23 Aralık 2023 Cumartesi

TERÖRÜN DİNİ YOKTUR…

 





1997 Ağustos’unda Mossad başkanı Ramsad Yatom, Netanyahu ile görüşmesinin ardından Mossad merkezinde önemli bölümlerin başkanlarıyla Hamas liderlerine karşı yapılacak bir suikast ile ilgili bir toplantı yaptı. Mossad’ın elinde tam bir liste olmasa da bazı önemli Hamas şeflerinin isimleri vardı. En çok göze batan Musa (Muhammed) Mazrouk’tu, ancak Musa Masrouk’un Amerikan pasaportu taşıması bir sorun olabilirdi. İsrail bu suikast yüzünden ABD ile arasında sorun çıkmasını istemiyordu. Tartışmalar sonucunda uygun hedefin Hamas siyasi büro şefliğine atanan Halit Meşal olduğuna karar verildi.

Halit Meşal’in ofisi Amman’daydı.  İsak Rabin, başbakanlığı sırasında Ürdün’de operasyon yapılmasını yasaklamıştı ama artık Başbakan Netanyahu’ydu, öneriyi “çok sessiz bir operasyon” olması şartı ile kabul etti.

Ramsad (Mossad başkanlarına Ramsad denir) Yatom, görevi Mossad’ın elit birimi Kidon’a verdi. Çeşitli önerilerden sonra Halit Meşal’in, Nes Tziona’daki biyoloji enstitüsünde geliştirilen ölümcül bir zehirle öldürülmesine karar verildi. Bu zehrin birkaç damlası deriyle temas ettiğinde önce felce sonra kalp krizine yol açıyordu ve otopside de hiçbir iz bulunamıyordu.

Operasyondan 6 hafta önce ilk ajanlar Amman’a vardılar. Yabancı pasaportları vardı ve Halit Meşal’in günlük rutinlerini takip etmeye başladılar. Hazırlıklar bütün yaz sürdü.

4 Eylül tarihinde üç Hamas militanı Kudüs’ün Ben Yahuda caddesinde kendilerini havaya uçurdular. 5 İsrailli öldü, 181 tanesinde yaralandı. İsrail’in artık beklemeye sabrı kalmamıştı.

24 Eylül 1997, operasyondan bir gün önce Amman’daki büyük otellerin birinde havuzun kenarında kalp hastası olduğu söylenen beyaz bornozlu bir adam yanındaki genç hanım bir doktorla dikkatli adımlar atarak dolaşıyordu. Kalp hastası esasında Mishka Ben-David idi ve sahadaki ajanlarla iletişimden sorumluydu. Doktor ise yanındaki bir enjektörde kullanılması planlanan zehrin panzehrini taşıyordu. Yanlışlıkla zehir ajanlardan birisinin derisine temas ederse bu panzehir kullanılacaktı.

Asıl vurucu ekip Kanada pasaportuyla Amman’a geldiler. Suikast Halit Meşal’in ofisinin bulunduğu Shamia Center’in girişinde gerçekleşecekti. Vurucu timin elemanları Halit Meşal’in arabasını takip edecekler, Halit Meşal binaya girmek üzereyken arkadan yaklaşacaklar, ajanlardan birisi bir kola kutusunun halkasını çekecek, çıkacak olan pısss sesine refleks olarak dönecek olan Halit Meşal’in ensesine zehir püskürtülecekti. Kola kutusu, dikkatleri püskürtülen zehirden uzaklaştırmak için kullanılacaktı.

25 Eylül 1997. Operasyon günü. Shamia Center binasının arkasında vurucu timin kaçış aracı hazır beklemekteydi. Halit Meşal tam işine gitmek için evden çıkarken karısı bugün çok işi olduğunu söyleyerek ondan çocukların okula götürmesini istedi. İki çocuk Halit Meşal’in SUV aracına bindiler. Aracın camları renkliydi ve gözetleme ekibi hayati bir yanlışlık yaptı ve çocukların arabada olduğunu görmedi. Vurucu time Halit Meşal’in arabada yalnız olduğunu bildirdi.

Halit Meşal Shamia Center’a vardığında arabadan indi, binanın merdivenlerini çıkmaya başladığında iki vurucu ajan ona yaklaştılar, tam o sırada Halit Meşal’in küçük kızı arabadan çıktı ve “baba, baba” diye bağırarak babasına doğru koşmaya başladı. Şoför de kızın arkasından onu yakalamak için koştu. Bu sırada vurucu ekip binanın kolonları arasında yürümekte olduklarından kızı ve şoförü görmediler. Ajanlar Halit Meşal’in yanına vardılar ve birisi kola kutusunun halkasını çekti. Halkanın kopacağı tuttu ve kutu açılmadı, bu arada Halit Meşal, şoförün bağırışlarını duyup arkasına döndü. İkinci ajan zehri Halit Meşal’in ensesine püskürtmek için elini kaldırdığında kızın arkasından koşmakta olan Halit Meşal’in şoförü adamın onu bıçaklamaya çalıştığını zannedip ajanın üstüne atladı.  Ajan zehri püskürttü, zehrin birkaç damlası Halit Meşal’in kulağına geldi.  Şoförü alt eden ajanlar binanın arkasındaki kaçış arabasına ulaşıtılar ve son sürat kaçmaya başladılar. Ancak Halit Meşal’in koruması Abu Seif onları takip edip plakayı polise bildirdi, ajanlar arabayı terk ederek kaçmaya çalıştılar. Abu Seif onlara yetişti ve boğuşmaya başladılar. Abu Seif’in bağrışları üzerine halk ajanların etrafını sardı ve sonunda polis geldi ve ajanlar tutuklandı. İsrail yakalanmıştır.

Bu arada zehir etkisini gösterir Halit Meşal yere yığılır ve acil olarak hastaneye kaldırılır. Sahadaki diğer ajanlar durumu Mossad’a bildirir. Mossad derhal ajanların İsrail büyükelçiliğine sığınmalarını emreder. Bir tek genç bayan doktor otelde kalır, diğer ajanlar İsrail konsolosluğunu sığınırlar. İsrailliler Halit Meşal’in birkaç saatlik ömrü kaldığının farkındadırlar.

Durumu öğrenen Netanyahu Kral Hüseyin’i arar ve son derece önemli bir konu için Ramsad’ı yanına gönderdiğini söyler. Ramsad aldığı talimat üzerine İsrailli ajanların ülkeye geri dönmesi karşılığında bütün talepleri kabul eder. Panzehir Halit Meşal’e verilir, adam kurtulur ve bütün ajanlar ülkeye dönerler. Ürdün’ün şartlarından birisi 8 yıldır İsrail hapishanelerinden birisinde yatmakta olan Hamas’ın kurucusu Ahmed Yasin’in ve 20 arkadaşının serbest bırakılmasıdır. İsrail mecburen Ahmed Yasin’i ve arkadaşlarını serbest bırakır, ancak 2004 yılında camiden çıkarken helikopterden atılan bir füzeyle Ahmed Yasin’i öldürür ve hesabı kapatır. Halit Meşal ise hala İsrail’in başına bela olmaya devam etmektedir.

Ürdün Kralı Hüseyin, diplomasi yeteneğiyle Hamas liderlerinden birinin canını, diğerinin de özgürlüğünü kurtarmıştı. Bir teşekkürü hak etmişti. Bakın İslam terörü Ürdün’e nasıl teşekkür etti?

2005 yılının Kasım ayında Amman’da yabancı diplomatların kaldığı Grand Hyatt Oteli, Radisson SAS Oteli ve Days In Oteli El Kaide tarafından havaya uçuruldu.  Radisson SAS'taki bomba, yüzlerce misafirin ağırlandığı bir Filistin düğününün yapıldığı Philadelphia Balo Salonu'nda patladı. Saldırılarda 57 kişi öldü, 115 kişi de yaralandı. Güya Batılıları hedef almışlardı ama, ölenlerin 40’dan fazlası Müslümandı. Filistin özel kuvvetler komutanı tümgeneral, ölenler arasındaydı. Müslümanlara sahip çıkan Ürdün’ü, besle kargayı misali, kan gölüne çevirmişlerdi. Hristiyan öldüreceğiz diye Müslümanları katletmişlerdi. Hyatt otelinde hayatını kaybedenlerden biri “Çağrı” filminin efsane yönetmeni Mustafa Akad’dı.  İslamiyet’e sanat yoluyla büyük hizmet veren, Hazreti Muhammed’in hayatını tüm dünyaya adeta ezberleten Suriye asıllı Amerikalı sinemacı, maalesef, din eksenli terörün kurbanı olmuştu.

Canlı bombalardan biri kadındı ve sağ kurtulmuştu. Pimi çekmiş ama bomba patlamamıştı. Kocası da canlı bombaydı ve o patlamış parçalanarak ölmüştü.  Kadın Iraklıydı ve ismi Sajida Mübarek Rishawi’ydi. 2005 senesindeki saldırıdan beri Ürdün’de hapis yatıyordu.

Gel zaman git zaman, Ürdün hava kuvvetlerine ait savaş uçağı 25 Aralık 2014 de Suriye Rakka’da düşürüldü. Pilot paraşütle atladı. IŞİD tarafından esir alındı. Takas pazarlığı başladı. IŞİD, esir tutulan Ürdünlü pilota karşılık kimi istedi biliyor musunuz? Canlı bomba Sajida’yi istedi. Batı basınında yazılanlara göre, IŞİD’le Ürdün arasında yürütülen takas görüşmelerinde Türkiye etkin rol oynadı, arabuluculuk yaptı.  Hazreti Muhammed’e yayın yoluyla en büyük hizmeti veren Mustafa Akad’ın celladını kurtarmaya çalıştı.

Sonundu IŞID pilotu, buna karşılık da Ürdün  4 Şubat 2015’de Sajida Mübarek’i infaz etti.

 

Terörün dini yoktur.

 

Aaron Baruch (Ankaralı)

 

NOT : Bu ilginç hikayeyi 20 Ocak 2015 tarihinde Çağrı adı altında Sözcü Gazetesinde anlatmış. Benim kaynaklarım da aşağı yukarı olayı aynen anlatıyor. Bilgilerinize…

 

Kaynak : MOSSAD – Mıchael Bar-Zohar ve Nıssim Mıshal

Vikipedia

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.