18 Temmuz 2020 Cumartesi

BAYRAM NAMAZI AYASOFYA’DA İNŞALLAH…













Yaklaşık 1500 sene önce inşa edilen ve Unesco Dünya Miras Listesi’nde bulunan Ayasofya, 85 yıldır müze statüsündeyken camiye dönüştürüldü.

Çok yaşa Reis…
Çok yaşa Cumhurbaşkanımız Erdoğan…
Bu arada Erdoğan'a FATİH ünvanı verilmesini teklif edenler de var. işta yalakalık dediğin böyle olur.

Birkaç gün sonra idrak edeceğimiz Kurban Bayramı namazını Türk halkı Ayasofya’da kılacak inşallah… O mozaiklerin altında nasıl olacaksa? Dua zamanı kapat, sonra aç, sonra yine kapa, aç kapa… Anlamıyorum, burada kılınan namaz daha mı bir kabul olacak?  Daha çok günah mı aklanacak? Cennette daha çok huri mi verecekler? Anlamak mümkün değil. Yahu burası kilise, ne yapsanız kilise. Cami olur mu, olur da, ben yaptım oldu olur… Türkiye’de 150 bin cami vardı. Şimdi 150 bin bir oldu. Büyük başarı vallahi…








Bu karar üzerine uluslararası camiadan pek çok tepki geldi. Bence tepkiler vızıltıdan ibaret. Çünkü Ayasofya’nın tasarrufu Türkiye’dedir. Ne isterse yapar. Bu Türkiye’nin iç meselesidir. Kimse karışamaz. Doğruya doğru, eğriye eğri.

Ayasofya’nın camiye çevrilmesi bu konudaki dünyadaki statüsü değiştirilen ilk dini mekân da değil. Müslümanlar ile Hristiyanlar arasında ele geçirilen topraklarda pek çok kilise camiye, pek çok cami de kiliseye çevrildi. Ancak Ortodoks dünyasının merkezi sayılan Ayasofya bu denli çok önemli bir yapı olduğu için uluslararası gündeme oturdu. Ayasofya ile aynı önemdeki İspanya’da bulunan Kurduba (Cordova) camii kiliseye çevrildiği herkes tarafından biliniyor. Yani tam tersi de yapılmış. Daha çok örnekler var, ama konuyu sulandırmamak için yazmıyorum.

İşin saçmalığı orada değil. Bu mekân Fatih Sultan Mehmet zamanından beri zaten cami olarak kullanılmış. Yani yeni bir şey değil. Atatürk’ün de imzasının bulunduğu 1934 yılında çıkartılan bir bakanlar kurulu kararı ile müzeye çevrilmiş. 1967’de Papa 6.Paul İstanbul’u ziyaretinde müze statüsündeki Ayasofya’ya gelip dua etmiş.  Milli Türk Talebe Birliği kıyameti koparmış. “Vay efendim, Hristiyan papa burada dua ediyor, biz ki mekânın sahibiyiz, niye biz dua edemiyoruz” diye çok büyük tepki koymuşlar. . Bunun üzerine Ayasofya Hünkâr Kasrına bir imam atanmış. 5 vakit ezan ve namaz hatta bayram namazları dahi kılınmaya başlanmış, yani şimdi ezan sesini işitenler Ayasofya’nın önünde ayılıp bayılıyorlar ya, saçmalığın dik alası, yahu neredeyse 35 senedir burada ezan da okunuyor namaz da kılınıyor. Yeni mi haberiniz oldu ey be …(neyse ağzımı bozmayayım). Tepki koyan Papa, diğer yabancı basın ve diğerleri, sizin de mi şimdi haberiniz oldu… Yani yok artık be…

(Hünkâr Kasrı, I. Mahmut döneminde padişahların abdest alması ve dinlenmesi için Ayasofya’ya ilave edilmiş bir mekândır.)

Şimdi Danıştay bu 1934 yılındaki bakanlar kurulu kararını  (büyük bir ihtimalle Erdoğan’ın emriyle) iptal etti ya, Erdoğancılar , “Atatürk’e bir gol daha attık” diye zil takıp oyuyorlar. Atatürk’ün yaptıklarını bozmak bu devirde olağandan ve marifetten sayılmaya başlandı zaten. Ne ise, oralara da hiç girmeyeyim.

Bir başka saçmalık örneğini de bizzat Erdoğan sergiledi. 16 Mart 2019’da Yeni Zelanda’daki saldırıdan sonra yaptığı konuşmada   “bu işin siyasi boyutu var, yan taraftaki Sultanahmet’i dolduramayacaksın, “Ayasofya’yı dolduralım” diyeceksin. Büyük Çamlıca Camii’ni yaptık. 4-5 tane Ayasofya eder. Bu oyunlara gelmeyelim, bunların hepsi tezgâh, biz neyi ne zaman yapacağımızı çok çok iyi biliyoruz”  diyordu. Üstünden bir buçuk sene geçti geçmedi birden söylediğinin tersini yaparak bombayı patlattı. Yok Danıştay kararı imiş, yok bilmem neymiş, buna kargalar bile güler. Erdoğan istedi Ayasofya cami oldu. Bu kadar basit.  Yani şimdi bu saçmalık değil de nedir? 83 milyonluk Türkiye’nin lideri böyle bir saçmalık yapmamalıydı düşüncesindeyim.




Aklıma rahmetli Demirel geliyor. Gazeteciler kendisine gergin bir ortamda  “genelkurmay başkanı ile görüştünüz mü” diye sorarlar. Demirel “hayır, görüşmedim” der. Ancak Genelkurmay başkanı Semih Sancar ağzından kaçırır, “dün görüştük” der. Gazeteciler tekrar Demirel’e gelirler ve  “dün görüşmüşsünüz, ne diyeceksiniz” diye sıkıştırırlar. Demirel de o meşhur sözünü patlatır. “Dün dündür, bu gün bugündür…"

Yıllardan beri Mescid-i Aksa için konuşan, Kudüs için her fırsatta demeçler veren “Kudüs bizim kırmızı çizgimizdir” diyen Erdoğan, söz konusu Ayasofya olunca  “fetih hakkı” ya da “kılıç hakkı” gibi deyimler kullanıp, “mal da bizim, mülk de bizim, ne istersek yaparız” anlamında söylemlerde bulunuyor.  Şimdi İsrail’de, “buralar bizim, hem de öyle yeni filan da değil, binlerce yıldan beridir bizim, tasarrufu da bize aittir” deyip Erdoğan’a “sus ol, bir daha Kudüs’e de, bizim iç işlerimize de karışma” deme hakkına sahip olmuyor mu? Al sana bir saçmalık daha…

İsrail, Dua Tepesi’ni 1967’de ele geçirir geçirmez zamanın Savunma Bakanı efsanevi komutan Moşe Dayan Mescid-i Aksa’ya gelip yönetici konumundaki İslami Vakıf’a “biz sizi dışarıdan koruyacağız, içeride her türlü tasarruf size ait olacak, merak etmeyin, Mescid-i Aksa’nın statüsünde hiçbir değişiklik olmayacak” diyerek garanti vermiştir. Bu, bugün de hala böyledir.

Şunu da yazmadan geçemeyeceğim. Hristiyanlar camileri kilise yaptılar, Müslümanlar, kiliseleri cami yaptılar, hem Müslümanlar hem Hristiyanlar yüzlerce Sinagogu tahrip ettiler, toraları yaktılar yırttılar… Ama Yahudiler başka dine ait hiçbir mekânı sinagog yapmadılar, yıkmadılar, kutsal hiçbir şeye zarar vermediler. Yahudilikte içinde toralar olmadığı müddetçe sinagoglar kutsal değildir. Bina binadır, o kadar.

Erdoğan birden bire bu hamleyi neden yaptı? Bence oy kaybediyor. Ali Babacan Parti kurdu, az çok AKP’nin tabanından oy çalıyor. Ahmet Davutoğlu da parti kurdu. O da çalıyor. Kısmen uyanmakta olan Türk halkı da artık Erdoğan’a eskisi kadar inanmıyor. Erdoğan da elbette olanın bitenin farkında. Böyle bir hamleye gerek gördü. Ne diyelim vatana millete hayırlı olsun.

Diyeceklerimi dedim. İşte size Ayasofya’nın kısa bir kronolojisi: 

·         360 yılında Bizans İmparatoru İkinci Konstantin tarafından Ortodoks âleminin merkezi olarak yapıldı.
·        
Tahta çatısı 404 yılında yandı ve büyük bir tamirat yapıldı.
·         532 yılında Birinci Jüstiyen zamanında 5 sene süren büyük bir onarım yapıldı. İnşaatta yaklaşık 6 sene sürdü ve 10 bin işçi çalıştı. Yapı bugünkü şeklini aldı ve tarihçiler o dönem dünyanın en büyük yapısı olduğunu yazdılar.
·         Yapımında altın kullanılan kilisenin mozaikleri 565-578 yılında tamamlandı.
·         1204 yılına kadar pek çok depremler ve yangınlar atlatan yapı bu tarihte doğu seferine giden haçlıların eline geçti ve Roma Katolik kilisesine çevrildi. 1261 yılında İstanbul’a hâkim olan Bizans Ayasofya’yı yeniden Ortodoks kilisesi olarak kullanmaya başladı. Katolikler çekilirlerken Ayasofya’yı yağmaladılar.
·         Fatih Sultan Mehmet 29 Mayıs 1453’de İstanbul’a girdiğinde Ayasofya yaralı Bizans askerlerin, kadınların ve çocukların sığınma yeriydi.  Papazlar fetihten sonra birkaç gün daha ibadetlerine devam ettiler.
·         1 Haziranda Fatih ilk Cuma namazını Ayasofya’da kıldı. Bundan böyle Ayasofya’nın Cami olarak kullanılacağını buyurdu. Mozaikler örtüldü. Çan ve haçlar kaldırıldı. Mihrap ve minber yapıldı.
·         1481’de ilk minare inşa edildi. İkinci Bayezid zamanında ikinci bir minare daha yapıldı. 1509 de ilk minare depremde yıkıldı. Yerine tuğladan yeni bir minare yapıldı. Sultan Selim zamanında Mimar Sinan tarafından 2 minare daha yapıldı. Bu sebepten Ayasofya’nın dört minaresi birbirinden farklıdır.
·         Padişah İkici Selim’in Türbesi Ayasofya’daki ilk türbedir. Daha sonra padişahların, eşlerinin ve şehzadelerin yer aldığı 43 Türbe Ayasofya’da yer aldı.
·         1739’da camiye medrese aşevi kütüphane şadırvan ilave edildi.
·         Padişah ikinci Mahmut zamanında padişahların dinlenmesi ve abdest alması için Hünkâr kasrı ilave edildi.
·         1847-1849 yılları arasında ibadete ara verildi ve yenileme çalışmaları yapıldı.
·         Cumhuriyetin ilanından sonra Ayasofya Cami olarak kullanılmaya devam etti. 1931 de Amerikalı arkeolog Thomas Whittmore mozaikleri ortaya çıkarmak için izin istedi. 1931’de Atatürk bu izni verdi. Çalışmalar 15 yıl sürdü ve 1947’de sona erdi.
·         Çalışmalar devam ederken 1934 de bakanlar kurulu kararı ile Ayasofya müzeye dönüştürüldü. 1 Şubat 1935’de ziyaretçilere açıldı.
·         1996 yılında Dünya Anıtları Fonu tarafından izlenmeye alınan Ayasofya’da,  bu fonun desteğiyle 2002 yılına kadar süren bir yenilenme çalışmaları yapıldı.
·         Bu sene bir kaç gün evvel Danıştay 1934 yılındaki Atatürk’ün de imzası bulunan bakanlar kurulu kararını iptal etti. Başkan Erdoğan’ın da imzasıyla Ayasofya yeniden Cami statüsü kazandı ve önümüzdeki hafta ibadete açılacak.


Aaron Baruch  (Ankaralı)





3 yorum:

  1. Bence bu karar Atatürk Cumhuriyeti'nin almış olduğu bir kararın iptali açısından önemlidir ve benzer kararların alınmasında gelişebilecek tepkileri ölçmeyi hedeflemektedir, yani daha radikal adımların ayak sesleridir.

    YanıtlaSil
  2. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  3. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.