11 Kasım 2017 Cumartesi

ATATÜRK VE YAHUDİLER





Bütün Türk Milleti ve Türkiyeyi seven İsrail Halkı
sana ebediyen minetar kalacaktır

27 Mayıs 1919. Yunan İzmir’e asker çıkartmıştı. Anadolu’nun içlerine doğru ilerliyorlardı. Aydın’a giriyorlar. Rum ve Ermeniler, hatta bazı Türkler evlerine Yunan bayrakları asmışlardı. Ancak hiçbir Yahudi’nin evinde bayrak filan asılı değildir.  Yunan kuvvetlerini karşılamak için bir Aydınlılar bir heyet kurarlar. Yahudileri de temsilen cemaat başkanı Behor İsak Halegua’yı davet ederler. Halegua heyete katılmayı kabul etmez.
Şehirde Kuvâ-yi  Milliye’den  (Türk milli direniş örgütü)  bazı kişiler vardır. Aydın’lı Yahudi Katan ailesi bu kişileri evinde saklar. Ancak Yunan askerleri durumu öğrenirler ve evi kuşatırlar. Direnişçileri isterler. Benyamin Katan evindeki yurtseverleri Yunanlılara vermez.  Başından beri Yahudilerden gördükleri olumsuzlukların da etkisiyle kuduran Yunan askerleri evi ateşe verirler. Benyamin Katan zor da olsa evden sağ kurtulmayı başarır. Ancak Ruben(?) ve annesi Coya yanarak ölür. Ölenlerin arasında bazı direnişçiler de vardır. Bu olaydan sonra Aydınlı Yahudilerin çoğu Nazilli, Denizli, Eğridir ve Antalya’ya göç ederler.
O yıllarda Söke mal müdürü  (vergi işleri ile uğraşan devlet memuru) bir Yahudi idi. Adı Albert Kadranel’di. Söke kaymakamının başkanlığında yapılan toplantıda Albert Kadranel İstanbul’daki padişah hükümetini eleştirerek Ankara’daki Mustafa Kemal’in desteklenmesini ister ve bundan böyle toplanacak olan vergilerin Ankara’ya gönderileceğini açıklar.
Kilis’in Kefergani köyünde Fransızlara karşı direnen yurtseverlere yardım edenler arasında Kilis Yahudi Cemiyeti başkanı Murdah Şireym (Mordehay Şirem) de vardır. Kendisine daha sonraları katkıları için İstiklal Madalyası verilir. Yaptığı bağışlar dolayısıyla da ayrıca Türk Hava Kurumu tarafından da madalyaya layık görülür.
Yaşadığım ülke benim ülkem, kanunu benim kanunum,  namusu benim namusumdur. Osmanlı’da ve Türkiye Cumhuriyeti’nde, yaşadığı vatana ihanet eden bir tek Yahudi yoktur.
10 Kasım 1938. Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk hayata gözlerini kapar. Türkiye Yahudileri çok ama çok üzgündür. Cenazesinde Yahudiler, geleneklerine uygun olarak elbiselerinin düğmelerini kopartıp cenaze geçerken fırlattıkları anlatılır.
Ailesi ve hatta kendisi hakkında Sabetayist olduğuna dair pek çok söylenti olan Atatürk acaba Yahudileri sever miydi? Yoksa antisemit miydi? Bu sorunun cevabını bulmak için onun Cumhurbaşkanı olduğu dönemde Yahudilerle ilgili neler olmuş diye araştırırsanız bakın neler bulursunuz:
Ocak 1923- Mustafa Kemal Atatürk İzmir’de yaptığı basın toplantısında şunları söylemiştir:
“Kaderlerini, onları yöneten Türklerin kaderleriyle birleştirmiş bazı sadık yurttaşlarımız vardır. Bilhassa Yahudiler bu millete ve vatana sadakatlerini ispat ettiklerinden bugüne kadar refah ve saadet içerisinde yaşamışlar bundan sonrada yaşamaya devam edeceklerdir.”
Ocak 1923 – İzmir’de yayımlanan Türk Sesi ve Yanık Yurt gazeteleri, Türk tüccarların aralarında birleşerek “ahlaksız ve çıkarcı Yahudi tehlikesine” karşı mücadele etmelerini istiyordu. Edirne’deki Paşaeli Gazetesi’nde yayımlanan bir dizi yazı sonucu galeyana gelen Edirneliler şehir meydanında toplanarak “bu ülkeden gitme sırası size de gelecek! Yahudiler defolun!"  diye bağırmaya başlarlar. Polis Yahudilere ait mağazaları yağmalanmaktan zor kurtarır. Trakya’da Babaeski ve küçük yerleşim yerlerinde yaşayan Yahudiler, İstanbul gibi büyük kentlere göç ederler. Trakya’daki Alyans okulları kapatılır.

Mart 1923 – Dr. Rıza Nur’un TBMM’deki konuşması:

“Ekalliyetler (azınlıklar) kalmayacaktır. Yalnız İstanbul müstesna olmak üzere. (Peki Ermeniler? Nidaları) Fakat arkadaşlar, kaç Ermeni vardır? (Yahudiler? Sesleri) İstanbul’da 30 bin Yahudi vardır. Şimdiye kadar mazarrat (sorun) çıkarmayan insanlardır. Museviler malum, nereye çekersen oraya giden insanlardır. Tabii, olmasalardı, daha iyi olurdu derim…”

Haziran 1923 – Yahudi Rum ve Ermeni devlet memurları işlerinden çıkartılır. Yerlerine Müslümanlar alınır. Yahudilerin ve diğer azınlıkların Anadolu’da serbestçe dolaşımları kısıtlanır. Karar öylesine ani alınmıştır ki, pek çok gayrimüslim memleketine dönemez ve gittiği yerde mahsur kalır. Bu yetmezmiş gibi Yahudiler ’in Filistin’e göç etmelerine de engeller konulur.

Aralık 1923 – Çorlu’da yaşayan birkaç yüz kişilik Yahudi Cemaatine şehri 48 saat içerisinde terk etmesi emredilir. Hahambaşılığın müracaatı üzerine karar ertelenir. Ancak benzer bir karar Çatalca için de alınır ve hemen uygulanır.

Ocak 1924 – Eczacılar hakkında çıkarılan kanuna göre eczane açma yetkisi ancak “Türk bulundurma” şartına bağlanır.

Mayıs 1924 – Mustafa Kemal, New York Herald Tribune gazetesine şu beyanatı verir:
“Hilafetle beraber Türkiye’de mevcut olan Ortodoks ve Ermeni kiliseleri Patrikhaneleri ile Musevi hahamhanelerinin ortadan kalkması lazımdır.”

Yahudiler paniğe kapılırlar. Fakat daha sonradan yapılan açıklamalarda, hahambaşılığın kaldırılmasının söz konusu olmadığı açıklanır. Yahudiler sakinleşir.

Şubat 1925 – Gazetelerde Türkiye’den 300 kadar Yahudi’nin Kristof Kolomb’un Amerika’yı keşfinin 435nci yıldönümü kutlamalarına bir telgraf gönderdiği söylentilerinin gazetelerde çıkması üzerine şiddetli bir Yahudi düşmanlığı kampanyası başlar. Gazetelerde Yahudilerden  “nankörler, ülkenin sırtına yapışmış sülükler” diye bahsedilir. Ülkeden sürülmeleri istenmektedir. Tahrike kapılan kişiler bir Yahudi gencini öldürürler. Kuzguncuk sinagoguna saldırırlar. İşin tuhaf tarafı böyle bir telgraf olup olmadığı hiçbir zaman ortaya çıkmaz.

Eylül 1925 – Yahudiler Lozan anlaşmasının kendilerine tanıdığı medeni kanunla ilgili 42. Maddeden biraz da baskılar neticesinde vaz geçerler. Bunun esasında daha sonradan çok isabetli bir karar olduğu anlaşılacaktır. Çünkü evlilik boşanma ve miras konularında Türkiye’de Yahudiler bu sayede rahat etmişlerdir.

Ağustos 1926 – Elza Niyego isimli Yahudi kızı kendisine âşık, evli ve torun sahibi Osman Ratıp Bey tarafından öldürülür. Cesedi uzun zaman yerde bırakılır hatta üstünün örtülmesine dahi izin verilmez. Osman Ratıp Bey ise mahkeme yerine akıl hastanesine gönderilir. Yahudi cemaati buna çok büyük tepki gösterir. Cenazede “adalet istiyoruz” diye bağırmaya başlarlar. Gazeteler bir kere daha Yahudi aleyhtarı kampanyaya başlarlar. Bazı Yahudiler “Türklüğe hakaret” gerekçesiyle hapse atılır.

Ocak 1928“Vatandaş, Türkçe konuş” kampanyası başlatıldı. Gençler Türkçe konuşmayan azınlıkları uyarmaya, tehdit etmeye hatta dövmeye başladılar. Kimilerini de yargıladılar. Aynı yıl ülkedeki yabancı okullarla birlikte Yahudi okullarının da büyük bir bölümü kapatıldı.
Nisan 1928 – Doktorluk  “Türk olma”  şartına bağlandı. Böylece gayrimüslimler doktorluk yapamaz oldular.

Eylül 1929 – Defterdarlık, Yahudi okullarını, Or Ahayim Hastanesini, Ortaköy Yetimhanesini ve ülkedeki tüm sinagogları, ticari müessese sayarak bunlara yapılan bağışları vergilendirmeye karar verdi. Uygulamaya geriye doğru 1925 yılından itibaren başlatıldı. Hahambaşılık bu yüksek vergileri ödeyemeyince icraya verildi. Hahambaşılık haciz edildi.  

Eylül 1930 – Adalet Vekili (bakanı) Mahmut Esat Bozkurt yaptığı bir konuşmada şunları söyledi:

“Benim fikrim ve kanaatim şudur ki; bu milletin kendisi Türk’tür. Öz Türk olmayanların Türk vatanında bir hakkı vardır, o da hizmetçi olmak, köle olmaktır.”

Eylül 1933- Almanya’da Hitler başa geçmişti. Yahudilerin devlet memuru olmaları yasaklanmıştı. Pek çok Yahudi profesör üniversitelerden atılmış işsiz kalmışlardı. Türkiye’ye gelmek ve üniversitelerde çalışmak istediler. Bu istek önce eğitim bakanı ve daha sonrada başbakan İsmet İnönü tarafından ret edilir. Profesör Albert Einstein Atatürk’e bir mektup yazar ve durumu bildirir. Olaydan haberdar olan Atatürk  müdahale eder ve Yahudi Alman Profesörler Türkiye’ye gelerek bugünkü üniversitelerin temellerini atarlar.

Haziran 1934 – Trakya pogromu,  Atatürk’ün cumhurbaşkanı olduğu dönemin en önemli olayıdır.Cevat Rıfat Atilhan ve Nihal Atsız gibi ırkçı yazarların Yahudi aleyhtarı yazılarıyla galeyana gelen halk, kitleler halinde Çanakkale, Gelibolu, Edirne, Kırklareli, Lüleburgaz, Babaeski hâsılı tüm Trakya’da Yahudilere saldırdılar. Yahudilerin evleri ve mağazaları yağmalandı. Kadınlara tecavüz edildi. Kırklareli hahamı ve cemaat başkanı çırılçıplak soyuldu, dövüldü, sakalları yolundu, ailesine tecavüz edildi. CHF (Cumhuriyet Halk Fırkası – Bugünkü CHP) Trakya teşkilatının örgütlediği anlaşılan olaylar sonucu 15 bin Yahudi mal ve mülklerini geride bırakıp can havliyle İstanbul’a ve başka şehirlere kaçtılar. Bir kısmı Yunanistan’a ve Bulgaristan’a sığındı. Ne yazık ki onlar geri dönemeyecekler ve birkaç yıl sonra Almanların ellerine düşeceklerdi.

Acaba Trakya olaylarından Atatürk’ün haberi var mıydı? Bunu kesin olarak bilmek mümkün değil. Ama haberi olduğuna dair pek çok işaretin olduğunu da söylemek gerek. Öte taraftan Yahudi cemaati yetkilileri olaylar başladıktan bir hafta sonra Aktürk’le görüşmeyi başarırlar ve olaylar durur.


Ağustos 1938 – Hükümet “tebaası oldukları devlet arazisinde yaşama ve seyahat bakımından baskılara tabi tutulan Musevilerin bugünkü dinleri ne olursa olsun Türkiye’ye girmeleri ve ikametleri yasaktır” diyen 2/9498 sayılı kararnameyi çıkarttı. Nazilerden kaçan Avrupalı Yahudilere Türk sınırları bu kararnameyle kapandı. Yahudiler Avrupa’da kapana kısılmışlardı.

Ağustos 1938 - Anadolu ajansında çalışan 26 Yahudi personelin tümünün işine son verildi. Yahudilerin aşağılandığı yazı ve karikatürlerde patlama oldu.

Türkiye Cumhuriyetinin kurucusu Gazi Mustafa Kemal Atatürk 10 Kasım 1938 de ebediyete intikal etti. Muhakkak ki 20nci yüzyılın en büyük askeri dehası ve en büyük siyaset adamlarından biriydi. Bir dönem kapanmıştı. 

Soruyu tekrar soralım. Acaba Atatürk Yahudileri sever miydi? Ya da antisemit miydi? Yahudiler hakkında neler düşünüyordu? Atatürk dönemine ait Yahudilerle ilgili yukarıda okuduğunuz olayları bulabildim. Sizin de bildikleriniz varsa (kaynak göstererek) yazın, öğrenilsin ve herkes kendi yorumunu yapsın sorunun cevabını kendine göre versin, isterse paylaşsın.

Ancak tartışmasız bir gerçek var ki Türk Yahudileri Atatürk’ü kendilerini eşit yurttaş yaptığını zannettikleri için çok sevdiler. Ama yanıldılar. Ben Atatürk dönemine yetişemedim. Ancak Türkiye’de 60 yıldan fazla yaşadım. Özellikle Yahudiler Türk olabilmek için her çabayı göstermelerine rağmen eşit Türk vatandaşı olamadıklarını gözlemledim. Türk olabilmek için çok uğraştılar. Ama “misafir” kimliğinden kurtulamadılar.

Atatürk’ten sonraki yıllar Türk Yahudileri için çok zor oldu. Onun döneminde de, sonraki tek partili dönemde de siyasetçiler Yahudileri hiç sevmedi.

Mayıs 1941de Yahudiler diğer gayrimüslimlerle birlikte 20 sınıf birden askere alınacaklardır. Apar topar askere alınan bu zavallılar ancak Temmuz 1942de terhis edildiler.

Ama esas tokat daha gelmemişti. Terhisten bir ay sonra Ağustos 1942de Varlık Vergisi ile Türkiyeli Yahudiler yere serildi. Mahvoldular. Neleri var neleri yok hepsi ellerinden alındı. Üstüne bir de Aşkale sürgünü yaşandı. Kimileri öldü, kimileri ölmekten beter oldu. Ne acı…

Biz Yahudiler size ne yaptık ki?  Neden be, neden?

Esen kalın, her şey iyi olacak…

Aaron Baruch  (Ankaralı)

Kaynakça : Milli Mücadelede Türkiye Yahudileri- Vedat Tüfekçi
                   Ayşe Hür – Cumhuriyet dönemi azınlık raporu

                   Şalom gazetesi arşivleri 

2 yorum:

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.