21 Ekim 2017 Cumartesi

1947… URFA’DA YAHUDİ KATLİAMI…





Urfa, Çakeri mahallesi. 1947 yılı Ocak ayının ilk günü.

Kehribar tespihini avucunun içerisinde döndüren Hayyum eşine seslendi:

-Semha, Semha, acıktım, yemek yapın…

Semha kızı Nazlı’yı çağırdı. Nazlı annesinin sesini duyunca terliklerini kaptığı gibi avluya çıktı:

-Ne oldu aney?..

-Git abingilden kuru patlıcan getir.

Nazlı’nın ağabeyi İshak (Şorkaya) az ilerde eşi kayınvalidesi ve çocukları ile birlikte ayrı bir evde yaşıyordu. Nazlı eve vardığında tahta kapının açık olduğunu gördü. Bir anlam veremedi. İçeri girdi, seslendi:

-Mazel , Mazel!

Yanıt gelmedi. Eve ürkütücü bir sessizlik hâkimdi.

-Mazel, kız Mazel!

Nazlı kapının girişinde ağabeyinin kayınvalidesi Semha’nın yattığı soldaki odanın önüne geldi. Kapı yarı açıktı. İçeri girdi. Mangalın üzerindeki tel kafes devrilmişti. Yorganlar kana bulanmıştı. Ağabeyi İshak Şorkaya’nın oğlu Yakup, kanlar içinde yatıyordu. Semha’da kanlar içerisindeydi. Her yer kan gölüne dönmüştü. Çığlık, Nazlı’nın boğazına düğümlendi. Titreyerek yere yığıldı. Neden sonra kendine geldi. Kendini odadan dışarı attı. Çığlığı ortalığı yırttı.

-Hahoooo!...  Hahoooo!...

Evin diğer fertleri öteki odadaydı. Her taraf kan içindeydi. Ortalık kan gölüne dönmüştü. Dışarı fırladı. Düşe kalka eve koştu. Annesi babası şaşırdı. Nazlı’nın dili tutulmuş çırpınıyordu. Şoktaydı. Anlatmak istiyor ama boğazından ses çıkmıyordu. Birden babası Hayyum kıza bir tokat patlattı. Nazlı bu tokatla kendine geldi. Çığlığı bastı:

-Ömüüüüş, ölmüşleeeer!...

Hayyum:

-Kimi, abin mi?

Nazlı başını salladı.

Yaşlı adam, kızları Ester ve Nazlı hızla oğlu İshak’ın evine koşmaya başladı. Karısı ağlaya ağlaya diğer çocuklarına haber vermek üzere çarşıya yöneldi. Hayyum eve girdiğinde komşuların eve dolduğunu ve kan gölüne dönen odaları izlediğini gördü. Manzara korkunçtu:

 Bundan sonra okuyacağınız satırlarda aşırı şiddet vardır. Bilgilerinize…

Birinci odada İshak’ın 65 yaşındaki kayınvalidesi Semha ile, İshak’ın oğlu 17 yaşındaki Yakov kanlar içerisinde yatıyorlardı. Kafası gövdesinden ayrılmıştı. Yakov’un parmakları da kesilmişti. Soldaki odada 42 yaşındaki Nazlı’nın ağabeyi İshak  Şorkaya kan gölünün içinde yatıyordu.  Bıyığı, burnu ve kulağı kesilmişti. İshak’ın 45 yaşındaki altı aylık hamile eşi Mazel de kanlar içinde yatıyordu. Gözleri oyulmuştu. İshak’ın ayakucunda oğlu 15 yaşındaki Yosef’in, 8 yaşındaki kızı Ester’in ve 6 yaşındaki kızı Raşel’in bedenleri kanlar içerisindeydi. Hepsinin kafalarına balta ile vurulmuş,  ölümlerine bu sebep olmuştu.  Kanlar avluya kadar akmıştı.

******************************************************************************************

Neden öldürülmüşlerdi? Bu nasıl bir katliamdı?

ARKA PLAN :

Olanları anlayabilmek ve yorumlayabilmek için arka planı bilmek gerekli.

1920lerde Urfa belediye başkanlığı yapan Mustafa Hacıkamiloğlu bir halk kahramanıydı. İşgal yıllarında Fransızlara karşı savaşmıştı. Daha sonra Ermeniler ile uğraşmış,  boykotlarla, baskılarla hepsini Urfa’dan, göndermişti. Oğlu Cemil Hacıkamiloğlu anlatıyor:

-Bütün sanatlar Ermeniler’indi. Türkler işsiz güçsüzdü. Babam Mustafa Hacıkamiloğlu zamanında Türkler birlik oldular ve Ermeniler’i kovdular. Hepsi Halep’e göç etti. Onlardan sonra Türkler sanat sahibi oldular, ev sahibi oldular”

Katliamın yaşandığı tarihlerde Urfa’da kırk kadar Yahudi aile yaşıyordu. En önemlileri Anter, Binler, Mugrabi, Boz, Mısri, Attia, Kohen, Deyyan, Levi, Mizrahi, İsrael, Esinli, Kırmızıkuş aileleri idi. Bazıları zengin tüccarlardı. Kimisi de orta halli idiler, aralarında zor şartlarda da yaşayanlar vardı.  Fakat görünüşte hepsi çok varlıklı gibi yaşarlardı. Yani gösterişi severlerdi. Bakın bu gerçeği Urfalı bir Yahudi nasıl anlatıyor:

-Esasında bizi sevmiyorlardı. Çünkü daha üstün görünüyorduk. Yani Urfalı Yahudiler bir kuruş varsa 10 kuruş gibi gösteriyorlardı. Geziyorlardı, para harcıyorlardı. Daha bilgiliydiler, daha çok dostları vardı, hükümetle iyi geçiniyorlardı…

Bir diğer Urfalı Yahudi, küçük çocukken Urfa’daki tek bisikletin ona ait olduğunu anlatır, Cumhuriyet bayramlarında törene bile katılırmış. Sonra meçhul kişiler onu paramparça etmişler.

Urfalı Yahudi hanımlar yerel halka göre çok daha şık giyinirlermiş. Elbiselerini İstanbullu terzilere diktirirlermiş. Genç Yahudi kızları çarşıdan geçerlerken esnaf arkalarından “bakın bakın, güzellikler geldiler, bakın bakın, Yahudiler”  diye laf atarlarmış.

Katledilen İshak Şorkaya kendi halinde bir esnaftı. Oğlu Hayyum çalışmak istemiyor, babasından da devamlı para istiyordu. Alamayınca aksileşiyor ve arıza çıkarıyordu. Katliamdan 3 sene kadar evvel ailesiyle ilişkisini kesti ve evden ayrıldı. Bir yıl kadar sonra Urfalı Seyh Muhammed’in telkinleri ile dinini değiştirdi. Müslüman oldu. Ahmet Kemal adını aldı. Artık Urfa’da saygı görmeye başlamıştı. Elini öpüyor hürmet ediyorlardı.

Ahmet Kemal 20 yaşına gelince Ankara’ya askerlik yapmaya gitti. Orada bir Yahudi kız ile tanıştı. Âşık oldu. Evlenmek istedi. Ne ki kız evlenmek için Ahmet Kemal’in tekrar Yahudiliğe dönmesini şart koşuyordu.

1946 Kasım’ında Ahmet Kemal, yani katliamdan 2 ay evvel, Urfa’ya babasının evine izne geldi. Aile bu kız işini işitmiş ve çok memnun olmuştu. Ahmet Kemal’in tekrar Yahudiliğe döneceği haberi ortalığa yayılmaya başladı. Urfalılar buna çok bozuldular. Katliamdan bir ay evvel Ahmet Kemal Ankara’ya askerliğini bitirmek üzere geri döndü.

KATLİAM GECESİ:

Fırtınalı bir gece. Yağmur yağmakta,  yıldırımlar, gök gürültüsü kıyamet. Tam kâbus gibi bir gece. O akşam da İshak Şorkaya’nın rahmetli kayınpederinin mevlidi vardı. Yahudi Cemaatinin hahamları Azur Aka ve Yusuf Hamuz eve mevlit okumak için çağrılmıştı. Bir de Halef El Medeh diye bir Arap vardı. Bu adam İshak Şorkaya’nın yanında çalışıyordu. Kendisi ise ortak olduklarını söylerdi. 

Olayın oluş biçiminden anlaşılan birisi içeriden katillere kapıyı açmıştı. Çünkü kapıda hiç zorlama yoktu. Anlaşılan katiller dışarıdan gelmiş ve birisi kapıyı içeriden onlara açmıştı. Ama kim? Fırtına dolayısıyla kimseler bir şey işitmemişti. Hahamlar mevlitten sonra gitmişlerdi.

Orta yerde üç teori vardı. Birincisi hahamlar giderlerken kasten kapıyı açık bırakmışlar ve katillerin içeri girmesini sağlamışlardı. Peki, neden böyle bir şey yapmışlardı? İshak Şorkaya’nın ailesiyle dertleri neydi? Efendim, göya Tora’ya (Tevrat) göre din değiştirenlerin öldürülmesi gerekiyordu. Mesele buydu…

İkinci teori  ise kapıyı Halef El Medeh’in açtığı idi. Bu adam arada bir Urfa’ya gelir ve İshak Şorkaya’nın evinde kalırdı. Arap’tı. O gece orada kaldığı polis tarafından da saptanmıştı. Peki, Halef El Medeh’in İshak Şorkaya ile ne derdi vardı? Birincisi İshak’a çok borcu vardı. İkincisi katliamdan sonra bütün mal varlığının üzerine oturmuş ve mirasçılara hiçbir şey vermemişti.

Üçüncü teoriye göre ise İshak Şorkaya oğlunun Müslümanlığa geçtiği için İslamiyete beddua etmişti. Urfa Müftüsünün bundan haberi oldu Müftü İshak Şorkaya ailesinin katli için fetva verdi.

SORUŞTURMA:

Soruşturma çok çetin geçti. Neredeyse bütün Yahudi erkekleri sorguya alındı. İnanılmaz işkenceler yapıldı. Sabahlara kadar falakalar atıldı. Zavallı suçsuz o yaşlı insanlar hastanelik oldular. Ayaklarından ameliyatlar geçirdiler. Ama bir netice çıkmadı. Kimse bir şey bilmiyordu. Boş yere çok ıstıraplar çekildi.

Bu arada olay uluslararası boyut kazandı. Dünyada Urfa’da Yahudilere katliam yapıldı haberleri çıktı. Hükümet bir an suçluların bulunması için bastırıyordu. Halk arasında İshak Şorkaya ailesinin din değiştirdiği için Filistin’den gelen Yahudi katillerce öldürüldüğü dedikoduları dolaşmaktaydı. Polis de önüne gelen Yahudi’yi sorguya alıyor basıyordu falakayı… Bu arada Selim Anter İstanbul’da idi. Urfa’ya dönseydi o da falakadan nasibini alacaktı. Dönmedi.

MAHKEME :

Mahkeme güvenlik açısından Malatya’ya nakledildi. Savunma avukatı bulmakta zorluk çekildi. Neticede katiller hiçbir zaman bulunamadı. Dolayısıyla katliamın sebebi din miydi, para mıydı, hiçbir zaman anlaşılamadı.

Mahkeme, kapıyı açıp katillere yardım ettiği gerekçesiyle Azur Aka ve Yusuf Hamuz’u önce idama sonrada 10 yıl hapse mahkûm etti. Ancak Dünya Yahudi Kongresi olaya müdahale etti. Olayın uluslararası camiada daha da büyümemesi için sanıklar 4 Nisan 1950 de yani tam üç sene sonra serbest bırakıldılar.

YAHUDİLER’E BOYKOT:

Urfalılar katliamdan Yahudileri sorumlu tutuyorlardı. Acaba,öyle miydi?... Şorkaya ailesinin, Müslümanlığa dönmek üzere oldukları için Yahudilerce öldürüldüğüne inanmışlardı. Halk arasında katillerin Filistin’den gelen Yahudi katiller tarafından işlendiği dedikoduları dolaşıyordu. Üstelik Yahudiler güya bu cinayeti Urfalı Müslümanların üstüne yıkmak istiyorlardı.

Boykot  başladı. Urfalılar, Yahudilerden ne bir şey satın alıyorlar ne de onlara bir şey satıyorlardı. Emniyet müdürü halkı vaz geçirmeye çalıştı. Olmadı. Elebaşıları nezarete aldılar. Bu sefer halk ayaklandı. Emniyet geri adım atıp iki gün sonra adamları salıverdi. Vali geldi olmadı. Hatta İbrahim Esinli isimli Yahudi, İsmet İnönü’ye telgraf çekip durumdan şikâyetçi oldu. Bölge müfettişi geldi. Olay yine çözülmedi.  Sonunda Urfalı Yahudiler mallarını mülklerini yok pahasına satıp teker teker şehri terk ettiler. Neredeyse hepsi Yeruşalayim’e, Mahne Yehuda’ya ALİYA (Göç) yaptılar. Böylece Urfa’da Yahudi kalmadı ve Yahudi kültürü yok oldu…

Ahmet Kemal ise sonraki hayatını Müslüman olarak yaşadı. Askerliğinden sonra Urfa’ya döndü. Manifaturacılık yaptı ve başarılı bir ticaret hayatı oldu. 2000 yılında vefat etti. Son gâvur da, hem Urfa’yı hem de bu dünyayı terk etti…

Bu hafta da bu kadar sevgili dostlarım.
Sevgiyle kalın, hoşça kalın.
Her şey güzel olacak

Aaron Baruch    (Ankaralı)
Kaynakça : Devletin Yahudileri ve Öteki Yahudiler – Rıfat N.Bali
                    Son Gâvur – Mehmet Faraç 

3 yorum:

  1. Simdiye kadar tanimadigim bir oyku, tesekkurler!!!

    YanıtlaSil
  2. ya adana olayları (oyle diyelim)
    1034 trakya olaylar ne diyelim hep kayades

    YanıtlaSil
  3. Madem cinayeti müslümanlar işledi ne diye "Ancak Dünya Yahudi Kongresi olaya müdahale etti. Olayın uluslararası camiada daha da büyümemesi için sanıklar 4 Nisan 1950 de yani tam üç sene sonra serbest bırakıldılar." Demek ki failleri onlarda biliyordu.

    YanıtlaSil

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.