Korona, tarih, siyaset yazmaktan bıktım.
Bugün değişik…
Efendim, Teksas'da yaşayan Albert adlı
bir Yahudi varmış. Kendi halinde çiftçilik yaparmış. Bir gün, ciddi
görünümlü insanlar kapısını çalmışlar Albert'in. İçlerinden birisi:
“Bu topraklar sizin mi Mr.Albert” diye sormuş.
“Evet.”
“Güzel. Sizinle bir anlaşma yapmak istiyoruz. Çünkü bu topraklarda zengin petrol yatakları olduğunu düşünmekteyiz” demiş.
“Güzel. Sizinle bir anlaşma yapmak istiyoruz. Çünkü bu topraklarda zengin petrol yatakları olduğunu düşünmekteyiz” demiş.
İşte hikâye böyle başlamış. Albert çok
kısa zamanda acayip zengin olmuş. Artık her kes onu
Mr.Albert, ya da “big boss” diye çağırıyormuş ve devamlı bir yerlere davet ediyorlarmış...
Mr.Albert, ya da “big boss” diye çağırıyormuş ve devamlı bir yerlere davet ediyorlarmış...
Albert bir gün gittiği bir davette bir
papağan görmüş. Papağan gelenlere "hoş geldin"
gidenlere "güle güle" diyor, güzel bayanlara
laf atıyor, milleti acayip eğlendiriyormuş. Albert bayılmış bu işe.
"Bende bir papağan alacağım, ama müthiş bir şey olacak, dünyada eşi
olmayan bir papağan bulacağım" demiş kendi kendine.
Sonraki günlerde araştırmış, araştırmış
ve öğrenmiş ki dünyanın en ilginç papağanları Guatemala'da bulunmaktadır. Hemen
atlamış gitmiş Guatemala'ya... Pek çok papağan satan mağazayı gezmiş
ama aradığı gibi bir şey yok. Derken birisi ona demiş ki:
“Bakın Mr.Albert, öyle özel bir
papağan arıyorsanız buralarda bulamazsınız. Siz ülkenin kuzeyinde bir yer var,
oraya gidin, ancak orada bulabilirsiniz.”
Albert derhal ülkenin kuzeyine gidip
bulmuş o papağan satılan yeri. İçeri girmiş ve çok çok özel bir papağan
istediğini anlatmış. Demişler ki:
“Buyurun sizi birinci kata alalım.”
Çıkmışlar birinci katta, hakikaten kuyruklarında
muazzam renkler olan, görülmemiş derecede güzel papağanlar varmış. Albert:
“Nedir bu hayvanların özellikleri” diye sormuş.
“Efendim şu renklere bakın şu kuyruklara bakın daha ne olsun?”
“Yok yok ben daha özellikleri olan bir şey arıyorum.”
“Hay hay efendim, o zaman sizi
ikinci kata alalım, yalnız ikinci kattaki papağanların fiyatı 20.000
dolardan başlar.”
“Önemli değil…”
Çıkmışlar ikinci kata. Papağanlar yine
göz alıcı renklerde fiyakalı fiyakalı ortalarda dolaşmaktaymış. Albert sormuş:
“Bunların özelliği ne?”
“Efendim bu papağanlar Ömer Hayyam'ın şiirlerini okurlar...”
“Yok yav?...”
“İsterseniz bir test yapalım.”
“Yok yok istemez, bir üst katta ne var?”
“Orada 40.000 dolarlık papağanlar var.”
“Onların özelliği ne?”
“Onlar hem şiir okuyor hem de şarkı söylüyorlar.”
“Vay anasını...”
“Eğer inanmıyorsanız bir test...”
“Yok yok sen bana söyle. En üst katta ne var?”
“Bir tek papağan var.”
“Öyle mi, onun fiyatı ne?”
“250.000 dolar...”
“Neeee?”
“Evet efendim.”
“Peki özelliği ne?”
“O papağan Yahudidir efendim...”
“Nasıl yani?”
“Bayağı. İsterseniz bir bakın.”
“Tamam” demiş Albert, Asansöre binip en
üst kata çıkmışlar... Bir sürü güvenlik önlemi filan... Neyse, içeri girmişler.
Albert bir de ne görsün, kafasında kipa ile son derece sıradan renkleri
olan bir kuş. Ancak kuş fark edilecek kadar etrafına tepeden bakmaktadır.
“Bu mu 250.000 bin dolar?”
“Evet efendim. Çünkü bu kuş Yahudi'dir. İsterseniz bir test edin.”
“Hadi be...”
Tabii ki inanmamış Albert, ama merakını
da yenememiş. Sonunda kuşa yavaş yavaş fakat şüpheyle yaklaşmış ve:
“Şalom…” demiş.
Kuş Albert'e şöyle tepeden bir bakmış ve:
“U vraha” demiş.
Albert acayip şaşırmış. Cebinden kipasını çıkartıp başına
koyduktan sonra kuşa yavaşça:
“Yitgadal ve yitgadaş” demiş...
Kuş tavrını hiç bozmadan:
“Şeme raba” diye cevap vermiş.
Albert şaşkınlıktan küçük dilini yutmak üzereymiş. Bu sefer
makamlı bir şekilde:
“Yom Aşişi” demiş.
Kuş yine tavrını bozmadan-
“Yayhulu aşamayim” demiş ve bütün kiduşu müthiş bir aksanla bir çırpıda okuyuvermiş.
Albert bağırmaya başlamış:
“Budur be, budur işte. Alıyorum,
alıyorum. Tamamdır. Hemen alıyorum.”
Kuşuyla Teksas'a dönen Albert, artık
gece gündüz onunla vakit geçiriyor hatta birlikte peraşa çalışıyorlarmış.
Derken Roş-Aşana gelmiş. Albert papağını için yeni yaptırdığı talleti
onun omuzlarına koymuş. Ünlü bir kuyumcuda yaptırdığı kıymetli taşlarla
süslenmiş altından, üzerinde altı köşeli yıldız bulunan kolyeyi de kuşun
boynuna takmış. Son olarak yeni yaptırdığı üstü altın işlemeli kipayı
da papağanın başına yerleştirdikten sonra kuşun kanat altlarına biraz da
parfüm sıkıp papağanı ile birlikte sinagoga yollanmış.
Geldiklerinde tam içeri girecekken sammaz
yollarını kesmiş:
“Mr.Albert bu kuşla buraya giremezsiniz.”
“Tamam da bu papağan Yahudi...”
“Ne?”
“Duydun işte... Yahudi...”
“Ne diyorsunuz siz Mr.Albert,
olmaz, buraya böyle hayvanla giremezsiniz, ahır mı burası?”
Tartışma sürerken millet de toplanmaya
başlamış. Derken Haham gelmiş. Meseleyi ona da anlatmışlar. Haham:
“Tamam, ben imtihan edeceğim ve karar
vereceğim,” demiş.
Bu arada iddiaya girmeler başlamış.
Albert herkesin iddialarını tek başına karşılıyormuş. Sonunda haham
papağana dönüp:
“Bize Şema'yı oku” demiş.
Kuş havalara bakıyor oralı olmuyormuş. Albert
hayretler içerisinde... Biraz beklemişler sonra haham yeniden
sormuş:
“Pekii öyleyse bize bir kiduş oku bakalım”
demiş.
Kuş yine oralı değil. Albert ise çıldırma
noktasında…
“Geri çekilin, kuş bunaldı, hava alsın
biraz” filan
demeye başlamış...
Haham son olarak demiş ki:
“Peki öyleyse bize Tora'dan her hangi bir
şey oku.”
Kuşta tık yok.
Albert yıkılmış bir vaziyette mecburen
iddiaya girdiği her kese paraları ödemiş. Canı müthiş sıkılmış olarak kuşunu da
alıp eve geri dönmüş. Kuşu karşısına almış ve başlamış
bağırmaya:
“Ulan rezil kuş, söyle şimdi ben
seni nasıl öldüreyim? Beni rezil ettin. Senin kafanı mı kopartayım,
tüylerini mi yolayım, kuşbaşı mı yapayım? Söyle ben seni ne yapayım?”
Derken kuş birden konuşmaya başlamış ve
demiş ki:
“Yahu Albert ben senin gibi aptal bir Yahudi
görmedim.”
“Ne? Ulan rezil kuş, senin yüzünden bir
saat evvel iddia kaybettim. Dünyanın parasını ödedim. Niye konuşmadın?
Duaları neden okumadın?”
Kuş kendinden emin kibirli kibirli demiş
ki:
“Aptal Alberto, sen nasıl bir Yahudi'sin
be! Kafan çalışmıyor mu senin? Bu hafta Roş-Aşana'ydı, haftaya
Kipur, sinagog misli misli insanla dolacak. Ben konuşamıyorum
diye işitilecek elbette, millet deli gibi iddiaya girecek. Bak malı nasıl
götüreceğiz... Annadin mi? No te merekiyez...”
Yahudi değil mi, kuş beyinli bile
olsa bakın kafası nereye çalışıyor...
Sizleri şöyle bir kaç dakikalığına bile
olsa eğlendirebildiysem ne mutlu bana...
Her şey gönlünüzce olsun…Sağlıklı günlere inşallah...
Esen kalın...
Aaron Baruch (Ankaralı)
DEDİM YA SENİ ÇOK SEVİYORUM
YanıtlaSilAslanım kuzen....
Sil