büyük bir askeri kuvvet gönderir. Bu arada zamanın en büyük harp gemisi Hamidiye Zırhlısı Rize önlerine gelir ve eski adı Potemya olan Recep Tayyip Erdoğan’ın memleketi Güneysu’yu topa tutar.

Rivayete göre asker ile halk arasında çatışmalar üç gün sürer.  Pek çok insan ölür. 143 kişi tutuklanır. Bölgeye İstiklal mahkemesi gelir. Mahkemenin yargıçları meşhur “3 Ali’lerdir.”  Tutuklanan 143 kişinin yargılanması bir günde bitirilir. 8 kişi idama, 14 kişi 15 yıla, 20 kişi 10 yıla, 19 kişi 5 yıla mahkûm edilir. Geriye kalanlar dayak ve para cezası gibi hafif cezalara çarptırılır. 80 kişi ise beraat eder.

İdama mahkûm olanlar isyanın başladığı Ulu Cami’nin önünde hemen o gün asılır.

Bütün bunlardan geriye bir türkü kalır.

Atma Hamidiye atma, atma, atma,
Din kardeşiyiz, bizi yakma,
Atma Hamidiye atma, atma, atma,
Taktılar serpuşi kafamıza…

Atma Hamidiye atma, atma, atma,
Vergimi vereceğum, bizi yakma,
Atma Hamidiye atma, atma, atma,
Sürgün etma, bizi yakma…

Rize olayları pek çok “yandaş” yazar tarafından “şapka giymeyi istemedikleri için Rizeliler topa tutuldu” şeklinde anlatılarak Atatürk devrimleri karalanmak istenmiştir. Bu ve bunun gibi söylemlerle, yazılarla cahil Türk halkı kandırılmakta ve kolayca yönetilmektedir. Oysa gerek Rize’de, gerekse Türkiye’nin muhtelif şehirlerinde şapka devrimine karşı yapılanlar, tıpkı Menemen-Kubilay vakası gibi bir irtica isyanıdır.  Devlet demir yumruğu ile o zaman meseleyi çözmüştür. Ya da çözdüğünü zannetmiştir. 

Çözülmemiş.

Kafaya ne takarsan tak, kafanın kendisini değiştirmedikçe bu mesele çözülmez…

Esen kalın.

Aaron Baruch  (Ankaralı)




Kaynakça ;

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.