Reza Zarrab’ın hikayesi… Rüşvet
İmparatorluğu…
Hiç uzatmadan, sallanmadan konuya doğrudan
gireceğim.
Reza ailesiyle 19 Mart 2016 da ailesiyle birlikte Miami’ye
turistik bir seyahat (!) için gittiğinde ABD’de tutuklandı. Ne turisti be?
Resmen Amerika’ya sığındı. Çünkü ortağı ya da patronu Zanjani’nin İran’daki
mahkemesi sonuçlandı. İdama mahkûm oldu. Savunmasında Türkiye’de dağıtılan
rüşvetin 8,5 milyar dolar olduğunu açıkladı. Açık açık söyledi. “Yalnız üç bakana 137 milyon dolar rüşvet verdim” dedi.
Reza fena halde korkuyordu. Ya İranlılar onu kaçırıp ülkelerine götürecekler,
yargılayacaklar ve o da idama mahkûm edilecek, ya da rüşveti alanlar onu
susturmak için indireceklerdi.
Şimdi size bu heriflerin ne yaptıklarını, nasıl
yaptıklarını dilim döndüğü kadar anlatmaya çalışacağım. Ama önce Zanjani
ile tanışmamız lazım.
Babek Murteza Jancani.
1974
doğumlu. Sorient Grup holding yönetim kurulu başkanı. Tahsilini Ege
üniversitesinde yaptı. Ticaret hayatına deri sektörüyle başladı. Ahmedinejad’ın
(İran cumhurbaşkanı2005-2013) döneminde, eski bir asker olduğu için devrim
muhafızlarıyla çabucak iyi ilişkiler kurdu. Ahmedinejad’ın yürüttüğü siyaset ve
nükleer program nedeniyle İran, uluslararası toplumun uyguladığı ekonomik
ambargo ile çıkmazda idi. Bu darboğazı bir şekilde aşan becerikli Zanjani,
ülkesinin Bakanlar Kurulu toplantısına katılacak kadar büyük bir siyasi güce
ulaştı. Milyarlarca dolarları çeviren esrarengiz bir beyine dönüştü. Zanjani,
BM tarafından İran’a ekonomik ambargo uygulandığı dönemde ambargoyu delmekle
suçlanmış, ABD ve AB tarafından kara listeye alınmıştı. "Sarışın Oligark, Sarışın Milyarder" olarak
anılıyordu. Zanjani için işler, Amedinejad’ın seçimleri kaybetmesiyle bozuldu.
İran’da politik değişimler başladı. Yeni Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani Amerika ile
iyi geçiniyordu. Ambargoları gevşetmesiyle birlikte artık İran’da Zanjanilerin,
Zarrabların dönemi kapanıyordu. Yeni döneme İran, kendi göbeğini keserek
başladı. Zanjani, Aralık 2013 de İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani’nin
talimatıyla tutuklandı. Uluslararası dengeleri bile bozabilecek 22 aylık yargı
süreci başladı.
Tahran Devrim Mahkemesi Zanjani’ye 26’ıncı duruşmada idam
cezası verdi. Duruşma süreci, Zenjani’nin Türkiye’de kurduğu sistemi
aydınlatması bakımından oldukça önemliydi. Ancak enteresan olan, böylesine
önemli yargı sürecini hiçbir Türk gazeteci izlememişti. Bu nedenle Zanjani’nin
Türkiye’de dağıtılan rüşvet ve Reza Zarrab hakkında söyledikleri Türkiye’de
basına pek yansımadı.
Savunma sırası davanın iki numaralı sanığı M.Ş.’ye ve üç
numaralı sanığı H.F.H geldi. Bu isimleri İran gizli tuttu, her ikisi de İran
devletinde önemli isimlerdi, bunlar
kimdir, görevleri neydi bilmiyoruz.
M.Ş. ve H.F.H. Zanjani’yi, İran istihbaratı, İran Bankacılık
sistemi yöneticileri ve Petrol Bakanı’yla nasıl tanıştırdığını ve onların bu
suçların ne kadarının içinde olduğunu anlatmaya başladılar. Zanjani’nin daha
önce talep ettiği ama mahkemenin reddettiği gizlilik kararı H.F.H. konuşunca
kabul edildi. Yirmi birinci duruşmaya gelindiğinde Türkiye’de "çapraz sorgu" denilen
yöntem başladı. Yargı, petrol parasının kayıp kısmının nerelerde olduğuna
ilişkin daha detaylı sorguya geçti. Bunaltıcı sorgu sonucunda, Zanjani ülkesine
borcunu ödemek istediğini ancak SWIFT sistemine (Tüm dünyadaki bankalar
arasında elektronik fon transferi standardı sağlayan sistem…) dâhil
olmamaları nedeniyle parayı İran’a getirmesinin fiilen imkânsız olduğunu dile
getirdi.
Bu noktada kritik bir uluslararası hamle gerçekleşti ya da
denk geldi. Amerika Birleşik Devletleri, ambargonun en güçlü ayağını ortadan
kaldırdı ve İran’ı tekrar SWIFT sistemine dâhil ediverdi. Bu hamle İran yargısı
karşısında Zanjani’yi köşeye sıkıştıran en güçlü darbe oldu. Zenjani sözünü
ettiği paraları getiremedi. Tahran yargısı bunun bir oyalama olduğuna hükmetti
ve davayı karara bağlayacağını duyurdu. Babek Zanjani’nin Tahran Devrim
Mahkemesi’ndeki yargılanma maratonu 5 ay sürdü. Zenjani, 3 Ekim 2015’te
başlayan davada, İran’da cezası idam olan “Fesat Fil Arz”, yani yeryüzünde yolsuzluğu yaymak ile
suçlanıyordu. Zanjani’nin birlikte yargılandığı ve eski iş ortakları olan iki
kişiye de idam cezası verildi. Zanjani çıkarıldığı 26’ncı duruşmada idama
mahkûm edilirken gözyaşları içinde kaldığı fotoğraf ertesi gün birçok gazetenin
birinci sayfasında yer alacaktı.
Zenjani’ye idam kararı verilmesi İran’da iki farklı biçimde
yorumlanıyor. Bir tarafta "adalet
yerini buldu!" diyenler var. Diğer tarafta ise "Zanjani feda edildi, asıl suçlular korunuyor” diyenler. Asıl suçlulardan kasıt İranlı pek çok üst
düzey devlet görevlisi ve uluslararası sistemdeki bağlantıları… Dava boyunca
İran medyasında, yargılamanın Türkiye’yi de kapsayan bir süreç olduğuna ilişkin
haberler çıktı. Haberler ‘ismini vermek istemeyen” İranlı
yetkililere dayandırıldı. Haberdeki yetkililer, Babek Zanjani’nin İran’dan
çaldığı paranın büyük bir kısmının Türkiye’de olduğunu vurguluyorlardı.
4 Nisan 2016
tarihinde Amerika’da başlayan Zarrab davası bu iddianın doğruluğu hakkında yeni
bir aşama olacak. Çünkü Zanjani, Zarrab’dan Türkiye’deki kolu olarak net
biçimde söz etti. Duruşmalarda ve iddianamede Türkiye’nin adı sıkça geçti.
Zanjani, rüşvet verdiğini inkâr etmedi hiçbir zaman. Bin beş yüz kilo altının
İstanbul’da uçakta yakalandığında (09.10 2013) rüşvet vererek uçağı nasıl
havalandırdığını açık açık anlattı. İran’ın petrol paralarını Türkiye’deki
ortağı Reza Zarrab’a verdiğini de aynı açıklıkla dile getirdi.
Zanjani ve
Zarrab olayını anlayabilmek, İran’a ambargo ile birlikte oluşturulan kayıt dışı
ekonominin işleyişini bilmekten geçiyor. İran, 37 yıldır ambargolarla yaşayan
bir ülke. Önceki Cumhurbaşkanı Ahmedinejad, nükleer programı yeniden
başlattığını duyurunca Amerika mevcut ambargoyu daha da ağırlaştırdı. Alınan
uluslararası kararlıların yanı sıra daha boğucu ekonomik ambargo yöntemleri de
lobi/baskı gücüyle fiilen uygulandı. Ambargo, İran’ın petrol ihracatı yaptığı
ülkelere dönük baskıya da dönüştü. Bir enerji devi olan İran, dünya petrol
rezervinde dördüncü; doğalgazda ise dünya ikincisi konumunda. Ülke ekonomisinin
temeli petrol ve doğalgaz satışı üzerine kurulu. Uzun vadeli anlaşmalar
nedeniyle doğal gaz, ambargo dışı tutuldu. Ancak petrol ihracatında İran
neredeyse "kımıldayamaz" duruma
geldi. Günlük üretilen 3 milyon varil petrol satışından gelecek gelir, İran
halkının ihtiyaçlarını karşılamak için vazgeçilemez konumdaydı. Ambargo
dayanılamaz hale gelince İran "B
Planlarını" devreye soktu. Ambargo sadece devletleri
kapsadığı için İran, özel şirketler üzerinden bunu delme yoluna gitti.
Ahmedinejad’a yakın kişilere dünyanın çeşitli ülkelerinde onlarca
ithalat/ihracat şirketi kurduruldu. "B Planı" sistemin işleyişi özetle şöyleydi:
1- Ulaşım sektöründen tanker filoları, havayolu şirketleri ve limanlar satın alınmaya başlandı.
2-Küçük tankerler, İran’dan
petrolü alıp Malezya açıklarına götürmeye başladı.
3-Petrol
burada büyük tankerlere aktarılarak; Kore-Singapur-Hindistan ve spot petrol
piyasasına satıldı.
4- Dolar olarak alınan para altına çevrildi.
5- Altın, Malezya İslam Bankası başta olmak üzere farklı
ülkelerdeki bankalar üzerinden dolaşıma sokuldu.
6-Peki, bu tonlarca altın İran’a
nasıl dönecekti? Sistemde dönen para oldukça büyüktü. Zanjani’nin duruşmada
verdiği bilgiye göre bazen günde 2 milyon varil (250 milyon dolar) petrol
satıldığı olmuştu. İran’ın petrol üretim kapasitesini düşündüğümüzde yıllık
80-90 milyar dolar büyüklükten söz ediyoruz. Bu kadar “kara parayı” dolaşıma
sokmak büyük bir zorluktu. "Zanjani Çarkı" tam bu noktada devreye
girdi. "Sarışın Oligark" tek başına iki yılda 170 milyar dolarlık
kara parayı aklayıp dolaşıma soktu.
7- Satın aldığı havayolu firmaları (İddiaya göre Türkiye’de Onur…)
ya da kiraladığı uçaklarla bu altınları Türkiye’ye soktu.
8- Altın, “değerli taş” ya da başka isimlerle gümrüklenerek
Dubai’ye nakledildi. Böylece Türkiye çok büyük “altın ve değerli taş ihraç eden
ülke” olarak gözükmeye başladı. Türkiye’de sanki cari açık kapanıyordu.
9- Dubaili mücevherat üreticileri bu altınları eritip ziynet
eşyasına dönüştürdü.
10- Ziynet altınları teknelerle İran’a gönderildi.
11- Ziynet altınları İran’da tekrar eritilip külçeye dönüştürüldü.
İran elindeki altınları ülke ihtiyacı için kullanıma sokuyordu. Kara para
aklanmıştı.
Zanjani’ye göre oluşturulan bu dev kayıt dışı ekonomide
komisyonlar kaçınılmazdı. İfadesine göre; para trafiğinde yüzde 20-25’lik kısmı "aklanma komisyonu" olarak
dağıtıldı. Kendi payı ise; yüzde 2 idi. Zanjani komisyonun yüzde 5’inin
Dubai’de, yüzde 5’inin ise Türkiye’de kaldığını söylüyordu. Mahkeme bu noktada
daha net sorular yöneltiyordu tabi. Zanjani, kendisine ait havayolu
şirketleriyle Türkiye’ye soktuğu altın/paranın çıkarılması sırasında
Türkiye’deki ortağı aracılığıyla Türk yetkililere yüksek miktarda rüşvet
verildiğini itiraf etti. Zanjani üç Türk bakana bizzat ne kadar para verdiğini
isimlerini vererek anlattı. Verdiği rakam toplamda 137 milyona dolara denk geliyordu. Zanjani, Türkiye’de dağıtılan
rüşvetin toplam rakamını da verdi: 8,5 milyar dolar! İddia ettiği
8,5 milyar dolar “komisyonun” asıl
büyük kısmının dağıtımını ise“Türkiye’deki
kolunun” bildiğini söylüyordu. Kimdi bu
Türkiye’deki sağ kolu; Reza Zarrab…
Şimdi size çarpıcı bir görüşmeyi aktaracağım. Bu görüşme
Reza Zarrab ile eski iç işleri bakanı Muammer Güler arasında 11 Ekim 2013 günü
saat 19.51 de yapılıyor.
Reza Zarrab :
-Sayın
bakanım, sadece insanın ailesini zedeliyorlar, başka bir şey yok.
Eski iç işleri bakanı Muammer Güler:
-Abicim
sen o konuda rahat ol. Vallahi öyle bir şey varsa senin önüne ben yatarım
yaaa. Senin iç işleri bakanlığında bir şeyin yok, MİT’te bir şeyin yok,
mali’de (maliyede) bir şeyin yok.
-Ne diyeceğini şaşırıyor insan…
Zanjani
savunması boyunca yaptığı tüm faaliyetlerin İran’a uygulanan ambargoyu delmek,
ülkesini ve halkını rahatlatmak için olduğunu söyledi. Ancak İran mahkemesi tüm
bunlara rağmen idam kararı verdi. Mahkeme, Zanjani’nin para akışında Petrol
Bakanı ile birlikte sahte alındı makbuzlarıyla en az 14 milyar doları "iç ettiği" görüşünde.
Hatta mahkemenin elinde bu çarkın içinde dönemin devlet başkanı, dini lideri ve
çok sayıda devlet yetkilisinin olduğuna ilişkin deliller var. Mahkemenin bu
yetkililere doğru uzanma ihtimali Ruhani yönetiminin elindeki çok büyük bir
koz. Nitekim Ruhani hükümeti idam kararının ardından “Zanjani idam edilerek asıl suçlular izini kaybettirmek istiyor” açıklamasında
bulundu.
Ruhani’nin bir kritik hamlesi de “Asıl suçluların bulunmadığı ve diğer ülkelerdeki bağlantılarının
ortaya çıkarılacağı güne kadar mücadelenin devam edeceği” şeklindeki
açıklamasıydı. Bu uluslararası paslaşmaların eşliğinde Reza Zarrab, eşi ve
çocuğunu yanına alarak Amerika’ya gitti ve FBI tarafından gözaltına alınıp
tutuklandı.
Bu hamlede ABD’nin 2 amacı var:
1-Reza
Zerrab üzerinden ilk etapta kendi ulusal çıkarlarına yönelik tehdidi yok etmek.
Çünkü muhakkak ABD’de de rüşvetler verildi. Orada da
pislikler var. ABD bu pislikleri deşifre etmek istemiyor. En azından bu
aşamada. Belki sonra onlar da kendi göbeklerini kendileri kesecekler…
2-İkinci
etapta ise; İran iç siyasetinde Ruhani’nin yapamadığını yaparak, İran ekonomisi
ve siyaseti üzerinde etkin olan derin gücü çökertme peşinde.
İran-Batı anlaşması gün geçtikçe gelişirken masadaki Zarrab
davası, ABD’nin İran karşısında elini güçlü tutacak sağlam bir koz aynı
zamanda.
Birçok otoriteye göre dava, tarihte iz bırakan siyasi
davalardan birine dönüşebilir. ABD tarafından ele geçirilip delil niteliği
kazanan Zarrab’ın mektubundaki “ekonomik cihat” kavramı, CIA’in İran
Devrimi’nden bu yana mücadele ettiği bir kavram.
Bu davada, birkaç ülkeyle birlikte Türkiye’nin de,
özellikle bir kamu bankası (Halkbank) Hazine Müsteşarlığı ve bazı siyasiler
üzerinden sıkıştırılması muhtemel.
Türkiye temelde bir rüşvet soruşturması olan 17 Aralık’ı
bağımsız biçimde yargılayamadı, Zarrab’a karşı hukuku işletmedi. Cezaevinde
olması gereken Zarrab, şimdi yaban ellerde güçlü bir koz. Türkiye ise
uluslararası sistem önünde “kara
para aklama ve bankacılık sisteminde sahtekârlık” gibi
büyük suçlamalarla yüzleşme riski ile karşı karşıya… İran başta da dediğimiz
gibi yeni dönemi çok iyi okudu ve kendi göbeğini kendi kesti. Türkiye ise “yolsuzluk, rüşvet ve kara para aklamada” büyük
bir başarıya imza atarak 149 ülke arasında 12’nci sıraya yükseldi. Hele son 2-3
yılda bu başarı öyle küçümsenecek bir başarı değil. Boru mu bu? Ukrayna, Irak,
Bangladeş, Katar, Mısır hatta Venezüella’yı bile solladık. Küresel Finansal Dürüstlük
Örgütü Türkiye’nin son bir yılda 14 basamak birden yükselerek kara para
aklamada dünya 12’nciliğine yükseldiğini duyurdu. Bir evvelki raporda Türkiye
26’ncı sırada yer alıyordu. Aklanan miktar yılda ortalama 15-16 milyar dolar…
Bakalım işin sonu nereye kadar varacak…
TÜRKİYE’DEKİ KARA PARA AKLAMA VE RÜŞVET DOSYASINI BİR
SONRAKİ YAZIMDA ANLATACAĞIM…
Aaron Baruch
Kaynak : Nokta Dergisi 04.04.2016
Cumhuriyet gazetesi 15.02.2014
Haber 7 Com
09.10.2013
Vikipedia
NOT : BU YAZIM ÖZEL BÜRO İSTİHBARAT GURUBU’NUN RESMİ BLOGUNDA
20.08.2017 TARİHİNDE YAYINLANMIŞTIR.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.