18 Ağustos 2017 Cuma

ELZA NİYEGO CİNAYETİ…


 

 
Çok güzel genç bir Yahudi kızı olan Elza Niyego 17 Ağustos 1927 günü, işinden çıktıktan sonra Bankalar Caddesi’nde Helios elektrik mağazasının önünde bıçaklanarak katledildi. Cinayet sırasında Elza’nın yanında kardeşi Rejin ve kuzini Raşel Behar da vardı. Saldırgan Rejin’i de yaraladı. Raşel, olaydan zarar görmeden kurtuldu.

Cinayeti Hicaz Valisi Ratıp Paşa’nın oğlu ve Abdülhamit’in eski emir subayı Osman Ratıp Bey adında, 42 yaşında evli, çoluk çocuğu olan, hatta torun sahibi bir adam işlemişti. Osman Ratıp Bey ilk bakışta âşık olduğu Elza’ya evlenme teklif etmiş, karşılık görmeyince, onu kaçırmaya kalkışmıştı. Ailenin şikâyeti üzerine tutuklanmış ve bir ay hapis yatmıştı. Salıverildikten sonra Elza'yı tekrar rahatsız etmeye ve ölüm tehditleri savurmaya başlamıştı. Aile ise, kızlarını bu durumdan kurtarmak için onu hemen Yahudi bir gençle nişanladı. Fakat Osman Ratıp Bey, Elza'nın peşini bırakmadığı gibi sonunda güzelim kızı bıçaklayıp öldürdü.

Cinayetin hemen akabinde çevreden toplanan Yahudiler, Osman Ratıp Bey’i tartaklamaya başladılar. Hatta linç etmeye kalktılar. Yetişen polis katili öfkeli kalabalığın elinden aldı. Onu Galatasaray karakoluna götürdüler.

Cinayetin işlendiği yer, Elza'nın evine uzak değildi. Haber eve yıldırım gibi düştü. Talihsiz anne koşarak yerde kanlar içerisinde yatan yavrusunun başına geldi. Adli Tıp olay yerine gelene kadar cesedin üzerine bir örtü örtülmesine izin verilmedi ve o vaziyette 3 saat bekletildi. Bu Yahudi toplumunu son derece öfkelendirdi.

Cinayet Helios elektrik mağazasının tam kapısında işlenmişti. Mağazanın sahibi Rus uyruklu Norbet Laytes olaya şahit olmuştu. Kapıya çıkarak toplanan Türklere “siz adam olmayacaksınız” diye bağırdı.

Bu cinayet, Türkleşmeleri konusunda Yahudilere yapılan baskının yarattığı gerginliğin patlamasına sebep oldu.

Cinayetten sonra Yahudi cemaati akın akın Niyegolar’ın evine taziye ziyaretine gitmeye başladılar. Cemaat, ölen kızın Yahudi, katilin ise Türk olduğunu düşünerek suçlunun çok hafif bir ceza ile kurtulacağını düşünüyordu. Üstelik de Osman Ratıp, önemli bir aileye mensup eski bir subaydı. Öfkeli Yahudiler, eve haber yapmak için gelen gazetecilere “bu ülkede kanun yok, adalet yok” diye bağırmaya başladılar. Mantar patlamış, şişedekiler ortalığa saçılmaya başlamıştı…

Cenaze, ertesi gün kaldırıldı. Cenaze merasimine banka müdürleri, iş adamları, genç kızın arkadaşları cemaatin ileri gelenlerinin tümü ve çok büyük bir kalabalık katıldı. Kortejde bazı kaynaklara göre 10 bin, kimi kaynaklara göre 25 bin kişi vardı. Tabut beyaz bir örtüyle kaplanmıştı. Her tarafı çiçeklerle kaplıydı. Cenazeyi Yahudi gençler omuzlamıştı. Yol boyunca tabutun üzerine çiçekler atılıyordu. Le Journal d’Orient gazetesi Elza Niyego’yu  “katıksız saflığın şehidi”    olarak yorumladı.

Kortej ilerledikçe arabalar sağa sola çekilerek yol veriyorlardı. Ancak bir tramvay yol vermek istemedi. Askerliğini yapmakta olan Avram Korida, resmi kıyafeti ile orada bulunmakta idi. Bir anda tramvaya atlayıp kasaturasını çekti ve vatmanı tehdit etti. Tramvay durdu. Kortejin geçmesini bekledi. Ancak bu ani hareketi, sonradan Avram’ın başına çok işler açacaktı.

Bu arada kortej ilerledikçe, Yahudilerin öfkesi artmaya başladı. Sloganlar atılıyordu. Yahudiler;  “korkak Türkler”  “adalet istiyoruz”  diye bağırıyordu. Tam o sırada oradan geçmekte olan bir araba korteje yol vermedi. Arabada Cumhuriyet Halk Fırkası kâtibi Saffet Bey ve bir arkadaşı vardı. Kendisini gören kalabalık Saffet Bey’i tanıdı. Ona da “adalet istiyoruz” diye bağırmaya başladılar. Araba durmadı. Yavaşça kalabalığın arasından geçip yoluna devam etti. Ancak Saffet Bey en yakın karakola gidip olan biteni öğrenmek istedi. Bunun üzerine polis soruşturma açtı.

 
İlk etapta yetkililer cemaat liderleri ile görüşüp bilgi aldılar. Son derece naziktiler. Ancak cenaze sırasında meydana gelen öfke patlaması basında tepkilere yol açtı. Gazetelerde Yahudilere karşı çok sert yazılar çıkmaya başlamıştı.

Olayların Yahudilerin bir gövde gösterisine dönüşmesi üzerine resmi makamlar, basının da körüklemesiyle harekete geçtiler. Öyle ya kimdi bu Yahudiler? Onların konuşmaya, protesto etmeye, adalet istemeye ne hakları vardı? Onlar Türklerin 400 sene evvel İspanyanın mezaliminden kurtardıkları misafirlerdi. 400 yıl da geçse, 1000 yıl da geçse bu değişmezdi. Onlar Yahudi’ydiler. Güya Lozan anlaşmasıyla eşit oldukları garanti altına alınmıştı. Yeni Türkiye Cumhuriyeti Anayasası onları eşit vatandaşlar olarak tanımlıyordu. Ne eşiti be? Onlar Yahudi’ydi… Eşit meşit olamazlardı.

Cumhuriyet savcısı Nazif Bey basına bir açıklama yapar:

“Geçen gün kamu hukukunu ilgilendiren bir cinayet üzerine bazı Yahudiler, kanuna aykırı hareket etmeye başlamışlardır. Sokaklarda adalet istiyoruz diye bağırmaya cüret etmişlerdir. Trafiği durdurmaya kalkmışlardır. Kamu düzenini bozmaya kalkan bu insanları en şiddetli bir şekilde cezalandıracağız.”

Tutuklamalar başladı. Manifaturacı Davit Botton, matbaacı Nisim, piyangocu Daniel Karaso, Bon Marché’de çalışan Moiz Samuel ve oğlu mobilyacı Benoit Yenni, diş hekimi Yuda Leon, cemaat kâtibi Rahamim Levi, Helios elektrik mağazası sahibi Norbert Laytes, hırdavatçı İlya Pardo tutuklandı.

Polis hahambaşılığa giderek genel kâtip Samuel Altabef’i de cenaze sırasında yaptığı taşkınlıklar için tutuklamaya kalkıştı. Hahambaşı Hayim Becerano, “bir yanlışlık olmasın” diye uyardı. Polisler kendilerinden emin;  “hayır, hiçbir yanlışlık yok, kendisini gören şahitler var” diye cevap verdiler. İşte bu çok komikti. Samuel Altabef iki aydır Avrupa’daydı…

Yahudilere serbest dolaşım yasağı geldi. O tarihe kadar sadece Rumlara ve Ermenilere uygulanan serbest dolaşım yasağı Yahudiler için de uygulanmaya başladı. Hatta o kadar ileri gidildi ki, yasağın uygulanmaya başladığı anda seyahatte olan Yahudiler uzun zaman evlerine dönemediler. Bu da elbette Lozan anlaşmasına aykırıydı. Ama kim ne yapabilirdi? Onlar ev sahibi, Yahudiler misafirdi. Kim takardı hukuku?

İzmir’de de olaylar çıktı. Karataş’taki hastanede bulunan İbranice yazıt, genç Türk talebeleri tarafından çekiçle yerle bir edildi. Cemaatin üzerinde İbranice yazılar olan bildiriler yırtıldı.

Sonunda bir Yahudi heyeti, İsmet İnönü ve meclis başkanı Kazım Bey’le (Karabekir) görüşme talep etti. Gazeteci Yunus Nadi’nin aracılığı ile Kazım Bey görüşmeyi kabul etti. Paşa Yahudi heyetine “hükümetin birkaç Yahudi’nin bu olaylara karışmasının, bütün cemaate mal edilemeyeceği” görüşünü bildirdi. Olay sakinleşmeye başladı.

Ancak bu görüşmeden hemen sonra Ankara’ya dikilecek bir Atatürk heykeli için, cemaatten 50 bin lira bağış yapılması istendi (!)

Bu arada başka enteresan olay oldu.  İsmet İnönü’nün eski Fransızca hocası Jak Pardo, Paşa’ya tutuklu bulunan 9 Yahudi’nin haksız yere tutuklu bulunduğunu, dolayısıyla olaya müdahale etmesini rica eden bir mektup yazdı. Mektup Paşa’ya ulaşmadan resmi makamlarca “hukuka müdahale” olarak yorumlandı ve 67 yaşındaki Jak Pardo tutuklandı. Daha sonradan mektuptan haberi olan Paşa, Jak Pardo’nun serbest bırakılmasını sağladı.

Sonunda ne mi oldu? Osman Ratıp Bey’in deli olduğuna karar verildi ve ömür boyu bir akıl hastanesine kapatıldı. Orada da, 10 sene sonra, bir başka deli tarafından öldürüldü.

Tutuklu Yahudiler bir süre sonra salıverildiler. Bu nasıl oldu? O sıralarda Türkiye, Avrupalı bankerlerden kredi isteme telaşındaydılar. Avrupalı Yahudi bankerler, tutukluların serbest bırakılmaması halinde kredi talebinin reddedilebileceğini ima ettiler. Bunun üzerine Yahudiler serbest bırakıldılar. Yalnız asker Avram Korida vatmanı yaraladığı gerekçesi ile 35 gün hapis yedi. 33 gündür tutuklu idi. 2 gün daha yatıp çıktı.

1927 yılında yaşanan bu olaylar sırasında Türkiye’de 85 bin civarında Yahudi vardı. 1934 Trakya olayları, peşinden 20 sınıf birden gayrimüslimlerin askere alınması, terhislerinin hemen akabinde varlık vergisi faciası ve en sonunda 6-7 Eylül olayları giderek Yahudiler’in Türkiye’den kaçmasına sebep oldu. Kimi Yahudiler öldü, pek çoğu mallarını mülklerini kaybetti. Ama en önemlisi ülkelerine olan güvenlerini kaybettiler.

AKP iktidarının yönetimi, özellikle eğitim problemleri 2017 Türkiye’sinde Yahudi cemaatinin bir hayli azalmasına sebep oldu. Bu gidişle bu sayının artmayacağı, bilakis daha da düşeceği söylenebilir.  

Bu hafta da bu kadar sevgili kardeşlerim, yeğenlerim ve dostlarım… Haftaya görüşürüz inşallah.

Sevgiyle kalın, hoşça kalın…

Aaron Baruch  (Ankaralı)

 

NOT : Bu yazımı yazarken Sayın Rıfat N. Bali’nin BİR TÜRKLEŞTİRME SERÜVENİ isimli değerli eserinden faydalandım, alıntılar yaptım.

Ne yazık ki birkaç hafta evvel Türk Yahudi Cemaati’nin pek çok şey borçlu olduğu bu değerli insana,  sosyal medyada hakarete varan eleştiriler yapıldı. Üstelik bu eleştiriler cemaat mensupları tarafından yapıldı. Çok üzüldüm ve hatta çok utandım. Yazıklar olsun.

Rıfat N. Bali, Cumhuriyet Türkiye’sinde Yahudiler‘in başından geçenleri bu güne taşıyan, büyük bir araştırmacı ve yazardır. Pek çok kitabı ve tercümesi bulunmaktadır. Sayın Bali’nin belgelere dayanan gerçek olayları bizlere anlatan eserleri yüzünden her halde rahatsızlık duyan kişiler tarafından yapılan bu tarz saldırıları nefretle kınıyorum…

7 yorum:

  1. Yazinin sonuna ekledigin nottaki olaylarin bugunlerde gerceklesmesi daha uzucu. Gunesi balcikla sivayanlari ve R. Bali'ye yapilan saldirilari kiniyorum.

    YanıtlaSil
  2. Tabii karşılamak lazım.Sayın Rıfat Bali Türkiye Yahudi toplumuna bir kaç numara büyük gelir.İlgi alanı "Boğazda balık,adada yazlık"düsturunu biraz aşar da...

    YanıtlaSil
  3. Bu hikayede yahudileri hedef alan bir bir konu göremedim.Yahudiler cemaat psikolojisiyle daha açık yazayım etnik azınlık refleksi göstererek işlenen cinayeti yahudilere karşı bir saldırı gibi lanse edip uluslarası topluma karşı kullanmışlar.Aşk cinayeti olduüunu zaten yazmışsınız.Öldürülen Türk olsaydı kim ayaklanacaktı.Bu olay öküz altında buzağı aramaktır.

    YanıtlaSil
  4. Sistemli bir şekilde bu tip yazıları gündeme getirenlerin amacı nedir?
    Bunu görmek lazım...

    YanıtlaSil
  5. İsrail'de yaşayan Türkiyeden göçmüş bir Yahudi'nin bu elim hadiseyi gündeme getirmesindeki amaç nedir? Elbette Türkiye'yi kötü göstermek. Türkiye'de o zaman da adalet yoktu Yahudiler için, bu gün de yok demek. Yazının yazılış biçiminden çıkarılması istenen anafikir budur. Türkiyeden göçmüş olan, bu gün İsrailde yaşayan Yahudilerin Türkiyeye zerre kadar sadakati yoktur. Onların sadakati İsrail'edir.

    YanıtlaSil
  6. Bunlar bir Yahudiye karşı işlenmiş münferit bir cinayeti 100 sene köpürte köpürte anlatırlar, Avrupadan gelen Yahudilerin masum Filistinlilere karşı işledikleri insanlık suçlarını, cinayetleri görmezden gelir, unutturmak isterler. Bay Baruch, seninle aynı adı taşıyan bu adamı tanıdın mı? Baruch Goldstein. Namaz kılan masum müslümanların üzerine ayeş açıp kitlesel katliam yapmıştı. Bunları yazmaz, kınamazsınız. https://en.m.wikipedia.org/wiki/Baruch_Goldstein?

    YanıtlaSil
  7. kizcagiza cok uzuldum,rahmetler olsun lakin munferit bir delinin munferit bir cinayeti topluma mal edilemez,katil bu dunya'da rezil olmustur,ahireti de rezildir elbette!

    YanıtlaSil

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.