GÖÇMENLERİN TRANSİT MERKEZİ…
TÜRKİYE…
Biz Yahudiler de göçmendik. Pek çok
Yahudi göç yollarında öldü, Struma, yüzen tabut Salvador ve daha pek çok dram.
Zavallı göçmenlerin haberlerini işitince hemen zaplayıp başka kanallara
geçerken bunu da hatırlayın. Biz de göçmendik, bizi de dövdüler, bizi de ezdiler,
bizi de öldürdüler…
Dilim döndüğü, yeteneğim
elverdiğince bilgi dağarcığımdakileri sizlerle paylaşmak istedim, öyle ya,
bilgi evrenseldir, paylaşılmalıdır…
Türkiye mülteciler konusunda çok
derin hatalar yapmıştır. Özellikler Suriyeli mültecilerin kalıcılığını küçümsemiş,
hiçbir plan yapmadan ya Allah, ya bismillah
diyerek salmıştır Suriyeli milyonlarca göçmeni Türkiye’nin bağırsaklarına…
Ancak herkesin kabul etmesi gereken
bir gerçek vardır ki insanlık adına mülteciler için koruma, eğitim ve sağlık
başta olmak üzere karınca kararınca da olsa pek çok olasılığı başarı ile
sağlamıştır. Üstelik toplumsal destek konusunda pek çok tereddüt olmasına
rağmen.
Suriye’de iç savaş başladığında 29
Nisan 2011 de ilk göç dalgasını milyonlar takip etti. 2011 yılında Türkiye’deki
göçmen sayısı 58 bin iken şimdilerde bu sayı 4 milyonu aştı. Türkiye 2020
yılında en fazla mülteciye ev sahipliği yapan ülke olmanın yanında
ülkelerindeki savaşlardan yoksulluktan ve olanaksızlıklardan kaçan bütün
düzensiz göçmenlerin hedef ülkesi haline geldi. Yalnız üreyen ve hiç üretmeyen
bu toplumu hiç kimse istemiyor. Belli ki gittikleri her ülkeye bela
götürecekler, ancak atsan atamıyorsun, satsan satamıyorsun…
Türkiye’nin en büyük hatası Suriye’de
Esad mı Eset mi her neyse yönetimi bırakıp kaçacağını varsayması oldu. Eset
gidecek, göçmenler de geri dönecekti. Ama adam Rusya’yı arkasına aldı ve
gitmedi, göçmenler de dönmedi, Türkiye’de aldı başına belayı…
Öte taraftan Batı’nın mültecileri
mümkün olduğunca sınırlarında uzakta tutuma çabasının adresi Türkiye oldu.
Özellikle 2014 – 2015 yıllarında yaşanan büyük akın sonrasında 1 milyon göçmen
Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaşınca, Avrupa Birliği Türkiye’ye “aman kapat
kapıları, durdur şunları” demeye başladı. Türkiye “tamam, ama önce
para isterim” diyerek diğer şartlarını da masaya koydu. Anlaştılar. (16 Mart 2016) Türkiye soğuk savaş
günlerindeki “tampon bölge” konumuna geri dönüyordu. AB bunun
karşılığında Türkiye’ye 3+3 milyar Euro verecek, ayrıca Gümrük Birliğini güncelleyecek,
bir de yılan hikâyesine dönen üyelik konusunda da ilerlemeler sağlanacaktı. Bir
de Türk vatandaşlarına AB ülkelerine vizesiz seyahat olanağı tanındı. Şahane
değil mi?
Ancak anlaşmanın daha mürekkebi
kurumadan AB su koyuverdi. Önce anlaşmayı “iyi niyet beyanına” dönüştürdü.
Sonra da dedi ki; “mutabakat, AB ile değil, üye ülkeler arasındadır.” Yani
kişileştirdi. Artık Türkiye’nin muhatabı AB değil, ayrı ayrı üye ülkelerin her
biri idi. Para konusunda
da bir iki verdikten sonra “haftaya gel demeye” başladılar… Vize
meselesi de hiçbir zaman gerçekleşmedi, gerçekleşeceği de yok. Üyelik konusunda
hiçbir gelişme olmadı. Türkiye iki de bir “bakın açarım kapıları”
diyerek AB’ne sözünü tutması için tehditler savursa da sonuçta Türkiye en fazla
mülteci barındıran ülke oldu ve mülteci üssüne döndü. Gelen kalıyordu ama
gitmiyor ya da gidemiyordu.
Ülkelerini terk eden 6,5 milyon
Suriyelinin sadece % 15’i gelişmiş ülkelere ulaşabildi ve bu gün 3.6 milyonu
Türkiye’de, 1 milyonu Lübnan’da, 600 bini Ürdün’de 250 bini kuzey Irak’ta
yaşıyor.
Dokuzuncu yılını dolduran Suriye
krizinin şüphesiz en büyük mağduru Suriye halkı oldu. Savaştan, şiddetten
eziyetten kaçan Suriyeliler hayatlarını kurtaracak barınaklar aramaya
başladılar. Nüfusu 2011 yılında 22 milyon olan Suriye’de her iki kişiden biri
evini, her dört kişiden biri de ülkesini terk etmek zorunda kaldı. Harabeye
dönen Suriye’de 500 bin sivil hayatını kaybetti. Milyonlarca insan yaralandı ve
sakat kaldı, en önemlisi bütün Suriyeli umudunu ve hayallerini yitirdi.
Türkiye, Nisan 2011 sonrasında ülkelerinden
canlarını kurtarmak için kaçanların güvenli limanı oldu. Gelenlerin sayısı kimi
zaman azaldı, kimi zaman çoğaldı, sonuçta Türkiye’de doğalarla birlikte (550.000 Suriyeli bebek Türkiye’de doğdu) biometric olarak kayıt altına alınmış Suriyelilerin
sayısı 20 Şubat 2020 itibarı ile tam 3.587.566’dır ve bu sayı Türkiye nüfusunun % 4.37’sine tekabül eder. Bu arada Suriyeliler‘in açtığı kapıdan başta
Afganlılar, Iraklılar ve İranlılar olmak üzere 500 bin düzensiz göçmen de
Türkiye’de girmiş ve ülke sınırları içerisinde sıkışıp kalmıştır.
Bütün planlar krizin geçici olması
üzerine bina edilmişti. Esat gidecek göçmenler dönecekti. Ama özellikle DEAŞ’ın
meydana çıkışı olayları değiştirdi. Kriz dokuzuncu senesindedir ve geçecek gibi
de gözükmüyor. Türkiye’nin artık “Suriyeli göçmenler” adı altında
doğan nur topu gibi bir problemi mevcuttur. Türkiye Suriyeli göçmenlerin ülkeye düzensiz girişini
engellemek için sınıra tam 822 kilometre duvar ördü. O Türkiye ki, terörü
durdurmak için Batı Şeria ile İsrael arasına duvar ördü diye kıyameti koparan
Türkiye… (İsraelin ördüğü duvar amacına ulaşmış ve o sınırdan kaynaklan terör
büyük ölçüde engellenmiştir.)
İlk gelenler zaman içinde 26 adet
kampa yerleştirilirler. Ancak Suriyeliler tamamen kendi seçimleri ve çabaları
ile Türkiye’ye dağılmaya başladılar. Sınır bölgelerinden ayrılan bu göçmenlerin
geri dönme eğilimlerini temelden etkileyecek olan bu gelişme onları “kent
mültecileri” haline getirdi ve Suriyeliler Türk toplumu ile birlikte
şehir merkezlerinde yaşamaya başladılar. Bir ara kamplarda yaşayan
Suriyelilerin sayısı 270 bin iken bu sayı 2019 da 63 bine düştü. Türkiye’de en fazla
Suriyeli İstanbul’da yaşarken diğer ilk sıralardaki iller Gaziantep, Hatay,
Şanlıurfa ve Kilis’tir.
Türk toplumu vicdani sesini dinleyerek
başta bu gelişmelere karşı sesini yükseltmedi ancak durum giderek
değişmektedir. Şimdiye kadar yukarıda saydığım illerde halkın siyasi tercihleri
değişmediyse de bundan sonra bazı değişiklikler beklenebilir.
5-17 yaş arasındaki Suriyelilerin
sayısı 1 milyon 82 bindir. Türkiye’de günde 450-500 Suriyeli çocuk doğuyor.
Eğitim çağındaki çocukları % 60’ından fazlası (680.000) bir okula devam ediyor. Bu çocukların sadece 10
bini Arapça, geri kalanı ise standart Türk ilk eğitimi almaktadır. Suriye’de
üniversite eğitimi yarıda kalmış gençlerle, liseyi bitirip üniversite sınavına
girip kazanarak üniversiteye giren toplam Suriyeli sayısı 2020 yılında 33 bine
ulaşmıştır. Bu da kalıcılığın bir başka göstergesidir.
% 98 i kampların dışında kentsel
alanlarda yaşayan Suriyelilerin hayatlarını idame etmek için çalışmaktan başka
seçeneği yoktur. Bunların sadece % 30’u çalışma izni ile resmi olarak
çalışmakta, geri kalanı Türkiye’deki kayıt dışı ekonomiden faydalanmaktadır.
Gerek siyasi olarak, gerek
demografik olarak, gerekse maddi olarak maliyeti oldukça fazla olan Suriyeli
göçmenlerin sorunu daha uzun yıllar Türkiye’nin başını ağrıtacağa benzer. Bu günlerde kapıları açarak göçmenlere Avrupa’ya
geçiş izni veren Türkiye artık AB ile halatları tamamen çözdü diyebiliriz. Olan
sonuçta zavallı göçmenlere oluyor…
Yazıma biz de göçmendik diye
başlamıştım. Ama biz üreten, insanlığa katkıda bulunan, bilimde çığır açan bir
toplumduk ve İsrael kurulduktan sonra ülkemizi bilimin merkezi haline getirdik.
Tıpkı bu gün CORANAVİRÜS’e çareyi bütün insanlığın İsrael’den beklediği gibi.
Budular, İsraelli doktorlar bunu da becerdiler, sadece deneme için 90 gün
süreye ihtiyaç var.
Evet biz de göçmendik ama …
Esen kalın.
Aaron Baruch (Ankaralı)
Kaynak : PERSPEKTİF – TÜRKİYEDE’Kİ
SURİYELİLER – 9 YILIN KISA MUHASEBESİ – M.MURAT ERDOĞAN (Prof. Dr., Türk-Alman Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler
Bölüm Başkanı, TAU Göç ve Uyum Araştırmaları Merkezi Müdürü)
Yazilarinizi buyuk ilgi ve sevgi ile izliyorum. Suriyeli gocmenler olgusunun hangi akla uydugu belli olmadan suriye ic savasina taraf olup Esad`i dusurme planlarinin Rusya tarafindan ters tepmesi ile ortaya ciktigini hatirlatmak Istiyorum. O neden ile bugun yasadigimiz gocmen olgusu ile irkci Nazi olum makinelerinden kacanlari kiyaslamanizi dogru bulmadigimi belirtmek istedim. Saygi ve sevgilerim ile.
YanıtlaSilÖncelikle yorumuna teşekkürler... Avrupalı Yahudiler'de ölümden kaçıyorlardı. Suriyeliler'de aynı. Sonuçta onlar da göçmendiler, bunlar da... Farklılıklar var mı, var elbette... Ama dünya da 80 sene evvelki dünya değil. Yaşananlar o filmin bugünkü versiyonu bence... Suriyeli göçmenlerin GÖÇMEN olma sebebi TR'nin politikaları değil kendi ülkelerinde yönetime isyan etmeleridir. Haklıdır haksızdır başka konular, kim kimi destekledi, kimin eli kimin cebinde bunlar farklı elbette... Ama göçmen göçmendir ve sıkıntısı herkese oluyor... Esen kal...
Sil