Urfa, Çakeri mahallesi. 1947 yılı Ocak
ayının ilk günü.
Kehribar tespihini avucunun içerisinde
döndüren Hayyum eşine seslendi:
-Semha, Semha, acıktım, yemek yapın…
Semha kızı Nazlı’yı çağırdı. Nazlı
annesinin sesini duyunca terliklerini kaptığı gibi avluya çıktı:
-Ne oldu aney?..
-Git abingilden kuru patlıcan getir.
Nazlı’nın ağabeyi İshak (Şorkaya) az
ilerde eşi kayınvalidesi ve çocukları ile birlikte ayrı bir evde yaşıyordu.
Nazlı eve vardığında tahta kapının açık olduğunu gördü. Bir anlam veremedi.
İçeri girdi, seslendi:
-Mazel , Mazel!
Yanıt gelmedi. Eve ürkütücü bir sessizlik
hâkimdi.
-Mazel, kız Mazel!
Nazlı kapının girişinde ağabeyinin
kayınvalidesi Semha’nın yattığı soldaki odanın önüne geldi. Kapı yarı açıktı.
İçeri girdi. Mangalın üzerindeki tel kafes devrilmişti. Yorganlar kana
bulanmıştı. Ağabeyi İshak Şorkaya’nın oğlu Yakup, kanlar içinde yatıyordu. Semha’da
kanlar içerisindeydi. Her yer kan gölüne dönmüştü. Çığlık, Nazlı’nın boğazına
düğümlendi. Titreyerek yere yığıldı. Neden sonra kendine geldi. Kendini odadan
dışarı attı. Çığlığı ortalığı yırttı.
-Hahoooo!... Hahoooo!...
Evin diğer fertleri öteki odadaydı. Her
taraf kan içindeydi. Ortalık kan gölüne dönmüştü. Dışarı fırladı. Düşe kalka
eve koştu. Annesi babası şaşırdı. Nazlı’nın dili tutulmuş çırpınıyordu. Şoktaydı. Anlatmak
istiyor ama boğazından ses çıkmıyordu. Birden babası Hayyum kıza bir tokat
patlattı. Nazlı bu tokatla kendine geldi. Çığlığı bastı:
-Ömüüüüş, ölmüşleeeer!...
Hayyum:
-Kimi, abin mi?
Nazlı başını salladı.
Yaşlı adam, kızları Ester ve Nazlı hızla
oğlu İshak’ın evine koşmaya başladı. Karısı ağlaya ağlaya diğer çocuklarına
haber vermek üzere çarşıya yöneldi. Hayyum eve girdiğinde komşuların eve
dolduğunu ve kan gölüne dönen odaları izlediğini gördü. Manzara korkunçtu:
Bundan sonra okuyacağınız satırlarda
aşırı şiddet vardır. Bilgilerinize…
Birinci odada İshak’ın 65 yaşındaki
kayınvalidesi Semha ile, İshak’ın oğlu 17 yaşındaki Yakov kanlar içerisinde
yatıyorlardı. Kafası gövdesinden ayrılmıştı. Yakov’un parmakları da kesilmişti.
Soldaki odada 42 yaşındaki Nazlı’nın ağabeyi İshak Şorkaya kan gölünün içinde yatıyordu. Bıyığı, burnu ve kulağı kesilmişti. İshak’ın
45 yaşındaki altı aylık hamile eşi Mazel de kanlar içinde yatıyordu. Gözleri
oyulmuştu. İshak’ın ayakucunda oğlu 15 yaşındaki Yosef’in, 8 yaşındaki kızı
Ester’in ve 6 yaşındaki kızı Raşel’in bedenleri kanlar içerisindeydi. Hepsinin
kafalarına balta ile vurulmuş, ölümlerine bu sebep olmuştu. Kanlar avluya kadar akmıştı.
******************************************************************************************
Neden öldürülmüşlerdi? Bu nasıl bir
katliamdı?
ARKA PLAN :
Olanları anlayabilmek ve yorumlayabilmek
için arka planı bilmek gerekli.
1920lerde Urfa belediye başkanlığı yapan Mustafa
Hacıkamiloğlu bir halk kahramanıydı. İşgal yıllarında Fransızlara karşı
savaşmıştı. Daha sonra Ermeniler ile uğraşmış, boykotlarla, baskılarla hepsini Urfa’dan,
göndermişti. Oğlu Cemil Hacıkamiloğlu anlatıyor:
-Bütün sanatlar Ermeniler’indi. Türkler
işsiz güçsüzdü. Babam Mustafa Hacıkamiloğlu zamanında Türkler birlik oldular ve
Ermeniler’i kovdular. Hepsi Halep’e göç etti. Onlardan sonra Türkler sanat
sahibi oldular, ev sahibi oldular”
Katliamın yaşandığı tarihlerde Urfa’da
kırk kadar Yahudi aile yaşıyordu. En önemlileri Anter, Binler, Mugrabi, Boz,
Mısri, Attia, Kohen, Deyyan, Levi, Mizrahi, İsrael, Esinli, Kırmızıkuş aileleri
idi. Bazıları zengin tüccarlardı. Kimisi de orta halli idiler, aralarında zor
şartlarda da yaşayanlar vardı. Fakat
görünüşte hepsi çok varlıklı gibi yaşarlardı. Yani gösterişi severlerdi. Bakın
bu gerçeği Urfalı bir Yahudi nasıl anlatıyor:
-Esasında bizi sevmiyorlardı. Çünkü daha
üstün görünüyorduk. Yani Urfalı Yahudiler bir kuruş varsa 10 kuruş gibi
gösteriyorlardı. Geziyorlardı, para harcıyorlardı. Daha bilgiliydiler, daha çok
dostları vardı, hükümetle iyi geçiniyorlardı…
Bir diğer Urfalı Yahudi, küçük çocukken
Urfa’daki tek bisikletin ona ait olduğunu anlatır, Cumhuriyet bayramlarında
törene bile katılırmış. Sonra meçhul kişiler onu paramparça etmişler.
Urfalı Yahudi hanımlar yerel halka göre
çok daha şık giyinirlermiş. Elbiselerini İstanbullu terzilere diktirirlermiş. Genç
Yahudi kızları çarşıdan geçerlerken esnaf arkalarından “bakın bakın,
güzellikler geldiler, bakın bakın, Yahudiler” diye laf atarlarmış.
Katledilen İshak Şorkaya kendi halinde
bir esnaftı. Oğlu Hayyum çalışmak istemiyor, babasından da devamlı para istiyordu.
Alamayınca aksileşiyor ve arıza çıkarıyordu. Katliamdan 3 sene kadar evvel
ailesiyle ilişkisini kesti ve evden ayrıldı. Bir yıl kadar sonra Urfalı Seyh
Muhammed’in telkinleri ile dinini değiştirdi. Müslüman oldu. Ahmet Kemal adını
aldı. Artık Urfa’da saygı görmeye başlamıştı. Elini öpüyor hürmet ediyorlardı.
Ahmet Kemal 20 yaşına gelince Ankara’ya
askerlik yapmaya gitti. Orada bir Yahudi kız ile tanıştı. Âşık oldu. Evlenmek
istedi. Ne ki kız evlenmek için Ahmet Kemal’in tekrar Yahudiliğe dönmesini şart
koşuyordu.
1946 Kasım’ında Ahmet Kemal, yani katliamdan
2 ay evvel, Urfa’ya babasının evine izne geldi. Aile bu kız işini işitmiş ve
çok memnun olmuştu. Ahmet Kemal’in tekrar Yahudiliğe döneceği haberi ortalığa
yayılmaya başladı. Urfalılar buna çok bozuldular. Katliamdan bir ay evvel Ahmet
Kemal Ankara’ya askerliğini bitirmek üzere geri döndü.
KATLİAM GECESİ:
Fırtınalı bir gece. Yağmur yağmakta, yıldırımlar, gök gürültüsü kıyamet. Tam kâbus gibi bir gece. O akşam da İshak
Şorkaya’nın rahmetli kayınpederinin mevlidi vardı. Yahudi Cemaatinin hahamları
Azur Aka ve Yusuf Hamuz eve mevlit okumak için çağrılmıştı. Bir de Halef El
Medeh diye bir Arap vardı. Bu adam İshak Şorkaya’nın yanında çalışıyordu.
Kendisi ise ortak olduklarını söylerdi.
Olayın oluş biçiminden anlaşılan birisi
içeriden katillere kapıyı açmıştı. Çünkü kapıda hiç zorlama yoktu. Anlaşılan
katiller dışarıdan gelmiş ve birisi kapıyı içeriden onlara açmıştı. Ama kim? Fırtına
dolayısıyla kimseler bir şey işitmemişti. Hahamlar mevlitten sonra gitmişlerdi.
Orta yerde üç teori vardı. Birincisi hahamlar
giderlerken kasten kapıyı açık bırakmışlar ve katillerin içeri girmesini
sağlamışlardı. Peki, neden böyle bir şey yapmışlardı? İshak Şorkaya’nın
ailesiyle dertleri neydi? Efendim, göya Tora’ya (Tevrat) göre din
değiştirenlerin öldürülmesi gerekiyordu. Mesele buydu…
İkinci teori ise kapıyı Halef El Medeh’in açtığı idi. Bu
adam arada bir Urfa’ya gelir ve İshak Şorkaya’nın evinde kalırdı. Arap’tı. O
gece orada kaldığı polis tarafından da saptanmıştı. Peki, Halef El Medeh’in
İshak Şorkaya ile ne derdi vardı? Birincisi İshak’a çok borcu vardı. İkincisi
katliamdan sonra bütün mal varlığının üzerine oturmuş ve mirasçılara hiçbir şey
vermemişti.
Üçüncü teoriye göre ise İshak Şorkaya
oğlunun Müslümanlığa geçtiği için İslamiyete beddua etmişti. Urfa Müftüsünün
bundan haberi oldu Müftü İshak Şorkaya ailesinin katli için fetva verdi.
SORUŞTURMA:
Soruşturma çok çetin geçti. Neredeyse
bütün Yahudi erkekleri sorguya alındı. İnanılmaz işkenceler yapıldı. Sabahlara
kadar falakalar atıldı. Zavallı suçsuz o yaşlı insanlar hastanelik oldular.
Ayaklarından ameliyatlar geçirdiler. Ama bir netice çıkmadı. Kimse bir şey
bilmiyordu. Boş yere çok ıstıraplar çekildi.
Bu arada olay uluslararası boyut kazandı.
Dünyada Urfa’da Yahudilere katliam yapıldı haberleri çıktı. Hükümet bir an
suçluların bulunması için bastırıyordu. Halk arasında İshak Şorkaya ailesinin
din değiştirdiği için Filistin’den gelen Yahudi katillerce öldürüldüğü
dedikoduları dolaşmaktaydı. Polis de önüne gelen Yahudi’yi sorguya alıyor
basıyordu falakayı… Bu arada Selim Anter İstanbul’da idi. Urfa’ya dönseydi o da
falakadan nasibini alacaktı. Dönmedi.
MAHKEME :
Mahkeme güvenlik açısından Malatya’ya
nakledildi. Savunma avukatı bulmakta zorluk çekildi. Neticede katiller hiçbir zaman
bulunamadı. Dolayısıyla katliamın sebebi din miydi, para mıydı, hiçbir zaman
anlaşılamadı.
Mahkeme, kapıyı açıp katillere yardım
ettiği gerekçesiyle Azur Aka ve Yusuf Hamuz’u önce idama sonrada 10 yıl hapse
mahkûm etti. Ancak Dünya Yahudi Kongresi olaya müdahale etti. Olayın
uluslararası camiada daha da büyümemesi için sanıklar 4 Nisan 1950 de yani tam
üç sene sonra serbest bırakıldılar.
YAHUDİLER’E BOYKOT:
Urfalılar katliamdan Yahudileri sorumlu
tutuyorlardı. Acaba,öyle miydi?... Şorkaya ailesinin, Müslümanlığa dönmek üzere
oldukları için Yahudilerce öldürüldüğüne inanmışlardı. Halk arasında katillerin
Filistin’den gelen Yahudi katiller tarafından işlendiği dedikoduları
dolaşıyordu. Üstelik Yahudiler güya bu cinayeti Urfalı Müslümanların üstüne
yıkmak istiyorlardı.
Boykot başladı. Urfalılar, Yahudilerden ne bir şey
satın alıyorlar ne de onlara bir şey satıyorlardı. Emniyet müdürü halkı vaz
geçirmeye çalıştı. Olmadı. Elebaşıları nezarete aldılar. Bu sefer halk
ayaklandı. Emniyet geri adım atıp iki gün sonra adamları salıverdi. Vali geldi
olmadı. Hatta İbrahim Esinli isimli Yahudi, İsmet İnönü’ye telgraf çekip
durumdan şikâyetçi oldu. Bölge müfettişi geldi. Olay yine çözülmedi. Sonunda Urfalı Yahudiler mallarını mülklerini
yok pahasına satıp teker teker şehri terk ettiler. Neredeyse hepsi Yeruşalayim’e,
Mahne Yehuda’ya ALİYA (Göç) yaptılar. Böylece Urfa’da Yahudi kalmadı ve Yahudi
kültürü yok oldu…
Ahmet Kemal ise sonraki hayatını Müslüman
olarak yaşadı. Askerliğinden sonra Urfa’ya döndü. Manifaturacılık yaptı ve
başarılı bir ticaret hayatı oldu. 2000 yılında vefat etti. Son gâvur da, hem
Urfa’yı hem de bu dünyayı terk etti…
Bu hafta da bu kadar sevgili dostlarım.
Sevgiyle kalın, hoşça kalın.
Her şey güzel olacak
Aaron Baruch (Ankaralı)
Kaynakça : Devletin Yahudileri ve Öteki Yahudiler
– Rıfat N.Bali
Son Gâvur – Mehmet Faraç
Simdiye kadar tanimadigim bir oyku, tesekkurler!!!
YanıtlaSilya adana olayları (oyle diyelim)
YanıtlaSil1034 trakya olaylar ne diyelim hep kayades
Madem cinayeti müslümanlar işledi ne diye "Ancak Dünya Yahudi Kongresi olaya müdahale etti. Olayın uluslararası camiada daha da büyümemesi için sanıklar 4 Nisan 1950 de yani tam üç sene sonra serbest bırakıldılar." Demek ki failleri onlarda biliyordu.
YanıtlaSil